
Urazdan…
Kadehimden bir yudum daha aldım. Alkol, içimdeki yangını söndürmüyordu artık. Tam tersi, her yudumda biraz daha harlanıyordu içimdeki ateş. Odam sessizdi… içimdeki fırtınadan bihaber. Ama o huzursuz sessizlik, aniden, kapım kırılırcasına açıldığında yerle bir oldu.
Refleksle belimdeki silahı çektim. Parmaklarım çoktan tetiğe gitmişti ki… göz göze geldik.
Arya.
Zaman bir anlığına durdu. Elimdeki silah, parmaklarım arasından kayar gibi yerine döndü. Gözümdeki öfkeyi gizleme gereği bile duymadım. Dudaklarımın arasından çıkan ses, yılların yükünü taşıyordu:
“Niye geldin, Arya?!”
Sesim tüm odada yankılandı. Sadece sesim değil, içimde tuttuğum tüm acı, ihanet ve özlem de onunla birlikte patlamıştı. O ise kapının eşiğinde durmuş, ne yapacağını bilemeden bana bakıyordu. Omuzları düşmüş, gözleri boşlukla umut arasında sıkışmıştı. Kıyafetleri şıktı belki, ama ruhu darmadağınıktı.
Derin bir nefes alıp sırtımı koltuğa yasladım. Yumruklarımı dizlerime bastırarak başımı öne eğdim, sonra yeniden ona çevirdim.
“Kaç gece rüyalarıma geldin, biliyor musun?” dedim alayla. “Ama her defasında… sabah yalnız uyanmak neymiş, öğrendim. Sen gittin. Bir kelime etmeden. Beni mahvettiğinle kaldın.”
Arya yutkundu. Bir adım attı, sonra durdu. Sesini bulması zaman aldı. Kelimeler, yüreğinden kopan parçalar gibi döküldü:
“Ben… ben her şeyi öğrendim Uraz.” Gözleri nemliydi. “Ama seni dinlemeye cesaretim yoktu. Kafamda bir yalan, bir görüntü… o gece… seni başka biriyle… o an…” sesi titredi, nefesi kesildi. “O sahne zihnime kazındı. Seni affedemedim çünkü kendimi affedemedim.”
Yüzümde acı bir tebessüm belirdi. “Affetmek mi?” dedim. “Sen benden kaçarken ben neyi affettim, biliyor musun? Kendimi. Sana inandığım için, seni sevdiğim için, her şeyi göze aldığım için… beni paramparça eden, ama hâlâ unutmaktan korktuğum seni… her gece affettim. Her sabah yeniden affettim. Ama sen… bir kez bile dönüp bakmadın.”
Arya’nın gözyaşları yanaklarından süzüldü. Yutkunarak bir adım daha attı, artık sadece birkaç adım ötemdeydi. Gözlerini yere indirdi.
“Bana ulaşmaya çalıştığını biliyorum. Seni engellediğimi de. Ama Uraz, ben… ben zayıftım. Herkes bana ‘O seni aldattı’ dediğinde, inandım. Kalbim hayır diyordu ama… aklım susuyordu. Sonra öğrendim. Seni kandırmışlar. Planlıymış her şey. O kadın… seni uyuşturmuşlar, otel odası… hepsi kurguymuş.”
İçimdeki öfke bir anlığına yerini tükenmişliğe bıraktı. Göz kapaklarımı sıktım. Yıllar boyunca taşıdığım yükün haklılığını duymak, rahatlatmıyordu. Sadece yordu. Sesim kısık ama keskin çıktı:
“Neden şimdi? Neden bunca zaman sonra çıkıp geliyorsun?”
Arya bir adım daha attı. Artık aramızda bir kol mesafesi kalmıştı. Elleriyle göğsüne bastı, sanki kalbini avuçlarının arasına almak istiyordu.
“Çünkü sensiz nefes alamıyorum. Çünkü sabahları uyanmak artık anlamlı değil. Çünkü bir gün daha, adını duymadan geçiremiyorum. Ve çünkü… seni hâlâ seviyorum, Uraz.”
Gözlerimin içine baktı. Gözleri… o gözler… yıllar önce bana umutla bakan o gözlerdi yine. Ama şimdi içlerinde kırık dökük bir Arya vardı. Yorulmuştu. Çaresizdi. Ve pişmandı.
Bir an başımı yana çevirdim. Kalbim gürültülü atıyordu. İnatla direndiğim her şey, şimdi yanı başımdaydı. Yutkundum, sonra öne eğildim. Yavaşça ayağa kalktım. Arya’ya baktım.
“Yapamazsın…” dedim sessizce. **“Bana bunu tekrar yapamazsın. Ben hâlâ aynı yarayım Arya. Sadece kabuk tuttu. Ama şimdi… karşımda duruyorsun ve o kabuğu yeniden söküyorsun. Sen geldiğinde, ben yine
Uraz, Arya’nın gözyaşlarıyla kendisine sarıldığı o anın içinde nefessiz kalmış gibiydi. Kollarındaki kadın, yıllar önce uğruna dünyayı karşısına alabileceği tek kişiydi. Ve şimdi, ona yeniden tutunmak için titreyen bir halde gözlerinin içine bakıyordu. Ama bir yanıyla da kırgındı, paramparçaydı. Onca zaman tek kelime etmeden uzaklaşan bir kadını affetmek, bir insanın içindeki yaraları silebilir miydi?
Arya’nın teni ellerindeydi. O tanıdık koku, omzuna düşen saçları, hıçkırıkları… Her biri geçmişin derinlerinden kopup gelmiş gibiydi.
Uraz, Arya’nın ellerini tuttu, gözlerinin içine baktı. Ama gözlerinde ne bir zafer ne de bir zaaf vardı. Sadece acı… yılların içini kemiren, kemiklerine işlemiş bir acı.
“Beni anlaman… bu kadar mı zordu?” dedi sessizce. “Bir tek defa dinleseydin Arya… bir tek defa gözümün içine bakıp ‘anlat’ deseydin… belki hiçbir şey böyle olmazdı.”
Arya’nın yüzü daha da çöktü. Göz kapaklarını indirip gözyaşlarını bastırmaya çalıştı ama faydasızdı. Uraz’ın dizlerine çöküp başını kucağına koydu. Sesi boğuktu, kelimeler titriyordu.
“Ben seni gördüğümde… o kadınla… içimde bir şey koptu Uraz. Gözüm karardı. Sana olan sevgim… işte tam da bu yüzden beni kör etti. Sana bu kadar çok güvenmişken o manzarayla karşılaşmak… beni mahvetti. Kendimden nefret ettim, senden nefret ettim. O an hiç düşünemedim… belki de düşünmek istemedim. Yüzleşmekten korktum.”
Uraz’ın parmakları Arya’nın saçlarında gezindi. Derin bir nefes aldı. Konuştuğunda, sesi neredeyse fısıltıydı:
“Beni anlayacak olan bir tek sendin. O an ne halde olduğumu anlatabilecek gücüm yoktu. Ben bile kendime inanamamışken senden bekledim. Bir tek senden… ama sen en çok kaçtın. Şimdi… buradasın. Ama ben artık aynı adam değilim Arya. Bu geçen zaman… beni bambaşka biri yaptı.”
Arya başını kaldırdı, göz göze geldiler. Uraz’ın yüzünde kırık dökük bir adamın yorgunluğu vardı. Derin çizgiler, uykusuzluk, bastırılmış duygular… ama o gözlerde hâlâ ona ait bir sıcaklık vardı. Arya tam o bakışa tutunmak üzereyken Uraz konuştu:
“Ben seni affetmek istemiyorum çünkü seni affetmek demek, kendimi kandırmak demek. Beni hiç dinlemeden, bana hiç güvenmeden çekip gittin. Ama seni seviyorum Arya. Bu hissi bastırmak… artık mümkün değil.”
“Uraz…” dedi Arya, sesi ince bir bıçak gibiydi. “Ben her gün, her gece… sana dönmek için dua ettim. Ama senin artık hayatında başkası var sandım. Sonra onu gördüm… Alya’yı. Benimle aynı yüz, aynı bakış… Onu görünce… içimdeki her şey yeniden yıkıldı. Sanki onun varlığı, beni silip yerine başka birini koymuşsun gibi hissettirdi.”
Uraz başını hafifçe eğdi. Kaşlarını çatmıştı ama gözleri boşluğa dalmıştı. Derin bir sessizlik oluştu aralarında. Dakikalar geçiyor gibiydi ama zaman sanki durmuştu.
“Biliyor musun?” dedi Uraz, sesinde kırılgan ama sert bir ton vardı. “Alya bana seni hatırlattı, evet. Ama sonra… onun kendi hikâyesi olduğunu fark ettim. O başka bir hayat, başka bir acı. Ve ben… seni ondan ayıramadım. Bu da belki onun için adil değildi. Onun da canı yandı. Ama Arya… sen… sen hiçbir zaman başkası olamadın. Ben seni hep… hep ‘sen’ olarak sevdim.”
Arya elini Uraz’ın yanağına koydu. Hafifçe dokundu, parmaklarının ucuyla tanıdığı çizgileri hisseder gibi geçti. “Ben geldim,” dedi, “Bu kez hiçbir yere gitmeyeceğim. Geçmişin hesabını vermeye hazırım. Ama ne olur… kalbini tamamen kaybettiğimi söyleme bana.”
Uraz, Arya’nın elini tuttu. Avucunun içinde sıktı. Gözleri doldu ama bu kez yaşlar dökülmedi. Sadece sustu. İçinden fırtınalar geçerken, dudaklarından tek bir cümle döküldü:
“Kalbim… seninle dolu Arya. Hiç boşalmadı ki.”
Arya, Uraz’ın göğsüne başını yasladı. Kalbinin ritmini dinledi. O ritim… geçmişin, hataların, kırıkların ama en çok da aşkın sesi gibiydi. Bu sefer hiçbir kelime gerekmedi. Bu sessizlik, geçmişte söylenemeyen tüm cümlelerin yerini almıştı. Bu kez, gitmek yoktu. Sadece kalmak… ve affetmek vardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.79k Okunma |
1.08k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |