30. Bölüm

Sessizliğin kıyısında

Fatma keskin
fatmakeskin

Alya, kupayı iki eliyle kavradı, sanki içinde kalan son sıcaklığı korumak ister gibi. Sessizlik bir süre daha aralarında kaldı. Bora’nın gözleri onun yüzünde, oysa aklı çok daha derinlerdeydi. Alya’nın kelimeleri zihninde yankılanıyordu: “Beni kurtaramazsın… ama yanında olursan…”
Bu cümlede bir tür kabullenme, aynı zamanda cesaret vardı. Ve Bora bunu ilk kez bu kadar çıplak duyuyordu. Koruduğu, sakındığı onca şeyin ötesinde, Alya artık kendi gücünü arıyordu. Bora ise sadece arkasında durmayı, onun düştüğü yerden yeniden kalkması için bir duvar olmayı seçmişti.

“Bugün dışarı çıkmak ister misin?” diye sordu aniden.
Alya başını kaldırdı, şaşkınlıkla.
“Şey… yani, olur mu ki?” saat biraz geç ama.”
Bora hafifçe gülümsedi. “Eğer istersen… Tunç seni götürür. Belki biraz hava almak, kafanı toparlamana iyi gelir. Alışverişe çıkabilir, kitaplara bakabilir ya da sadece yürüyebilirsin.”
Alya başını eğdi, sonra hafifçe salladı. “Dışarı çıkmak istiyorum ama yalnız değil…”
Sesi kısıldı. Devamını getiremedi.
Bora onun ne demek istediğini anladı. Alya’nın içinde hâlâ bir korku vardı. Yalnız kalmaktan, tanıdık yüzler görmekten, özellikle de geçmişin karanlık gölgeleriyle yeniden karşılaşmaktan.
“Tunç yanında olur,” dedi yumuşak bir sesle. “Sana hiçbir şey olmaz.”

Alya başını salladı. “Tamam,” dedi usulca. “Belki biraz yürümek iyi gelir…”

Bora yerinden kalktı. Üstünü hâlâ çıkarmamıştı. Gömleğinin kolunu sıvazladı, odadan çıkarken bir kez daha döndü.
“Bir saat içinde hazır ol. Tunç’a haber veriyorum.”
Alya başını salladı, sonra yalnız kaldı. Kupanın içindeki son yudumu aldı, hâlâ yüzünde dalgın bir ifade vardı. Dışarı çıkmak… Bu, neredeyse imkânsız gibi gelmişti bir zamanlar. Ama şimdi, Bora’nın ona açtığı bu küçük kapıdan geçmek istiyordu. Belki geçmişin zincirleri henüz kırılmamıştı ama adım atmak, Alya için bir direnişti.

Bora koridora çıktığında telefonunu çıkarıp Tunç’u aradı.
“Yarım saat içinde hazır ol. Alya’yı dışarı çıkaracaksın. Güvenli bir yer seç.”
“Anlaşıldı,” dedi Tunç. “Dış güvenliği kontrol ettiriyorum. Araç hazır olur.”
Bora telefonu kapatmadan önce ekledi:
“Gözünü ondan ayırma. Bir sorun çıkarsa ilk bana haber ver.”

Tunç’un sesi netti. “Emredersiniz.”

Bora telefonu kapattıktan sonra salona döndü. Alya hâlâ aynı yerdeydi ama bu kez ayağa kalkmak üzereydi. Üzerindeki hırkayı düzeltti, saçlarını topladı. Bora onu bir an izledi. Bu küçük hareketlerin arkasında büyük bir kararlılık vardı.

“Tunç birazdan burada olur,” dedi. “Dışarısı bugün biraz serin. Üşümemek için mont al.”

Alya başını salladı, sonra hafifçe gülümsedi. “Tamam.”

Yaklaşık yirmi dakika sonra Tunç geldi. Girişte beklerken Alya yanına indi. Bora kapının önünde durmuş, onları izliyordu. Alya tam çıkmak üzereyken durdu, Bora’ya baktı.

“Gelmeni isterdim…” dedi hafif bir sesle.

Bora gözlerini kaçırmadı. Bir adım attı, sonra başını salladı.
“Ben burada olacağım. Ama Tunç’a güvenebilirsin.”

Alya başını eğdi. İçinde bir boşluk vardı ama aynı zamanda bir güç de. Bora’nın yokluğu, onun varlığına dair bir inançla yer değiştiriyordu artık.

Araba yavaşça yola çıktı. Bora kapıda kaldı. Tunç’un aracı gözden kaybolduğunda ise geri döndü ve masasındaki dosyalara yeniden göz attı. Ama gözleri sayfalarda, aklıysa hâlâ Alya’daydı.

Evden çıkarken Alya’nın adımları tedirgindi. Tunç birkaç adım gerisinden ilerliyordu, mesafeyi koruyor ama gözünü ondan ayırmıyordu. Alya’nın üstünde açık renkli bir palto, saçları omzuna dağılmış, bakışlarıysa uzaklara çivilenmişti. Arabaya binerken bir an başını çevirip eve baktı. O anlık boşlukta, bir şeyin kalbini sıktığını hissetti. Sanki çıkmakla geride bıraktığı yalnızca duvarlar değildi.

Araba ilerlerken dışarının sessizliği Alya’nın içine de yansıyordu. Camdan akan görüntüler, bilinmeyen sokaklar, tabelalar, insanlar… Her şey yabancıydı ama rahatsız edici değil. Sanki o yabancılığın içinde kendine ait bir alan bulabiliyordu.

Tunç dikiz aynasından göz ucuyla onu izliyordu. Gerginliği fark ediliyordu ama Alya’nın sessizliği her zamanki gibi derindi.
“İstediğin bir yer var mı?” diye sordu Tunç, yumuşak bir sesle.
Alya bir an düşündü. “Sahil… olur mu?”
Tunç başını salladı. “Olur. Sessiz bir koy var, kimse gelmez. Oraya gidelim.”

Araba kıyıya yaklaşırken Alya’nın içindeki düğüm çözülmeye başladı. Şehrin karmaşası geride kalmış, dalga sesleri usulca rüzgârla birleşmişti. Ayakta, soğuk betona basarken burnuna tuzlu su kokusu geldi. Hafif bir ürperti hissetti ama bu üşümekle ilgili değildi. Bu, bir tür temizlikti. Sanki içindeki kırılmış yerler tuzla ovuluyor, ama iyileşiyordu.

Ayakkabılarını çıkarıp kıyıya doğru yürüdü. Tunç onu uzaktan izliyordu, müdahale etmeden, sadece gözlemliyordu. Alya denizin kenarında durdu, eğildi, ellerini suya daldırdı. Soğuktu. Ama canlı.

“Beni satın alan adam,” dedi birden, arkasını dönmeden. “Biliyor musun, bana ‘sessiz kalırsan sevilirsin’ derdi.”
Tunç yanıt vermedi. Alya konuşmak istiyordu. Sessizlikler değil, kelimeler dökülmek istiyordu içinden.
“Bir süre inandım buna. Ne kadar az konuşursam, o kadar az dayak yerdim. Ne kadar susarsam… belki beni bırakır sanıyordum.”

Tunç yavaşça yaklaştı ama hâlâ mesafesini koruyordu. Alya dönüp ona baktı.
“Bora beye bir şey anlatamıyorum bazen. Korkuyorum. Bana dokunmaz biliyorum ama… Sözleri bile bazen duvar gibi. Yanına yaklaşıp sessiz kaldığımda, annemi hatırlıyorum. O da çok sessizdi. Hep sustu, babamı kızdırmamak için.”
Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı ama sesi değişmedi.
“Bir gün duvarın arkasında çok şey birikiyor, Tunç. Sonra… bir gün patlıyor. Ama o zaman da içeride kalanı toparlamak daha da zor oluyor.”

Tunç hafifçe başını eğdi. “Bora bey seni anlamaya çalışıyor. Ama o da başka bir savaşta büyümüş.”
Alya başını salladı. “Biliyorum. Ben de onun savaşıyla büyüyorum. Ama o savaş bana değil, dışarıdaki adamlara yöneldiğinde… işte o zaman yanında kalabilirim.”

Bir süre denizin sesi konuştu ikisinin yerine. Tunç söze girmedi. Alya yeniden eğilip suya baktı.
“Ben denizi ilk kez bu kadar yakın hissediyorum. Oysa küçüklüğümde hep denize kaçmak isterdim. Orada izimi silerler sanırdım.”
Sonra birden gözleri kısıldı. Kıyının biraz ilerisinde biri vardı. Gri montlu, başı önde. Alya’nın kalbi bir anda sıkıştı. Elini Tunç’un koluna koydu.
“Şu adam… bakar mısın?”
Tunç hemen dikkat kesildi. Elini ceketinin içine attı, silahına yaklaştı ama çıkarmadı.
Adamın hareketleri tuhaftı ama yönü farklıydı. Alya birkaç adım attı, daha net görmek ister gibiydi.
Adam başını kaldırdı.

Yabancıydı.

Alya geri çekildi, derin bir nefes verdi.
“Bazen… gözlerim onu her yerde görüyor. Hâlâ korkuyorum. Bu geçecek mi?”
Tunç bir an sustu.
“Geçmeyecek. Ama alışacaksın. Ve o korkuyu yöneteceksin. Asıl güç bu.”

Alya başını eğdi. O cümle, ilk kez ona doğru gelmişti. Korkunun geçmesini beklemeyi bırakmalıydı. Korkuyla yaşamayı öğrenmeliydi.

Bir süre daha sahilde kaldılar. Alya ayakkabılarını giyip geri dönerken Tunç ona kapıyı açtı. Arabaya bindiklerinde artık aynı kız değildi. Sessizdi yine ama bu kez korkunun değil, farkındalığın sessizliğiydi bu.

Eve döndüklerinde hava kararmıştı. Bora onları kapıda karşıladı. Alya’ya dikkatle baktı, yüzünü okumaya çalıştı. Ama Alya bakışlarını kaçırmadı.
“Güzel bir gündü,” dedi sadece.
Bora’nın kaşları hafif çatıldı.
“İyi misin?”
Alya başını salladı.
“İyiyim. Gerçekten.”

Odasına çıkarken arkasından Bora’nın sesi geldi.
“Yarın konuşalım. Bu kez sen başla. Ne zaman istersen.”

Alya durdu. Merdiven basamaklarında hafifçe döndü.
“Yarın… belki konuşmam. Ama yanında oturmak isterim. Sessizce.”
Bora başını salladı.
“Tamam. Sessizliği de anlarım.”

Alya gülümsedi. Bu kez sahte değildi. Küçücük bir kıvrım dudaklarında, ama kocaman bir adım kalbinde.

Odası sessizdi. Penceresini açtı, sahilden taşıdığı tuz kokusunu içine çekti. Aynaya bakarken, gözlerinin altında hâlâ yorgunluk vardı. Ama artık, yalnızlık yoktu.

O gece Bora çalışma odasında bir defteri açtı. Günlerdir yazmadığı notlarını tekrar elden geçirdi. Bir başlık açtı:

“Onu korumak değil… onun yürüyüşüne zemin olmak.”

Altına tek bir cümle daha ekledi:

“Yıkılmayan duvarlar, birlikte dayanarak örülür.”

Defteri kapatmadan önce bir şey daha düşündü: Alya artık sadece geçmişten kaçan biri değildi. O artık kendi yolunu yürümeye başlamıştı. Ve Bora, o yolun kenarında duran gölge olmaya hazırdı.

Bölüm : 09.06.2025 23:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...