17. Bölüm

16. Kimsin Sen?

Feyza Elmira Taşdemir
feyzaelmiratasdemi

Dışarıdan bakıldığı zaman mutlu görünen birinin içinde beslemiş olduğu duyguları görmeyi çok isterdim. Gerçekten mutlu mu yoksa mutlu numarası mı yapıyor?

İnsanlar neden duygularını gizlemek zorunda kalıyor?
Neden duygularımızı göstermekten bu kadar çok korkuyoruz?
Ve bu sadece bizi üzen duygular için geçerli değil.
Yeri geldiğinde mutluluğumuzu bile gizlemeye çalışıyoruz.
Peki ama neden?

Ötekileştirilmemek için mi?
Yoksa robotlaştırılmamak için mi?

Aslında ikisi de aynı şey değil miydi?

Her ikisinde de kendi kararlarımız değil genel yargılara göre hareket ediyoruz.
Peki şimdi sorabilirsiniz, neden böyle bir şeyden bahsettin diye.

Kuntay'ın beni hapsettiği hastanenin kaldığım odasının camından onu izliyorum. Dışarıda koşuşturup duruyordu.
Ben onu izlemeye başladıktan bir müddet sonra kafasını kaldırıp bana baktı. O zamandan beri gülümsüyordu.
Ama bu gülümsemesi çok farklıydı.

Gergin olduğunu bilmeme rağmen her bana baktığında sanki o gerginliği den bir an olsun uzaklaşıyormuş gibi bana bakıyor daha sonra dikkati dağılıp gözlerini benden çekince eski gerginliği geri geliyordu.

Neden burada olduğumu bana açıklayan her zamanki gibi Tarık olmuştu. Bana şirkette kriz geçirdiğimi daha sonra da gidecekken saldırıya uğradığımızı söylemişti. Bize saldıranların kim olduklarını daha bulamadıklarını söylemişti.

Neden kriz geçirdiğimi sorgulamadım çünkü artık bunu normal bir şeymiş gibi düşünmeye başlamıştım. Beynim benimle oyunlar oynuyordu. Bunca yaşamış olduğu zorluğu bana böyle tepkilerle ödüyordu. Ama bilmediği bir şey vardı ki benim bu konuda hiçbir suçumun olmadığıydı. Hayat, önüme çıkardığı şeyleri istemesem de bana zorla yaşatıyordu. Onları aşamayınca yapacak bir şey yoktu. Yaşamak zorunda kalıyordum.

Şuan görüyordum, evet. Doktor bir travmayla başlayan körlüğümün yeni bir travmayla son bulduğunu söyledi. Aman ne travma. Bunun görme kaybıma sebep ona şeyi tanımlayacak bir şeyin olmadığını söyledi doktor. İnsan psikolojisi içinde hala çözümlenemeyen çok azla gizem barındırıyormuş. Bu yüzden bana tam bir tanı koyamayacaklarını söylediler. Bende çok takmadım. Ne garip değil mi takmamam? Ama evet, takmadım. Her şeyi takıyordum zaten. Evet bu sağlığım bile olsa takmadım, takamadım. Artık böyle yaşayamazdım çünkü.

Şuan bulunduğum odanın camından belki beni bu zorluklardan biraz bile olsa kurtarabileceğini inandığım, inanmak istediğim, adamı izliyordum. Kesinlikle hastane den ayrılmıyordu. Ben rahatsız olurum diye bütün işlerini benden uzakta ama bir o kadarda yakınımda halletmeye çalışıyordu.

"İç şunu, Çetin. Çocuk musun sen? Niye inat ediyorsun?"

Çatışma sırasında Çetin, kolundan yaralanmış. Çok şükür ciddi bir şeyi yoktu ama kolunda ki lifler fazla zarar görmüş. Bu yüzden son kontrol yapılana kadar hastanede kalması gerekiyormuş. Nazlı'da kolu hızlı bir şekilde iyileşsin diye Çetin'e kemik suyundan yapılmış her şeyi yedirip içirmeye çalışıyordu. Çetin ise yememek için inat ediyordu.

Çatışma esnasında birileri beni kaçırmaya çalışmış. Bunları duyunca çok korkmuştum. Kuntay, dedemin düşmanlarının dedemin varisi olduğum için benimde peşimde olduklarını söylemişti. Ve tabi ki dedemin geçmişte yapmış olduğu hatalardan dolayı düşmanlarını da olduğunu unutmamak gerek. Ama daha önce bu boyutta hatta daha önce hiçbir boyutta bir düşmanla karşılaşmadığım için bu kadar ileriye gidebileceklerine şahit olmak beni çok korkutmuştu.

Ben meğersem ne çok şeyden korkuyormuşum.

"Ya çek şunu ağzımdan. İğrenç kokuyor."

Çetin, kemik suyunun kokusundan rahatsız olduğu için Nazlı'nın ona yedirmek istediği hiçbir şeyi yemiyordu.

Burada tamamen iyileşene kadar ki iyileşmiştim, sadece belimde hafif kızarıklıklar vardı. Ama Kuntay bunu fazla büyütüyordu burada kalacağım için tek başıma olmak istemedim.

Biz hastanede kaldığımızdan beri Tarık, Buket ve Nazlı'da burada kalıyorlardı. Bizi asla yalnız bırakmıyorlardı. Ama bir Çetin'in birde benim odama gelmek onları yorar diye odaları birleştirmeyi teklif etmiştim. Ve tabi Çetin hemen kabul etmişti.

Ama hesaba katmadığım bir şey vardı ki o da Çetin'in geceleri beni asla uyutmayacak olmasıydı.

Diğerleri gece yorgun oldukları ve hastanedeki tekli koltuklarda uyumakta zor olduğu için hastanenin yanındaki otelde kalıyorlardı.
Kuntay hariç.

Aramızda en yorgun o olmasına rağmen her akşam benim yanımda kalmıştı. Beni yalnız bırakmamıştı.

Kuntay hastanenin içine girdikten sonra bende camdan uzaklaşıp Nazlı'nın oturduğu berjerin yanındaki berjere geçip oturdum.

Nazlı bana doğru dönüp, "Almira, sen bir şey söyle şuna ya. Çocuk gibi baksana." Nazlı elinde ki paça çorbasını Çetin'e içirmeye çalışıyordu ama Çetin'in içmeyeceği belliydi.

"Ya içmeyecem de içmeyecem. Zorlama beni."

Çetin, Nazlı'nın ona uzattığı kaşığı uzaklaştırdıktan sonra arkasını dönüp yatacaktı ki yaralı kolunu bir saniyeliğine unutup üstüne yatmıştı.

Çetin acıyla inleyince Nazlı hemen elindeki çorbayı yatağın yanında ki konsolun üzerine bırakıp ayağa kalktı ve Çetin'e yaklaştı.
"Ne oldu. İyi misin?"

Nazlı'nın çok endişelendiği belliydi. Çetin'in böyle olmasında ki suçu kendisinde buluyordu.

Nazlı, Çetin'in kendisini korumak isterken yaralandığını bu yüzden kendisini suçladığını söylemişti. Çetin, ona onlarca kez bir suçunun olmadığını söylese de Nazlı kendisini suçlamaya devam ediyordu. Bu yüzdende iyileşmesi için kendisini paralıyordu. Gerçekten kendisini paralıyordu. Kendisini paralama sebebi ise Çetin'in inatlarıydı.

Çetin, uyandıktan sonra bir çocuğa dönüşmüştü. Söylenen hiçbir şeyi yapmıyor üstelik kendi kurallarını koyup insanların uymasını istiyordu.

Aynı odada kaldığımız sürede bana bir sürü kural koymuştu. Neymiş saat onda uyuyacakmışım çünkü kendisi de o saatlerde güzellik uykusuna dalıyormuş bu yüzden benim ses çıkarmam onun uykusunu bölmesin diye beni de uyumaya zorluyordu. Ama uyumuyor hatta benide uyutmuyordu.

Sadece bununla kalsa da iyi. Dayımların ve özelliklede Kuntay'ın yanıma gelmesine asla izin vermiyordu. Tabi Kuntay geceleri gizlice gelmeyi başarıyordu.
Çetin kendisini benim babam olarak görüyordu. Ve ona göre Kuntay'la biz ne kadar anlaşmalı da olsa evlensek de evlenmeden önce görüşmememiz gerekiyormuş. Laf söz olurmuş.

Çetin yaralandıktan sona acaba kafasında da mı bazı şeyler zarar gördü? Bütün Türkiye bizim aramızda bir şerler olduğunu biliyordu.

Nazlı, zar zor da olsa Çetin'e elindeki çorbayı içirmişti ama nasıl içirmek. Bildiğin Çetin'in ağzına dikti bütün çorbayı.

Bir kaç dakika sonra kapı çalındı. Çetin, "Kim o?" diye sorduğunda kapı aralandı ve Tuna kafasını kapıdan içeriye doğru uzattı.

Tuna daha ismini bile söyleyemeden Çetin, Tuna'nın kafasına sırtına yasladığı yastığı alıp fırlattı.

Çetin, Tuna'yı hiç sevmiyordu. Sevmemek az kalır direkt nefret ediyordu. Bunun sebebini Nazlı'ya sorduğumda ise beni şoka uğratan bir şey söylemişti.

Tuna'yla Nazlı eskiden sevgililermiş. Bunu duyunca çok şaşırmıştım. Sebebi ise Tuna'nın ilişki insanı olmamasıydı. Tuna'yla biz birbirine yakın iki kuzendik. Ne kadar birbirimizden uzakta yaşasak da her zaman iletişim halindeydik. Bana hiçbir zaman bir sevgilisi olduğundan bahsetmemişti. Ve eminim ki bunu ben dahil hiç kimse de bilmiyordu.

Çetin, Tuna'nın Nazlı'nın eski sevgilisi olduğu için Tuna'yla Nazlı'nın yan yana olmalarına bile tahammül edemiyordu. Ve bence bunun sebebi çok açık.

Tuna, kafasına atılan yastığı tek hamlede tuttuktan sonra Çetin'e ölümcül bakışlar atarak elinde çiçekle yanıma geldi. Elindeki çiçek buketini bana uzattıktan sonra diğer elindeki yastığı Çetin'in yüzüne fırlattı.

Çetin'in bir şey söylemesine fırsat vermeden bana dönüp, "En sevdiğin çiçek. Umarım seni biraz bile olsa mutlu edebilmişimdir." dedi.

Tuna'yı hep bir kardeşim olarak görmüştüm her zaman benim mutluluğum için uğraşırdı. Ben annesiz ve babasız büyüdüğüm için bana acıyordu, bunu biliyordum. Aslında Tuna'da annesiz büyümüştü. Sevim Yengem, dayımla parası için evlenmiş. Hatta bir gün dayımla kavga ettiklerinde dayıma," Çocukları sırf sen bana bağlı ol diye yaptım." demiş. Sevim Yengem çocuklarını bir güvence kaynağı olarak görmüş.

Tuna ve Tolga Abime de bunu, anneleri çekip gitmeden önce onlara söylemiş. Neden çekip gittiğini kimse bilmiyor. Para için yaşayan bir kadın neden para gelen yeri terk eder bilmiyoruz ama şahsen ben hiç merak etmiyorum. Evet, Tuna ve Tolga Abim için bu çok acı bir durum. Her ne olursa olsun o kadın onların anneleriydi. Ondan ayrılmak muhtemelen onlar için zor olmuştur.

Tuna, aile sıcaklığının varlığını ve yokluğunu çok derinden tatmış biri olarak benim ailem olmak için bu zamana kadar çabalayıp durdu.

Ona mahcup gözlerle bakıp, "Ne gerek vardı, Tuna? Çok teşekkür ederim." dedikten sonra ona sıkıca sarıldım.

"Almira, yerinde olsaydım o zırtapozdan ayrılırdım." Çetin'in söylediğiyle Tuna'dan ayrılıp Çetin'e baktım.

Çetin bana bir yeri işaret ediyordu. İşaret ettiği yere baktığımda gözlerim deniz gibi berrak olan o bir çift göze dokundu.

Kuntay Miroğlu, bütün asaletiyle karşımda duruyordu.

Gözüme son zamanlarda çok farklı gözüküyordu. Mantığıma yatmayacak bir şekilde ona baktığımda kendimi ergen bir kız gibi hissediyordum. Lise koridorunda hoşlandığı çocuğu bir kaç saniye bile görebilmek uğruna dakikalarca merdivenlerde bekleyen ergen gibi onu görmek için can atıyordum.

Aşkta mantık aranmazdı öyle değil mi?

Son zamanlarda bana hissettirdiği duygular çok yanlıştı ama bir o kadarda güzeldi. Burada kaldığım süre boyunca sadece onun yanımda olmasını istedim. Zaten ben istemesem de o hep benim yanımda oluyordu. Beni asla yalnız bırakmıyordu. Ben rahatsız olmayayım diye gece benim yanımda değilmiş gibi görünüyordu ama her gece benim yanıma gelip başucumda beni izlediğini ve sabaha doğruda gittiğini biliyordum. Her defasında böyle yapması beni çok mutlu ediyordu.

O yanımdayken kendimi güvende hissediyordum.

Ben ona güveniyordum.

O bu dünyada ki kazanılması en zor olan şeyi kazanmıştı. Benim güvenimi...

"Sen, ona aşıksın. Sen, ona aşıksın. Sen, ona aşıksın. Böyle güzel gülme yeter."

Çetin'in bir anda söylediği şarkıyla birlikte gözlerimi Kuntay'dan çekip Çetin'in yeşillerine götürdüm. Çetin bir yandan sırıtarak bana bakıyor," Eğer böyle güzel gülmeye devam edersen bu maviş seni öpmeye gelecek. Sonra bu Tuna salağı Kuntay'ı dövmeye çalışacak ama dövemeyecek ve ağlayıp abisinin yanına gidecek. Sonra o Ayı abisi gelip Kuntay'la kavga edecek ve ortalık savaş alanına dönüşecek ve ben uyuyamayacağım yeter. " diyerek şarkıya kendi sözlerini ekleyip uyumlu bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Ama bu işte hiç iyi değildi.

Çetin'in tek nefeste söyledikleriyle gözlerim koskocaman açılmıştı. Kuntay imalı gözlerle dudaklarıma bakarken Tuna, Çetin'in dediği gibi Kuntay'a her an vurabilirmiş gibi bakıyordu.

Tuna ellerini yumruk yaparak bir adım öne çıktı. "Bakma lan kuzenime öyle. Sapık mısın lan sen?"

Kuntay, Tuna'yı hiç takmadan yanıma gelip beni belimden tutup kendisine çekti. Gözlerini benden ayırmadan, "Baban seni dışarda bekliyor. Bizi yalnız bırak." dedi.

Tuna dişlerini sıkarak ayaklarını yere vura vura odadan çıkacakken dönüp Çetin'e baktı. "Sana az önceki laflarını hepsinin hesabını daha sonra soracağım, Mirza. Sakın unutma." dedikten sonra odadan çıktı.

Çetin, "He he sorarsın." dedikten sonra dönüp bize baktı." Oha, bu çöpsüz üzüm Kuntay'dan bu kadar çok korkuyor öyle mi? Bunu bilmem iyi oldu?" Çetin yerinde kıpırdanarak omuzlarını dikleştirdi.

"Sizde."

Kuntay'ın söylediğiyle Çetin öne doğru eğilip," Af buyur?" dedi.

Kuntay bir an bile gözlerini benden ayırmadan, "Sizde, dışarı." dedi.

"Pardon Kuntay Bey ama neden kovulduğumuzu sorabilir miyim acaba?" Çetin elleri belinde Kuntay'a hesap soruyordu.

"Sana yeni bir oda ayarladım. Git ve oraya yerleş." Çetin tam tepki gösterecekti ki Kuntay dönüp ona baktı. Artık nasıl baktı bilmiyorum çünkü bakışı saniyelikti. Çetin hemen ayağa kalkıp terliklerini giymeye çalıştı. Daha sonra berjerde oturan Nazlı'yı kaldırıp onun kolunu kolunun arasına aldı. "Biz gidelim de geleceğin evli çifti yalnız kalsın." dedikten sonra bize sırtını çevirdikten sonra kafasını bize doğru çevirip biraz yüksek bir sesle," Evlendiklerinde ne yapacaklarını konuşsunlar." dedi.

Çetin'in söyledikleriyle kalp atış hızım artmıştı. Yüzümün yanmaya başladığını hissetmiştim.

Neden hızlı hızlı nefes alıp veriyordum ki? Neden elim ayağım birbirine dolanmıştı ki? Neden ona aşık olmuştum ki?

Kendi içimde itiraf etmiş olduğum gerçek karşısında gözlerim kocaman açılmıştı.

Kuntay, yüzüme bakıp gülmeye başlamıştı. Gözlerini yüzümden hiç ayırmamıştı, her zaman olduğu gibi.

Ama kendime bunu yapamazdım. En son Yiğit'in başkasına aşık olduğunu öğrendiğimde hissettiklerimi tekrar hissedersem yapamazdım. Bu bünye bunu kaldıramazdı.

"Korkmana gerek yok." Kuntay kurduğu cümleden sonra beni kendisine daha çok çekti.

"Seni seviyorum, Almira."

Ve yine kalplerimiz yan yana olduğu için bir kez daha beraber atıp duru.

Kuntay'ın bakışları her zamankinden çok farklıydı. Bu bakışlar içinde çok fazla mana barındırıyordu.

Gözlerinde ki deniz beni de içine alıp bilinmezliğe sürüklüyordu. Ve ben eskisi gibi beni sürüklemek isterken ona engel olmayacaktım. Kalbimi dinleyecektim.

Hayır, ne şaşırdım ne de şoka gidim. O Kuntay Miroğlu'ydu. O her zaman bana aşık biriydi. Sadece

yoran, yıpratan, üzen, mahfeden olmuştu. ben etrafımız birbirimizin içini görmemize engel olan duvarlarla çevrili olduğu için kalbimin onun sevgisine karşılık vereceği tepkiyi bilmiyordum. Bu yüzden ona karşı olan duygularımı beynimden geçirmiyordum.

Çünkü beynim benim her zaman kritik noktam olmuştu. Beni her zaman

Kalbim ise benim yuvam olmuştu. Beni koruyup kollayan, mutlu eden, dinlendiren, sahip çıkan olmuştu. Tıpkı Kalbimin Sahibi olan Kuntay gibi.

Evet, kalbimin sahibi. Bu ona ne kadarda çok uyuyordu ama öyle değil mi? Sanki Kuntay'ı tanımlamak için bulunmuş bir cümleydi.

Kuntay pürdikkat bana bakıyor ve benden bir cevap bekliyordu. Ben ona karşılık vermeyince yüzü düşmüştü. Belimi saran elleri gevşemişti. Benden yavaşça uzaklaştıktan sonra üstü kara bulutlarla kaplanmış olan gökyüzü ve deniz gibi masmavi olan gözlerini benden uzaklaştırdı.

"Söylediklerimi unut. Ben sadece..." dedikten sonra elini saçlarına götürüp karıştırmaya başladı. "Sen dinlen. Ben çıkayım." dedikten sonra arkasını döndü ve kapıya doğru adımladı.

Kusura bakma ama seni bırakmam Kalbimin Sahibi.

Kuntay kapının kolunu tuttuğunda hemen gidip arkadan ona sarıldım. Benim sarılmamla beraber Kuntay kaskatı kesildi. Sıkılaşan bedenini hissedebiliyordum.

"Sadece seviyor musun, Miroğlu?" diye sorduktan sonra Kuntay'ı bana doğru çevirip ellerini tuttum. Kuntay bana kocaman gözlerle bakıyordu. Üzülmüş gibi yapıp," Duygularının bu kadarıyla sınırlı olmasına üzüldüm. Benimkiler çok başka." dedim. Kuntay girmiş olduğu şoktan kısa süreliğine kurtulup kaşlarını çattı.

"Ne demek istiyordun anlamıyorum?" diye sordu.

He sen her şeyi anla bir bunu anlama zaten.

Ellerini bırakıp ellerimle oynamaya başladım ve onunla olan göz temasımı kestim. "Ben sana aşıktım ama sen beni sadece seviyormuşsun. Neyse, ne yapalım? Bende aşkımı tek başıma yaşarım."

Kuntay'ın yüz ifadesini ne kadar çok merak etsem de bakmaya çekindim.

"Se-Sen az önce ne dedin?" Kuntay'ın sesinin titrediğini duymak beni endişelendirmişti. Düşüncellerimde haksız mıydım yoksa? Bana aşık değil miydi?

Korkuyla kafamı kaldırıp Kuntay'a baktım. Kocaman gözlerle bana bakıyordu. Cevap vermeye çekindim ama bir kere konuşmuştum. Eğer bana aşık değilse bile duygularımı bilmesini istedim. "Evet, doğru duydun."

Kuntay cevabımla beraber birkaç saniye daha bana baktıktan sonra arkasını döndü. O an çekip gideceğini düşündüm ve bu düşünce ciğerlerimin sıkışmasına sebep olmuştu. Ama öyle olmadı...

Kuntay arkasını dönüp büyük bir gülümsemeyle, "Allah be!" dedikten sonra beni kucağına alıp etrafında döndürmeye başladı. İkimizde kahkahalar atmaya başlamıştık. Kuntay beni o kadar sıkı tutuyordu ki sanki onu her an bırakabilmemden korkuyordu.

Bir anda kapı sesli bir şekilde açıldı ve klasik Nazlı altta Çetin üstte yere düştüler.

"Niye her defasında böyle oluyor?" Nazlı, Çetin'in altında söylenirken Çetin, kafasını hemen kaldırıp bize baktı ve Nazlı'nın üstünden kalkıp kapının dışarısından koridora doğru bağırdı. "Tarık, Buket koşun lan koşun."

Kuntay, yavaş bir şekilde beni indirdikten sonra anlımız birbirine değdirdi. Maviliklerini kahvelerimle birleştirip, "Sana deli gibi aşığım Almira. Bu aşkın bir tarifini bulamıyorum." dediğinde elimi kaldırıp yanağına koydum. "Aşkın tarifi olmaz ki."

Kuntay'ın bakışları dudaklarıma kaydı. Bir dudaklarıma bir bana bakıp duruyordu. Sanki benden izin istiyor gibiydi.

O an yanaklarım alev alev yanmaya başlamıştı. Onu öpmeyi bu kadar çok istemem doğru değildi değil mi?

Gözlerinde ki o istek damla damla bana doğru akıp kalbimde yer buluyordu. Mantığımla oynuyordu. Ama neydi, aşkta mantık aranmazdı.

Kuntay'a o izni verdim ve yavaşça gözlerimi kapattım. Kuntay benim hareketimle birlikte elini kaldırıp ensemi sıkıca kavradı. Ama bu teması çok kışkırtıcı bir şekilde yapmıştı.

Kuntay'ın gitgide bana yaklaştığını hissediyordum. Nefesini içime çekmiştim ki...

"Sence bunu yapacaklar mı?" Tarık'ın sorduğu soruya Nazlı kısık kısık gülerek cevap verdi. "Çetin gelmeden yapsalar iyi olur. Yoksa o bu romantik anın içine etmeyi çok iyi bilir." Demişti ki Çetin bağıra bağıra odaya daldı. Bizi gördüğü anda, "LAN!" diye bağırdı ve yanımıza gelip Kuntay'ı tek hamlede benden uzaklaştırıp duvara yasladı.

Ben şok içerisinde yerimde dururken Çetin Kuntay'ı omuzlarından tutup duvara doğru bastırıyordu.

Kuntay ise hâlâ olayın şokundan çıkamadığı için Çetine koskocaman olmuş gözlerle bakıyordu.

Çetin dişlerini sıkarak Kuntay'a baktıktan sona sanki aklına bir şey gelmiş gibi Kuntay'ı bırakıp geri çekildi ve bir bana bir Kuntay' a bakıp." Ay, böldüm dimi." dedi bunu derken sanki yaptığından pişman olmuş gibi bir hali vardı.

Biz Çetin'in söylediklerini anlamaya çalışırken o tekrar bizi şaşırtacak bir şey yapıp tekrar Kuntay'ı duvara yapıştırdı. "Lan, sen niye benim kızımı öpüyorsun?"

Çetin'in bu anlık değişimleri hepimizi şoka uğratsa da hiçbir şey söylemden sadece onu izliyorduk.

Kuntay Çetinin kollarını tutup," Lan senin yüzünden öpemedim ki. Bide hesap mı soruyorsun?" dedikten sonra Çetin'i ittirip kendisinden uzaklaştırdı. Kuntay, Çetini kendisinden uzaklaştırdıktan sonra üstünü düzeltti ve yanıma gelip belimden tutup beni kendisine yasladı. "Sen bu işi fazla abarttın. Sevdiğim kadını öperken sana soracak değilim." dediğinde Çetin şaşkın bir şekilde Kuntay'a bakıp, "Tabi ki bana sormayacaksın. Sonuçta yakında evleniyorsunuz." dedi.

Çetin'in cevabıyla birlikte Kuntay'la birbirimize baktık. Çetin iyi miydi? Bu duygu değişimleri çok garipti.

Nazlı, Çetin'in yanına gidip elini kaldırıp Çetin'in anlına koydu. Çetin kaşlarını çatarak Nazlı'nın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Nazlı elini Çetin'in anlından çektikten sonra kaşlarını çatarak," Allah Allah , ateşi de yok ama..." demişti ki Çetin ondan bir adım uzaklaşarak, "Ne saçmalıyorsun sen, Nazlı?" diye sordu.

Nazlı elini kaldırıp çenesinin altına koyup sanki bir şeyi anlamaya çalışıyormuş gibi davranıyordu.

"Senin şu anda Kuntay'ı yumruklaman gerekirken sen zaten evleneceksiniz diyorsun. İlk geldiğinde ki tepkin ne oldu da bir anda değişti? Yok yani ateşinde yok ki ateşin yüzünden diyeyim." Çetin Nazlı'nın söyledikleriyle birlikte kocaman olan gözleriyle birlikte bir bana bir Kuntay'a birde Nazlı'ya bakıp durdu.

Çetin bir anda kafasına vurup, "Ne oluyor bana ya?" dedikten sonra bizim yanımıza gelip Kuntay'ın belimi saran kolunu belimden çekip bu defa kendisi kolunu belime dolayıp beni kendisine çekti. Kuntay'a çok ciddi bir bakış atıp, fazla ciddi, "Bu kıza, evlenene kadar dokunmayacaksın. Artık benim himayemde." dedikten sonra beni yatağıma doğru götürdü. Bu sırada bizi hayretler içinde izleyen Nazlı'ya dönüp, "Aklım gayet yerinde ve kararım değişmeyecek." dedikten sonra parmağını kaldırıp Kuntay'ı gösterdi. "Bu maviş Almira'dan uzak duracak." dedi.

Daha sonra beni nazik bir şekilde yatağıma oturttuktan sonra bana gülümseyip Kuntay'ın yanına gitti. Bir anda Kuntay'ın kolundan tuttuğu gibi onu çekiştirmeye başladı. Daha sonra ileride girdiği şoktan hala çıkamayan Tarık'ı da diğer eliyle tutup kapıdan dışarıya doğru fırlattı. Gerçekten fırlattı. Ve bunu o kadar ciddi bir yüz ifadesiyle yapıyordu ki kimsenin ona karşı çıkacağını sanmıyordum ki öylede olmuştu.

Çetin, Tarık ve Kuntay'ı kapı dışarı ettikten sonra ellerini birbirine vurarak sanki elindeki tozları sirkeliyormuş gibi yaptı. Daha sonra arkasından duran Nazlı'ya dönüp, "Senide mi sürüklemem gerekiyor?" demişti ki Nazlı hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdü. Tam çıkacaktı ki bana bakıp üzgün bir yüz ifadesiyle," Allah kurtarsın kardeşim." dedi. Tabi bu cümlesinden sonra Çetin artık Nazlı'ya nasıl baktıysa Nazlı hemen arkasını dönüp odadan çıktı.

Çetin bana bakıp gülümsemeye başladı ve koşar adım gelip karşımda ki yatağa oturdu. Bana kocaman gözlerini kıpraştırarak bakıyordu. Neden böyle baktığını anlamamıştım. Ona, ne dermişçesine kafamı salladığımda Çetin oturduğu yerde yayılıp," O mu söyledi?" diye sordu. Anlamamış bir şekilde," Kim, neyi söyledi?" diye sorusuna soruyla cevap verdiğinde elini alnına koyup kafasını sağa sola salladı. Daha sonra elini yüzünden çekip yeşilin en açık tonu olan gözlerini gözlerime kilitledi. "İlk o maviş mi sana açıldı?" demişti ki sesli bir şekilde gülüp," Tabi ki o ilk söyledi. Sen söyleyecek değilsin ya değil mi?" dediğinde sert bir şekilde yutkunmuştum Çetin bu halimi görünce sanki gözlerimi daha ne kadar fazla açabilirim diye ölçüyormuş gibi daha çok gözlerini açıp bana baktı.

Tamam ilk o söylemişti ama sanki dolaylı yoldan ilk aşkını itiraf eden ben olmuştum. Sonuçta Kuntay sadece seni seviyorum dedi. Ben ise bas baya sana aşığım diye haykırdım. Aslında haykırmamıştım, direkt söylemiştim. Yoksa haykırmış mıydım?

"Evet, ilk sen söyledin."

Şaşırdık mı? Hayır.

Kuntay elini ceplerine koymuş kapının girişinde bize bakıyordu. Çetin hızlı bir şekilde Kuntay'a dönüp baktı. "Lan ben seni kovmadım mı? Ne işin var senin burada?" diye sordu. Ama bu sorusu sinirden çok şaşkınlık içeriyordu.

Kuntay, hiç istifini bozmadan gelip yanıma oturdu. Gözlerini bir saniye bile benden ayırmadan bana bakıyordu. Bir anda elini kaldırıp saçlarımdan bir kaç tutam alıp parmağına doladı. Daha sonra kafasını boynuma doğru yaklaştırıp kokumu içine çekti. Bu hareketi vücudumun karıncalanmasına sebep olmuştu. Kalp atışlarım o kadar çok hızlanmıştı ki bir o an göğüs kafesimi parçalayacak sandım.

Boynumdan uzaklaştıktan sonra kulağıma doğru eğilip," İşte bu koku beni senin tiryakin yapıyor. Bu koku olmadan yaşayamam ben." dedikten sonra elini belime koyup beni kendisine doğru yavaş yavaş çekmeye başladı. Ve bunu çok kışkırtıcı bir şekilde yaptı.

"Yani demek istediğim ben senin bağımlınım. Ve ben bağımlısı olduğum şeyi sonuna kadar kullanmadan asla bırakmam."

"Ne yani, beni kızım seni kullanıp işin bitince atacağın peçete mi?"

Kuntay'ın başımı döndürten cümlelerinin etkisinden bir anda sıyrılıp Çetin'e baktım. Çetin ise gözlerini kısmış Kuntay'a her an dalabilirmiş gibi bakıyordu.

Çetin ayağa kalkıp sinirli bir şekilde," Kuntay, ne yaptığını sanıyordun sen? Ben kızdan uzak dur diyorum sen kıza sokuluyorsun. Yeter artık." dedikten sonra kolumu tuttu. "Kalk." dedi.

O an Çetin'in sözüyle beraber kalkacakken Kuntay buna izin vermedi ve tek bir hamlede beni kendisine doğru çekti ve daha sonra bir kolunu belime bir kolunu da bacaklarıma dolayıp beni kucağına aldı. Ben her zaman olduğu gibi o anın şokuyla dona kaldım ve hiçbir şey söyleyemedim.

Kuntay ayağa kalkıp beni kucağında kapıya doğru taşırken Çetin önümüze geçip kollarını iki yana açıp Kuntay'a engel olmaya çalıştı. Daha sonra nir anda kapı açıldı ve aynı anda Nazlı ve Tarık içeriye girip Çetini iki taraftan tutup havaya kaldırdılar.

"Kafayı mı yediniz siz? Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bırakı beni!"

Çetin, kendisini Nazlı ve Tarık'ın elinden kurtarmaya çalışıyordu.

"Odun kafa, bir rahat dur ya." Çetin, Nazlı için ağırdı bu yüzden onu tutmakta zorlanıyordu. Bunu kızaran yüzünden anlamak zor değildi.

Tarık, Nazlı'ya bakıp sanki gözleriyle bir şeyler anlattıktan sonra ikisi birlikte Çetin'in bağırışlarına aldanmadan onu dışarı çıkardılar.

Ben hâlâ şok içerisinde olanları izlerken Buket büyük bir gülümsemeyle içeri girdi. Beni Kuntay'ın kucağında görünce elini kaldırıp ağzını kapatarak gülmeye başladı ve gülüşü gittikçe arttı. Daha sonra ellerini kaldırıp kendisine yelpaze yapıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. Gülmekten gözlerinde akan yaşları sildikten sonra bir anda alkışlamaya başladı.

"Vay be! Kuntay Miroğlu'nun kız kaçırdığı günleri de görecektik öyle mi?" Buketin cümlesiyle birlikte gözlerimi kocaman açıp Kuntay'a baktım "Kız kaçırmak mı?" demiştim ki Kuntay bana göz kırptıktan sonra hızlı adımlarla odadan çıktı. Buket arkamızdan," Bol şans. Biz Nazlı'yla butiğe geçicez. Orada görüşürüz."diye bağırdı. Tabi Kuntay bunun ne kadarını duydu bilmiyorum çünkü şuan tek umursadığı şeyin beni hastaneden çıkarmak olduğuna emindim.

Çıkışa doğru yaklaştığımızda İsmet Dayım, Tolga Abim ve Tuna'yı gördüm. Onları görünce Kuntay'ın kucağından inmeye çalıştım ama buna izin vermedi. "Kıpırdama, bebeğim."

Bebeğim mi? Eriyorum galiba.

O an lal olmuştum. Sanki ağazımı da Kuntay dışında ben dahil kimsenin açamayacağım bir kilit vardı.

Tuna bizi fark edince bize doğru gelmek için bir adım attı ama Tolga Abimde bizi fark edince Tuna'yı durdurup yanımıza gelmesini engelledi. Tuna, Abisine öfkeli bir şekilde bakınca Tolga Abim Tuna'nın kulağına eğilip bir şeyler söylediğinde Tuna sakinleşmişti.

Tolga Abim daha bizi fark etmemiş olan elinde ki evraklara bakıp duran Dayımı ve Tuna'yı kenara çekti. Tolga Abimin bu hareketiyle beraber Kuntay yoluna devam edip beni hastaneden dışarı çıkardı. Anlamadığım bir şey ise kimse bize şaşırmış bir şekilde bakmamıştı. Sanki birinin birini kucağında taşıması çok normal bir şeymiş gibi davranmışlardı.

Kapıda ki Kuntay'ın adamları bize doğru yaklaştı aklaştı. Maşallah kapıda bir ordu vardı. Hepsi de anda bize yaklaşmak için harekete geçmişte ki Kuntay onları tek bir bakışıyla durdurmuştu.

Kuntay'ın nasıl bir işi olduğunu bilmiyordum. Yani Miroğlu şirketinin ne üzerine olduğunu falan. Bizim şirket Konut üzerineydi. Yani tam olarak bilmiyorum. Bu alanlarda tam bir bilgim yok. Tek bildiğim bizim bazı arsalar alp onlara ev yapıp satmamız. Bazen de bazı ihalelere girip büyük işler yaptığımızda oluyordu ama bunların ne tür bir büyüklükte olduğunu biliyordum. Dedem her zaman beni şirket işlerinden uzak tutmuştu. Bu işlerin sıkıntılı olduğunu söyleyip karışmamı istemezdi. Bende bu yüzden karışmazdım.

Kuntay'ın adamları olduğu yerde kalırken Kuntay, beni hastanenin önünde ki camları film ile kapalı olan siyah renkte bir BMW ye bindirdi. Beni ön koltuğa bindirdikten sonra kendisi de sürücü koltuğuna geçti. Ve kapıyı kapatır kapatmaz benim üzerime doğru eğildi. Uzun uzun beni inceledi ve bir anda beni bozguna uğratacak bir şey yapıp dudaklarını ısırmaya başladı.

"Bir insana bu kadar güzel olmak yasaklanmalı." dedi.

İlk defa maviliklerine bakmakta zorlanıyordum. Bana ne yapmıştı bu adam böyle? Nasıl bir anda bu adama bu derecede tutulmuştum ben?

Kuntay elini kaldırıp yanağıma düşün saçlarımı parmağına dolayıp oynamaya başladı. Saçımla oynarken bir an bana bakıp sonra tekrar saçıma bakıyordu. Bu kaçamak bakışları beni mahvediyordu. Git gide daha da bana yaklaştı. Verdiği nefesleri yüzümde hissetmeye başlamıştım ve bu artık benim taşma noktamdı.

Kısık bir inlemeyle, "Kuntay." dediğim de Kuntay durmamıştı ve daha fazla bana yaklaşmıştı. Artık anlı anlıma değiyordu.

Gözlerini yavaşça açıp kapatmaya başladı. Bu adam beni sınıyordu.

Artık kalp atışlarım o kadar hızlanmıştı ki nefes alamıyordum. Yüzümün yanmaya başladığını hissetmiştim. Üstümde ki gömleğin düğmelerini açmaya çalıştım çünkü gerçekten nefes almakta zorluk çekiyordum. Kuntay, karşısında titrediğimi fark edince bir anda irkilip endişeli bir ses tonuyla,"Almira, iyi misin?" diye sordu.

Bide iyi misin diye soruyor musun?

"Ben camı açayım."

Kuntay tam arkasını dönüp camı açacakken dönmesine izin vermedim ve ellerimi kaldırıp gömleğinin yakalarından tutup omu kendime çektim ve benden asla beklemeyeceğim bir şeyi yaptım. Onu öptüm.

Kuntay'ın yüzü kaskatı kesilmişti. Benden böyle bir şey asla beklemiyordu. Gerçi bende kendimden böyle bir şey asla beklemiyordum ama neyse.

Bir dakika. Ben ne yaptım, ne yaptım?

Bir anda kendime gelip sıkı sıkı kapattığım gözlerimi açtım ve kocaman gözlerle bana bakan Kuntay'ı fark ettim.

Hemen ellerimi Kuntay'ın yakasından çekip ondan uzaklaştım. Kuntay hala bana şaşkın bir şekilde bakıyordu. Ben bir an arkamı dönüp camdan dışarıya bakmaya başladım. Yüzümü ekşitip ne yaptığımı sorguluyordum. Neden bunu yaptığımla ilgili en ufak bir düşüncem bile yoktu.

Kuntay'a bir açıklama yapmam gerektiğini düşündüğüm için gözlerimi kapatıp tekrar Kuntay'a doğru döndüm. Çok utanmıştım. Bu yüzden başımı eğip konuşmaya başladım.

"Be-Ben çok özür dilerim. Neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyorum. Yapmamalıydım, biliyorum. Büyük bir hataydı." Nefes almadan kurduğum cümlelerden sonra sustum ve ellerimi bacaklarımın arasına alıp ondan bir karşılık bekledim.

Kuntay bir kaç saniye konuşmadı. O her konuşmadığında ben daha da kötü oluyordum.

"Hata olarak mı görüyorsun?"

"Ne?"

Kuntay'ın sorusunu algılamaya çalışırken Kuntay bir anda beni belimden tuttuğu gibi kaldırıp kucağına oturttu. Tabi bu şokta utancımın üstüne binince gözlerimi asla açamadım.

"Cevap ver Almira. Bu senin için bir hata mıydı?" Sesi sinirli çıkmıştı. O an aklımdan neler geçiyorsa hiç düşünmeden konuşmaya başladım. "Hayır yani hata değildi. İstediğim için öptüm ama denen öptüğümü bilmiyorum. Hayır, bide niye dudağından öpüyorsam? Sanki yanağında bir şey varda oradan öpmedim. Sahi yanağında bir şey var dimi o yüzden dudağında öptüm?" Ben aklımdan geçen, beni daha da fazla yerin dibine sokacak olan cümleleri sıralarken, Kuntay bir anda gülmeye başladı.

Kaşlarımı çatarak," Neden gülüyorsun?" diye sorduğumda Kuntay gülmesini yavaş yavaş bitirip, "Sen neden gözlerini açmıyorsun?" diye sordu.

Sahi ben niye gözlerimi açmıyordum ki?

-Bu da soru mu Almira?

-İç ses, sen mi geldin?

-Evet, geldim ama gelmez olaydım.

-Aa, niye öyle söylüyorsun ki?

-Niyesimi var? Ben zar zor geleyim ve seni bulduğum şu duruma bak.

-Sahi sen neredeydin İç ses?

-Bunlar derin konular boş ver sen Almira. Burada ne kadar kalabilirim bilmiyorum. Şimdi beni iyi dinle ve in şu mavişin kucağından.

-Ama ben...

Ben iç sesimle konuşurken Kuntay araya girdi." Cevabını bekliyorum, Almira." dedi.

"Ne cevabı?" diye sorduğumda beni daha çok kendisine yaklaştırıp," Neden gözlerini açmıyordun?" diye sorduğunda ellerimi iki yana açıp," Bilmiyorum ki." dediğimde Kuntay'ın kısık kısık güldüğünü duymuştum. Bu adama gülmek neden bu kadar çok yakışıyordu ki.

Yok arkadaş, bu adamın gülüşünden bile hoşlanıyorsak bizi işimiz iş. Gazamız mübarek olsun artık ne diyeyim.

"Ben biliyorum." dediğine meraklı bir şekilde yerimde kıpırdayarak," Neymiş?" diye sordum.

-Bide neymiş diye sordun ya. Helal olsun sana, Almira.
-Sağol sağol.
-Ben başka birinin iç sesi olmayı talep ediyorum.

Kuntay derin bir nefes alarak boynuma doğru eğildi ve nefesini boynuma doğru verdikten sonra," Sebebi bende kalsın. Sen gözlerini açmak ister misin?" diye sorduğunda boynumda dağılan nefesinden dolayı bayılmak üzereydim. Zar zor aldığım nefes eşliğine, "Hı,hı."diyebildim.

Kuntay bir anda elini enseme koyup yavaş bir şekilde beni kendisine çekti. Kulağıma doğru eğilip," Seni seviyorum kalbimin sahibi." dedikten sonra bu defa dudaklarıma yaklaşıp" Tutulduğum kadın." dedikten sonra beni sert bir şekilde öpmeye başladı.

Dudakları asla naif değildi. Avını bulmuş yırtıcı bir kuş gibi dudaklarımı öpüyordu. Öpüşü çok sert olmasına rağmen benim canım asla yanmıyordu. İlk başta şoka uğradığım için tepkisiz kalmıştım ama daha sonra karşılık verdim. İkimizde nefes nefese kalınca birbirimizden ayrıldık. Alınlarımız birbirine değince gözlerimi yavaş yavaş açtım. Kuntay'ın gözleri kızarmıştı.

Elimi kaldırıp yanağına koydum," Sorun ne Kuntay?" diye sordum.

Gözlerime çok güzel bakıyordu. "Bu yaşananlara inanamıyorum. Bu yaşananların hayal olmasından korkuyorum." dediğine hafif tebessüm edip," Merak etme. Bunların hepsi gerçek. Rüya değil." dedim.

O an onu tekrar öpmek istedim. Kuntay'a doğru tekrar yaklaştığımda o da ne istediğimi anlamış gibi bana yaklaşmıştı.

"Neyi görmemi engelliyorsunuz siz? Bırakın beni."

Çetin'in bağırışıyla birlikte ikimizde birbirimizden uzaklaşıp dışarı baktık. Bakmaz olaydık.

"Tarık, bu yaptığımız ayıp değil mi?"

"Bence değil. Hem ne var ki bunda?"

"Yani sanki özel hayatın gizliliğini ihlal ediyormuşuz gibi geliyor."

"Aman boş versene. Bunlar bize mi bakıyor?

"Galiba, evet."

Tarık ve Buket ellerini gözlerinin yanına koyup ellerini cama yaslamış arabanın içine bakmaya çalışıyorlardı. Fakat camlar filmle kaplı olduğu için görmeleri çok zordu.

Kuntay'la birbirimizden ayrıldıktan sonra ikimizde dışardan bizi izleyen Tarık ve Buket'e baktık. Kuntay öfkeli bir şekilde bana bakıp," Bunlar yüzünden bir özelimiz bile kalmadı." dediğinde kıkırdadım. Benim güldüğümü görünce Kuntay 'da gülmeye başladı. Kuntay yüzümü avucunun içine alıp," Seni çok seviyorum, Almira." dedi.

"Bende seni seviyorum Kuntay." dedim. Kuntay yaklaşıp anlımı uzun uzun öptü. Daha sonra anlını anlıma değdirip bana uzun uzun baktı. Daha sonra aklıma gelen soruyu sorup sormamak arasında çok gidip geldim ama sormaya çekindi. Daha doğrusu alacağım cevaptan korktum.

"Sor."

"Ne?"

Kuntay pis pis gülüp," Birşey sormak istediğini biliyorum. Sor hadi." dediğinde içimden pes demiştim.

Bu adam müneccim. Test edildi, onaylandı.

Mahcup bir yüz ifadesiyle," Daha önce birini öptün mü?" diye sordum. Ama sorarken sesim çok ince çıkmıştı. Kuntay'ın gülmemek için dudaklarını ısırdığını fark ettim. Yanaklarımı tuttuğu eli yanağımı okşamaya başladı. "Evet, öptüm." dediğine gözlerim kocaman olmuştu.

Yüzüm düşmüştü. Benden başka birini öpmüş olabilirdi tabi ama ne bileyim. Aşık olduğunuz adamın başkasını öptüğünü bilmek sizi üzüyor.

"Seni öptüm." dedi. Yüzümde bir anda gülücükler açmaya başladı ama tekrar o gülücükler soldu." Benim dışımda birini öptün mü peki?" diye sorduğumda düşünüyormuş gibi yaptı.

"Evet, öptüm." dediğinde kalbimin acıdığını hissettim. Zar zor da olsa sordum. Niye soruyorsam.

"Peki kimi öptün?" diye sorduğumda dudaklarını dişlerini geçirdi. Benim bu halimden keyif alıyor gibiydi ama ben hiç keyif almıyordum.

"Kirazı öptüm. Başka Fatma Teyze'yi öptüm. Arada bizim Tarık ve Çetin'i öylesine mutlu olunca da öpüyorum bazen bizim kızlarında anlından öpüyorum." dedi.

Artık sinirlerim bozulmaya başlamıştı çünkü Kuntay bana istediğim cevabı vermemekte direniyordu.

Ellerimi kaldırıp Kuntay'ın ensesine koyup sıktım. "Kuntay, sen sorumu çok iyi anladın. O yüzden lütfen soruma doğru düzgün cevap verir misin?"

Kuntay hafif sırıtarak," Senden başka hiç kimseyi dudağımdan öpmedim. Sen benim ilkimsin. " dediğinde derin bir nefes vermiştim. Bu beni mutlu etmişti.

Aşk dolu gözlerle Kuntay'ın yüzünü incelemeye başladım. Gözlerim onu gökyüzü gibi masmavi olan gözlerinde durdu. "Bu dudaklar benden başkasına haram olsun mu?"

"Olsun." dedikten sonra ellerini yanaklarımdan çekip boynunda ki ellerimi tuttu ve dizinin üzerine getirdi. "Senden başka birini öpersem en adi şerefsizim. Söz senden başka birinin dudakları benim kilere değmeyecek." dediğine yanağını öptüm.

"Peki, sen daha önce birini öptün mü?" diye sorduğunda bende aynı onun bana yaptığı gibi karşılık verecektim ama bunu anlamış olmalı ki ellerimi hafiften sıktığında gülerek," Hayır, sen de benim ilkimsin." dediğimde o da gülümsedi.

Kuntay arkasını dönüp bizi hâlâ oturmuş bir film izle gibi izleyen Buket ve Tarık'a baktıktan sonra tekrar bana dönüp," Bunlar bizi yalnız bırakmayacak. Gidelim mi?" diye sordu.

Şaşkın bir yüz ifadesiyle," Nereye?" diye sordum. Bana göz kırpıp, "Sürpriz." dedi.

Kuntay emniyet kemerini taktıktan sonra camını açıp," Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" diyerek Buket ve Tarık'a çıkıştı.

"Sanki büyük bir kusur işlemişiz gibi niye bize bakıyor bu Buket?" Tarık'ın sorusu karşısında Buket ciddi misin dermişcesine Tarık'a bakmıştı.

"Ne yapıyorsunuz siz?" Kuntay'ın sinirinin gitgide arttığı belliydi. Tarık hiç Kuntay'ın sinirini takmadan, "Ne var? İlk öpüşmenize şahit olmak istedik sadece." dediğinde utançtan yüzüm kızarmıştı.

Kuntay, Tarık'ın cevabından sonra tam camı kapatacaktı ki Çetin Nazlı'nın elinden kurtulup arabaya doğru koşup kafasını camdan içeriye doğru uzattı. Sinirli bir şekilde, "Nereye götürüyorsun kızı?" diye sordu. Kuntay Çetin'in yüzünü eliyle ittikten sonra hemen camı kapatıp arabayı çalıştırdı. Çetin cama vurup duruyordu ama Kuntay kesinlikle onu takmıyordu. Çetin Kuntay'ın camı açmayacağını anlayınca beni tarafıma gelip camı açmamı istedi. Ben tam camı açacakken Kuntay elini dizime koyup ona dönmemi sağladı. Kafasını hayır anlamında sallayınca bende camı açamadım. Zaten Kuntay hemen arabayı çalıştırıp yola koyulduğu için Çetin çok fazla uğraşamamıştı. Kuntay arabayı Çetinler in yanından uzaklaştırırken arkamı dönüp onlara baktım.

Tarık bize doğru koşmaya çalışan Çetin'i belinden sarmış durdurmaya çalışıyordu. Buket ve Nazlı ise birbirine dayanmış melül melül bize bakıyorlardı.

Kuntay arabayı hastane bahçesinden çıkardıktan sonra dönüp akan yolu izlemeye başladım Bir kaç dakika sonra Kuntay konuşmaya başladı. "Sen hastanedeyken işler zorlaştı." dedi. Kuntay'ın cümlesi beni germişti. "Şirkette ki ortaklar çok fazla sorun çıkardı. Atabey şirketini zaten karıştırmaları çok kolaydı ama arkanda Miroğlu şirketi olduğu için böyle bir şey yapmaya cüret edemezlerdi. Ama arlarından cüret eden olmuş."

Tahin edeyim, kesin bunu yapan Mustafa Bey'di.

"Evet, aklından geçen kişi. Araya basını almış. Senin ve benim çekilen fotoğraflarımızı... Bunca zaman benim evimde kalman... Aslında benim evimde kaldığın gizli bir şeydi ama Ferda'nın annesi senin de bizim gibi ünlü biri olduğunu öğrenince bir nevi kızının intikamını almak için senin itibarını düşürmek istemiş."

Gözünü yoldan ayırıp bana baktı. "Sen, Arif Atabey'in varisisin." dedikten sonra tekrar yola döndü. "Dedenin ortalıklarda olmaması zaten çok şüphe çekerken bide onun varisi hakkında çıkan haberler ortaklarınızı sizinle karşı karşıya getirtti. " Kuntay bir süre durdu ve aklından geçenleri tartıp düşünmeye başladı. Bunu yüz ifadesinden anlamak çok kolaydı.

Kuntay bir anda arabayı yol kenarında ki boş bir araziye çekti. Arabayı durdurduktan sonra dönüp bana baktı. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

"Hem Miroğlu hem de Atabey şirketinin hisseleri düşmeye başladı. Her iki şirketinin de varisleri hakkın da çıkan bu haberler bizlere karşı olan saygıyı da azalttı. Toplantı da olanları duydun. " Kuntay haklıydı. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki ikimizde bizimle yakından bağlantısı olan ve varisleri yani gelecekte ki sahipleri olduğumuz şirketleri unutmuştuk. Daha doğrusu unutmuştum.

Endişeli bir ses tonuyla," Peki, şimdi ne yapacağız?" diye sordum.

Kuntay'ın konuşmaya başlamadan önce çok derin nefesler alıyordu. Ve bu beni daha da çok geriyordu.

"Hemen evlenmemiz gerekiyor." dediğinde biraz ses tonumu yükselterek," Ne?" diye tepki verdim. Kuntay verdiğim tepki karşısında ne kadar yüz ifadesi anlamadığım bir şekil alsa da tekrar derin bir nefes alıp konuştu. "Şirketlerimizin itibarının tekrar kazanabilmek için hemen evlenmemiz gerekiyor. Eğer evlenirsek zaten bir ilişkimiz olduğunu düşünecekler bu yüzden sıkıntı olmayacak." Kuntay'ın söyledikleri kulağa hiç mantıklı gelmiyordu. "Ama bir ilişkimiz olduğunu düşündükleri için zaten sıkıntı olmadı mı?" diye sorduğumda Kuntay hafif tebessüm edip," Gizli bir ilişkimiz olduğunu düşünüyorlar. Daha önce Ferda'yla bir ilişkim olduğu için beni onu aldatan bir nişanlı. Seni de..." dedikten sonra sustu. Kuntay'ın ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. Anlamı çok kirli olan o kelime benim ağazımdan çıkmıştı." Beni senin metresin olarak görüyorlar. Öyle değil mi?" diye sorduğumda Kuntay'ın yüzünün saniye saniye düşüşünü izlemiştim.

Bana atılan bu iğrenç iftiraları bilmek beni paran parça etmişti. Ben asla öyle bir kadın değildim. Bir ilişkisi olan bir adamla asla birlikte olmazdım. Hem ben Kuntay'ın bir nişanlısı olduğunu bilmiyordum ki. Gözlerim sinirden dolmaya başlamıştı.

Kuntay bir anda eliyle çenemi tutup önüme düşen yüzümü kaldırdı. Mavi gözlerinin içi o kadar sıcacıktı ki orada bir ömür yaşamak isterdim.

Aklımdan geçen bu cümleler beni çok şaşırtıyordu. Daha düne kadar nefret ettiğim adama karşı bu beslemiş olduğum duygular çok saçma ama bir o kadarda mükemmeldi.

Bence aşk saçmalığın ta kendisiydi.

"Ben seni gerçekten çok seviyorum Almira. Sen sormadan ben söyleyeyim. Bana karşın olan o fevri tavırların ve bana diklenmene bayılıyorum. Sana yaklaştığımda gözlerinin kocaman olması ve kalp atışlarının hızlanması beni hasta ediyor. Ve en çok ta..." dedikten sonra bana doğru yaklaşmaya başladı. "Bu gözlerin, karşı koyamadığım dudakların, saçların ve ne çok ta beni sarhoş eden akşam sefası kokun beni öldürüyor. İşte seni bu yüzden seviyorum. Ve tabi ki aklımda olup ta kelimelerle ifade edemediğim bir çok şeyde buna dahil." dedi. Kuntay'ın bu kurmuş olduğu cümleler beni utandırmıştı. Yavaş yavaş yanaklarımın kızardığını hissetmeye başlamıştım.

Kuntay kızaran yanaklarıma bakıp gülmeye başlamıştı. Onun gülmesi beni sinirlendirmişti" Neden gülüyorsun sen?" diye çıkıştım. Kuntay bir anada bana yaklaşıp yanağımdan öptü. Benden uzaklaştıktan sonra hafif sırıtarak, "Utanınca çok tatlı oluyorsun." dedi. Tabi benim sinirim geçmişti çünkü utancım sinirimi tekme tokat dövüp içimden kovuyordu.

"Peki, evlenmemiz nasıl bütün bu düşünceleri değiştirecek?"

"Biz sanki çok daha öncesinde Ferdayla ayrılmışız gibi gözükeceğiz. Sanki seninle Ferdayla ayrıldıktan sonra bir ilişkimizi olmuş gibi göstereceğiz."

"Ve Ferda bize yardım edecek." Kuntay kurduğum cümle karşısında şaşırmıştı. "Evet. Nasıl bildin?"

Ee oğlum. Senden de bir kaç bir şey öğrendik işte.

Ciddi bir şekilde Kuntay'a bakmaya başladım. Ferda konusu ciddi bir konuydu. Sonuçta Ferda tutulduğum adamın ne kadar Kuntay ona karşı hiçbir şey hissetmese de nişanlısıydı.

"Peki, Ferda nasıl yardım edecek?"

"Magazinle o konuşacak. Aramızdakileri yani sana anlattıklarımı anlatacak. Eğer herkes bunları Ferda'nın ağazından duyarsa daha inandırıcı olur." Kuntay'ın söyledikleri kafamı karıştırıyordu. Kuntay daha öncede Ferda'nın bize yardım edeceğini söylemişti. Ama daha öncede dediğim gibi Ferda'nın Kuntay'ı sevdiğini biliyordum.

Yine çok düşünmekten başım ağrımıştı. Belki de ben yanlış anlamışımdır diye çok düşünmek istemedim.

-Aynen Almira. Çok düşünme. Sen yanlış anlamışsın. Ferda Kuntay'ı sevmiyor.

-Gerçekten öyledir değil mi İç Ses?

-Tabi ki öyle Almira. Sen bunları düşünme. Hem ben sana demedim mi bunları düşünme diye?

-Evet, dedin İç Ses. O yüzden bende çok düşünmeyeceğim.

-Afferim benim kızıma.

Donuk bir sesle," Tamam." dedim

Kuntay'ın bir anda aklına gelen şeyle gülüşü soldu. "Peki, bu konuda ne düşünüyorsun, Almira?" diye sordu.

Kuntay'ın sorusunu anlamamıştım. "Hangi konuda?" diye sorduğumda konuşmakta zorlandığı belliydi. Bir anda gözlerinde ki o maviliklerin üzerine gri bulutların dolduğunu fark etmiştim ve bu beni tedirgin etmişti.

"Bu evlilik konusunda." dedi. Daha sonra sanki ortada ciddi bir konu yokmuş gibi ciddiyeti bozmaya çalışarak. "Zaten antlaşmalı olarak evlenecektik. Yani bunu zaten biliyordum. Yani bir şey değişmedi." dedikten sonra tedirgin bir şekilde." Öğle değil mi?" diye sordu.

Artık Kuntay'ı az boz anlaya biliyordum. İkimizin de birbirimize karşı duyguları vardı. Ve biz sonuç olarak resmen evlenecektik. Kuntay bu evliliğin gerçekten antlaşmalı bir evlilik mi olacağını yoksa gerçekten evli bir çift mi olacağımızı merak ediyordu?

Onunla oynamak hoşuma gidiyordu. "Bilmem, öyle mi?" diye sorusuna soruyla karşılık verdim.

Kuntay'ın gözünde ki bulutlar gittikçe çoğalıyordu. O an aklımdan; zaten birbirimizi çok geç bulduk, çok canımız yandı, artık yanmasın diye geçirdim. Kuntay'ın önüne düşmüş yüzünü avuçlarımın içine alıp kendime yaklaştırdım ve Kuntay'ın hastane odasında bana yaptığını yaptım. Dudaklarına doğru yaklaşıp," Seni seviyorum, Kuntay." dedim. Kuntay kocaman olmuş gözlerle bana bakarken tepki bile vermesine fırsat vermeden onu öpmeye başladım. Kuntay bir kaç saniye olayın şokunda olsa da hemen kendisine gelip ensemi kavradı ve beni sertçe kendisine çekti. O an sanki bundan önce ki bütün acılarımızı unutmak için birbirimizi öpüyorduk. Evet, belki de bu çok yanlıştı ama bizim bu yanlışı düşünmeye bile mecalimiz yoktu.

Kuntay'ın dudakları o kadar sertti ki bir zaman sonra canım acımaya başlamıştı. Canım acıdığında ondan ayrılacakken buna izin vermedi ve dudağımı hafif bir şekilde ısırdı. Onun bu tepkisine hafifçe gülümsedikten sonra bende karşı koyamadım.

İkimizde nefessiz kaldığımızda birbirimizden ayrıldık.

Kuntay yavaşça gözlerini açıp bana bakmaya başladı. Alınlarımız birbirine değiyordu.

"Cevabı nı aldığını düşünüyorum, Miroğlu. Ama benden şimdilik açıklayıcı bir cevap bekleme utancımdan konuşamam." dediğimde hafif sırıttı. "Bence gayet açıklayıcıydı." tabi Kuntay'ın iması benim yanaklarımın kızarmasına sebep olmuştu.

Birkaç saniye daha birbirimize baktıktan sonra Kuntay yüzlerini tuttuğum ellerimi alıp içlerini öptü. "Bir kadının avuç içleri onun sığınağıdır. Bu avuç içleri onun duygularını gizler. Senin avuçların hiç acımasın Almira. Duyguların acımazın, zarar görmesin." dedi.

Kuntay çok haklıydı. Bir kandın düşüncelerinin esiri olduğunda avuç içlerini başına koyup kendisini rahatlatmaya çalışır. Gülümsemesini saklamak istediğinde avuç içiyle gülüşünü gizler. Ağladığı zaman belli etmemek için gözlerini avuç içleriyle kapatır. Bir kadının avuç içleri zarar gördüğünde kalkanı da zarar görür. Avuç içlerimiz aslında bizim sığınağımızdı. Onun zarar görmesi ruhumuzun da zarar görmesiydi.

Kuntay her iki avuç içime de hafif bir öpücük bıraktıktan sonra ellerimi dizlerinin üzerinde tuttu.

"Sen bunu nerden biliyorsun?"

"Seni biliyorum. Yetmez mi?" Kutay'ın cümlesine karşılık hafif gülümseyerek."Yeter." dedim.

"Ee nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda Kuntay emniyet kemerini takıp arabayı çalıştırdı.

"Gidince görürsün."
Kuntay'ı çok fazla üstelemedim.

Yaklaşık bir yarım saat sonra Kuntay bir mağazanın önünde durdu. Ama bu mağaza sıradan bir mağaza değildi. Ben tam araçtan inecekken Kuntay beni eliyle durdurdu. Daha sonra kendisi arabadan inip benim kapımı açtı ve elini uzattı. Kuntay'ın elini tutup arabadan indikten sonra karşımda duran mağazanın vitrininde gördüklerim durmama sebep olmuştu.

Karşımda bir gelinlikçi mağazası vardı. Vitrinlerde desen desen farklı tarz ve modelde gelinlikler vardı. Kuntay elimi sıkıp kendime gelmemi sağladı. Bana doğru hafif yaklaşıp, "Girelim mi? İçerde bizi bekliyorlar." diye sorduğunda Kuntay'a sadece bön bön baktım. Kuntay bu halimi görünce ," İstemiyorsan girmek zorunda değiliz. Ama her bir kadın evlenirken gelinlik giymek ister diye biliyorum. Senin de böyle bir hayalinin olduğunu düşündüm. O yüzden seni buraya getirdim."

Evet her bir kadın gibi benimde hayalim gelinlik giymekti. Ama her şey o kadar ani gelişmişti ki. Ben daha bir üniversite öğrencisiydim. Bir anda hiç tanımadığı biriyle bir antlaşma yaptım ve yaşadığım yerin çok uzağında ama bir o kadar da tanıdık ama bir o kadar da yabancı bir şehre geldim. Bir sürü olay yaşadım. Ve en garibi de düşmanım olarak gördüğüm adama aşık oldum ve sadece bir yıl geçerli olacağını düşündüğüm bir anlaşmayı şimdi bir ömür boyu gerçek kılmaya çalışıyordum.

Ben yine zihin dünyamın karmaşasının içinde kaybolmuşken Kuntay beni iki elimden de tutup karşıma geçti. " Üniversiteni dondurttum. Bu olaylarda ikisini bir idare etmen imkansızdı. Zaten farklı bir ilde olduğun için başka bir seçenekte yoktu. Başka bir konuya gelecek olursak eğer başlangıçta olan duyguların ve olayların bu boyuta gelip hiç tahmin edemeyeceğin bir boyuta gelmesi seni geriyor bunun da farkındayım. Ama Almira..." dedikten sonra bir kaç adım atıp bana yaklaştı. " kader bu. Ben bile bu yaşananları şaşkınlıkla izliyorum. Bu kadar şeyin olabileceğini. Seninle bu boyutta olabileceğimizi hiç düşünmemiştim. Nasıl olduğunu sorup ta boşuna kendini yorma. Bu zamana kadar yaşadıklarımız yaşanması gerekiyordu ve yaşandı. Belki de geçmişte ki olayları yaşamasaydık bugün kavuşamayacaktık."

Kuntay çok haklıydı. Her zaman olduğu gibi. "Şimdi bu kapıdan içeriye girelim ve geçmişi ardımızda bırakalım, olur mu?" Kuntay'ın sorusuna karşılık içten bir gülümsemeyle kafamı salladım.

Geçmişimi kapının arında bırakıp geleceğe odaklanma zamanı geldi de geçiyordu bile. Artık önemli olan geçmişin yaraları değil geleceğin güzelliğiydi.

Kuntay'ın elini hiç bırakmadan beraber içeri girdik.

İçerisi o kadar şatafatlıydı ki ilk girdiğimde gözlerimin kamaştığına dair yemin edebilirim. Bizi kapıda bir görevli karşıladı ve bizi içeriye doğru götürdü. Mağaza tahmin ettiğimden de büyüktü. Büyük markaların gelinlikleri vardı bu mağazada. Daha önce Manisa da böyle bir mağaza görmemiştim. " Bu mağazada ki bütün gelinlikler sana özel olarak getirtildi. hepsi senin bedenine göre." Kuntay'ın söyledikleri beni çok şaşırtmıştı. "Benim için mi? "
"Evet efendim, hepsi sizin bedenine uygun olarak tasarlandı." Bunu söyleyen bizi içeriye doğru eşlik eden mağaza çalışanıydı.

Kuntay'a doğru yaklaşıp kısık bir sesle," Benim bedenimi nerden biliyorlar?" diye sorduğumda garip bir şekilde beni süzmeye başladı. Bakışları fazla derinleşince elimi yumruk yapıp gösterdim. Kuntay tepkim karşısında hafif sırıttıktan sonra kulağıma doğru yaklaşıp," Seni boşuna mı o kadar belinden tutup kendime çektim." dedikten sonra bana göz kırptı. Bu adam sapıktı galiba.

"Peki odamda ki kıyafetleri nasıl ayarladın. Onları yerleştirdiğinde daha benimle tanışmamıştın." dediğimde bana çok kötü bakıyordu. Kötü dediğim gerçek anlamda değil. Yani şey işte...

"Otel odasında..." demişti ki elimi kaldırıp ağızını kapattım. "Sus Kuntay sus. Duyacaklarımdan sonra buradan koşarak gidebilirim." dedikten sonra elimi ağızın dan kaldırıp hesap sorarmış gibi işaret parmağımı ona doğru uzattım. "Sana bunun hesabını daha sonra soracağım." demiştim ki Kuntay işaret parmağımın üzerine bir öpücük bıraktı. "Evlendiğimiz gün sorabilirsin." dedikten sonra tekrar göz kırptı.

Bu adama göz kırpmak yasaklansın lütfen. Çünkü bu adam her göz kırptığında benim kalbim tekliyor. Ve bu teklemeler sonucunda ölebilirim. O yüzden hemen yasaklansın, hemen!

"El alemin içinde bari yakın olmayın. Ayıp ayıp." Sesin geldiği yöne doğru dönüp baktığımda Ellerini beline koymuş bizi izleyen Çetin'i fark ettim. Kuntay' a sinirli sinirli bakıyordu. Daha sonra bana bakıp ellerini indirdi." Hadi Almira. Seni bekliyorduk." dedikten sonra parmağını kaldırıp Kuntay'ı gösterdi. "Seni beklemiyorduk maviş. Sen gidebilirsin." Ben Çetin'in Kuntay'ı dolaylı yoldan kovmasına hafiften gülerken Kuntay," Ben sana demedim mi bana bir daha maviş deme diye?" Dedikten donra Çetin'in üzerine doğru yürümeye başlayınca Kuntay'ı durdurmak için o an aklıma gelen şeyi yaptım.

"Maviş." Benim söylediğim kelimeyle birlikte Kuntay olduğu yerde dona kaldı.

Kuntay ve Çetin aynı anda dönüp bana baktı. İkisi de bana ciddi misin dermişçesine bakıyorlardı.

Hafif sırıtarak yanlarına doğru yürümeye başladım. Çetin'in koluna girip," Biz kız tarafıyız Kuntay Bey. İstediğimizi yapar istediğimizi söyleriz." dediğimde Kuntay'ın şaşkınlığı katlanarak artmıştı. Çetin tabi ki Kuntay'ın karşısında üstünlük kazandığı için omuzlarını dikleştirerek," Evet, maviş. Biz kız tarafıyız. İstediğimizi söyler ve yaparız." Kutay bir adım öne atılıp, "Papağan gibi Almira'nın söylediklerini tekrarlamasana." Kuntay'ın sinirlendiği belliydi. Çetin Kuntay'ın sinirini fark edince kolumdan tutup, "Bizi bekliyorlar. Hadi biz gidelim." dedikten sora beni içeriye doğru çekti. Tabi Kuntay da peşimizden geldi.

İçeriye doğru gittiğimizde ilk gördüğüm kişiler duraksamama sebep olmuşlardı.

Ferda ve annesi Buse hanımda buradaydılar. Sadece onlar değil Alkım Hanım, Fatma Teyzem ve Yulya Teyzem e buradaydı. Onların arkasında ise Buket, Nazlı ve Tarık vardı. Herkes buradaydı. Ferda beni görünce gülümseyerek ayağa kalktı ve yanıma gelip elini uzattı. "Seninle düzgün bir şekilde tanışamadık. Ben Ferda, Ferda Özsoy." dedikten sonra Kuntay'ı gösterip," Kuntay'ın nişanlısı." dediğine Alkım Hanım ve Buse Hanımın kıkırdadığını duydum. Kuntay bir adım öne atılınca Ferda sesli bir şekilde gülüp Kuntay'ın yanına gidip koluna girdi. "Şaka yapıyorum sadece, Kuntay. Sonuçta o senin eşin olmayacak mı? Bence böyle şeylere alışması gerekiyor. " dedikten sonra kollarını göğüsün de birleştirerek," Sonuçta biz eskiden nişanlıydık. Gerçi herkes hala nişanlı olduğumuzu düşünüyor ama neyse." dedikten sonra Kuntay'ın omzuna dokudu. " Sen onu da halledersin." dedikten sonra kulağına doğru eğilip kısık bir seste ama benim duyabileceğim bir ses tonunda," Her şeyi hallettiğin gibi." dedi.

Ferda'nın gerçekten Kuntay'a karşı bir şeyler hissetmediğine inanmak büyük bir aptallıktı. Daha onu ilk gördüğümde Kuntay'a karşı olan hoşlantısını gözlerinde görmüştüm. Tam ben öne atılıp Ferda'yı Kuntay'dan uzaklaştıracaktım ki Kuntay Ferda'yı kolundan tutup kendisinden uzaklaştırdı ve benim yanıma gelip belimden tutup beni kendisine çekti.

"Almira, hiçbir şeye alışmak zorunda değil." Kuntay Ferda'ya donuk gözlerle kurduğu cümlesinden sonra beni büyük boy aynasının önündeki Koltuğa oturttu. Kuntay beni koltuğa oturttuktan sonra dönüp Ferda'nın yüz ifadesine bakmak istemiştim ama Ferda arkası dönük bir şekilde öylece kala kalmıştı. Onu umursayacak değildim. Nede olsa sevdiğim adamı sevse de onun sevdiği adam beni seviyordu. Benim karşımda şansı yoktu.

Yanımda Alkım Hanım ve Buse Hanım da oturuyordu. Buket ve Nazlı aynanın yanında Fatma Teyze ve Yulya Teyzem de ayakta duruyorlardı. Fakat bir kişi eksikti.
Kuntay'a dönüp, "Kiraz nerede?" diye sorduğumda. "Bugün tedavisi var. Oraya gitti." dedi.
Kiraz'ın yürümesini çok istiyordum. Hayattan bıkmış gibi bir hali vardı. Onun için yürümek hayatı tekrar yaşanabilir bir hale getirebilirdi.

Yulya Teyzem ve Fatma Teyzeye baktım. Onları ayakta görüne," Siz niye ayaktasınız?" diye sorduğumda beni cevaplayan Buse Hanım olmuştu," Hizmetçiler ayakta olur çünkü. Bunu öğrensem iyi edersin. Sonuçta sende onların hanımı olacaksın." dedikten sonra pis bir şekilde güldü.

Hafiften öne eğilerek konuşmaya başladım," "Ben onların hanımı olabilirim ama onlar benim kölem değil. Onlar benden büyük. Ne kadar bana hizmet etseler de saygı her zaman her şeyden önce gelir. Çalışanın dahi olsa saygı duymak ve buna göre davranmak zorundasın." Kendinden emin bir şekilde kurduğum cümlelerden sonra Buse Hanımın sinirlendiğini fark etmiştim ama bu umrumda bile değildi.

"Siz neden geldiniz, Buse Hanım?"

Kuntay'ın sorusunu Alkım Hanım cevapladı. "Onlar bizim aile dostumuz. Her bir anımızda yanımızda olmak en büyük hakları.

Alkım Hanımın ki görünüşe bakılırsa Ferda ve annesinin de kafasında bazı vidalar eksikti. Bu kız fazla mı yüzsüzdü yoksa umursamaz mıydı? Eskiden nişanlı olduğu ve hala sevdiği adamın yakına evleneceği kişi için gelinlik alışverişine gelmiş olamazdı değil mi? Peki Buse Hanıma ne demeli? Kızını ortada bırakıp başka bir kadınla evlenecek olan adamın yeni eşine gelinlik bakmaya gelmesi ne kadar doğu? Alkım Hanımla ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim. Çünkü insan olarak bile görmediğim bir kadının yapmış olduğu herhangi bir şey, sorgulayacak değildim.

Bir mağaza çalışanı yanımıza gelip," Hoş geldiniz. "dedikten sonra Ferda'ya bakıp "Gelin siz olmalısınız." dedikten sonra Kuntay'a baktı," Çok yakışıyorsunuz." dedi. Çalışanın söylediği kalbimin sıkışmasına sebep olmuştu. Kalbinizin sahibini başka bir kadına yakıştırmaları bir insanı ne kadar acıtabilirdi ki? çalışanın cümlesine Ferda'nın pis bir şekilde güldüğünü fark etmiştim. Tabi Alkım Hanım ve Buse Hanım da birbirine bakarak imalı bir şekilde gülmeye başlamışlardı. Çalışanın söylediğinden sonra yüzüm düşmüştü. Bir anda iki kişinin gelip kollarıma girdiğin fark ettim." Gözlerinizde problem var herhalde?" Yanımda durup koluma girmiş olan Nazlı sırıtarak çalışana bakıyordu. Kadın Nazlı'nın sorusundan sonra afallamıştı. "Bence de gözlerinde sıkıntı var Nazlı. Bakana burada dünyalar güzel olan gelinimiz Almira dururken kadın gitti kimi gelin sandı." Buket kurduğu cümleden sonra histerik bir şekilde güldü.

Bu kızlar hep benim yanımda kalsa olur mu?

Çalışan kocaman olmuş gözlerle, "Kusura bakmayın ben yanlış anlamışım." dedikten sora bana eliyle gelinliklerin olduğu reyonu gösterdi. "İsterseniz gelinliklere bir göz gezdirin. Yada aklınızda bir model varsa söyleyin hemen getirelim."

Aklımda hiçbir model yoktu. Zaten gelinlik bakacağımızı da buraya geldiğimizde öğrenmiştim. Kadın hiçbir fikrimin olmadığını anlayınca hafif tebessüm ederek bana gelinliklerin olduğu yeri gösterip,"Buyrun modellerimize bakın isterseniz?" dedi. Kafamı sallayıp gelinliklerin bulunduğu yere doğru yürümeye başladım. Ve çalışanda bana eşlik etti.

Birçok gelinliğe baktım. Benimle beraber Nazlı ve Buket'te bakmaya başladı. Bir yandan Nazlı bir yandan da Buket elindeki gelinlikleri bana gösteriyorlardı ama hiçbiri hoşuma gitmemişti.

Gelinlikler beni boğmaya başlayınca biraz gelinliklerden uzaklaşıp içeriye gittim.
Kuntay, Çetin ve Tarık, Alkım Hanım ve Buse Hanımın yanındaki koltukta oturup laflıyorlardı. Daha çok Çetin Kuntay'a sataşıyordu Tarık'ta kavga etmelerini önlüyordu. Ne kadar ben Yulya Teyzem ve Fatma Teyzenin oturmasını istesem de ikisi de Alkım Hanım ve Buse Hanımdan korktuklarından dolayı oturamadılar ve bu beni çok sinir etmişti.

Peki, Ferda ne mi yapıyor? O da Alkım Hanımın yanına oturmuş, tatlı tatlı sohbet etmeye çalışıyordu. Ama ben bu kadının içini görmüştüm bir kere. Dışarıdan maske takan ama içinin bana gizleyemeyen biriydi o.

Ferda'ya dikkat etsem iyi olacaktı. Bir an gözlerimi gelinliklerden çekip Ferda'ya baktığımda sinirlenmiştim ama üzerimdeki iki çift mavi gözü hissettiğimde gözlerimi Ferda'dan çektim.

Kuntay'ın gözlerinden ne demek istediğini anlamıştım. Ferda'yı takmam gerektiğini söylüyordu. Ânın keyfini çıkarmamı istiyordu. Dediğini yaptım. Ferda'yı çok umursamadım.

Yaklaşık bir saat boyunca bir sürü gelinlik baktık ama hiçbirini denemek daha istemedim çünkü hiçbirini beğenmemiştim. Eimiz boş bir şekilde Alkım Hanımlarının yanına gittiğimizde Buse Hanım imalı bir şekilde. "Hâlâ bir gelinlik beğenemedin mi?" dedi.

Ferda bir anda, "Bir gelinlik seçebileceğini sanmıyorum. Çok zevkli birine benzemiyorsun, Almiracığım." dedi. Ferda artık kartları açık oynamaya başlamıştı. Tam ben söze girecekken Nazlı öne atıldı. Ellerini beline koyup, "Bunu senin gibi zevksiz bir kız mı söylüyor, Ferda? Paris'te üç yıl moda tasarımı okudum ve onca bilgime bakılırsa bence Almira senden kat kat daha zevkli bir insan." Nazlı'nın moda tasarım okuduğunu bilmiyordum.

Ferda'nın yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Nazlı'nın yanımda olması beni çok mutlu etmişti. Daha sonra etrafa bakındığımda Yulya Teyzemin olmadığını gördüm. "Fatma Teyze, Yulya Teyzem nerede?" diye sorduğumda Fatma Teyze, "Sana gelinlik bakmaya gitti." dedi.

"O hizmetçi gelinlikten ne anlar?" Alkım Hanımın kurduğu cümle beni çok sinirlendirmişti. Yulya Teyzem ve Fatma Teyzeme bu kadar kötü muamele etmeleri artık sinirimi tepeme çıkarmaya başlamıştı. Daha fazla bu muameleye boyun eğecek değildim. Tam bir adım öne atılıp konuşacakken Yulya Teyzem elinde bir gelinlikle bize doğru gelmeye başladı. Elinde görmüş olduğum gelinlik duraksamama sebep oldu.

Bu gelinliği daha önce görmüştüm.

Yulya Teyzem yavaş adımlarla elindeki gelinlikle bize doğru yaklaştı. Yanımıza geldiğinde elindeki gelinliği bana doğru uzatıp, "Bunu denemek isteyeceğini düşündüm, kızım." dedi. Hiçbir tepki veremedim. Bu gelinlik içinde çok fazla anlam taşıyordu.
Sanki bu gelinlik onun benim yanımda olduğunu hissettiriyordu.

"Benim oğlumun eşi böyle çirkin bir gelinliği giyemez." Alkım Hanım bir anda ayağa kalkıp Yulya Teyzemin bana uzattığı gelinliği tuttu. "Bir Miroğlu gelini böyle bir gelinlik giyemez." dedi. Alkım Hanım artık sınırını aşıyordu. Tuttuğu gelinliği direkt onun elinden aldım. "Siz bu gelinliğe çirkin falan diyemezsiniz." dedim." Sesimi yükseltmiştim.

Benim çıkışımla beraber Kuntay, Tarık, Çetin, Ferda ve Buse Hanım hep birlikte ayağa kalktılar. Bize doğru yaklaştılar. Ferda gelinliğin kolunu tutup. "Bu gelinliği gerçekten giymek mi istiyorsun?" Daha sonra Nazlı'ya bakıp,"Bir de zevkli olduğunu söylüyordun. Bu mu zevkli hâli." dedi.

Nazlı bana doğru yapışıp gelinliği gösterdi. "Almira, burada bir sürü her modelden her tarzdan her renkten gelinlik var. Bu biraz eski moda kaçar." dediğinde ona siniri bir şekilde baktım ve benim tepkimle bir adım geri çekildi.

Yulya Teyzem dışında buradaki hiç kimse bu gelinliğin benim için anlamını bilmiyordu. Kuntay yanıma gelip kulağıma eğildi. "Bu gelinliği mi istiyorsun gerçekten?" diye sordu. Kafamı kaldırıp sadece başımı salladım. Kuntay omuzlarını dikleştirerek konuştu.
"O zaman bu gelinliği alıyoruz. İstersen bir dene, ölçülerini alsınlar." dedi. Hiç kimseyi takmadan gelinliği elime aldığım gibi giyinmeye gittim.

Bana yardımcı olmak için gelen kadın arkamda bıraktım. "Siz gelmeyin. Ben tek başıma hallederim." dedim ve hiç kimseyi takmadan soyunma odasına gittim. Soyunma odasına gider girmez elimdeki gelinliğe sarılarak hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu gelinliğin anlamı benim için çok büyüktü.

Bu, bu gelinlik benim annemin gelinliğiydi.

Ama burada ne işi vardı ki? O an bunu sorgulamadım bile. Bu gelinlik annemin gelinin aynısıydı. Bildiğim kadarıyla özel olarak yapılmıştı bu gelinlik. Ama annemin düğününde çok fazla gazetecinin ve iş dünyasından insanların olduğunu söylemişti dedem. Belki de annemin gelinini bir tasarımcı beğendiği için aynısından yapmıştı, bilmiyorum.

Yaklaşık bir beş dakika boyunca annemin gelinliğine benzeyen hatta tıpatıp aynısı olan gelinliğe sarılıp ağladım ama daha fazla duramayacağımı bildiğim için gelinliği giymeye başladım. Gelinliği giydikten sonra aynada görmüş olduğum kişi beni nefessiz bırakmıştı. Aynı annem gibi olmuştum.
Bu gelinliği çirkin bulmalarının sebebi eski tarzda bir gelinlik olmasıydı. Bildiğim kadarıyla annem seksenli yıllar hastası bir kadındı. Hep o zamanın insanlarının giydiği tarzda kıyafetler giyermiş. Hatta dedemle bu konuda hep tartışırlarmış. Güzeller güzeli kızının daha modern giyinmesini istermiş. Bana bunları İsmet Dayım anlatmıştı. Gelinlik kolları dantel işlemeli kabarık bir gelinlikti. Normalde o zamanlarda böyle değilmiş ama sırtı baya açıktı. Belden üstü düz bir kumaş, hiçbir özelliği yoktu. Alt kısmı ize üstten başlayıp aşağıya doğru gittikte açılan dantel işlemeler vardı. İşletmelerin hepsi sadeydi. Gelinlik tamda bileğimmin olduğu hizada bitiyordu. Ve bende söylenildiği kadarda çirkin değildi.

Yulya Teyzem her zaman anneme benzediğimi söylerdi. Ama bu kadar bu kadar çok bezmemeseydim keşke. Neden anneme benzediğimi için bu kadar canım acıyordu ki? Yanımda olmadığı için dedemin çekmecesinden gizlice bulduğum fotoğraf aklıma geldi. Annemle ilgili çok fazla fotoğraf yoktu. Annemin hep babamla bir fotoğrafı vardı. Fakat dedem bilmediğim bir sebepten dolayı babamdan nefret ettiği için babamla ilgili olan bütün fotoğrafları yok etmişti. Tabii o fotoğraflar eşliğinde annemin fotoğrafları yok olmuştu. Zar zor dedemin çekmecesinden bulmuş oldum annemin gelinlikli fotoğrafı aklıma geldi.

Şu an aynı fotoğraftaki genç kadına dönüşmüştüm. Aynada baktığım gözler sanki benim gözlerim değil de annemin gözleriydi.

Bu kadar acı çekmek zorunda mıydım? Niye en mutlu günümde annem yanında değildi ki? Neden ben annemle karşılıklı oturup sevdiğim adamı konuşamıyordum ki? Neden çektiğim acılar sonucunda onun dizine yatıp ağlayamıyordum ki? Bu yaşıma kadar annesiz büyümüştüm. Ve annesizliğimi hiç kimse dolduramıyordu. O kadar uzun zamandır annesizliğimi hissetmemiştim ki? Dedem her zaman bana annesizliğimi ve babasızlığımı bir şekilde unutturmaya çalışıyordu. Yulya Teyzem hep annemmiş gibi davranıyordu. Tabii ne kadar annem olamasa da yanımda oluyordu. Ama ilk defa bugün gerçekten annesizliğimi dibine kadar hissetmiştim.

Annem yanımda olsaydı yanıma gelip beni bu gelinlik içerisinde gördüğünde, "Benim güzeller güzeli kızım. Ne kadar da güzel olmuş?" deseydi...

"Çok mu bir şey istiyorum, ben?"

"Çok şey değil, yanlış şeyler istiyorsun sevgilim."

Duymuş olduğum sesle beraber irkilmiştim. Etrafıma baktığımda kimsemin olmadığını gördüm. Soyunma odasında tek başımaydım. Peki, bu konuşan kimdi?

"Etrafına bakınmana gerek yok sevgilim. Ben her zaman senin yanındayım. Seni asala yalnız bırakmam." Daha sonra bir anda kapı açıldı ve biri bir eliyle iki kolumu arkadan birleştirdi. Diğer eliyle de ağzımı kapattı. Bunların hepsi saniyelik olmuştu. Eli çok sertti. Tepki dahi verememiştim. Beni kendisine yapıştırdı ve eğilip boynumu öptü. Daha sonra kafasını boynumdan çekip kulağıma doğru yaklaştı.
"Bu hazırlığının bana olduğunu bilmek beni daha fazla heyecanlandırıyor sevgilim. O günü iple çekiyorum." dedikten sonra bu defa da yanağımı sert bir şekilde öpüp ısırdıktan sonra ilk önce ellerimi bıraktı. Daha sonra da elini ağzından çektiği gibi bir anda soyunma odasından çıkıp gitti. O anın şokuyla kalakalmıştım.

Bölüm sonu...

Bölümü nasıl buldunuz?

Aşıklarımız sonunda açıldılar ne düşünüyorsunuz?

Ferda hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce bu gizemli kişi kim?

Bölüm : 21.09.2024 21:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...