
Otogarın soğuk, telaşlı atmosferi içinde kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Ellerim, avuçlarımın içinde sıkılı kalmışken gözlerim sürekli çevremde dolaşıyordu. Etrafımdaki her insan, her ses, her adım, içimdeki belirsizliğin yankısı gibiydi. Herkese biraz dikkatle, biraz da mesafeyle bakıyordum. Hayatımda ilk defa bu kadar yalnız ama bir o kadar da kararlıydım.
Tam o sırada, göz kamaştırıcı bir araba ağır ağır önüme yanaştı. Parlak, koyu renkli gövdesiyle neredeyse otogarın tüm kargaşasını susturdu. Motorunun sesi bile başkaydı; sanki gücünü sadece metalden değil, içindeki otoriteden alıyordu. Tüm bedenim bir anda gerildi. Kalbim birkaç saniye atmayı unuttu sanki. Gözlerim arabaya takılı kaldı. Kapı yavaşça açıldı ve içinden uzun boylu, atletik yapılı, buğday tenli bir adam indi. Yaklaşık 1.85 boyundaydı. Üzerindeki takım elbise adeta üzerine dikilmiş gibiydi, ütüsü bile kusursuzdu. Duruşu, konuşmadan bile güçlü olduğunu haykırıyordu. Karşısına geçmeye cesaret etmek zordu, ama ben zaten zorlukların içinden geçerek gelmiştim.
“Merhaba, Alya Hanım’la mı görüşüyorum?” diye sordu nazik ama ciddi bir ses tonuyla.
Başımı hafifçe eğerek, biraz çekinerek cevap verdim.
“Merhaba, evet benim,” dedim neredeyse fısıltıyla.
Yüzümdeki yorgunluk ve uykusuzluk, kelimelerimden daha çok şey anlatıyor olmalıydı.
“Buyurun, yolda konuşalım isterseniz,” dedi ve eliyle arabayı işaret etti.
Arabaya yönelirken içimdeki tereddüt sesini yükseltti. Bir an duraksadım. Bu adam kimdi? Gideceğim yer nasıl bir yerdi? Hayatım artık tamamen tanımadığım insanlara emanetti. Ama sonra kendime hatırlattım: Geriye dönmek bir seçenek değildi. Artık geçmişin izlerini taşımayacağım bir yere gidiyordum. Bu yüzden başımı öne eğip ön koltuğa oturdum. Emniyet kemerimi bağlarken içimdeki karmaşık hisler daha da yoğunlaştı. Arabayla birlikte ben de yepyeni bir hayata doğru hareket ediyordum.
İlk birkaç dakika sessizlik hâkimdi. Sadece motorun pürüzsüz sesi, düşüncelerimin arasından geçiyordu. Camdan dışarı bakıyor, şehri tanımaya çalışıyordum ama gözlerim görse de ruhum hâlâ alışamıyordu bu büyüklüğe. Bir anda Ali Bey konuşmaya başladı:
“Alya, sana biraz bahsetmiştim. Patron oldukça katı ve disiplinlidir. Onun evinde işler rastgele yapılmaz. Her şey zamanında ve eksiksiz olmalı. Evde her bir iş için farklı bir görevli bulunuyor. Yani senden fiziksel olarak çok şey beklenmeyecek. Ama…”
Kısa bir duraksamanın ardından daha ciddi bir tonla devam etti:
“Sen, o evde yatılı kalacak tek kişi olacaksın. Bu nedenle patronun kişisel alanıyla doğrudan sen ilgileneceksin. Yani odasına sadece sen girebilirsin. Yemeğinden düzenine kadar her detay senden sorulacak. Bu sebeple çok dikkatli olmalı ve sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmelisin.”
İçimden derin bir nefes aldım. Başımı hafifçe sallayarak onun sözlerini onayladım. Kulağımda yankılanan cümle sadece şuydu: Patron katı ve disiplinli. Gözümde beliren ilk görüntü, sert yüzlü, asla gülmeyen, tek bir hata karşısında öfkeyle parlayan gözlere sahip biri oldu. Umarım düşündüğüm kadar korkunç değildir, diye geçirdim içimden. Camdan dışarı bakmaya devam ederken İstanbul’un devasa yapıları, sonsuzluğa uzanıyormuş gibi gelen yolları, zihnimi daha da karıştırdı. Bu şehir… Ne kadar da büyük, ne kadar da yabancıydı.
“Evet, geldik,” dedi Ali Bey, sessizliği bozan bir son cümleyle.
Arabadan indiğimde vücudumun yorgunluğu yeniden kendini hatırlattı. Adımlarımı sürüklercesine attım ve Ali Bey’in peşine takıldım. Önümüzde yükselen villa, bugüne kadar gördüğüm her şeyden çok farklıydı. Büyük, görkemli ve ürkütücüydü. Sanki zenginliğin ve kuralların bir araya geldiği bir kaleydi.
Kapı, iri yapılı bir adam tarafından açıldı. Onu ilk gördüğümde neredeyse nefesimi tuttum. Boyu en az iki metreydi ve yanında ben, 1.55’lik boyumla bir çocuk gibi görünüyordum. Yüzü sert ama görevine odaklıydı. Beni süzmeden, sadece görev bilinciyle içeri almaya odaklanmıştı. Bu bile içimi biraz rahatlattı.
İçeri adım attığımda ise ikinci bir şaşkınlık yaşadım. Salon, devasa bir alandı. Gri ve siyah tonlarıyla döşenmiş, modern ama kasvetli bir havası vardı. Tavanlar o kadar yüksekti ki başımı kaldırınca gözlerim tavana ulaşmakta zorlandı. Mobilyalar sade ama şıktı. Her şey yerli yerindeydi. Sanki biri cetvelle ölçüp düzenlemiş gibiydi. Bu düzenin içinde ben… Fazlalık gibi hissettim kendimi bir an.
Tam o sırada Ali Bey’in sesiyle kendime geldim.
“Alya, seni önce baş hizmetliyle tanıştıracağım. Ardından odanı gösterirler. Bugün dinlenmeni istiyoruz. Yarın sabah ise görevlerin başlayacak.”
“Tamam, çok teşekkür ederim,” dedim hafifçe gülümseyerek.
Salonda biraz ilerledik. Bir köşede, ellili yaşlarında, yüzünden sıcaklık akan bir kadın bizi bekliyordu. Gözlerinde bir yabancıya değil, bir evlada bakar gibi bir ifade vardı.
“Alya, bu Melek Hanım. Baş hizmetlimiz. Artık onunla birlikte çalışacaksın. Ne yapman gerektiğini ondan öğrenebilirsin. Bana müsaade, acil bir işim var,” diyerek Ali Bey yanımızdan ayrıldı.
Kadının gülümsemesi annemin gülümsemesine benziyordu. Belki de bu yüzden boğazım birden düğümlendi.
“Merhaba Melek Hanım,” dedim nazikçe.
“Merhaba kızım,” dedi yumuşacık sesiyle. “Şimdi sana odanı göstereceğim. Eğer açsan mutfağa inebiliriz, bir şeyler hazırlarız.”
Sesi içime dokundu. Sanki yıllardır duymadığım bir yakınlık taşıyordu. Yabancı bir evin ortasında, ilk defa bir parça sıcaklık hissetmiştim. Utandığımdan yalnızca başımı salladım.
Melek Hanım’ın ardından üst kata çıktık. Uzun, sessiz bir koridorun sonunda, büyük beyaz bir kapıyı açtı. İçeri girdiğimde adeta küçük bir saraydaydım. Oda tertemiz, mis gibi sabun kokuyordu. Açık renkli perdeler, duvardaki tablolar, yumuşacık yatak… Her şey özenle seçilmişti. Kendi evimizdeki üç kişilik alanla kıyasladığımda burası neredeyse evimizin tamamı kadardı.
“Geç kızım, hadi güzelce dinlen. Acıkırsan sadece seslenmen yeterli,” dedi.
“Çok teşekkür ederim Melek Teyze. Şimdilik biraz dinlenmek istiyorum. Eğer bir şeye ihtiyacım olursa size mutlaka haber veririm.”
“Olur güzel kızım. İyi istirahatler.”
Valizimi odanın bir köşesine bıraktım ve yatağın üzerine usulca uzandım. Göz kapaklarım bir daha açılmamak istercesine ağırlaştı. Uykunun kollarına bırakmadan önce aklımdan sadece tek bir cümle geçti:
Artık başka bir dünyadayım. Belki de yeni hayatım, tam burada başlıyor.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.79k Okunma |
1.08k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |