
Ulya'nın bazı hassas noktalarını göreceksinix bu bölümde. Bakarsanız sakin ama Ulya'nın karmaşık dünyası sizi yorabilir. Bazen beni de yoruyor.
10.BÖLÜM: KÖTÜ RUH
Avcılar dolaşmaya devam eder. Gölgeleri arkada kalır. Gölgeler fasiftir. Arkada kalan ölür. Biz öldük. Biz gölge olamayız. Biz arkada kalamayız. Fasif olamayız. Bu yüzden bizim adımız Avcı Dokuzlar. Parçalara ayırdılar gölgeleri. Kesilen parçalarının kanlarıyla doğdu, Ölüm Avcısı. Ölüm Avcısı Dokuzlar gölgelerin intikamını alacak. Gölgeleri parçalayanları, parçalayacak. En önde liderleri, ben. Beren Ulya Minas olacak.
Gri koltuklara tırmanarak oturmaya çalışan çocuğu bir köşeden izliyordum. En sonunda oturarak siyah üstünde çiçekler olan elbisesini düzletti. Açık kahverengi saçlarını omuzlarına atarak ellerini koltuğa yaslayıp mavi irislerini ela gözlerime sabitledi. Kendini geriye atarak gözlerini kapatıp kıkırdadı. "Komik bişey mi var küçük hanım?" Diyerek alayla güldüm. Ellerini gözlerine kapatarak gülmeyi kesti.
Duvara yaslanarak minnak cadıyı izlemeye davam ettim. Minnacık bir cadı. Bu düşünceye güldüm. Bu sevimlilikle zaten cadıdan başka bişey olmazdı. Yılanı deliğinden çıkaracak olandan korkacaksın. Bu kızda o tip mevcuttu. Sokak lambası sayesinde duvara gölgem düşmüştü. Onu izlerken minnak cadının yılanı deliğinden çıkaran sesini duydum "Şey... Ben giysilerimi değiştirip pijamalarımı giyemek istiyorum." Dedi, kafasına yana yatırıp dudaklarını büzerek.
Boğazımı temizleyerek "Giy o zaman pijamalarını." Diye cevap verdim. Kafamı onun gibi yana yatırarak.
Utana sıkıla gözlerini ellerine dikti. "Ben, ben tek başıma giyemiyorum." Dediğinde dudağımı dişlerimin arasına alarak gülmemi engelledim. Kafasını kaldırarak yüz ifademi inceledi. Kaşlarını çatarak "Gülme! Giydir işte ya." Dedi azarlar gibi. Asabi cadı.
Yaslandığım duvardan sırtımı ayırarak doğruldum. "Bir şartla." Dedim otoriter tutmak istediğim sesimle.
Bozulmuş bir tavırla "Benimde bir şartım var!" Dedi hemen ardından.
"Nedir?" Diye sordum merakla.
Tek kaşını kaldırarak "Seninki nedir büyük hanım? Önce sen söyle." Dediğinde kendimi tutamadım kahkahalara boğuldum, bir an.
"Aynı anda söylelim küçük hanım?" Dediğimde aynı şekilde karşılık verdi. Geri durmuyordu, duymaması hoşuma gidiyordu. Kalbimde bir yer vardı, kimsenin dokunamadığı, orayı saniyelik bir şekilde dolduruyordu. Mavi gözleri gözlerime bakıyordu, gülerken. Çocuklar hiç tanımadıkları insanlara bile en içten şekilde gülebiliyordu. Bana bile gülmüştü düşünün... Kollarımı gösümde birleştirerek "O zaman bir, iki, üç." Dedim.
"Çikolata istiyorum." Diye bağırdı, neşeyle. Bir çocuğu neşelendirmek bu kadar kolayken neden ona dünyanın her kötülüğünü yapıyorlardı? Niye bana da aynısını yapmışlardı? Yazık değil miydi? Acı dolu değil miydi? Bir çocuğa vurmak neden bu kadar kolaydı onlara? Ben kötü değil miydim? Hani ben değil miydim, acımasız, duygusuz, robot, tetikçi, kinci, umursamaz, kaygısız, intikam peşinde koşan kötü ruh? Bendim de onlar neydi? Ben bana yapılana karşılık vermek zorunda kalmıştım. Kötülüğe zorunda kalmamıştım, karşılık vermeye zorunda kalmıştım. Ben karanlığı severdim, o da beni. Ama karanlık bile insana göre şekilleniyordu. Neden Elzem zorunda kalsın? Neden buna izin vereyim ki? Ben bu yeminleri hiç bir zaman boşuna etmemiştim.
"Ulya Beren Işınsoy, Ulya Minasa yemin ediyorum! Tüm çocukların nefesi olacağım! Çocukların nefesini kesen, ne eksik ne fazla piççin de nefesini Ulya Beren Işınsoy kesecek."
Çöken omuzlarına dikleştirerek, çenemi kaldırdıp. "Bana temas etmek yok." Demiştim.
Oturduğu koltuktan atlayarak "Tamamdır büyük hanım." Dedi, kesin bir dille. Sözünü yerine getirecekmiş gibi emin adımlara yanıma geldi.
Eğilerek küçük valizini elime alıp merdivenlerden çıkmaya başladım. "Anlaştık küçük hanım. Takip et bakalım." Dediğimde tırabzanlara tutmuş çıkıyordu, yavaş yavaş. Odama geçtiğimde kapının dışında durmuş beni izliyordu. "Gel." Dediğimde bu komutu bekliyormuş gelip yatağın kenarında dikilmeye başladı. Valizini yatağa koyup açtığımda bir kaç pijama çıkarak önüne koydum. "Hangisi?" Eli gri siyah ihlalleri olan pijamayı gösterdi. Kocaman siyah yıldızlar ve kocaman bir hilal motifi vardı. Üstündeki elbiseyi sıyırarak üstünden çıkardım. Bana temas etmemeye dikkat ediyordu. Ama yakın olmak bile rahatsız ediciydi. Hızla pijamalarını üstüne geçirdim. Uzaklaşarak "Üstünü giyinmeyi öğrenmelisin, küçük hanım." Kafasını sallayarak onayladı. "Aşağıya in sen üstümü değiştirip geliyorum." Dediğimde kafasını hızla sallayarak odadan çıktı. Tedbir amaçlı kapayı kapatmadım. Dolaptan siyah pijamalarımı alarak yatağın üstüne attım. Üstümden elbiseyi bir çırpıda çıkartım. Basenime taktığım aksesuarı çıkartarak aynalı masanın üstüne attım. Üstüme pijamaları geçirerek aşağıya indim.
Uslu uslu oturan küçük kızın uyumaya niyetti yok gibiydi. Mutfaktan hızla Çikolata alıp eline verdiğimde. Saat on'a geliyordu. Bizim kız uyumuyordu. "Hadi gel." Salonun ortasına yürüyüp kapıyı kaldırdım. Kıza göz attığımda inanılmaz gözlerle bakıyordu. İçine atlayıp "Buraya gel." Dediğimde korkmasını bekledim ama o heyecanla kucağıma atladı. Hızla yer indirerek yürümeye başladım önden. Arkamdan koşarak bana yetişti.
Çağın'ın astığı tabloları görünce "Şunlara bak! Çok güzel." Heycanla seke seke yürümeye başladı. "Senin adın Beren mi Ulya mi?" Dili döndüğünce telaffuz etti, isimlerimi.
Yukarıdan bir bakış atarak "İkiside isimim. Sen hangisini söylemek istersen onu söyle Elzem." Kendimeden beklemdik, bir şekilde sesim yumuşaktı. Benden korkmasını istemiyordum. Şiddet görmüş bir çocuğu korkutmak istemiyorum.
Düşünür gibi "Imm... Ulya çok güzel. Bunu söylemek istiyorum büyük hanım." Dedi. Kalbimin çarptığını hissettim. Merak ediyordum bana 'büyük hanım' mi yoksa 'Ulya' mi diyecekti. Umarım 'Ulya' derdi.
"Nasıl istersen." dediğimde giriş kapısına varmıştık. Kısa bir süre sonra kapı açıldı. Kapıyı geçmesi için açtığımda içeri girdi. Peşinden girdiğimde salondaki gözler küçük kızı ve beni izliyordu. Berran yaratık görmüş gibiydi. Simsiyah gözlerini fal taşı gibi açarak kızın gözlerine dikti. Elzem de gözlerini kısarak Berranı süzüyordu. Kayra oturduğu koltuktan ayağa kalkarak kıza yukarıdan bakmaya başladı. Durum tespitti yapıyor gibiydi. Iraz elindeki telefonunu kızı görür görmez koltuğa fırlattı. Gözlerini bir bende bir de minnak cadı da gezdiriyordu. Çağın hayretlere düşmüştü. Bu sırada Kayra elini kafasına yaslayıp etrafında döndü ve Berran'ın yanına bıraktı kendini. Yenilerden erkek olanı sadece buradaydı kız olanı yoktu. Dalgalı kahverengi saçları anlında düşmüş gülümsüyordu. Onu incelediğimi gördüğünde gülüşü yavaşça söndü gözlerini kaçırarak önüne döndü. Resmen herkesin gözü üstümüzeydi.
Hafif vücudunu yana yatırarak bana yaklaştı. Gizli bir şey söylüyormuş gibi "Bunlar kim? Ve neden öcü görmüş gibi bakıyorlar?" Telaşla eli yüzüne çıktı. "Öcü müyüm ben!?" Diye bağırdı. Bu sırada karşıma geçmişti.
Üstüne eğilerek "Öcüleri daha çok severler. Bak bende öcüyüm ama beni seviyorlar. Sen küçük bir kızsın seni daha çok severler. Tabii sevilmek istersen." Diye fıldadım. Kimsenin duymasın diye fazla çaba sarf etmiştim.
Gülümseyerek fıldadı "Kimse sevmese bile öcü, öcüyü sevmeli. Yanlız hissetmemeliler. Sen beni sev bende seni, olur mu?" Dedi, küçük Elzem. Dudaklarımı yukarı yavaşça kıvırarak onun duyabileceği bir şekilde 'olur' dedim. Ayakta durmaktan sıkılarak ikimizde aynı anda boş koltuklardan birine oturduk. Doğrusu o benim yanıma oturmuştu.
Berran yutkunarak "Beren senin çocuğun mu vardı?" Diye sordu yaratığa bakar gibi. Sevemiyordu çocukları. Nasıl davaranıp, hareket edileceğini bilmiyordu, doğrusu.
Çağın arkasındaki yastığı alıp kafasına fırlattı. Bunu beklemeyen Berran afallayarak Çağına baktı. "Höst! Genç yaşta beni kimse dayı yapamaz." Dedi, kime kızdığı belli değildi.
Kayra gülerek Berran'ın saçları sevdi. "Yazık be! Tuğla gibi yastık yedi. Yazık oğluma." Elzem kıkırdayarak geriye yasladı. Herkes gülerken ben onları inceliyordum.
Berran kötü kötü bakarken "Oç be. Valla Gölgeye ısırtırırım seni." Kayra'nın ellerini saçlarından itterek hayıflandı. Kayra pis pis sırıtınca "O kıvırcık saçlarını yollarım bak ha." Dedi, Berran ayağa kalkıp tekli koltuğa kendini atarak.
Kayra saçlarını yavrusuymuş gibi okşayarak "Sen bi' kere benim saçlarıma kıyamazsın, oğlum." Berran kafasını geriye atarak keskin hatalarını ortaya koydu. Bunu gören Kayra haykırdı "Şov yapma. Anladık çene kasın var. Benim de var kudur." Diye, kahkaha attı.
Berran kafasını kaldırarak "Ya kardeşim beni ne zaman rahat bırakacaksın. Ne derdin var lan senin, benimle!" Diye sordu, sonlara doğru yükselen sesiyle. Gerçekten yıllardır tek uğraştığı isim Berran Ataydı.
Sahte bir üzüntüyle "Şerefsiz seviyorum. Napalım?" Dediğinde keyifliydi. Keyifle arkama yasladım.
Iraz suskunluğunu bozarak "Helal lan sana. Bize az yapmadı. İyi yapıyorsun bu pi,"
Çağın Iraz'ın sözünü kesip öksürdüğünde "Çocuğu kötü etkilerseniz ecdadınızı," Diyerek kıza gülümsedi. Kayra'yla Iraz ellerini birbirine çaptıklarında Berran eline aldığı yastığı kafalarına attı. Elzem'in de pek umurunda değildi. Konuşmuyordu, sadece arada da olsa onları dinliyordu. Dinlemediği zamanlar gözlerini bana dikiyordu. Hissediyordum, ama göz göze geleceğimden gözlerini kaçıracağını biliyordum. "Ee bu çocuk kimin?" Çağın'ın bana hitaben sorduğu soruyu es geçerek.
Yeniye, döndüm "Adın neydi senin?" Diye sordum.
Kafasını kaldırarak "Buğlaz," Dediğinde 'Soy adın yok mu dangalak?' Der gibi bakınca "Buğlaz wizard." diye mırıldadı.
Kafamı sallayarak onayladım. "Beren Ulya Işınsoy bende, Buğlaz." Diye mırıldandım bakışlarım sertti. "Abim Çağın Işınsoy. Ekiple tanışmışsındır. Bu kadar Wizard. Sizden kız olan nerde?" Diye hem açıklamamı yapmış hemde sorumu sıkıştırılmıştım. Kendim hakkın da ne kadar az bilgi o kadar iyi oyundu.
Soruma cevap vermek yerine "Bu bir tür gövde gösterisi miydi?" Sordu ciddiyetle. Sanki ne dersem ona göre davranacaktı. Test ediyordu.
Alayla gülerek burnumu hafifçe kaşıdım. "Hatırlıyorum da ben senin şu sol bacağının birkaç milim yanına sıkarak gövde gösterimi yapmıştım. Daha iyisini istiyorsan bir ara benimle ormanda yürümeye gel. Tam kalbinden bu sefer." Dediğimde gözlerini kıstı. "Soruma soruyla cevap vermek yerine. Soruma cevap ver Buğlaz." Keskin bıçağa bilerek isteyerek değersen elin kesilir. Suçu bıçakta değil kendine arar, insan. İlk defa doğru bişey yapar.
Hafifçe gülümsedi, "Sen Amirden de keskin çıktın Işınsoy. Âla dışarda bu gün." Dedi, Anlamış olduk ki testten de başarıyla geçmiştik. Yeni kızında adını öğrendik bu sayede.
Evi kısaca süzerek, "Gölge nerede?" Diye sordum huyusuzca.
Iraz'ın bakışların Çağına döndüğünü gördüğümde Berran'a ve Kayra'ya da baktığımda onların Çağına baktığını gördüm. Çağın ellerini havaya kaldırarak "Bana bakamayın. Ben ilgilendirmiyor." Dediğine kaşlarımı çattım.
Irazla Berran'ın bakışları bu sefer Kayra'ya döndü "Hoşt ulan!" Sonra daha kısık bir sesle, "Sıçtığınız boku temizleyin yiğitlerim." Diye fısıldadı. Kaşlarım olabildiğince çakıldı. Neden bahsediyordu bunlar?
Iraz, "Hadi lan! Söyleyin ısırmaz." Dediğinde öldürücü ela gözlerimin koyulaştığını hissettim. Nefesim düzensizleştiği için derin nefesler alıyordum. Çenem kasılıyordu.
Ayağa kalktığımda parkelerde ayakkabılarımın bıraktığı ses ürkütücüydü. Elzem kokuyla bacağıma sarıldı. Yumuşak tutabildiğim kadarıyla, "Elzem ayağımı bırak." Dedim korkarak ayağımı bıraktı. "Gölge nerde dedim!" Kelimelere bastıra bastıra konuştuğumda Elzem ürkmüş koltuğun en ucuna kaçmıştı. Bakışlarım yumuşatmaya çalışarak ona döndüğünde. Öyle bakıyordu, ki. Pişmanlık vücuduma enjekte edildi. Keskin yüz ifadedem çıkık yüz hatlarımı daha da belirginleştiriyordu. Ayağa hızla kalkarak onlara döndüm. "Buğlaz, Elzemle ilginir misin?" Direkt kafasını sallayarak yanımıza gelip yanına oturdu. Bi' süre tanışmalarını izledim. Beni fark eden Elzem, Buğlazdan uzaklaştı. Alt dudağımı acımasızca dişlerimin arasına aldım. Dudağımı yavaşça serbet bırakakarak, "Iraz Gölge nerde?" Hassas noktamı biliyordu. En çok acı çekmemi isteyen de oydu. Bana haberi söylemekten mutluluk duyardı.
"Amir köpeğini dışarı çıkardı." Dediğinde içime korku kol gezdi. Köpeğim, emanetim şu zamana kadar yanımda kalan tek şey. Düşmanımın elindeydi, onun insafına kalmıştı. Gölge, canımdı. Onu da kaybedersem herşeyim yok olurdu. Kendimi de kaybederdim.
Öfkem dolup taştı. "Yemin ederim hepinizin çürük bedeni üst üste dizerim buraya sizi gömerim. Gölge eve geri gelmezse ona bir şey olursa hepinizin öldürürüm." Sinirden ayağımı sertçe koltuğa vurmuştum. Elzemin ağlama seslerini duyduğumda içimdeki sinirin daha da artacağını hissettiğimde "Buğlaz yukarı çıkar!" diye bağırdım Buğlaz kızı kucağına aldığında Elzem çırpınmaya başladı.
"Bırak beni! Hazara gitmek istiyorum! Bırak ya. Bırak!" Hıçkırıklarında boğuluyor gibiydi. Bağırışlarının yerini ağlamalar hıçıkırmalar aldı.
Gölgeye neler yapabilir aklından geçebiliyor mu? Sen sana ömür boyu emanet edilmiş bir köpeği düşmanın insafına mi bıraktın?
Vira Akın.
Yerden gözlerimi kaldırmadığımda Berran yürek yemiş gibi "O da bir Lider ne diyebilirdik ki? Bizi dinlemezdi."
Kafamı hızla kaldırarak evde bizden başka birin olmamasın rahatlığıyla, komodinin üstündeki vozo'yu üstüne fırlattığım da iki adımla ondan kaçtı ama başka birinin kafasını kırıldı. Iraz'ın başı geriye doğru gittiğinde bayıldığını anladım. "Beren ağzına sıçar deseydin!" Ellerimi saçlarımdan geçirerek çarpıcı bir acıyı bıraktım. Gölgeleri ben kurdum acılarıyla. Gölgeyi ben büyüttüm acılarımla. On yedi yaşımda harlandım. On yedi yaşımda yangın düştü kalbime. İntikam sızdı damarlarıma. Şimdi damarlarımda kan yerine intikam dolaşıyor.
Kimseye acımak yok. Kalbindeki intikam ateşi sönecek, acırsan.
Daha da harmanlanacak.
Dışarı çıktığımda evden de çıktım. Motorsikletim Hazar da kalmıştı. Üstümde ceket yoktu. Soğuk iyi gelecekti. Kaskı mı takıp evden aldığım anahtarla motosikleti çalıştırıp hızla caddeye çıktım. Yol kayıp gidiyordu. Herkes evine gitmiş belki mutlu. Belki umutlu. Belki de mutsuzdu.
Küçük çocuklarla temasa geçmek sanki onların ruhuna kötülüğü enjekte etmek gibi geliyordu. Onların yanında mutlu olabiliyorduk. Mutsuz olduğumuzda da onları mutsuz ediyorduk. Ben çocuklara dokunamam, ruhu kötü biri çocuklara dokunamaz. Ben yemin ederken, kendimi de onlardan bir gibi görüyordum, ve hâlâ öyle görüyorum. Ön firene yüklenirken arka tekerler kalkmış, bense öne doğru yük vererek ön tekerin üzerinde öylece durmuştum. Ben bu gün masum bir kal
bini korkutmuştum. Bunu bir kez daha kanıtlamış oldum. Elzem ağladığın da, korkup kaçtığında. Ben buydum.
&
Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |