
Bölüm 6: Kesilen Umut Ağacı, Gözyaşlarıyla Sulanan Topraklar
Başhekim'in o otoriter ve sorgulayan sesi, hastane odasındaki ölüm sessizliğini bir anlığına dağıtsa da, Ayşe'nin yürek parçalayan feryatları ve Eda Hanım'ın panikle örülmüş açıklamaları, ortamdaki gerilimi daha da tırmandırdı. Başhekim, gördüğü manzara karşısında kaşlarını çatarak, olayın derinine inmek istercesine art arda sorular sormaya başladı.
Eda Hanım, yıllarca edindiği o kusursuz soğukkanlılığını ve manipülatif yeteneklerini devreye sokarak, Ayşe'nin doğum sonrası yaşadığı hormonal dengesizliklerin etkisiyle histerik davrandığını, aslında her şeyin kendi özgür iradesiyle ve karşılıklı anlaşmayla gerçekleştiğini iddia etti. Sesindeki o yapay üzüntü ve endişe tonu, Başhekim'i ikna etmeye yönelik ustaca bir performanstı. Ancak Ayşe'nin gözlerindeki o derin çaresizlik, dudaklarından dökülen o acı dolu hıçkırıklar ve bebeğine uzanan o titrek eller, Eda Hanım'ın yalanlarını acı bir şekilde yalanlıyordu.
Başhekim'in şüpheci bakışları altında terleyen Eda Hanım, hastanenin saygınlığının ve itibarının lekelenmemesi gerektiğini vurgulayarak, bu hassas konunun kendi aralarında, hastane duvarları arasında çözülmesinin en uygun olacağını ima etti. Hastanenin sahibi olan, nüfuzlu ve acımasız eşinin gücünü ustaca kullanarak, durumu kendi lehine çevirmeye çalıştı. Başhekim'in gözlerinde beliren o anlık tereddüt, Eda Hanım'ın bu örtülü tehdidinin amacına ulaştığını gösteriyordu.
O an, Ayşe'nin içindeki o cılız umut ışığı, acımasızca sönen bir mum gibi bir kez daha karardı. Karşısında, sadece zengin ve güçlü bir kadın değil, aynı zamanda acımasız ve her şeyi kontrol edebilecek bir düşman vardı. Elindeki tek silah, bir annenin kalbinden kopan çaresiz bir feryattı. Ancak doğumun etkisiyle bitkin düşmüş bedeni, hukuki hiçbir dayanağının olmaması ve Eda Hanım'ın etrafına ördüğü o görünmez güç ağı, mücadelesini neredeyse imkansız bir hale getiriyordu.
Eda Hanım, Başhekim'le özel ve uzun bir görüşme yaptıktan sonra, yüzünde belirsiz ama zaferle karışık bir ifadeyle odaya geri döndü. Ayşe'ye acı dolu, neredeyse küçümseyen bir bakış attı. "Görüyorsun ya, küçük serçe? Benim gücümün ne kadar büyük olduğunu anladın sanırım. Eğer uslu bir çocuk gibi davranır ve aramızdaki o kutsal anlaşmaya sadık kalırsan, sana söz verdiğim o parlak, ışıltılı geleceği sunacağım. En iyi okullarda okuyacak, zengin ve mutlu bir hayat yaşayacaksın. Aksi takdirde... seni bir daha bu topraklarda kimse bulamaz." Eda Hanım'ın sesi, ipeksi yumuşaklığının altında buz gibi bir tehdit barındırıyordu.
Ayşe'nin gözleri, çaresizlik ve derin bir acıyla yeni doğmuş bebeğine kaydı. O minik, savunmasız yüzde, kendi çalınan geleceği de yansıyordu sanki. Onu o acımasız kadının elinden kurtarmak, onu sonsuza dek kollarında sarmalamak istiyordu ama gücü, tıpkı kanatları kırık bir kuş gibi çaresizce çırpınıyordu. Gözyaşları, yanaklarından sıcak bir sel gibi akarken, titreyen elleriyle minik kızının henüz tam olarak şekillenmemiş yanağını okşadı. "Seni asla... asla unutmayacağım," diye fısıldadı, sesi hıçkırıklarla boğuluyordu. "Bir gün... bir gün seni mutlaka bulacağım." O an, Ayşe'nin kalbinde, yıllarca sürecek bir özlem ve umut tohumu filizleniyordu.
Eda Hanım, Ayşe'nin bu çaresiz ve acı dolu teslimiyetinden gözle görülür bir memnuniyet duymuştu. Hızla gerekli yasal ve bürokratik düzenlemeleri yaparak Ayşe'nin apar topar taburcu işlemlerini başlattı. Birkaç gün içinde, Ayşe elinde yepyeni bir pasaport, hiç bilmediği bir ülkenin vizesi ve tek gidişlik bir uçak biletiyle havaalanındaydı. Kalbinde onarılamaz, derin bir yara ve geleceğe dair belirsiz, titrek bir umutla, hayatının en değerli varlığını, minik kızını geride bırakarak bilinmeyen, uzak bir diyara doğru zoraki bir yolculuğa çıktı.
Uçak, pistten tekerleklerini kesip gökyüzüne yükselirken, Ayşe pencereden geride kalan, artık anılarla dolu olan şehre son bir kez baktı. Gözyaşları, aşağıda yavaş yavaş küçülen ışıklarla karışıyor, acısı gökyüzüne doğru yükseliyordu sanki. O şehirde, kalbinin en değerli parçası, minik kızı kalmıştı. Yurt dışındaki o yeni, ışıltılı hayat vaadi, ona belki maddi zenginlikler ve yeni başlangıçlar sunacaktı ama asla o minik ellerin sıcaklığını, o ilk, hayat dolu çığlığın yankısını geri getiremeyecekti. Ayşe için zoraki bir yeni hayat başlıyordu ama bu hayat, büyük bir fedakarlık, derin bir acı ve hiç dinmeyecek bir özlemle sonsuza dek gölgelenmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |