
Bölüm 4: Sancıların Gölgesinde Bir Hesaplaşma
Ayşe'nin karnındaki keskin, dalgalar halinde gelen sancılar, o huzursuz akşamın sessizliğini acı bir feryatla bozdu. Önce hafif bir rahatsızlık gibi başlayan bu ağrılar, kısa sürede dayanılmaz bir yoğunluğa ulaşmış, Ayşe'nin tüm bedenini bir girdap gibi içine çekmişti. Doğum başlamıştı. Panikle karışık bir korkuyla yataktan doğrulmaya çalıştı ama her hareketi, vücudunu daha da şiddetli bir şekilde kasıyordu. Dudaklarından kontrolsüz iniltiler dökülürken, alnından soğuk ter damlaları süzülüyordu.
Yan odadan telaşlı ayak sesleri duyuldu ve kısa bir süre sonra Eda Hanım, yüzünde panik ve endişe dolu bir ifadeyle Ayşe'nin odasına girdi. "Ayşe! Ne oldu? İyi misin?" diye sordu, sesi titrek çıkıyordu.
Ayşe, dişlerini sıkarak cevap vermeye çalıştı, sesi acı dolu bir fısıltıdan ibaretti: "Çok... çok acıyor... Sanırım... sanırım geliyor."
Eda Hanım'ın yüzündeki panik anında yerini soğuk bir kararlılığa bıraktı. "Sakin ol Ayşe. Doktoru aradım. Birazdan burada olur. Sen sadece derin nefesler al." Ama Ayşe, Eda Hanım'ın gözlerindeki o karanlık, neredeyse ele geçirici ifadeyi fark etti. Sanki bu doğum, sadece Ayşe'nin bebeğini dünyaya getireceği bir olay değil, aynı zamanda Eda Hanım'ın uzun zamandır kurduğu planın da nihai aşamasıydı.
Sancıların şiddeti artarken, Ayşe'nin zihni de karmakarışık düşüncelerle dolup taşıyordu. Karnındaki minik kıza duyduğu o tarifsiz sevgi, onu kollarında tutma arzusuyla birleşiyor, ama aynı anda Eda Hanım'la yaptığı o korkunç anlaşmanın soğuk zincirleri ruhunu sarıyordu. Bebeğini bir başkasına verme düşüncesi, her sancıyla birlikte daha da dayanılmaz bir acıya dönüşüyordu.
Eda Hanım, Ayşe'nin elini sıkıca tutmuş, ona sürekli telkinlerde bulunuyordu. "Dayan Ayşe, az kaldı. Biraz daha sabret." Ama Ayşe, Eda Hanım'ın sözlerindeki samimiyetsizliği hissediyordu. Sanki Eda Hanım, Ayşe'yi değil, kendi planının kusursuz bir şekilde işlemesini düşünüyordu.
Saatler, hastane odasının loş ve gergin atmosferinde ağır ağır ilerledi. Doktor nihayet geldiğinde, Ayşe bitkinlikten ve acıdan tükenmiş hissediyordu. Doğum süreci, Ayşe için sadece fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda ruhsal bir savaş haline gelmişti. Her ıkınmada, bebeğine biraz daha yaklaşıyor ama aynı zamanda ondan biraz daha uzaklaşıyordu.
Doğumun son anlarına doğru, Ayşe gözlerini kapattı. Zihninde, hiç yaşayamayacağı o güzel anıları hayal etmeye çalıştı. Kızıyla birlikte güleceği, oynayacağı, ona masallar okuyacağı günler... Ama bu hayaller, Eda Hanım'ın karanlık gölgesi altında yavaş yavaş soluyordu.
Ve nihayet, o mucizevi, hayat dolu çığlık hastane odasının sessizliğini yırtarak yankılandı. Ayşe, bitkin bir halde gözlerini araladı. Gözyaşları yanaklarından süzülürken, kollarını uzatarak bebeğine dokunmak istedi. Ama Eda Hanım, doktor ve hemşirelerle birlikte hızla hareket ederek minik, pembe tenli bebeği Ayşe'nin kollarından aldılar.
Ayşe, güçsüz bir sesle yalvardı: "Lütfen... onu bir kez olsun göreyim. Sadece bir an..."
Eda Hanım, bebeği kollarında sıkıca tutarak Ayşe'ye baktı. Yüzünde karmaşık bir ifade vardı. "Anlaşmamızı hatırlıyor musun Ayşe? Söz verdin."
Ayşe'nin gözlerinden yaşlar sel gibi akmaya başladı. "Ama o benim bebeğim... Benim canım..."
Tam o sırada, Ayşe'nin içinden beklenmedik bir güç doğdu. Yattığı yerden doğrulmaya çalışarak, titrek bir sesle konuştu: "Hayır! Sözümü geri alıyorum! Bebeğimi kimseye vermeyeceğim!"
Eda Hanım'ın yüzündeki o sakin ifade anında öfkeye dönüştü. "Ne saçmalıyorsun Ayşe? Artık çok geç! Her şey ayarlandı!"
"Umurumda değil!" diye haykırdı Ayşe, sesi acı ve kararlılıkla doluydu. "O benim kızım ve onu kimseye vermeyeceğim!"
Hastanede gerilim tırmanırken, Ayşe ve Eda Hanım arasındaki bu beklenmedik hesaplaşma, her ikisinin de kaderini derinden etkileyecek yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Şimdi ne olacaktı? Ayşe, bebeğini Eda Hanım'ın elinden almayı başarabilecek miydi? Yoksa Eda Hanım'ın karanlık planı galip mi gelecekti?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |