
Sevgi neydi gerçekten?”
Soğuktan titreyerek ölmek üzereyken birinin gelip seni sımsıkı sarması mıydı? Yoksa gözünden tek bir damla yaş düşmesin diye, senin için koca bir okyanusla savaşması mı?
Benim için bu sorunun cevabı hep bir bilinmezlikti. Çünkü o duyguyu hiç gerçek anlamda yaşamamıştım. Küçükken, babam beni her hatamda bodruma kilitlerdi. Işık yoktu, ses yoktu… sadece karanlık ve korku. Ama her seferinde, hayalî bir arkadaş belirirdi yanımda. Kulağıma fısıldardı: “Korkma, geçecek hepsi.”
Ben bu sesi gerçek sanırdım… Birinin gerçekten beni kurtarmaya geldiğini…
Meğer hiç kimse gelmemiş. Sadece küçük bir çocuğun, kendini korumaya çalışan zihninin yarattığı bir illüzyonmuş.
Gerçek olan tek şey, köşeye sinmiş, korkudan bayılmış bedenimdi.
Birden kafama saplanan keskin bir acıyla irkildim. Elimi başıma götürdüm, gözlerimi sımsıkı kapattım. O kadar ani ve şiddetliydi ki inlememek elde değildi.
Çok narindim. Camdan yapılmış bir vazo gibi… En ufak bir darbede kırılan, dağılan, sesi çıkmadan yok olan…
Gücüm yoktu. Hiç olmamıştı.
O sırada bir sesle irkildim.
— “Ne yapıyorsun burada?”
Uraz Bey’in sert sesiyle yerimde doğruldum ama acıyla hemen geri oturdum.
— “İ-işlerim bitmişti… Melek teyze kitap okumama izin vermişti… Ö-özür dilerim Uraz Bey. Yemin ederim bir daha olmayacak…”
Panikle konuşmuştum. Sesim titriyordu. Korkudan gözlerimi yerden kaldıramıyordum. Onun beni azarlamasını, bağırmasını, hatta cezalandırmasını bekliyordum. Çünkü bugüne kadar hep böyle olmuştu.
Ama o… Beklediğim gibi davranmadı.
— “Neden özür diliyorsun?”
Şaşırmıştım. Ne demek neden? Yanlış yapmış olmalıydım. Bu kadar serbest davranmak bana göre değildi. Zaten ben özgür olmaya alışkın değildim ki…
— “Şey… Düşündüm ki yanlış bir şey yapıyorum. Bu kadar serbest olmamam lazım… T-tekrar özür dilerim.”
Gözlerimi hâlâ yerden kaldıramıyordum. Fakat beklemediğim bir ses tonuyla konuştu:
— “Şşşt… Sakin ol. Sana kızmadım. Burada boş zamanlarında kitap okuyabilirsin. Yeter ki işini düzgün yap.”
Kafamı yavaşça kaldırdım. Gözlerim, onun gözlerine takıldı. Sert ve soğuk bir adamdı ama o anki bakışları yumuşaktı.
Gözlerim istemsizce doldu.
— “Teşekkür ederim Uraz Bey…”
O, başını hafifçe sallayıp hiçbir şey demeden uzaklaştı. Ben de hemen toparlanıp arkasından, aceleyle Melek Teyze’nin yanına döndüm.
— “Melek Teyze, Uraz Bey geldi. Yemekleri götüreyim mi?”
— “Götür kızım.”
Elimi uzattığım anda, parmaklarımın titrediğini fark ettim. Sakin olmalıydım. Bu titremeler… çocukluğumdan kalan izlerdi.
Babam her hata yaptığımda bağırmazdı yalnızca… Sırtımda sigarasını söndürürdü.
Hayır!
O günler geride kaldı. O acı dolu anılar artık bana ait değildi. Bu düşüncelerden uzaklaşmalıydım.
Melek Teyze, ana yemekleri çoktan yerleştirmişti. Bana sadece çorbaları götürmek kalmıştı. Üç kase vardı; demek ki bir misafir gelmişti. Tepsiyi dikkatlice elime alıp, derin bir nefes çektikten sonra salonun yolunu tuttum.
Tam o sırada salonun içinden bir tartışma sesi yükseldi.
— “Yaaa hayır abiiiii, istemiyorum!”
— “Yapmak zorundasın Banu!”
— “Offf, tamam abi yapacağım…”
Kapının eşiğinden içeriye adım attım. Ayaklarımın ucuna basa basa, sanki görünmez olmak istercesine ilerledim. Elleri titreyen biri için çorba taşımak ayrı bir sınavdı. Sessizce ilk kaseyi Uraz Bey’in önüne bıraktım. Ardından kuzeni Arda’nın önüne ve onun yanındaki genç kıza çorbayı koydum. Tam geri dönecekken kızın sesiyle durakladım.
— “Aa merhaba! Yeni mi başladın işe?”
Sıcak ve samimi bir tonu vardı. Hafifçe gülümsedim ve başımı salladım. Evet, yeniydim. Hem de her şeyime…
— “Geçmiş olsun. Umarım abim seni de iki güne evden kaçırmaz. Baksana, korkudan titriyorsun.”
Şaşkınlıkla gözlerimi irice açtım. Hemen ardından panikle konuşmaya başladım.
— “Hayır, hayır efendim… Ondan değil… Yanlış anladınız…”
Kız hafifçe gülümsedi.
— “Hey, sakin ol. Şaka yapıyorum. Ben Banu. Peki senin ismin ne? Cımbızla alacağım kelimeleri ağzından, öyle korkmana gerek yok. İnsan yemiyorum.”
— “A-Alya efendim.”
— “Tamamdır Alya. Teşekkür ederim, gidebilirsin.”
Başımı bir kez daha eğip hızla salondan uzaklaştım. Konuşmalar beni hep yorardı. İnsanlarla arama mesafe koymak bana daha güvenli gelirdi. Çünkü ne zaman birilerine yaklaştıysam, sonunda canım yanmıştı.
Salondan uzaklaşırken kulağıma yine Banu’nun sesi geldi:
— “Abiciğim, bu devirde bu kadar saf bir kızı nereden bulmayı başardın çok merak ediyorum. Bir de ‘abi’ sanki…”
— “Ban-u!”
— “Tamam tamam ya, sustum…”
Uraz – İç ses:
Banu her zamanki gibi şakacı ve patavatsızdı ama söylediklerinde az da olsa bir doğruluk payı vardı.
Bu eve aldığım her çalışan ya bir başkasının gözü kulağıydı ya da başka bir hesabı vardı. Bazıları düşmanlarımın adamıydı, bazıları da bana yaklaşmak için fırsat kollayanlar…
Ama bu kız farklıydı. Alya…
Gerçekten saf mıydı, yoksa yalnızca öyle mi davranıyordu, bilemiyordum.
Yine de…
Onda tanımlayamadığım bir şey vardı.
Ve ben… ne olduğunu öğrenmeye kararlıydım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.79k Okunma |
1.08k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |