
Bölüm 3: Pembe Bir Umut, Karanlık Bir Gölge
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Ayşe, hastane odasının steril ve monoton atmosferinde, dış dünyadan tamamen kopmuş bir şekilde hamileliğinin yedinci ayına ulaşmıştı. Karnındaki belirginleşen şişlik, içindeki minik canın her geçen gün biraz daha büyüdüğünün somut bir kanıtıydı. Bu büyüyen mucize, Ayşe'nin içinde hem tarifsiz bir heyecan hem de derin bir hüzün yaratıyordu. Her tekmeyle, her minik hareketiyle bebeğine olan sevgisi katlanırken, onu bir başkasına verme zorunluluğu kalbini binlerce parçaya ayırıyordu.
Eda Hanım, hamileliğin bu kritik döneminde Ayşe'ye karşı daha ilgili ve özenli davranmaya başlamıştı. Doktor kontrollerini aksatmıyor, Ayşe'nin sağlıklı beslenmesine dikkat ediyor ve onun psikolojik olarak iyi olması için çaba gösteriyordu. Birlikte bebek kıyafetleri seçiyor, minik oyuncaklara bakıyorlardı. Bu anlarda, Eda Hanım'ın yüzünde beliren o yumuşak, neredeyse annesel ifade, Ayşe'nin kafasını karıştırıyordu. Acaba Eda Hanım gerçekten de bebeğe iyi bakacaktı? Belki de bu anlaşma, düşündüğü kadar kötü sonuçlanmayacaktı.
Bir rutin kontrol sırasında, doktor müjdeli haberi verdi: "Tebrikler Ayşe Hanım, sağlıklı bir kızınız olacak."
Ayşe, bu haberi duyduğunda gözyaşlarına boğuldu. İçinde tarifsiz bir mutluluk filizlenirken, aynı anda boğazında büyük bir düğüm oluştu. Bir kızı olacaktı. Minik elleri, pembe yanakları, ipeksi saçları olacaktı. Ona kendi annesinin veremediği tüm sevgiyi verecekti. Onunla birlikte gülecek, onunla birlikte ağlayacaktı. Ama bu hayaller, Eda Hanım'la yaptığı o karanlık anlaşmanın acımasız gölgesi altında paramparça oluyordu.
O akşam, Eda Hanım Ayşe'nin odasına geldiğinde, Ayşe elinde küçük, pembe bir patikle onu bekliyordu. Gözleri dolu dolu Eda Hanım'a baktı. "Ona... ona iyi bakın lütfen. O benim canım olacak."
Eda Hanım'ın yüzünde karmaşık bir ifade belirdi. "Ayşe," dedi, sesi beklenmedik bir şekilde titriyordu, "inan bana, ona kendi çocuğum gibi bakacağım. Ona en iyi hayatı sunacağım."
Günler, doğumun yaklaştığı o gergin bekleyişle geçiyordu. Ayşe, karnındaki minik kıza sürekli hikayeler anlatıyor, ona ninniler fısıldıyordu. Onunla kurduğu bu sessiz bağ, bebeğinden ayrılma düşüncesini her geçen gün daha da dayanılmaz hale getiriyordu. Geceleri, uykusuzlukla boğuşurken, bebeğini kollarında hayal ediyor, onun minik parmaklarını okşuyordu. Bu hayaller, gündüz yaşadığı kabusun ağırlığını daha da artırıyordu.
Eda Hanım, doğum için tüm hazırlıkları tamamlamıştı. Bebeğin odası hazır, kıyafetleri yıkanmış ve ütülenmişti. Her şey mükemmel görünüyordu. Ama bu kusursuzluğun altında, büyük bir sır ve Ayşe'nin kalbindeki derin yara saklıydı.
Bir akşam, Ayşe pencerenin önünde oturmuş, dışarıdaki hareketli şehri izliyordu. Hayat akıp gidiyordu ama onun hayatı, bu hastane odasının dört duvarı arasına sıkışmış gibiydi. İçinde büyüyen umut ve çaresizlik birbirine karışıyordu. Belki de bir mucize olurdu. Belki de Eda Hanım son anda karar değiştirirdi. Belki de...
Tam o sırada, karnında şiddetli bir sancı hissetti. Bu, önceki sancılardan farklıydı. Daha keskin, daha yoğundu. Ayşe, doğumun sandığından daha erken başlayabileceğini fark etti. İçini korku ve belirsizlik kapladı. Şimdi ne olacaktı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |