13. Bölüm

Loş ışık

Fatma keskin
fatmakeskin

Hep filmlerde olmaz mıydı zaten? Kadın merakına yenik düşer, bilinmeyen bir sese ya da gölgeye doğru yürür… ve sonra da ölürdü. Klişe gibi görünebilir ama o an zihnimde dönen tek düşünce buydu. Korkunun sesini bastırmaya çalışan bir iç sesim vardı: “Saçmalama Alya, sadece korumalardan biridir belki.” Ama bir de diğer ses vardı… daha karanlık, daha gerçek: “Gitme. Gidersen geri dönemeyebilirsin.”

Geri dönmeyi düşündüm. Ayaklarım yapışmış gibi yerinden oynamıyordu. Ama içimde bir merak vardı, kemirgen gibi… gitmezsem hep içeride kalacak, beynimin bir köşesinde sinsi sinsi dolaşacaktı. Derin bir nefes alıp adım attım. Kalbim ritmini kaybetmiş gibiydi. Kafamda bin bir senaryo… Belki Uraz Bey’di, belki Bora Bey… Belki de korumalardan biri… Belki de… hiç tanımadığım biri. Neden hep en kötü ihtimali düşünüyordum? Kendimi yatıştırmaya çalışsam da faydası yoktu. Ellerim soğumuştu. Ayaklarım buz gibiydi. Yüreğimse küt küt, sanki göğüs kafesimi parçalayacak gibi atıyordu.

Odaya yaklaştım. Burası küçük bir misafir odasıydı. Hemen yanındaki oda Uraz Bey’in çalışma odasıydı ama ışığı yanmıyordu. Belli ki içerde değildi ya da çoktan uyumuştu. Sessizlik uğul uğul kulağımı tırmalıyordu. Giderek yavaşlayan adımlarla kapıya yaklaştım. İçerisi zifiri karanlıktı. Gözüm neredeyse hiçbir şeyi seçemiyordu ama açık pencere dikkatimi çekti. Hafif bir esintiyle perde kıpırdıyordu. İçeri girdim. Hemen elimle ışığı aradım. Anahtara uzanıp bastım. Loş, sarı bir ışık odayı kapladı.

Oda oldukça sadeydi. Duvarları bozdolabı renginde, sessiz ve ifadesizdi. Köşede çift kişilik bir yatak, onun yanındaki duvarda orta boy bir dolap vardı. Duvarda asılı tek tablo bile yoktu. Her şey düzenliydi, abartısızdı. Ama pencere… açık pencere rahatsız ediciydi. Sanki biri bilerek bırakmış gibiydi.

Yavaşça pencereye yaklaştım. Camın önüne geçip dışarı baktım. Bahçenin puslu görüntüsü karşımdaydı. Ağaç dalları rüzgârda hafifçe sallanıyor, aralardan geceye karışmış kuş sesleri duyuluyordu. Normalde huzur verici olabilirdi ama o an her şey tehdit gibi görünüyordu. Gözlerimi kıstım. Biri var mıydı dışarıda? Hayır. Sadece bahçe… sadece loş bir gece.

 

“Yok artık…” dedim, kendime fısıldar gibi. “Hayalet görmedin ya Alya…”

Tam arkamı dönüp ışığı kapatacaktım ki…

Bir anda biri arkamdan yaklaştı. Bir kol hızla ağzımı kapattı. Sıcak değil… ama rahatsız edici bir nefes yüzüme doldu. Ağırlığıyla üstüme çöktü. Nefesim göğsümde kilitlendi. Çığlık atmak istedim ama sesim dışarı çıkamadı. Vücudum kasıldı. Korkudan ellerim havada asılı kaldı.

“Eğer çıt dahi çıkarırsan… boğazını bıçakla keserim,” dedi. Sesi, soğuk bir taş gibi kulağıma değdi.

Nefesimi tuttum. Gözlerim doldu. Sessizce yaşlar süzüldü yanaklarımdan. Ayakta durmakta zorlandım. Bacaklarım titredi. Vücudum istemsizce onun ağırlığına yaslandı. Birkaç saniye içinde savunmasız bir beden haline gelmiştim.

“Şimdi beni iyi dinle,” dedi tekrar. Sesi bu kez daha kararlıydı. “Tekrar ediyorum… ses çıkarırsan seni öldürürüm.”

Elini yavaşça ağzımdan çekti. Boğazımda hâlâ bir baskı vardı, ama biraz gevşemişti. Elindeki bıçağın ucu derimde geziniyordu. Soğukluğu bir çizik gibi hissettirdi kendini. Nefes almakta zorlanıyordum. İçimde panik çığ gibi büyüyordu.

“Bana Uraz’ın kasayı sakladığı yeri söyle!” dedi.

Sesindeki sabırsızlık, bıçaktan daha keskin bir tehditti.

Ağlamaya başlamıştım. Sesim titreyerek döküldü dudaklarımdan.

“Yemin ederim… bilmiyorum. Ne olur… bırakın beni…”

“Kes lan sesini!” diye bağırdı bir anda. Nefretle, tiksinerek… Beni susturmak için yeniden ağzımı kapadı. Bu sefer çok daha sertti. Dudaklarım acıyla yandı. Nefes alamıyordum.

Beni pencereye doğru sürüklemeye başladı. Ayaklarım sürükleniyor, dizlerimden çözülüyordum. Nereye götürüyordu beni? Dışarı mı? Arka bahçeye mi?

Bedenim onu durduramayacak kadar güçsüzdü. Direnmek istesem de, çırpınmak hiçbir işe yaramıyordu. Aklım çırpınıyordu. Sadece bir çare vardı: Ses çıkarmak. Evdekilere bir şekilde haber vermek.

Salonun ortasında büyük bir masa vardı… Üzerindeki vazo aklıma geldi.

Ya beni gerçekten öldürürse?

Ama eğer yapmazsam zaten öleceğim.

İçimdeki korkunun üzerine çıkan ince bir cesaretle, gözlerimi sıktım. Tüm gücümle ayağımı geriye savurdum. Masaya çarptım. Vazo bir anda dengesini kaybetti. Boşlukta süzüldü…

Ve yere çarptı.

Camın patlayarak kırılması, gecenin sessizliğini paramparça etti. Kısa bir an… sessiz, donmuş bir an… sonra adamın kasılarak irkilmesi. Elindeki bıçak refleksle yana kaydı. Elini yüzümden çekti. Birkaç saniyelik bir boşluk doğdu. İşte o an…

İşte o an içimde bir umut kıpırdadı. Zayıf ama canlı.

Adam hâlâ beni tutuyordu ama paniklenmişti. Dışarıdan koşar adım sesler duyulmaya başlamıştı. Merdivenlerden inen adımlar, kapıların açılışı…

Kurtulabilecek miydim?

 

Bölüm : 21.05.2025 13:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...