Elimdeki kahveden bir yudum aldım. Yine gece nöbetine kalmıştım. Uykumun açılması için içtiğim dördüncü kahveydi. Aklım Sevda ve Sevgi'de kalmıştı. Annelerinin kaybının ardından toparlanmaya çalışsalar da hâlâ tam toparlanamamışlardı. Sevda izin alıp evde dinlenirken, Sevgi de ablasının evine yerleşmişti. Hava bugün biraz rüzgarlıydı ama insanı çok üşüten bir soğukluk değildi. Hastanenin bahçesindeki birkaç insanda gözlerim dolandı.
En çok dikkatimi çeken hamile bir kadınla eşiydi. Hamile kadın oturduğu yerden elindeki çubuk krakeri yerken, eşi elini karnına koymuş konuşuyordu. İkisinde de huzurlu bir gülümseme vardı. Benim de elim karnımı buldu. Bir gün karnımda bizden bir parçayı taşımak ona hayat olmak. Düşüncesi bile o kadar güzeldi ki eminim Egem de harika bir baba olurdu. Peki ya ben, benden iyi bir anne olur muyum? Evlendikten sonra bebek mevzusunu konuşmamıştık. Yanıma oturan Ece'yle gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. "Ablacım senin burada ne işin var?" "Sevda ve Sevgi yalnız kalmak istedi. Ben de evde tek kalmak istemedim. Senin yanına geldim. Acildekiler de kahve molasına çıktığını söylediler. Sen beni bırak, sen söyle, elin karnında sırıtarak düşüncelere dalmıştın, yoksa hamile misin? Ayyyy, teyze mi oluyorum?"
Ece'nin aniden yükselmesiyle kolundan tutup elimle ağzını kapattım. "Sussana kızım, biri duyup yanlış anlayacak. Hamile falan değil, sadece olursam nasıl bir aile oluruz diye düşünüyordum. Babannem bana elinden geldiğince anne olsa da asıl annenin yerini tutmuyor. İşte ben sanırım korkuyorum, Ece anneme benzemekten, çocuğuma onun gibi davranmaktan deli gibi korkuyorum."
"Salak saçma düşüncelere girme abla, sen benim tanıdığım en güzel yüreğe sahip insansın. Yeğenim ya da yeğenlerim çok şanslılar, anneleri de babaları da harika insanlar."
Ece'nin kalbimi rahatlatma çabasına tebessüm ettim. Güzelim benim, derdimi dertlenip teselli etmeye çalışıyordu. "Eee, senden konuşalım. Biraz da Arda ile aranız nasıl?"
"İyiyiz, çok şükür. Sadece göreve gitmesi zorluyor. Her an elim yüreğimde, ona bir şey olacak korkusuyla bekliyorum. Gerçi senin için de durum aynı ama onun dışında çok iyiyiz. Benimle birlikte çocuklaşıyor, yeri geldiğinde çok ciddi oluyor. Bana her zaman, her koşulda uyum sağlıyor."
"Senin adına sevindim canım benim. İnşallah çok ama çok mutlu olursunuz."
İçeriye girmek için ayağa kalktığımda telefonum çaldı. Ekrana baktığımda yüzümde kocaman bir gülümse oluştu.
Hemen telefonu açtım. "Ayçiçeğim?"
"İyiyim güzelim, sesini duydum ya daha iyi oldum. Sen nasılsın, nasıl gidiyor hastane?"
"İyiyim canım, sen beni merak etme, nöbette sakin geçiyor. Kendine çok ama çok dikkat et, olur mu Egem? Ben seni evimizde bekleyeceğim."
"Biliyorum Ayçiçeğim, bu yüzden karıma sağ salim dönebilmek için elimden geleni yapıyorum... Peri kızım, seni çok ama çok seviyorum, biliyorsun değil mi?"
Nefesim kesildi bir an. Yağız Egem bu tarz konuşmaları telefonda yapmazdı. Yine de bozuntuya vermeden konuştum. "Biliyorum Egem, ben de seni çok ama çok seviyorum."
"Ayçiçeğim, benim şimdi kapatmam gerek. Yine aramaya çalışırım, ulaşamazsan merak etme. Kapatmadan bana son kez Yağız Egem der misin?"
"Seni bekliyorum, Yağız Egem."
Konuşmamız sonlandığında dolu gözlerimi Ece’ye diktim. Halimi görüp hızlıca ayağa kalktı. "Neler oluyor abla?" "Ece, E-Ege benimle vedalaşır gibi konuştu. Kötü düşünmek istemiyorum Ece ama telefonu kapattıktan sonra kalbime bir taş oturdu sanki onu kaybedecekmişim gibi. Ona bir şey olursa ne yaparım ben, ben yaşayamam ki, nefes alamam..."
Ece kolumdan tutup oturttu. "Abla, sana öyle gelmiştir, kötü düşünme abla, kötüyü çağırma. Onlar sağ salim geri gelecek, yüreğini iyi tutup bol bol dua et, senin duaların onun yolu olacaktır." Ece’nin sözlerinden sonra elimi kalbime koyup gözlerimi gökyüzüne diktim. Gökyüzünde dolunay vardı. "Allahım, sen onu koru. Sen onun yolunu aç, onun bana sağ salim dönmesini sağla yarabbim."
Telsizden gelen acil çağrıyla ayağa kalktım. "Ece, eve geç artık ablacım. Bizim eve geç, anahtar paspasın altında, ben de nöbet bitince gelirim." Ece başını tamam anlamında salladığında koşarak acile girdim...
Nöbetim bitmişti, bitik bir halde eve geldim. Anahtarla kapıyı açıp içeriye girdim. Ece salondaki kanepede uyuyordu. Ben de yatak odasına geçtim. Üzerimdekileri kirlilere atıp duşa girdim. Aklıma Yağız Ege gelse de düşüncelerimi arka plana atıp duşumu aldım. Duştan çıktıktan sonra üzerime şortlu bir pijama takımı giyip kendimi yatağa bıraktım. Sol yanım boş kalmıştı. Ege'nin yeri, yastığına sıkıca sarıldım. Kokusu burnuma dolduğunda derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapatıp yastığına sarılarak uykuya daldım.
Ağlama sesi geliyordu; biri feryat ederek ağlıyordu. Ayperi başını sağa sola çevirip ağlayan insanı bulmaya çalışıyordu. Sonra bir anda karşısında bir mezar ve başında ağlayan kendini buldu. "Gidemezsin Egem, beni bırakamazsın. Biz yeni evlendik seninle, çocuklarımız olacaktı bizim,mutlu bir ailemiz bu kadar erken olmaz. Beni koca dünyada bir başıma bırakamazsın. KALK SEVGİLİM, KALK EVİMİZE GİDELİM. SEN YİNE DİZLERİME YATIP TÜRKÜ SÖYLE, BEN DE SAÇLARINI OKŞAYARAK SANA EŞLİK EDEYİM. SADECE İKİMİZ OLALIM." Ece ağlayarak Ayperi'nin kolunu tuttu. "Hadi kalk abla, gidelim artık, hasta olacaksın." "GİDİN SİZ, BEN BİR YERE GELMİYORUM. EGEM, BURADAN KALKMADAN BİR YERE GELMEYECEĞİM. KALK DİYORUM EGE, KALK! GELEMİYORSAN BENİ AL YANINA, YETER Kİ BİRLİKTE OLALIM SEVGİLİM."
Görüntü birden kayboldu. Ayperi gözlerini evlerindeki salonda açtı. Ev sessizdi, sonra gözlerini balkona çevirdi. Sevdiği adam balkondaydı. Koşarak balkona çıktı. Ona sıkıca sarıldı. Kokusunu içine çekerken sevdiği adamın saçlarını okşadığını hissediyordu. Ayrıldıklarında Ayperi korkuyla kahverengi gözlere baktı. "Çok korktum, kötü bir rüya gördüm. Beni bırakıp gitmiştin." "Gerçekten kötü bir rüya görmüşsün Ayçiçeğim, ben senden ayrılabilir miyim hiç?" "Ayrılma, bırakma beni, gitme Ege, beni bırakıp hiç bir yere gitme." "Gitmem peri kızım, korkma tamam mı? Ben her zaman yanında olacağım." Rahatlatmıştı Ayperi, sevdiği iyiydi. Derken Yağız Ege, elleriyle sevdiği kadının yüzünü buldu. Elleriyle yüzünü severken konuştu."Sana kim ne söylerse söylesin, bana inan Ayçiçeğim. Ben senden gitmem." Yağız Ege, karısının alnından öptükten sonra kayboldu."
Nefes nefese gözlerimi açtığımda evde olduğumu anladım. Terden alnıma yapışan saçlarıma aldırmadan koşarak odadan çıktım. Salona geldiğimde Demir Timini salonda görmeyi beklemiyordum. Herkesin üstü başı toz toprak içindeydi. Üstelik Gökhan, Arda ve Feyzullah'ın üzerine kan lekeleri vardı. Kaşlarım çatılmıştı, abim ayakta gözleriyle tepkimi izlerken ben asıl kişiyi bulamamıştım. Sevdiğim adam ortalıkta yoktu. "Ne zaman geldiniz abi? Kocam nerede ve bu haliniz ne?" "Güzelim, gel bir otur öyle konuşalım."
Abim tek koluyla belimi kavrayıp beni koltuğa oturttu. Diğerleri gözlerini benden kaçırırken ben bakışlarımı abime diktim. "Konuş hadi abi, kocam nerede? Yağız Ege nerede, bir şey söyle?" "Dünya gece tuzağa düşürüldük, Ayperi çatışma sabaha kadar sürdü. İlk başlarda Yağızla irtibat halinde olsak da sonra telsizinde bir sorun oldu. Ben Yağız'a bakmak için gittiğimde Yağız yerinde yoktu." "N-ne demek yoktu, koskoca adam nereye gider abi?" "Bilmiyoruz güzelim, çatışma biter bitmez aradık, iz sürdük ama bulamadık. Geri dön emri gelince gelmek zorunda kaldık." Öfkeyle ayağa kalktım. "Ne yaptınız dedin abi, kocamı orada bir başına bırakıp geri mi döndünüz? SEN BANA KOCAMI ÖLÜME TERK EDİP GERİ DÖNDÜĞÜNÜ MÜ SÖYLÜYORSUN?" "Ayperi, geri dön emri vardı, ayrıca mühimmat ve yiyecek erzak bitmişti. Geri dönmek istemedim ama herkesin yarası vardı. Ben bir komutanım, bütün timi düşünmek zorundayım. Şimdi yeniden görev emri çıkartacağım, zaten gidip kardeşimi alıp geleceğim."
Kocamın kayıp olduğunu söylüyorlardı. Koskoca adam nasıl kayıp olabilirdi? Feyzullah'ın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. "Aslında izler, uçurumdan düştüğünü gösteriyor." Tamam, bu kadar saçmalık bana yetmişti. "Abi, bu aptal şakanın artık tadı kaçtı. Hadi söyle, Yağıza kızmadığımı, çıkıp gelsin." "Ayperi, canım benim, söylediğim her şey gerçek, özür dilerim birtanem, koruyamadık onu ama sana söz veriyorum, ona kavuşman için elimden geleni yapacağım."
Dayanamamıştım, söylenen tüm bu sözler bana deli saçması geliyordu. Gözlerim kapanırken kendimi karanlığa bıraktım...
🌻🌻🌻
Dağlardaydı Yağız Ege, gece vakti gelen bir operasyon emriyle yeni evlendiği karısına veda edip dağlara gelmişti. Gelmişti gelmesine ama aklı sevdiğinde kalmıştı. Gözleri dolu dolu uğurlamıştı onu göreve; gözlerinde gördüğü kaybetme korkusu kalbini sızlatmıştı. Yağız Ege, karşısında o gece annesinin gözlerini görmüştü. Babasını göreve gönderirken oluşan o ifadeyi görmüştü. Kendine küfür etti Yağız Ege, bencilce davranıp onu hayatına aldığı için, hayatının merkezi yaptığı için genç kadına bir ömür boyu bu korkuyu yaşatacağı için... Bakışları tekrar karşı tarafındaki dağları buldu. Hareketlilik var mı diye kontrol ediyordu. Gözlerini dört açmış bir şekilde nöbetini tutuyordu.
Yanına gelip oturan Arda'yı buldu; gözleri "hayırdır" anlamında baktığında sırıtarak konuştu. "Az ileride telefon çekiyor, nöbeti ben geçerim. Sen git bir karını ara, kız senden bir haber bekliyordur eminim." Elimi omzuna atıp Arda'nın omzunu sıktım. "Eyvallah kardeşim." Oturduğum yerden kalkıp Arda'nın gösterdiği yere geldim. Telefonu çıkarıp Ayperi'mi aradım. Telefonum üçüncü çalışta açılmıştı. "Ayçiçeğim?"
Kocan, yesin seni güzelim. Öyle güzel "Kocam" diyordu ki, insanın içi titriyordu. Bekletmeden konuştum.
"İyiyim, güzelim. Sesini duydum ya, daha iyi oldum. Sen nasılsın, hastane nasıl gidiyor?"
"İyiyim canım, sen beni merak etme, nöbette sakin geçiyor. Kendine çok ama çok dikkat et, olur mu Egem? Ben seni evimizde bekleyeceğim."
Ben de evimize sana gelmek için elimden geleni yapacağım. Önceden ölüme koşan adam, bu sefer ölümden kaçıyor. Arkasında gözü yaşlı bir peri kızı kalmasın diye.
"Biliyorum Ayçiçeğim, bu yüzden karıma sağ salim dönebilmek için elimden geleni yapıyorum... Peri kızım, seni çok ama çok seviyorum, biliyorsun değil mi?"
Bir anda çıkmıştı sözler ağzımdan. Bu son konuşmamız olacaksa eğer, bilsin istedim. Belki bencilce bir düşünceydi ama onu sevdiğimi hissetsin istemiştim işte. Nefesinin sekteye uğradığını hissettim. Eminim söylediğim sözler içine şüphe düşürmüştü. Ama bana yansıtmamayı seçip konuştu.
"Biliyorum Egem, ben de seni çok ama çok seviyorum."
Aldığım cevap kalbimi hızlandırdı. Telefonu kapatmam gerektiğini hissettiğim için konuştum.
"Ayçiçeğim, benim şimdi kapatmam gerek. Yine aramaya çalışırım, ulaşamazsan merak etme. Kapatmadan bana son kez Yağız Egem der misin?"
Bu saçma hallerimi bir an önce kesmem gerekiyordu. Ama ondan tam olarak ismimi duymayı çok seviyordum.
Telefon kapandığında derin bir nefes aldım. Geleceğim güzelim, yine kokuna bulacağım. Kollarınla sarıp sarmalayacağım seni. Arda'nın yanına ilerleyecekken, kulağımın dibinden geçip ağaca saplanan kurşunla bağırdım. "BASKIN VAR, KALK KALK. MEVZİ AL!" Sesimle tim kalkıp hızlıca mevzi aldıklarında çatışma başlamıştı.
İt sürüsü gibi vurdukça azalmak yerine çoğalıyordu. İtler omzumu sıyıran kurşunla küfür ettim. Beni vuran iti indirdiğimde telsizle Akın abiyle konuştum. "Çok kalabalıklar, komutanım, öldürdükçe çoğalıyor itler." Arkamda hissettiğim hareketlilik ile yönümü arkaya çevirdim. Dört tane it vardı. Üzerime atladığında tek elimle adamın boğazına yapıştım. Diğer ikisi üzerime geldiklerinde birinin alnından, diğerinin ise kalbinden vurmayı başarmıştım; ancak karın boşluğuma giren bir kurşunla dengem sarsıldı. Elimdeki it bunu fırsat bilip elimin arasından kurtulup karnıma sert bir yumruk attı. Yere düştüğümde diğer adam üzerime oturdu. Elini boğazıma götürüp boğmaya çabaladığında, ellerinden kurtulup yüzüne sert bir yumruk geçirdim. "Ne kadar da salaksınız, sizin elinizde çırpınarak öleceğimi düşünücek kadar hemde."
Adamı altıma alıp boğmaya başladığımda ensemin köküne indirilen tüfeğin sapıyla gözlerim kapandı. "Asıl oyun şimdi başlıyor, Arslancık."
Gözlerimi açtığımda nerede olduğuma baktım. İnlerine getirmişlerdi beni kansız, şerefsizler. Ellerim zincirlere bağlanmıştı. Kendini belli eden yaralarıma baktım. Omzumdan akan kanlar kamuflajımı kana bulamıştı. Karın boşluğumda hâlâ varlığını hissettiğim kurşunla içimden küfürler etmeye başlamıştım. Yanıma gelenlere baktım. Korsan ve yanındaki it bana sırıtarak bakıyordu.
Demek beni buraya getiren it Korsandı. Onu baştan aşağıya inceledim. Siyah saçlarının arasında beyazlıklar vardı. Uzamış saçlarıyla sakalları birbirine karışmış, sol gözüne kapattığı siyah deri bandaj bile yarasını tam anlamıyla örtememişti. Üzerindeki kirden renk değiştirmiş siyah gömleğe ve şalvara baktım. Yanıma yaklaştığında korkusu burnuma dolmuştu. "Uzaklaş lan, leş gibi kokuyorsun. Midem kalktı." Ne kadar yüzümü buruşturmak istesem de mimik oynamamıştı yüzümde. Korsan daha da dibime gelip sarı dişlerini gözüme sokarcasına konuştu. "Olmaz ama böyle, hayatım seninle bir geçmişimiz var sonuçta. Hem ben sana yardım etmek istiyorum. İçindeki kurşunla çok yaşamazsın." Geri çekilip kafamı burnuna gömdüğümde inleyerek geri çekildi.
Ardından hırslanarak karın boşluğumdaki yaranın üzerine baskı yapmaya başladı. Hissettiğim acıyla dişlerimi sıktım. Ellerimle zincirleri kavrayıp sıkarken elini geri çekip konuştu. "Ne oldu Arslancık, bir nefesin kesildi sanki? Getirin ameliyat malzemelerini, bu yaralı Arslancığı ben tedavi edeceğim." Dişimi sıkarak içimden bildiğim bütün küfürleri ettim. Bu şerefsiz, canlı canlı kesecekti beni; derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım."Rabbim, dayanma gücü ver. Ayçiçeğime geri dönebilmek için bu namertlerin ağzına laf vermemek için dayanmama yardım et, yarabbim."
Korsan, eline aldığı makasla üzerimdeki kamuflajı kesti ve üzerimden çıkardı. Üst bedenim çıplak kaldığında şerefsizin vücudumu incelediğini fark ettim. Ellerini karın kaslarımda gezdirmeye başladığında üzerine doğru hamle yaptım. Elini geri çekip pis pis sırıttı. "Sakin ol Arslancık, her ne kadar ilgimi çeksen de senden almam gereken bir intikam var. Yani merak etme, yatağımı ısıtacak biri olmazsın." "Ben ancak seni cehennemdeki zebanilere gönderecek bir aracı olurum Korsan. Bunu sen de biliyorsun, zaten bu yüzden karşıma çıktın, değil mi? Keşke gebermek için daha acısız yollara başvursaydın."
Başını iki yana sallayıp eline aldığı cımbıza baktım. "Ellerin zincirlere bağlı, karnında koca bir kurşun yarası, sol omzunda kurşunun sıyırdığı için kanayan yarana rağmen hâlâ böyle havalanmanı anlamıyorum Arslancık. Neyse, biz işimize bakalım, değil mi? Fikret, çek oğlum Arslan beyi eşine iyi olduğuna dair ufak bir video gönderelim." "Ulan p**!" "Hşşt, karın izleyecek bu videoyu, küfür ettiğini duymasın, ayıp olur." Videoya başladıklarında derin bir nefes aldım. Cımbız yaramdan içeriye girdiğinde acıyla bağırmamak için yine zincirlere asıldım. Dişlerimi sıkarken ağzıma dolan kan tadıyla dilimi ısırdığımı anladım. Gözlerimi sıkıca kapatmış, içimde hareket eden cımbızın varlığını yok saymaya çalışıyordum. Sonunda içimden çıkarılan kurşunla ağzıma dolan kanı önümdeki şerefsizin suratına tükürdüm. "Sana istediğini vermeyeceğim korsan, ne yaparsan yap canımı yakamazsın." "Ulan Arslancık, video açıldı, karın izleyecek diye şov mu yapıyorsun? Bakalım bu sefer de bağırmayacak mısın? Getirin kızgın demiri!" Kızgın demirle göz göze geldiğimde kuruyan boğazımla öylece kalakaldım. Tenimde hissettiğim yakıcı hissiyata hazırlıksız yakalandığım için dudaklarımdan boğuk bir inleme döküldü. "BU ZİNCİRLERDEN KURTULDUĞUM İLK AN KAÇACAK DELİK ARAYACAKSIN KA*** P** SENİ ÖLDÜRMEMEM İÇİN YALVARSAN DA SENİ KİMSE ELİMDEN KURTARAMAYACAK. BANA YAPTIĞIN HER HALTI ÜZERİNDE DENEMEDEN GEBERMENE İZİN VERMEYECEĞİM."
"Çok korktum be Arslancık, neyse Fikret, iyi çek oğlum. Sizin çok sevdiğim bir deyiminiz var: 'Yaraya tuz basmak.' Bak şimdi, biz seninle onu gerçekleştireceğiz." Eline aldığı tuzla omzuma doğru uzandı. Tuzu omzundaki yaraya döküp eliyle bastırdığında hissettiğim yakıcı ve delici hisse boğuk bir şekilde inledim. Ağrılar dayanılmaz boyuta ulaştığında gözlerim kapanmıştı. Bedenimde kalan son güçte beni terk ettiğinde kendimi ayık kalmak için zorlamadım...
🌻🌻🌻
Burnuma dolan kokuyla hastanede olduğumuzu anladım. Gözlerimi açtığımda gördüğüm beyaz tavan derin bir nefes almamı sağladı. Başım çatlayacak derecede ağrıyordu, sanki içeriye giren Sevda'ya baktım. Gözlerinde hüzün vardı. O gözler, yaşadığın her şeyi hatırlatmıştı bana; ben sevdiğim adamın dağda çatışma arasında kaybolduğunu öğrenmiştim. Dahası, uçurumdan düştüğünü bile düşünüyorlardı. Gözlerim dolmuştu, elim serumu gittiğinde Sevda hemen gelip elimi durdurdu. "Yapma Ayperi, tansiyonun o kadar fırlamış ki beyin kanaması geçirecektin, doktorlar zor düşürdüler. Serum bitmeden çıkaramazsın." Kaldırdığım elimi geri indirdiğimde kapı tekrar açıldı ve içeriye abim, annem ve Ece girdi. Annem yanıma gelip saçlarımdan öptüğünde gözlerimi kapattım. Bunun bana iyi hissetirmesi gerekirken neden berbat hissettiriyordu? Çünkü saçlarımdan öpen kişinin annem değil, kocam olmasını istediğimi fark ettim.
Abim pişmanlıkla gözlerime bakarken yutkundum. Başta ona kızsam da şimdi düşününce haksız olduğuma karar verdim. Sonuçta mühimmat yok, yiyecek erzak yok, o üstelik hepsinde yaralar var. Bu halde kocamı nasıl arayacaklardı ki? "Annem, ağlama kuzum, nolur yavrum yapma, tansiyonun yükselecek yine." "Nasıl ağlamayayım anne, sen söyle, kalbim acıyla kavrulurken nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranayım? Lütfen odadan çıkıp beni yalnız bırakır mısınız?" Herkes birbirine baksa da abimin işaretiyle hepsi odadan çıkmıştı. Geri de kalan bir tek abimdi. Elimi tutup öptü. "Söz veriyorum abim, onu sana getireceğim. Asker sözü." "Çok canı yanıyor mudur abi? Açıkmıştır, susamıştır orada, kendini yalnız hissetmiş midir? Hissetmesin abi, yalnız değil ki o, benim kalbim onunla... Abi, b-beni bırakmaz değil mi? Gitmez benden değil mi?"
"Susma abi, ne olur bir şey söyle, beyinde dönüp duran şu sesleri susturacak bir şey söyle!"
"Yağız Ege güçlü adam, güzelim. Öyle iki üç teröriste pabuç bırakacak biri değil, hem artık yalnız olmadığının farkında, geride bırakacağı yıkımın farkında, bu yüzden dayanacak, senin için dayanacak.Ve ben onu sana getireceğim."
Başımı sallayıp gözlerimi kapattım. Gelecekti Ege, yine dönüp dolaşıp bana gelecek, kollarımda dinlenecekti.Seni bekliyorum sevgilim. Beni çok bekletme, olur mu?
Bölümü nasıl buldunuz? Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.
Sizce Ayperi ve Yağız Ege'yi nasıl bir sınav bekliyor?
Bu bölümü yazıp yayınlamak gerçekten çok zor oldu.Kitappad defalarca anlamadığım şekilde hata verdi.Umarım bölümü beğenirsiniz.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
38.51k Okunma |
2.14k Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |