25. Bölüm

Bir Yabancı Gibi

Fatma keskin
fatmakeskin

ARYAAA!!

Merdivenleri yavaşça iniyordum. Her adımda içimde bir şey daha büyüyor, bir düğüm daha sıkılaşıyordu sanki. Ayaklarım titreyerek zemine bastığında, salonun köşesinde gördüğüm manzara, içimdeki tüm dengeleri yerle bir etti.

Göz göze geldik.

Birkaç saniyeliğine dünya durdu. Nefes almayı unuttum. Zaman o an, o gözlerde sabitlendi. Onun gözleri… Benimkilerle aynıydı. Aynı biçimde kısılmış, aynı tedirginlikle açılmış. Aynı donukluk… Aynı kırık yansıma. Aynı kan.

Ama o beni tanımıyordu.

Bense onu… Yıllardır bilmeden içimde taşıdığım bir özlemle tanımadan özlemiştim. Hep bir boşluk vardı içimde. Hep eksik bir şey… İşte şimdi o eksik parçaya bakıyordum. Karşımda, varlığını yeni öğrendiğim ama ruhumun hep hissettiği bir bağ vardı: Arya.

Kardeşim.

Ayakta dikiliyordu. Sessizce. Sanki bulunduğu yere ait değilmiş gibi duruyordu ama öyle tanıdıktı ki… Kendi yansımama bakar gibiydim. Yüz hatları, ifadesi… hatta duruşu bile bendendi. Aynı çatık kaşlar, aynı donuk bakış… ama içinde bilmediğim bir dünya gizliydi.

Uraz Bey bir adım öne çıktı. Bu küçük hareket, gözlerimi ondan alıp Arya’ya tekrar çevirmeme neden oldu. Uraz’ın eli hafifçe Arya’nın omzuna dokunduğu anda, içimde sarsıcı bir şey koptu. Öyle güçlü bir koruma içgüdüsüyle doldu ki bedenim, neredeyse ileri atılıp aralarına girecektim. Sanki o temas, benim yerime yapılmıştı. Sanki o dokunuşun hakkı sadece bende olmalıydı.

Ama yapamadım.

Ayaklarım sanki zemine çivilenmişti. Göğsümde bastırılmış bir çığlık vardı. Dilimin ucunda binlerce kelime… ama hiçbirini çıkaramıyordum. İçimdeki boğulma hissi giderek arttı. Arya sadece bakıyordu.

Yüzünde, tanımadığı birini anlamaya çalışan o klasik bakış…

Ama bilmediği şey, o “yabancı”nın kanından olduğuydu.

“Sen… kimsin?” diye sordu. Sesi çok hafifti. Çekingen bir ürkeklik değil, mesafeli bir sorgulama vardı tonda. O an içimde bir şey paramparça oldu. Gözlerimin önünde duran kişi, benim canımdı. Kardeşimdi. Aynı anneden… aynı geçmişten.

Ama bana öyle bakıyordu ki, sanki sadece bir yabancıydım. Sanki hiç var olmamıştım onun dünyasında. Ve evet—olmamıştım.

 

Doğruydu. Onun hikâyesinde ben yoktum. Daha doğrusu… henüz yoktum.

 

O an konuşmalı mıydım? Her şeyi döküp önüne sermeli miydim? “Ben senin kardeşinim” demeli miydim? Hayatını altüst edecek o cümleleri bir anda ona yüklemek doğru muydu? Beynim susmuştu ama kalbim haykırıyordu.

O karmaşanın içindeyken, Uraz’ın sesi araya girdi.

“Alya, biraz konuşabilir miyiz?”

Sesi dışarıdan sakin gibi geliyordu ama ben fark etmiştim. Gözlerinde o tanıdık tetikte hal vardı. Gerginlik, temkin, hesap…

Bora’nın yanında kaldığım süre boyunca öğrenmiştim: Bu adamlarda hiçbir duygu rastgele değildi. Gözleri bile hesaplıydı. Her kelime bir plan, her bakış bir stratejiydi.

Sadece başımı sallayabildim. Ama Arya’dan gözümü alamadım. Bir adım atsam… elini tutsam… “Ben buradayım,” desem… kim bilir nasıl bir tepki verirdi? Ya daha çok uzaklaşırsa?

Onun bana böyle bakması, bir yabancıya verdiği o mesafe…

Bu, başıma gelen en ağır şeydi.

Uraz önden yürüdü. Onu takip ettim. Kapıyı kapatınca içeride kısa bir sessizlik oldu. Bana döndü. Gözleri gözlerime kilitlendi.

Anlamıştı.

“Onu tanıdığını biliyorum,” dedi.

Cevap vermedim. Edemezdim zaten. Her şey çoktan gözlerime yazılmıştı. Ben inkâr etsem ne fark ederdi? Zihnim, kalbim, hatta beden dilim bile onu ele veriyordu.

O da bunu görmüştü.

“Bu bilgi…” dedi usulca, “şimdilik sadece sende kalmalı.”

Bir şey söylemek istedim ama kelimeler boğazıma dizilmişti. Zaten onun da uzun cümlelere ihtiyacı yoktu.

Beni anlıyordu.

“Senin varlığından haberi yok. Ve bir süre daha olmamalı,” dedi. “Şu an Arya’nın etrafında tehlikeler var. Onun hayatı belli dengelerle ilerliyor. Koruma altında ama her şey kırılgan. O dengeyi bozmak istemem.”

Başımı eğdim. Sözlerinde haklıydı. Ama kalbim buna razı değildi. İçim yanıyordu.

Yıllardır bir boşluğun içindeydim, şimdi o boşluğun adı vardı. Ama seslenemiyordum.

“Zamanı gelince,” dedi daha yavaş bir tonda, “ona her şeyi anlatacağız. Ama o zaman senin de hazır olman gerek.”

Hazır mı?

Bir kardeşi sevmeye insan nasıl hazır olur?

Ben zaten doğduğumdan beri buna hazırdım. Sevilmeye, sevmeye, ait olmaya…

Şimdi tam karşımdaydı. Ve ben sadece susuyordum.

Ama anladım.

Uraz yalnızca Arya’yı değil… belki beni de koruyordu. Belki ben de bu denklemin hassas parçasıydım. Belki bir şeyleri zamansız söylersem, sadece Arya değil, ben de geri dönüşü olmayan bir düşüşe sürüklenecektim.

Gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım.

Bazen, bazı gerçekler biraz daha sabretmeyi gerektirirdi.

Odayı sessizce terk ettim. Koridordan geçerken Arya’nın hâlâ orada olduğunu gördüm.

Bu kez bana bakmıyordu. Camdan dışarı bakıyordu. Omuzları hafif düşüktü. Belki yorgundu. Belki kafası karışıktı. Belki… içinde bir şeyler hissetmişti ama adını koyamıyordu.

Ben ise onu ezberliyordum.

Saçlarının kıvrımı… duruşu… gözlerinin altında beliren hafif gölge… yüzünün yumuşak aydınlığı…

Onu parça parça içime kazımak istedim. Hafızama değil, ruhuma yazmak istercesine baktım ona.

Henüz tanımıyordu beni.

Ama bir gün… tanıyacaktı.

Ve umarım… sevecekti.

Sadece onun için katlanıcaktım bu duruma…

Bölüm : 02.06.2025 17:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...