Bu gözler neden bu kadar çok istemediği şeyleri görmek zorunda kaldı?
Neden bu gözler bu kadar çok acıya şahit olmak zorunda kaldı?
Ben neden bu kadar acı çekmek zorundaydım?
Benim neden bu kadar çok canım yanıyordu?
Gözlerim görmek istemiyordu. Zihnim bu anın yaşanmasını istemiyordu. Vücudum birazdan yaşayacağı acıları yaşamak istemiyordu.
Bana doğru eğildi. Yüzünü yüzümü doğru hizaladı. "Çok güzelsin sevgilim. "dedikten sonra elini saçıma doğru götürdü. Elini bana doğru götürünce olduğum yerde arkaya doğru kendimi ittim. Bunu fark edince beni omuzlarımdan tutup kendisine doğru çekti. Aklıma geçmiş gelince titremeye başladım.
Yamaç Abinin eliyle gösterdiği yöne doğru kafamı çevirdim. Yiğit'in garajda ne işi vardı acaba?
Yamaç Abi önden gidip kapalı garajın kapısını açtı. Bakışları çok garipti. "Hadi gir. Yiğit içeride." Uzaktan garajın içine doğru baktım. Yiğit'i göremeyince bir an girmek istemedim ve geriye doğu bir adım attım. Yamaç Abi geriye doğru gittiğimi görünce," Yiğit arka tarafta bizi bekliyor." dedi.
Yiğit bizimle önemli bir şey konuşacakmış. Bu yüzden Yamaç Abi beni buraya getirmişti.
İçeriye girdiğimde arka tarafa doğru ilerledim. Bu garaj iki aracın rahatça sığabileceği bir genişliğe sahipti. Garajın içerisinde ayrıyeten arka tarafta küçük bir oda vardı.
Odaya doğru ilerledim. İçeriye girdiğimde kimsenin olmadığını fark ettim.
"Bura.." demiştim ki bir anda Yamaç Abi kapıyı arkasından kapatıp kilitledi.
Arkasını dönüp bana bakmaya başladı. Gözleri vücudumda geziyordu. Yamaç Abim bana her zaman çok yakın davranırdı ama bu yakınlık başkaydı.
"Ya-yamaç Abi neden kapıyı ki-kilitledin?" Yamaç Abi sorduğum soruyla beraber dudağı yana doğru kıvrıldı. Bana doğru adımlar atmaya başladı. Bir iki adım derken tam karşıma geçip durdu. Ben zaten duvarın orada olduğum için hareket edemiyordum. Bir anda kolumu çekip bir kolunu belime doladı. Ben olanları idrak etmeye çalışırken bir anda nefesini boynuma verdi ve öptü. Ben ne kadar onu kendimden uzaklaştırmaya çalışsam da işe yaramıyordu.
"Yamaç Abi ne yapıyorsun. Bırak beni ne olur?"
Yamaç Abi ben kıpırdadıkça beni kendisine daha çok çekiyordu. Bir anda eli kıyafetime gidince onu sert bir şekilde ittim.
Gözü dönmüş gibiydi." Bugün benim olacaksın?" Duyduklarım kanımı dondurmuştu.
Kapıya doğru hareket ettiğimde beni belimden tutup kaldırdı ve odada bulunan koltuğun üzerine bıraktı. Bir anda üzerime çıktı. Eli kıyafetlerime gitmeye çalışıyordu ama ben engel olduğum için yapamıyordu.
"Bu çırpınışların boşuna. Bana teslim ol." Dedikten sonra iki kolumu da kafamın üzerinde birleştirdi ve kulağıma doğru eğilip, "Birazdan yeterince yorulacağız. Enerjimizi şimdi harcamayalım sevgilim. "dediğinde çığlık atmaya başladım.
"Yardım edin, ne olur. Sesimi duyan yok mu?"
Bir yandan ağlayıp bir yandan da bağırıyordum. Kendimi korumaya çalıştığım için bazen bağıramıyordum.
Yamaç Abinin bana olan bakışları son zamanlarda rahatsız ediciydi ama ben ona abim dedim. Bana o gözle bakmaz dedim. Beraber büyüdüğüm insan bana bunu yapmaz dedim. Şimdi ise bu insan bana sahip olmaya çalışıyordu.
Yamaç abi dudaklarıma doğru eğilince kafamı çevirdim.
"Demek sor yoldan ilerlemek istiyorsun he sevgilim." dedikten sonra bir eli bacağıma doğru ilerledi." Peki, sen nasıl istersen."
Gözlerimi kapattım. Çok güçlüydü. Ona karşı koyamıyordum. Ne bağırışlarım nede göz yaşlarım beni kurtarmaya yetmiyordu.
Bu anı görmeye katlanamazdım. Kaderin benim için yazmış olduğu bu işkenceye boyun eğdim.
Yamaç'ın elini bacağımda hissettiğim de nefesimi tutum. Tam o sırada bir silah sesi duyuldu.
Yamaç bir anda üstümden düştü.
Biri kapıyı kırarak açtı. Yerde baygın bir şekilde yatan kişiye baktım. Yamaç vurulmuştu.
Nefes alamıyordum. Her yerim titremeye başlamıştı. Kapıdan bana doğru yaklaşan bir siluet fark etim ama gözlerim bir anda kararmaya başladığı için kim olduğunu kestiremedim.
Bana doğru geldiğinde kolum yana doğru düştü.
Tek hatırladığım şey kulağıma doğru eğilip," Kalbimin Sahibi, seni koruyamadım." diyen boğuk sesti.
O gün Yamaç bana tecavüz etmeye kalkışmıştı. Ama amacına ulaşamamıştı.
Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Dedem olanları anlatmıştı. Odada kamera varmış. Dedem bunu görünce nevri döndü. Normalde Yamaç'ı öldürürdü ama bunu yapmadı. Nedenini ona sormadım. Yine dedemin bir bildiği vardır dedim.
O olaydan sonra bir yıl boyunca tedavi aldım. Yiğitle abisi yüzünden bir süre aramız açılmıştı. Daha doğrusu o benden uzak kalmıştı.
Şuan hapiste olması gerekirken karşımda duruyordu...
Omuzlarımdan tutup beni kaldırdı. Ben geçmiş anıların etkisinde olduğum için hareket edemiyordum. "Hadi sevgilim, gel. Gösteri birazdan başlayacak."
Kolumdan tutup beni deponun içine doğru çekmeye başladı. İleride iki tane sandalye tam deponun önünde duruyordu. Sandalyelerin karşısında da büyük bir beyaz perde.
Beni çekiştirerek sandalyelerden birine oturttu.
Gözlerim onu aradı. Beni buraya neden, niçin getirmişti?
Yamaç'ı tanıyor muydu? Tanıyordu öyle değil mi? Peki ama neden, neden evlendiğimiz günün akşamı beni bu adamın ellerine bırakmıştı.
"Neredesin Kuntay, nerde?" Sesizce içimden haykırıyordum.
Olanları idrak edince derin derin nefes alıp verdim ve ayağa kalktığım gibi arkama bakmadan koşmaya başladım. Tam çıkış kapısının önüne gelmiştim ki kapı bir anda kapandı. Olduğum yede kalakaldım.
"Bir yere mi gidiyorsun sevgilim?" Ensemde hissettiğim soğuk nefesle kalp atışlarım hızlandı. Arkama dönmeye korkuyordum.
Bir anda kolunu belime doladı ve beni kendisine doğru çekti. Burnunu boynuma sürttü. "Bu kokun... Beni senin bağımlın yapıyor. Ve ben bağımlısı olduğum bir şeyi sonuna kadar kullanmadan asla bırakmam."
Bu cümle... Aynısını oda söylemişti. Peki şuan neredeydi?
"Bırak beni. Senin ne işin var burada? Hapiste olman gerekiyordu?"
"Senin için sevgilim. Daha doğrusu bizim için çıktım o lanet olası yerden." Dedikten sonra beni daha çok kendisine bastırdı. "Hiçbir yer seni benden alı koyamaz. Bunca zaman bizi ayrı bıraktılar ama..." dedikten sonra boynumu sert bir şekilde öptü. "Artık sonsuz kadar beraberiz. Bizi hiç kimse ayıramaz."
Yamaç'ın kollarından ne kadar kurtulmaya çalışsam da benden daha güçlü olduğu için kurtulamıyordum.
"Adi herif. Bırak beni, sapık herif."
Cümlemi bitirmiştim ki bir anda beni kendisin doğru çevirdi. Gözlerinden alevler çıkıyordu. "Bir daha söyle."
Öfkem ve korkum bir birine girmişti. "Şerefsiz, pislik."
Yüzüme sert bir tokat attı. Aldığım darbeyle birlikte kafam yana doğru düştü.
"Madem adi, sapık ve şerefsiz biriyim o zaman ona göre davranayım." Bir anda eli gelinliğimin astarına gitti. Korkudan bağırmaya başladım.
"Yardım edin. Sesimi duyan yok mu? Biri beni kurtarsın."
"Boşa nefesini tüketme. Hiç kimse seni duyamaz. Hem duysa ne olur ki?" dedikten sonra gelinliğin bir kolunu eliyle çekip yırttı. "Daha az önce evlendiğin adam seni bana bıraktı. Kim sana yardım eder ki?"
Duyduğum gerçekler karşısında kocaman olmuş gözlerle karşımdaki hayatımın celladına baktım. Bu doğru olamazdı öyle değil mi? Beni bunun eline bile isteye bırakmış olamazdı, öyle değil mi?
Kuntay beni seviyor. İnsan sevdiğine bunu yapar mı? İnsan sevdiğine böyle bir şerefsizlik yapar mı?
"Yalan söylüyorsun. Beni sana bırakmadı." demiştim ki bir anda boğazımı sıkmaya başladı.
"Seni buraya kim getirdi he! Seni burada bırakıp kim gitti he!"
"Hayır hayır. O beni seviyor. O bana bunu yapmaz. Hem neden yapsın ki?" Ağlamaya başlamıştım. Gözyaşlarıma hıçkırıklarım eşlik ediyordu.
"Senin bu boş düşüncelerine ayıracak vaktim yok. Kuntay seni benim için bir peçete gibi kullandı ve işi bitince de bana bıraktı. Artık benimsin."
Beni kucağına aldı. Ne kadar kendimi onun elinden kurtarmaya çalışsam da işe yaramıyordu.
"Kıpırdama sevgilim. Bu hareketleri seni daha çok arzulamama sebep oluyor." dedikten sonra beni sandalyelerden birinin üzerine bıraktı. Bana doğru eğilip ellerini sandalyenin üstüne koydu.
"Birbirimize sahip olmadan önce yapmamız gerekenler var. Birazcık sabretmemiz lazım." Dedikten sora yanağımı sert bir şekilde öptü.
Tam tekrar kalkacaktım ki cebinden birden fazla kelepçe çıkarmaya başladı.
Kaşla göz arasında sağ elimi sandalyeye kelepçeledi. Ne kadar kendimi kurtarmaya çalışsam da gücüm yetmiyordu. Ayaklarımı ve ellerimi sandalyeye kelepçeledikten sonra yanımdaki sandalyeye oturdu.
"O zaman gösteri başlasın." Ellerini çırptı ve bir anda ışıklar kapandı. Beyaz perdenin önünde ki monitör çalışmaya başladı. Ve perdede birileri göründü.
Kocaman olmuş gözlerle karşımdaki kişilere bakıyordum. Biri demirden bir sandalyeye bağlanmış etrafında da yüzleri kapalı insanlar vardı. Sandalyeye bağlı olan kişinin elleri ve ayakları kanıyordu. Kafası öne doğru düştüğü için kim olduğunu göremiyordum ama anladığım kadarıyla yaşı baya ileri bir erkekti.
"Evet çocuklar kim sevgilime bu misafirimizin kim olduğunu göstermek ister?"
Adamlardan biri adamın saçlarını tutup sertçe kaldırdı.
Gördüğüm yüzle ayağa kalkmaya çalıştım ama yapamadım.
Dedem kafasını zar zorda olsa kaldırıp bana baktı. Gözlerinde gördüğüm buruk sevinç kalbimi bin bir barçaya ayırmıştı. İlk başta beni gördüğünde sevindi ama daha sonra yanımda Yamaç'ı görünce gözlerindeki sevinç korkuya dönüştü.
Yerinde doğrulmaya çalıştı. "Al-Almira torunum..."
Gözyaşlarım hızlanarak gözlerimden çıkıp yanağıma doğru süzülüyordu. "Dede, dedem." Boğazımda bir düğüm vardı. Hiçbir şey yapamamanın ağırlığını bütün vücudumda hissediyordum.
"Kızım git lütfen. Kaç!" demişti ki yanında ki adamlardan biri karnına sert bir yumruk attı.
"Yapma dur, lütfen." Yamaç bir anada ayağa kalktı ve arkama geçti. Tam arkamı dönecektim ki saçlarımı eline dolayıp arkaya doğru çekti. "Bir anlaşmaya var mısın sevgilim?"
Saçlarımı daha çok eline doladı. Öfkem o kadar büyüktü ki canımın acısını tam olarak hissedemiyordum bile.
"Dedenin ölmesini ister misin?" Duyduğum cümle karşısında kafamı zar zor da olsa ekranda ki dedeme doğru çevirdim. "Dedemin ağzından kanlar geliyordu.
Hayır... Hayır ağlayamazdım. Ben şuan tek başımayım. Hem dedem hem de kendim için güçlü durmalıydım.
Peki ama ben neden tek başımaydım?
Şuan yanımda olması gereken kişi de neredeydi?
Duyduğum ses karşısında vücudum buz kesmişti.
"İşin erken bitmiş anlaşılan."
Sesin geldiği yere doğru kafamı çevirdiğimde onu gördüm.
Ellerini cebine koymuş bana bakıyordu Ama o neden... neden gülüyordu?
Bize doğru yavaş adımlarla gelmeye başladı.
"Evet, erken bitti. Şuan dinleniyor."
Yamaç saçlarımı bıraktı. "İlk günden bu kadar yormasaydın kızı."
Kuntay ve Yamaç neden bu kadar samimi konuşuyordu? Neler oluyordu burada?
Bana dönüp baktı. Keşke bakmasaydı.
Bana bir hiçmişim gibi baktı. Bana bir yabancıymışım gibi baktı. Ve bana en son benden iğreniyormuş gibi bir bakış attıktan sonra Yamaç'a döndü.
Elini Yamaç'ın koluna atıp, "Ee sizde durumlar nasıl?" diye sordu.
"Kuntay ne saçmalıyorsun sen?" Sesim ağlamaklı çıkmıştı.
Kuntay bana bile bakmadan. "İzin var mı?" diye Yamaç'a sordu. Yamaç yandan bana bakıp, "Son kez konuş. Sonra benim." dediğinde Kuntay hafif güldü.
Kuntay karşıma geçip kafasını eğdi. "Çok zavallısın." Dediği cümle karşısında gözlerim kocaman açıldı.
"Bir kaç iyilik ve tatlı bir kaç kelimeye nasılda oyuna geldin ama." Dedikten sonra doğruldu ve kafasını yana doğru çevirip tekrar bana baktı." Ama doğru ya. Sen annesiz babasız büyümüş birisin. Böyle bir kaç harekete düşmen çok normal."
Kafamı hızlı hızlı sağa sola salladım." Sus Kuntay sus. Yapma bana bunu lütfen yapma." Kuntay'a ne olmuştu böyle, neden böyle davranıyordu?
"Bir anda ne oldu diye soruyorsun öyle değil mi?" dedikten sonra yanımda ki sandalyeyi alıp karşıma koydu ve oturdu. Bacak bacak üzerine atıp pis bir şekilde sırıttı.
"Anlasana kızım işte. Her şey birer oyundu. Benim tek amacım senin mal varlığındı. Babamın malı bana yetmiyor. Zaten o moruk bana zırnık koklatmıyor." dedikten sonra öne doğru eğilip ellerini birleştirdi. "Daha yeni bir aşk acısı yaşamış olan Atabey şirketinin varisini kandırmak kolay işti. Yani anlayacağın..." dedikten sonra arkasına doğu yaslanıp "seni paran için yanımda tuttum. He tabi bir de..." dedikten sonra başıyla Yamaç'ı gösterdi. "Onun olman için." dediğinde kalbimin durduğuna yemin edebilirim.
Ağazım açık kalmıştı. Donuk közlerle Kuntay'a bakıyordum. Onca sözüne rağmen içimde bir umut bunların hepsinin bir oyun olduğunu söylemesini bekliyordu.
Kuntay'ın gözlerinin içine derin derin baktım. Neden gözlerinde tek bir ifade bile yoktu. Gözlerine baktığımda tek gördüğüm şey kendimdi. Kuntay'ın gözlerinden kendi çaresizliğimi görüyordum.
"Eğer bunların hepsi bir oyunsa şimdi söyle." Omuzlarımı dikleştirmeye çalıştım." Benim iyiliğim için bil olsa bunu yapma Kuntay Miroğlu. Bunları yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim. Eğer her şey olup bittikten sonra bana gelip te oyun olduğunu söylerden seni yemin ederim ki asla ama asla affetmem." dedikten sonra gözümden bir damla yaş aktı.
"Cevap ver." Sesim çok kötü çıkmıştı. Yıkık ve bitik...
Kuntay'ın yüzünde tek bir mimik yoktu. Buz gibi bir suratla bana bakıyordu. "Hala içinde bir umut var öyle değil mi?" dedikten sonra bir kaç saniye bana baktı daha sonra gülmeye başladı.
"Sana gerçekten acıyorum Almira. Yiğit senin sevgine karşılık vermeyince bana yanaştın." dedikten sonra kollarını yana doğru açtı. "Yiğit bile seni sevmemiş ve seni bırakmışken sen nasıl benim seni sevdiğime inandın ki? O gün seni götürmek isterken gitmeliydin. Hayatının hatasını yaptın."
Yiğit o gün bu olacakları biliyor muydu? Kuntay'a güvenmemem gerektiğini söylemişti. Yiğit beni kurtarmaya çalışıyordu. Büyük bir ihtimalle o gün Yamaç Yiğit'i aramıştı. Bu yüzden gitmişti.
Kafamı Yamaç'a çevirdim. "O gün Yiğit'i arayan sendin öyle değil mi? Ona ne söyledin." Sesim sinirli çıkmıştı. Yamaç yüzünü bana doğru eğip, "Eğer seni bırakmazsa oracıkta kafana sıkacağımı söyledim. Ee aptal kardeşim sana körkütük aşık olduğu için kabul etmek zorunda kaldı."
Son duyduğum cümleyle kalp atışlarım hızlandı.
"Yalan söylüyorsun. Yiğit Sıla'yı seviyor."
Yamaç bir anda gülmeye başladı. "Çok safsın Almira. Bunların hepsi bir oyundu. Yiğit sırf senin iyiliğin için o kızı seviyormuş gibi davrandı. Eğer böyle bir şey yapmasaydı ona senin karşına çıkacağımı söyledim."
Söylediklerini idrak etmeye çalışıyordum ama olmuyordu anlayamıyordum.
Bir an aklıma gelen şeyle kanım donmuştu.
"Ne yani? Sen o zamandan beri dışarıda mıydın?"
Yamaç'ın dudakları alayla kıvrıldı. "Ben her zaman senin yanındaydım sevgilim." dedikten sonra yanağımdan makas aldı.
Yiğit bunca zamandır beni seviyordu öyle mi? Sırf benim için bunca şeye katlanmıştı. Benim için...
Karşımda duran adama baktım. Ne kadar büyük bir yanlış seçip yaptığımı düşündüm.
"Yiğit'ten sevgisini alamayınca benden istedin." Alaycı bir tavırla bakmaya başladı." Bu kadar mı sevgiye açtın? Bu kadar mı birinin kanatları altına girmek istedin?" dedikten sonra ayağa kalktı.
"Bunca zaman seninle uğraşıyorum zaten." dedikten sonra Yamaç'ın yanına gitti. "Yeterince vaktimi aldı. Artık senindir, anlaştığımız gibi."
Kuntay arkasını dönüp tam gidecekken Yamaç sorduğu soruyla onu durdurdu.
"İşiniz daha bitmedi galiba." Kuntay olduğu yerde kafasını hafif çevirip sırıttı. "Daha doymadım." dedikten sonra önüne dönüp yürüdü yürüdü ve gitti. Ben ise şok içerisinde Kutay'a arkasından baka kaldım.
Her şey yalandı yani öyle mi? O sevgi sözcükleri, o benim için darbe alan halleri. Beni korumaya çalışması. Bana aşık olması... Her şey ya her şey. Sadece bir oyundan ibaretti, öyle mi yani?
Para içindi yani. Sadece para için benimle oynamıştı. Beni kandırdı. Duygularımla oynadı. Beni kendisinin oyuncağı haline getirdi. Ona güvenmemi sağladı. Ve en kötüsü de... Kafamı kaldırıp celladıma baktım. Beni bu sapığa teslim etmişti.
"Anlaşmaya geçelim." Karşımda ki sandalyeye oturdu.
"Eğer dedenin yaşamasını istiyorsan..."
"Gerçekten her şeyi para için mi yaptı?"
Gözümden yaşlar istemsizce akıyordu. Kuntay'ın bana yaptıklarını aklım almıyordu. Beni nasıl bu kadar zirveye çıkarmışken bir anda yerle bir edebilmişti? Beni neden yaşarken öldürmüştü. O benim kalbimin sahibiydi.
Bir insan kalbi olmadan yaşayabilir miydi?
"Hala o adamı mı düşünüyorsun?"
Sandalyemi alttan tutup kendisine doğru çekti. "Şuan kimin yanında ter döküyor biliyor musun?" Gözlerim kocaman olmuş bir şekilde bakmaya başladım. "O seni hiçbir zaman sevmedi. Sadece benim için seni yanında tuttu. Ve evet ona aşık olmanı ben istedim." dedikten sonra arkasına yaslandı. "Böylelikle daha çok aşka olan inancını kaybedecektin. Kuntay bütün hassas noktalarına oynadı ve seni düğün gecesi terk etti ve şuan başka bir kadınla birlikte." Son söylemiş olduğu cümle kalbimin sıkıştığını hissetmiştim.
Başım aşağıya doğru düştü. Kafamı dik tutmaya bile mecalim kalmamıştı. Normalde Kuntay karşıma geçip konuşmasaydı bu söylediklerini yalanlardım ama şimdi yalanlamak için hiçbir bahanem kalmadı.
Kuntay beni boş bir mezara koymuştu. Etrafı tamamen kapalı, beni sıkıp boğan bir mezar... Üstünü açık bırakmıştı. Bırakmasının sebebi ölmediğimi göstermekti. Ama bir insanı o mezara koyduğunuzda ölmesi için üstüne toprak atmanıza gerek kalmazdı. O mezar ölümün ta kendisiydi.
Yamaç ayağa kalkıp dedemin olduğu beyaz ekranın önüne gitti.
"Eğer dedenin yaşamasını istiyorsan benimle evlenip karım olacaksın. Daha doğrusu," Bana yaklaşıp çenemi tuttu ve başımı kaldırdı." Benim olacaksın. Bir eşya gibi olacaksın ve bende senin sahibin olacağım. Ben ne istersem o olacak. Bana asla karşı koymayacaksın." Çenemi sert bir şekilde itince kafam yana doğru sertçe döndü.
"Dedenin hayatı sana bağlı Almira".
"Almira torunum. Ne oluyor? Neden buradasın. Yamaç bırak torunumu. Ne derdin varsa işini benimle gör. Sakın dokunma Mah yüzlüme." Dedemin bir anda duyduğum sesiyle başımı ekrana doğru çevirdim.
"Bak Almira ," Yamaç elini kaldırınca dedemin yanında ki adamlar dedemi dövmeye başladılar.
Hayır, yapmayın diyemedim. O an kelimeleri unuttum. Konuşmayı unuttum. Kendimi unuttum. Ama Kuntay'ın bana yaşattığı bu cehennemi unutamadım.
Tek yapabildiğim şey sesiz ce ağlamaktı
Ciğerlerimde kalan son nefesi de ölüm emrimi vermek için kullandım.
Yamaç duyduğu kelimeyle beraber bana baktı. "Gerçekten kabul ediyor musun?"
Buz gibi bir suratla başımı kaldırıp Yamaç'a baktım." Dedemi bıraktığın an tamamen seninim."
Yamaç duyduklarıyla beraber gözleri kocaman oldu ve pis pis sırıtmaya başladı. Elini cebine götürdü ve birini aradı. "Atabey'i evine götürün." dedikten sonra telefonunu geri cebine koydu.
Zar zor kafamı ekrana doğru çevirdim. "Beni duyamaz öyle değil mi?"
Yamaç ilk başta sorumu anlamasa da daha sora dedeme baktığımı fark edince," Evet seni duyamaz ama görebilir." dedi.
Bu benim için yeterdi. Ölmeden önce dedeme veda etmek isterdim.
"Ellerimi çözecek misin?" Kafamı kaldırıp baktım. "Madem senin malınım o zaman senin sözünden çıkamam."
Yamaç ilk başta tereddüt etse de bana doğru yaklaşıp eğildi ve bütün kelepçeleri tek tek açtı.
Ekrana tekrara baktığımda adamların dedemi kaldırıp götürmeye çalıştığını fark ettim. Vaktim kısıtlıydı. Ayağa kalkıp ekrana doğru yaklaştım. İki elimi kaldırıp yüzümü sağdan ve soldan anlımdan başlamak üzere gezdirdim. Elerim çeneme gelince sol elimi sağ elime değdirip indirdim. Sağ elim boğazımı soldan sağa doğru sürdükten sonra boynumdan aşağıya doğru kaydırdım ve elimi kalbime götürdüm. Sol elimi sağ elimin üzerine kodum. Ben bunları yaparken dedem beni izliyordu. Bunu gözlerimiz kesiştiğinde fark etmiştim.
Dedem ona veda ettiğimi anlamıştı. Bu bizim ayrılıktan önceki vedamızdı. Ama bu veda sadece ölüm bizi ayıracağı zaman geçerliydi...
"Dede annem ve babam neden bana veda bile etmeden gittiler?"
İlk okul 3. sınıftım. Okuldaki arkadaşlarım annem ve babam olmadığı için benimle hep dalga geçiyorlar. Beni üzen onların dalga geçmesi değildi. Beni üzen onları bir kez bile olsa görememekti.
Okuldan gözüm yaşlı bir şekilde çıkınca dedem ben mutlu olayım diye beni Özen pastanesine getirdi. Biz dedemle her zaman bize özel olsun diye böyle küçük pastanelere giderdik. Belki de konumumuz gereği şatafatlı yerlerde olmamız gerekiyordu ama biz öyle yerlerde rahat edemiyorduk. Bütün gözlerden uzak baş başa kaldığımız yerler bizim için özeldi.
Dedem dizini göstererek beni yanına çağırdı. Oturduğum sandalyeden kalkıp dedemin yanına gittim. Dedem tek bir hamlede beni kucağına aldı ve saçları mı okşamaya başladı.
"Bazı vedalar çok acıdır Mah yüzlüm. Annen ve..." dedikten sonra sustu.
Derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti. "Annenler senin üzülmeni istemediler. Hem annenler neden sana veda etsinler ki?" Elini kalbime koydu. "Onlar hep burada. Onlar senden gitmediler ki sana veda etsinler."
Küçük bir çocuk olarak dedemin söylediklerini kendi zihin dünyamda anlamlandırmaya çalışıyordum.
"Dede peki bir gün sende bana veda etmeden gider misin?"
Dedem üzgün gözlerle bana baktı. Elini yanağıma götürüp okşadı. "Aramızda bir şifre belirleyelim mi?"
"Şifre mi?"
"Evet, şifre. Sadece bize özel."
Sevinçle ellerimi çırptım. "Evet yapalım, yapalım."
Dedem iki elini kaldırıp şakaklarıma koydu. " Zihninden başlıyoruz." Dedikten sonra elini yavaşça çeneme doğru indirdi. Elleri çenemde birleşince sol elini sağ eline sürttü ve indirdi. Sağ elini boğazıma getirdi. "Sindiremediğin, söyleyemediğin ve yapamadığın her şey boğazında bir düğüm olarak kalır canım torunum."
Sağ elini de soldan sağa doğru sürttüm. Daha sonra sağ elini kalbimin üstüne koydu. "Ve işte son nokta." Dedikten sonra sol elini de diğer elinin üzerine koydu.
"Dede ben anlamdım. Ne yaptın şimdi?"
Dedem kıkırdamaya başladı. Ben ise meraklı gözlerle dedemin cevabını bekliyordum.
Dedem elini kaldırıp anlıma koydu. "Zihninden yaşamız olduğun bütün anıları alıyorum." Elini yanaklarımdan çeneme kadar getirdi. Sol elini sağ elime sürttükten sonra indirip sağ elini boğazıma soldan sağa doğru sürttü. "Yapmak isteyip yapamadığın, söylemek isteyip söyleyemediğin, boğazında bir düğüm olarak kalan her şeyi aldım." Sağ elini kalbime götürdü. Sol elini de kalbimin üstünde ki sağ elinin üstüne koydu." Kalbinle yaşamış olduğun yaşatmış olduğun bütün duyguları senden alıyorum." Ellerini indirdi." İşte bu bizim vedamız Mah yüzlüm. Her şeyine veda ettiğin zaman bana da veda etmiş olacaksın." Anlını anlıma koydu." Kendinden gitmediğin sürece biz birbirimize veda etmeyeceğiz güzel torunum."
Küçük bir çocuk olarak dedemin söylediklerini anlamlandırmak zor olsa da dedemle aramda bir şifre olması, bize özel bir şifre olması beni çok mutlu etmişti.
Birbirimize bakarak gülümsedik...
Dedemin gözünden hızlıca yaşlar boşaldı. Ne yapacağımı çok iyi biliyordu. Başını sağa sola sallamaktan başka hiçbir şey yapamadı. Çünkü o da ne derde desin beni ikna edemeyeceğini çok iyi biliyordu. Onurum benim, bizim için çok kıymetliydi. Buna izin vermeyeceğimi biliyordu.
Dedeme sadece gülümseyebildim. Ağazımı oynatarak," Beni affet dede. Seni çok seviyorum. Bunu sakın unutma." dedim. Dedemi söylediklerimi anlayınca yıkılmıştı. Tek kelime dahi edemedi sadece kafasını hayır anlamında sağa sola sallayıp durdu.
Adamlar dedemi götürdükten sonra kafamı eğdim. Birazdan yapacaklarım beni korkutuyordu ama o adamın elimde olmaktansa bu yapacaklarım daha iyiydi.
Derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Yamaç bana bakıyordu. Eliyle dış kapıyı gösterip," Hadi o zaman gidelim mi sevgilim?"
"Beni kucağına alıp götürmeyecek misin yani?"
Yamaç kocaman olmuş gözlerle bana bakıyordu. "Seni kucağıma amı almamı istiyorsun?"
Masum ve sevimi, bir ifade takınarak, "Böylesi daha romantik olmaz mı? Hem madem artık sana aitim bir zorlukta çıkarmama.
Yamaç'ın dudakları pis bir şekilde yana doğru kıvrıldı. "Madem bu kadar ok istiyorsun." Yamaç bana doğru yaklaşmaya başladı. Benim gözüm ise tek bir noktada sabit kalmıştı. Yamaç tam beni almak için eğilecekti ki belinde ki silahı tek bir hamlede alıp bir kaç adım arkaya gidip silahı doğrulttum.
Yamaç şok içerisinde kala kalmıştı.
Kocaman olmuş gözlerle," Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye sordu.
O adamın elleri benim üzerimde bir daha asla olmayacaktı. Buna asla izin vermeyecektim. İffetimi koruyacaktım. Namusumu kirletmesine izin vermeyecektim.
Yamaç bana doğru adım atınca ayağının biraz önüne atış ettim. Fehim Bey daha önce bana silah kullanmaya öğretmişti. Ne kadar dedem izin vermese de ben zar zor Fehim Bey'i ikna etmiştim. İyi ki etmişim. O zamanlarda bunların başıma geleceğini kim tahmin edebilirdi ki. Ben edemezdim. Edemedim de zaten.
"Bir adım daha atarsan bir dahaki kurşun beynini delip geçer." Kendimde hiç beklemediğim bir cesaret vardı. Oysa ki kaybedecek bir şeyi olmayan biri için bu hiçbir şeydi.
"Anlaşmaya uymayacak mısın gerçekten?" Eli telefonuna gittiğinde silahı telefona doğru nişan aldım ve ateş ettim. Yamaç'ın elindeki telefon parçalandı ve parçalarından biri eline saplandı. Yamaç acı içinde inliyordu. İçimde ki o soğuk duygu bundan memnundu.
"Ne kadar da güzel anlaşıyorlar ama öyle değil mi?"
Sesin gelmiş olduğu yöne doğru kafamı çevirdim.
Kocaman olmuş gözlerle baka kaldım. Yamaç bundan istifade ederek elimde ki silahı aldı ve beni ser bir şekilde itti. O sertlikle yere düştüm.
Kafamı kaldırıp tekrar sesin geldiği yere doğru baktım. Bakışlarım onu bulduğunda," Bu kadarı çok fazla." dedim. Sesim çok kısık çıkmıştı.
Kuntay ve Ferda el ele karşımda duruyorlardı. Beni şok eden şey ise kıyafetleriydi. Aklıma gelen şeyle kafamı yana doğru çevirdim.
Biri tam karşıma geçip durdu ve bir anda ayağıyla avuç içime bastırmaya başladı. Ne kadar elimi çekmeye çalışsam da başaramıyordum. Konuşamıyordum. Lal olmuştum. Yaşamış olduğum olaylar için hıçkıra hıçkıra ağlayıp haykıramıyordum.
"Bir zamanlar iyileştirmek için öptüğün avuç içlerim şuan senin yüzünden yara alıyor. Yara açacağın şeyleri keşke iyileştirmeseydin. Acım eskisinden daha büyük." Yenilgi içinde kurmuş olduğum cümle beni yıkıp geçmişti
Kutay'ın bana karşı bakışları hala aynı olunca kaybettiğimi kabul ettim.
Feda ayağını çektikten sonra önümde eğildi ve saçlarını eline doladı." Benim olan bir şeye göz diktin." Saçlarımı daha sert kavradı. "Benim olan bir şeyi benden alamazsın." Saçlarımı sert bir şekilde çektikten sonra bıraktı ve ayağa kalktı. Seni bu halde görmeyi uzun zamandır bekliyordu.
"Senin yüzünden herkese rezil oldum ama," dedikten sonra arkasına dönüp Kuntay'a baktı," Ödülüm muhteşem oldu." Yavaş adımlarla Kuntay'ın yanına gitti. Ferda Kuntay'a doğru yaklaştı. Kalbim olacakları çok iyi bildiği için beynime emir veriyordu. Yapma çevir kafanı, kapat gözlerini, diyordu ama ben bunu bil yapamıyordum.
Kuntay Ferda'nın belini kavrayıp arkasına aldı ve onu...
Gözlerim yenildi ve kendisini kapattı.
Bana benden başka kimseyi öpmeyeceğini söylemişti. Bana dudaklarının benden başka birine haram olduğunu söylemişti. Yalan söylemişti.
Beni ben dahil herkesten koruyacağını söylemişti. Yalan söylemişti.
Beni hiçbir zaman bırakmayacağını söylemişti. Yalan söylemişti.
Bana söylediği her şey yalandı. Bana hep yalan sözler vermişti. Tıpkı bana olan aşkı gibi...
Bir elim acıdığı için diğer elimden destek alarak ayağa kalktım. Kafamı kaldırıp baktığımda birbirlerinden ayrıldıklarını fark ettim. Ferda Kuntay'ın omzundan bana bir bakış attı." Biz artık gidelim. Çiftimizi yalnız bırakalım."
Ferda Kuntay'In elini tuttu. Birlikte deponun çıkışına doğru ilerlemeye başladılar.
"Kuntay Miroğlu!" Bağırmıştım. Benim bağırışımla ikisi de durdu. Ferda bana doğru döndü ama o dönmedi.
"Bana yaşattığın her şey için teşekkür ederim ama," dedikten sonra Yan tarafımda elinde ki parçayı çıkarmaya çalışan Yamaç'ı fark ettim. Silahı sandalyenin üzerine koymuştu. Hemen silahı alıp başıma dayadım.
Yamaç bunu fark edince hemen bana doğru döndü." Ne yapıyordun se? Akıllanmadın mı hala?" Bana doğru bir adım attığında," Tek bir adım daha atarsan kafama sıkarım." Gözümde ki kararlılığı görmüş olmalı ki dediğimi yapıp durdu.
"Kendini bu kadar düşürmene ne gerek var. Zaten yerin dibindesin. Seni para için kullanan bir adam için gerçekten kendini mi öldüreceksin." Ferda pis bir şekilde güldü. Ellerini birbirine dolayıp." İyi o zaman. Öldür kendini."
"Kapa çeneni. Almira bırak o elindekini. Ben anlaşmaya uydum. Sende uy." Yamaç bana engel olmaya çalışıyordu.
Sesli bir şekilde gülmeye başladım. "Ne kadar da safsın ama. Seninle anlaşma yapacağımı mı sandın?"
Benim saf olduğumu söylüyordu evet öyleyim ama kendisi de onunla anlaşma yapacağımı düşünecek kadar aptal.
Kafamı ona doğru çevirdim. Yüzüme sahte bir gülüş koydum. "Daha bana dokunamadığın için ölmemi istemiyorsun öyle değil mi?" Yamaç tam konuşacakken. "YETER!" diye bağırdım." "Sakın tek kelime bile etme. Senin o pislik sesini duymak istemiyorum."
Göz yaşlarım tekrar akmaya başlamıştı. Derin derin nefesler alıp veriyordum. Kafamı Kuntay'a çevirdim." Adi herif buraya bak. Beni soktuğun şu hale bak." Bağırarak konuşuyordum. Başım dönmeye başlamıştı. Sendeleyerek ayakta duruyordum.
"Neden ya neden? Sırf beş kuruş para için bana bunu niye yaptın ya?" Ağlamam artmıştı. Gözyaşlarıma hıçkırıklarım eşlik ediyordu. "Neden benim uygularımla oynadın. Derdin eğer paraysa bunu başka yollardan da yapabilir din. Neden en adi yoldan yaptın ya neden ?" Kriz geçiriyor gibiydim. Aylamamı durduramıyordum.
Derin derin nefesler alıp verdim. Az da olsa kendimi toparlaya bilmiştim.
Kuntay son kez bağırarak bir kelime söyledi. Söylemiş olduğu kelimeyi anlayamamıştım.
Kuntay bir anda Ferda'nın elini tuttu ve çıkışa doğru çekiştirdi. İkisi el ele dışarı çıktı.
-Kaybettin Almira, her zaman olduğu gibi.
Evet kaybettim. Ama tek kaybettiğim bu değildi. Ben yaşamı da kaybetmiştim.
Ben Almira Atabey. Dedesini kurtarmak için hiç tanımadığı Kuntay Miroğlu'yla bir anlaşma yapan kişiyim. İlk başlarda düşmanım olan kişinin bana oynadığı sahte oyuna inanıp ona güvenen kişiyim. Aşkım, nefretimin önüne geçip hiç sevmemem gereken bir kişiyi seven kişiyim. Hiçbir zaman güvenmemem gereken kişiye güvenen kişiyim. Ve en önemlisi de kalbimi asla emanet etmemem gereken kişiye yani Kuntay Miroğlu'na emanet eden kişiyim.
Bedenim soğuk zemine çarptı. Yüzümden yanağıma akan sıcak şey beni uyuşturuyordu. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Bitti öyle değil mi? Bu defa her şey bitmişti.
Gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı. Tam gözlerimi kapatacakken karşımda gördüğüm siluet beni gülümsetmişti.
Annem önümde eğildi ve gülümsedi.
Annem beyazlar içerisinde bana elini uzatıyordu. Üstünde kendi gelinliği vardı.
"Anne, her şey bitti öyle değil mi?
"Evet güzelim bitti. Hadi gel."
Yerimde doğruldum ve annemin bana uzattığı elini tuttum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
454 Okunma |
42 Oy |
0 Takip |
19 Bölümlü Kitap |