
“Anlayışa hasret bir parça… Ruhen yoksa, bedenin neye yarar ki?
İşte ben, babamın var olduğu ama ruhunun yok olduğu o boşlukta büyüdüm.”
Tunç’un sessizce kenara çekilip telefonla konuştuğunu duymuştum tunçun dediklerini anlamıştım ama Bora beyi çok duyamamıştım. Konuşma kısa ama içten içe yankılanan bir şeydi; sesi fazla yükselmese de Bora’nın öfkesini kelimelerden anlamak mümkündü. Tunç telefondan ayrıldığında, yüzündeki gergin ifade hâlâ geçmemişti. Sessizce yanımda oturmaya devam etti.
Dakikalar geçti. Kafamı kaldırdığımda yaklaşan siyah aracın kim olduğunu anlamam için tek bir bakış yetti.
Bora.
Arabadan bir hızla indi. Adımları sertti. Gözleri ise öfkeyle kıvılcımlanıyordu. Beni gördüğünde kısa bir an durdu. Bakışları bana takıldı; yüzümdeki korku, hâlâ titreyen ellerim ve boşluğa kaçan gözlerim her şeyi anlatıyordu. Ardından Tunç’a döndü.
“Sana onun yanından ayrılamayacağını söylememiş miydim, Tunç?”
Sesi öyle tok ve kontrolsüzdü ki çevredeki sessizlik bile bir anda daha da ağırlaştı. Tunç cevap vermeye yeltenince elini kaldırdı.
“Sus. Tamam, eve geçiyoruz. Hadi.”
Kimse tek kelime etmedi. Sessizce arabaya bindik.
Arabada Tunç direksiyon başındaydı. Bora ön koltukta, ben arka koltukta cama yaslanmıştım. Camdan dışarı bakıyordum ama aslında hiçbir şey görmüyordum. Şehir geçip gidiyordu, insanlar yürüyordu, ışıklar yanıp sönüyordu ama içimde hiçbir kıpırtı yoktu.
Babamın sesi kulaklarımda hâlâ uğuldayıp duruyordu.
“Parayla yaşadığın her nefesin hesabını verirsin.”
“Satıldın Alya.”
Nefes almak zordu. Midem hâlâ sıkışıyordu. Bora’nın suskunluğu arabadaki sessizliği daha da büyütüyordu. Ama biliyordum… İçinde fırtına kopuyordu. Gözlerinin önünde babamdan kalan gölgelerden nasibimi almıştım, o da bunun farkındaydı.
Eve vardığımızda Bora arabadan bir öfkeyle indi. Kapıyı öyle bir kapattı ki arabanın içinde bile yankılandı. Ardına bile bakmadan hızlı adımlarla evin kapısına yürüdü. Tunç’la ben arkadan takip ettik.
Kapı açılır açılmaz Bora durdu. Sanki bir sınırı geçerken içindeki öfkeyi dizginlemek istemiş gibi. Ama kendini tutamadı. Sertçe arkasını döndü ve gözlerini Tunç’a dikti.
“Ben sana onun yanından ayrılmayacaksın demedim mi?”
Daha deminki dediğini tekrar etmişti.
Bu kez sesi, dışarıdaki kadar yüksek değildi ama daha tehlikeliydi. Sakin bir öfkeydi bu. Kontrolsüz değil; keskin, hesap soran bir öfke…
Tunç bir adım geri çekilmedi. Gözlerini kaçırmadan ama temkinle cevap verdi:
“Lavaboya gitmek istedi. Onu yalnız bırakmamam gerektiğini söyledim ama… yalnız gitmek istediğini söyledi.”
Sesinde pişmanlık vardı, ama inat ya da savunma yoktu. Gerçekti.
Bora önce bana döndü. Sonra yeniden Tunç’a…
“Sen onun korumasısın. O istemese bile yanında olacaksın. Bu bir rica değil, görevdi.”
Bu cümleyle birlikte içimde bir şey yankılandı. O ana kadar herkesin beni kendi isteğine göre yönlendirdiğini düşünmüştüm. Ama bu farklıydı.
Bora beni zincirlemeye çalışmıyordu.
Korumaya çalışıyordu.
Olduğum yerde sessizce duruyordum. Bora’nın sesi, gözlerindeki öfke, hepsi beni hedef almıyordu ama yine de boğazımda bir yumru oluşturuyordu.
Benim yüzümden böyle oldu diye düşündüm.
Bir şey demem gerekiyordu.
“Bora…” dedim, sesim biraz çatlak ama netti.
Bakışlarını hemen bana çevirdi. O sinirli adam gitti, yerini beni gerçekten duyan biri aldı.
Gözlerinin içi bir anlığına bile olsa yumuşadı.
“Yalnız kalmak istemiştim,” dedim sessizce. “O an sadece… kendim olmak istedim. Birilerinin gözetimi altında değil de, özgürmüşüm gibi.”
Bora derin bir nefes aldı. Ellerini cebine soktu, gözlerini bir an yere indirdi.
Sonra tekrar bana baktı.
“Ama özgürlük, tehlikeye açık olduğun anlamına gelmez,” dedi.
Sesi bu kez yavaş, tok ve sakin bir derinlikle doluydu.
“Kendini koruyamadığında, yanında biri olması senin özgürlüğünü elinden almaz. Bunu anladığında… belki kendini daha güvende hissedersin.”
Bir an sustum. Kelimeler boğazımda birikirken gözlerim doldu.
O, bunu anlamıştı. Benim kaçışlarımı, yalnızlaşma çabalarımı, her şeye rağmen kendi ayaklarım üzerinde durma isteğimi… Ama aynı zamanda ne kadar kırılgan olduğumu da.
İlk kez, korunmak bu kadar ağır gelmedi.
İlk kez, birinin yanında olmak güvenlik gibi hissettirdi.
Zorla değil… sevgiyle.
İçimden geçenleri bir bakışla anlamış gibiydi.
Aramızdaki sessizlik artık korkudan değil, anlaşılmaktan doğuyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.79k Okunma |
1.08k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |