18. Bölüm

İlk Heycan

Fatma keskin
fatmakeskin

İnsan sahipsiz kalır ya… Anlar o zaman bir sözün, bir dokunuşun, bir bakışın kıymetini.

İnsan yalnız kalır ya… Anlar bir gülün, bir nefesin, hatta bir umudun değerini.

Ben ise, acı çekmek için var olmuş bir insandım sanki. Acı çekerek ölmek için… Hem de kimsenin umurunda olmadan, sessizce, görünmez bir gölge gibi. Kimse fark etmiyordu benim yaşadıklarımı. Kimse, gözlerimin içine bakıp “İyi misin?” demiyordu. Kimse dokunmuyordu, sormuyordu. Evdeki sessizlik, varlığımı yok sayan bir duvar gibi üstüme çökmüştü.

Uraz Bey ise uzun zamandır ortalarda yoktu. Günlerdir eve uğramıyordu; gelmiyordu, aramıyordu. Sanki hiç var olmamışım gibi davranıyordu. Beni orada, kendi yalnızlığımda bırakmıştı.

 

Bora Bey ise, ara sıra uğrardı. O da çoğu zaman sessizdi. Salonda, çalışma masasının başında, dosyaların ve belgelerin arasında kaybolur, kadehini yudumlardı. Gözleri önündeki kağıtlarda olsa da, varlığı odada hissediliyordu; ama bana dönüp gerçek anlamda bakmıyordu. Yine de, onun yanında olmanın başka bir tür yalnızlık olduğunu bilmiyordum.

O günlerden biriydi. Kapının kenarında durmuş, onu izliyordum. Şişenin yarısından fazlasını çoktan içmişti ama sanki alkolün etkisi hiç üzerindeymiş gibi değildi. Kaşları çatık, sert ve düşünceliydi. O an emin oldum, varlığımın orada olduğu farkındaydı; ama hiç ses etmedi, umursamazlığın en soğuk haliyle beni görmezden geliyordu.

İçimde kopan fırtına her geçen gün büyüyordu. İçim içimi yiyordu; öyle bir yanıyordu ki, sanki alevler içinde kalmıştım. Ama dışarıya yansıyan tek şey suskunluğumdu. Oysa ben, en çok o anda, en çok Bora Bey’in sesine, dikkatine ihtiyaç duyuyordum. Bir tek kelime, küçük bir ilgi… Beni gören, hisseden biri.

Ama kimse, kimse bana bir açıklama yapmıyordu. Beni yok saymakta kararlıydılar. Varlığım, yokluğumla birdi. Duyulmamak, görülmemek… Bu kadar derin yalnızlık nasıl dayanılırdı?

Sinirlerim gerilmişti, içim dayanılmaz bir şekilde acıyordu. Ayağımı yere vurdum, odaya yayılan sessizlikte yankılandı. Ancak Bora Bey’in ani, isyan dolu sesiyle irkildim:

“Alya! Senin derdin ne? Kulaklarıma işkence mi çektirmeye çalışıyorsun?!”

Sesinde ince bir öfke vardı. Ama ben de sinirliydim; çaresizliğim ve kırgınlığım artık taşmak üzereydi. O güne kadar hiç söyleyemediğim, içinde tuttuklarımı dökmek istiyordum.

“Bora Bey! Ben de burada kaç gündür işkence çekiyorum! Kendimi yiyip bitiriyorum! Kimse bana tek kelime açıklama yapmıyor!”

Sesim yükselmişti. Bora Bey’in gözleri bir anda kıpkırmızı kesildi, içindeki öfke ateşi gözlerinden fışkırıyordu. Ama bir yandan da sakinliğini korumaya çalışıyordu.

“Eğer sesinin ayarı yoksa… ben ayar vermeyi bilirim, Alya.”

Kendimi kontrol etmeye çalıştım ama başaramadım. Elimle ağzımı kapattım, utancımdan yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Kendimi, sırt köprüsünde yürüyormuşum gibi hissettim; her an düşüp yere çakılacak gibiydim. Bir o kadar da savunmasızdım.

“Sen kim oluyorsun da bana bu şekilde sesini yükseltiyorsun?”

O, haklıydı. Ben kimdim ki bu dünyada? Bir kum tanesi kadar bile değerim yoktu. Susmam, boyun eğmem benim hatamdı. Gözlerim dolmuş, ona bakıyordum.

Ama Bora Bey, içindeki fırtınayı saklayamıyordu. Çenemi avuçlarına aldı, sesi daha da sertleşti:

“Sikeyim, niye her şeye ağlıyorsun, Alya?!”

Bu cümle… Gözümden tek bir damla yaş akmasına yetti.

Yüzümün yanaklarından aşağı süzüldü o yaş, içimde biriken tüm acının, yalnızlığın, çaresizliğin damlasıydı.

O anda beni koltuktan hafifçe çekip, sertçe fırlattı. Dizlerimin üzerine çökmeden önce, kendimi ayaklarımı karnıma çekmiş savunma pozisyonunda buldum. Ellerimle yüzümü kapattım, hem utanıyor hem de korkuyordum.

Bora Bey’in hırıltılı, öfkeli sesi kulaklarımı dolduruyordu:

“Sana vuracağımı mı sandın, Alya? Sana dokunan elleri… tek tek kırarım! Bu ben bile olsam!”

Bu adam… Hem korkutuyordu, hem kafamı allak bullak ediyordu. Dengesizliğinin sınırı yoktu. Ama bir o kadar da… garip bir şekilde, bana bir şeyler hissettiriyordu. Kafamda karmaşık hisler çarpışıyordu; korku, şaşkınlık, güven… Hepsi bir aradaydı.

Beni koltuktan kaldırdı, bedenimi kendine yapıştırdı. Titredim. Ayaklarımın beni taşıyamayacak kadar zayıf olduğunu hissettim. Yere yığılmak üzereydim.

Burnuma dolan alkolün ağır kokusu yüzümü ekşitti; ama onun o erkeksi, biraz da sert kokusu her şeyi bastırıyordu. Sanki o koku, biraz da cezbediciydi. O an, tüm acılarımı, yorgunluğumu, kırgınlıklarımı unutmuştum.

Simsiyah gözlerine baktım… Korku ve hayranlık arasında gidip gelen gözlerimle…

Ve o an, biliyordum… Bana bakan bu adam, belki de hayatımda ilk kez gerçekten önem verdiğim, arkamda durduğuna inandığım kişi olabilirdi.

Ama yine de etrafımdaki sessizlik, soğukluk devam ediyordu.

Kimse, hiç kimse bu derdimi anlamıyor, hissetmiyordu.

Ben sahipsizdim.

Ve yalnız…

 

 

 

Bölüm : 28.05.2025 18:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...