
Bazı evlerde sevilmek değil, sadece susmak öğretilir.Bir çocuğun sesi değil, sessizliği ödüllendirilir.Yüksek sesle kahkaha atmanın, fikir söylemenin, hatta göz göze gelmenin bile günah sayıldığı bir ev düşün.Ben o evde büyüdüm.
Bir masanın etrafında oturup da kimsenin kimseye bakmadığı, kelimelerin yalnızca çatal bıçak sesleriyle yarıştığı akşam yemekleri olur.Ama benim evimde… hiç yemek bile yenmemişti.Belki de o yüzden her sofra bana yabancı gelir.Bir arada olmanın sıcaklığı değil de, yokluğu sarar içimi.
Herkesin aynı çatı altında yaşayıp da birbirine bu kadar yabancı kaldığı başka bir ev bilmiyorum.Aslında belki de… benim hiçbir zaman yabancı olacağım bir ailem bile olmadı.Yani… hiç sahip olmadım ki, birilerine yabancı kalayım.
Ait olmadığım bir yerin içinde, fazlalık gibi büyüdüm.
Yok sayılmanın ne demek olduğunu öğrenmeden önce, varlığımın kimse için bir anlam ifade etmediğini öğrendim.
Aile denen o kelime,Kimine sıcacık bir yuvayı anlatır,Kimine ise sadece dört duvarı.Bana kalırsa;Aile, kalbimde yavaş yavaş kanayan bir yara.Herkesin sarılarak büyüdüğü ev,Benim için yalnızca sessizlikle dolu bir boşluktu.O boşluk, beni şekillendirdi…Susturulmuş bir çocukken, içimde konuşan fırtınalara sığınmayı öğrendim.Ve o fırtınalar… hiç dinmedi.
Sevgi bizim evin kapısından bile girmemişti.İnsan, bilmediği bir duyguyu özleyebilir mi?Sanırım evet.Ben, hiç hissetmediğim bir şeyi yıllarca özledim.Ve bir gün, bir adamın gözlerinde sevgi aramayı bile hayal etmemiştim.Ama şimdi.Bora’nın bana olan bakışları,
Hayal olamayacak kadar… gerçekti.O gözlerde “sevgi” tanımlanamayabilir ama… başka bir şey vardı.Korumacı, sahiplenen, karanlığımı tanıyan bir şey.İlk defa, gözlerinde böylesine derin bir şey gördüm.
Bu… öfke değildi.İçinde ne olduğunu tanımlayamadım ama yüreğime dokundu.Gözleri, gözlerimi esir almıştı.Kelimelere gerek yoktu o an.Yalnızca bakıyorduk.Sanki bana diyordu ki:
“Seni kendimden bile korumaya çalışıyorum, Alya.”
Boğazım düğümlendi.
Kalbimdeki suskun çocuk, ilk defa usulca fısıldadı:
“Belki bir gün biri beni gerçekten sahiplenir…”
Nefesimi tuttum.Ama yine de… onu durdurmadım.
İçimde hâlâ korku vardı, ama bir yandan da o bakışlardaki sıcaklığa inanmak istiyordum.
“Kardeşimle beni tanıştırır mısınız, Bora Bey? Lütfen…”
Sözlerim, onun içinde beklemediği bir duvarı kaldırmış gibiydi.Gözlerini kapattı.Derin bir iç çekti.Sanki zamanı yavaşlatmak ister gibi…Bir süre sessiz kaldı.Sonra bedenimi nazikçe kendinden uzaklaştırdı.Beni boşluğa bırakmış gibi hissettim.
“Arya’nın bir kardeşi olduğundan haberi yok, Alya.
Bunu sadece sen, ben ve Uraz biliyoruz.
Uraz’a bile ağır geldi.Sevdiği kadının kardeşini bulmak…Ve hatırlarsan, seni en çok yaralayan da oydu.
Büyük ihtimalle…Yaptığı şeyden dolayı, yüzüne bakacak cesareti bile kalmadı.”
“Ama Bora Bey…”
“Aması falan yok, Alya.
Senin uyku saatin gelmedi mi?”
Sustum.Aslında uykum yoktu…Uykumdan çok, içimdeki boşluğun sesini duymaktan yorulmuştum.
Ama yine de söylediklerine karşı çıkmadım.Omuz silktim.Gözlerimi kaçırdım.Bora Bey gözlerini devirdi.Sonra ellerimi tekrar ellerinin arasına aldı.Yavaşça merdivenlere doğru yöneldik.Bir şey söyleyecektim ama sesi netti:
“Sus. Bugünlük bu kadar yeter.”
Uraz’ın odasının karşısındaki o kapıya ilerledi.O, Bora Bey’in odasıydı.Kapısı hep kilitliydi.İçini hiç görmemiştim ama hep merak etmiştim.Belki de… başka bir evde yaşıyordu aslında.Bu ev ona aitmiş gibi görünse de, ait hissetmiyordu.
Anahtarı cebinden çıkardı.Kapıyı açtı.Elimi tuttu, beni içeri çekti.“Durun… Ne yapıyorsunuz? Neden buraya geldik?”
“Yatacağız. Uyuyacağız.”
“Nerede? Burada mı? Sizle mi?”
“Evet. Burada. Benim odamda.”
“Bora Bey, lütfen… bu hiç uygun değil.”Kaşlarını kaldırdı.
“Sence… sarhoş gibi mi görünüyorum?”Gerçekten de değildi.Ayakta dimdikti Kararlıydı.Ve yorgundu…Sadece beden olarak değil… ruhuyla.
“Alya… far görmüş kedi gibi bakmayı bırak artık.Yalnızca… huzurla uyumak istiyorum.Günlerdir gözlerimi kapatamadım.Yalnızca uyuyacağız.”
“Ben… ben alışkın değilim böyle şeylere…”
“O zaman alış.”
Dudaklarımı araladım ama kelimeler çıkmadı.Sanki ona karşı gelmek istiyordum ama… içimdeki bir parçam da orada kalmak istiyordu.
Bora kendini yatağa attı.Sonra bana dönüp kolunu uzattı.Gözlerinde emir değil, rica vardı.Tereddüt ettim.Ama sonra…O kolun altına girmek için ne kadar yorulmuş olduğumu fark ettim.Yanına oturdum.Ama sırtım dikti.Gergindim.
“Yat, Alya.”“Gerçekten sadece uyuyacak mıyız?”
“Yemin ederim.Sadece uyuyacağız.
Ve belki… biraz huzur bulacağız.”Yavaşça uzandım.O anda kolunu üzerime sardı.Kalbim göğsümden dışarı çıkacak gibi atıyordu.
Sakinleşmeye çalışıyordum.Tam konuşacakken, sesi kısıktı ama netti:“Şşş… sadece uyuyacağım, Alya.Kapat gözlerini…”Ve sustum.
Beni daha sıkı sardı.Kollarının arasında, yıllardır aradığım bir huzuru ilk defa hissettim.Uyumak, ilk defa kaçış değil…Sığınış gibiydi.
O çoktan gözlerini kapatmıştı.Sanki bunu uzun zamandır bekliyordu.
Karanlık ama ilk kez korkutmayan bir karanlık. Işıklar sönmüş, odanın tek sesi onun nefes alışverişi. Göğsüne yaslanmışım… sol tarafına… kalbinin tam üzerine. Atışlarını hissedebiliyorum. Düzenli, sakin ve derin.
İlk başta gözlerimi kapatmaya çalıştım ama içimde kıpırdanan duygular, uyumama izin vermedi. Onunla bu kadar yakın olmak, zihnimdeki sessizliği bozdu. Ne hissedeceğimi bilemiyorum. Bu sadece huzur değil. Bu… başka bir şey.
Başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. Uyuyordu. Yüz hatları gevşemişti ama hâlâ güçlüydü. Sanki uyurken bile her şeyi kontrol edebilecek bir yanı vardı. Güçlü ve… güvenilir. Ne zaman yanındayken tedirgin olsam, bakışlarıyla bile içimdeki korkuları susturuyordu. Ama şimdi, gözleri kapalıydı. Sakinleşmem için hiçbir şey yapmıyordu. Buna rağmen huzurluydum. Çünkü buradaydı. Çünkü kolunu hâlâ üzerimden çekmemişti.
Kendi içimde bir savaş başladı. Kalbim bu kadar yakınlıkla delicesine atarken, aklım bana durmam gerektiğini fısıldıyordu.
‘Sakın bağlanma…’
‘Sakın alışma…’
‘Sakın hayal kurma…’
Ama kalbim, onun kalbinin ritmine ayak uydurmuştu. Onun sıcaklığında, yıllardır hissetmediğim bir güveni bulmuştum. Öylece sarıp sarmalanmak… İlk defa sığınmak gibi değil, ait olmak gibiydi.Aklıma, akşam söyledikleri geldi.
“Seni kendimden bile korumaya çalışıyorum, Alya,” demişti.
Bu cümle hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu.İlk defa biri beni böylesine sahiplenir gibi konuşmuştu.
Sadece korunmak değildi mesele.
Kendimi onun gözlerinde… değerli hissediyordum.
Kendim bile kendime böyle bakmamıştım.İçimde bastırmaya çalıştığım bir his vardı .Bora’ya karşı… bir şeyler.
Daha önce kimseye böyle bakmamıştım.
Ama ona bakarken… sanki hayatım boyunca eksik olan bir şeyin yerini dolduruyordu.
Korkularımı tanıyor, karanlığımı biliyordu.Ve buna rağmen beni itmemişti .Tam tersine, yanına almıştı.Beni sadece korumuyordu.Anlıyordu.Anlamak… sevmekten daha zor bazen.Ve o, beni kelimesiz bir şekilde anlıyordu.Kendimi onun sıcaklığına biraz daha bıraktım.Gözlerimi kapattım ama zihnim durmuyordu.Kalbim ona her saniye daha da yaklaşıyordu.İstemeden.Fark etmeden.Ama durduramadan.
Korkuyordum çünkü bu his beni güçsüz yapıyordu.Birine bağlanmak… benim için hep tehlikeydi.Ama Bora’nın yanında… o korku bile yerini başka bir şeye bırakıyordu.Daha önce hiç bilmediğim bir duyguya.O gece uyumaya çalışırken… aslında içimde bir şey uyanıyordu.Ve ben bunun adını koymaktan korkuyordum.
Ama ne kadar inkar etsem de, hissettiğim şey… boşluk değildi artık.Belirsizlik, yalnızlık ya da korku da değildi.Onun yanında… ilk defa doluydum.İlk defa birinin varlığıyla tamamlandığımı hissettim.Ve belki de… bu his, yıllardır en çok ihtiyaç duyduğum şeydi.Belki adını koyamam.Belki bu, aşk değil.Ama bir şey başladı.İçimde.Sessizce.Ve geri dönülemez bir şekilde.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.79k Okunma |
1.08k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |