14. Bölüm

BİR UMUT

Emine Feyza Civelek
fyzaaaacvlk

Derin’in ağzından

Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı kitabında yazdığı gibi ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürüdüm Nicolie’nin tedavi gördüğü hastanenin koridorlarında. Yolda gelirken gördüğüm her çocuğa dikkatlice bakarak, Ben Peyami Safa kadar iyi kalpli değilim, kıskandım hatta onların aileleriyle paylaştığı mutlu anıları; benim beklide yeğenimle paylaşamayacağım mutlu sonlu anıları. Yavaş yavaş topuklarımı sürüyerek doktorun kapısına kadar geldiğimde bir saniye durup kafamdaki hüzün bulutlarını dağıttıktan sonra kapıyı çalıp içeri girdim.

“İyi günler, ben Nicolie’nin halası Derin. Tedavisinin gidişatı hakkında bilgi edinmek için gelmiştim.”

“Buyurun Derin Hanım, babası Hakan Bey gelebileceğinizi söylemişti lütfen oturun.”

Eliyle işaret ettiği sandalyeye oturdum ve doktorun bana söyleyeceklerini düşünürken yüz ifadesine dikkatlice bakarak vereceği bilgilerin iyi ya da kötü olup olmadığını tahmin etmeye çalıştım. Adam herhalde hasta yakınlarıyla bu tür konuşmaları defalarca yapmış olacak ki yüz ifadesi tıpkı duyguları yok olmuş ruhsuz biriymiş gibi donuktu hiç bir şey anlayamamıştım

“Nicolie tedavisi son derece iyi giden bir hastamızdı, kendisinden umutluyduk fakat son zamanlarda tedaviye yanıt vermemeye başladı ve bu bizi endişelendirdi. Bu sebeple de ailesinden bir kişinin daha iliğine ihtiyaç duyulabileceğini düşündüm.”

“Ben de buraya gerekli tetkikleri yaptırmak için gelmiştim. Sizce bir anda tedavinin kötü gitmeye başlamasının bir sebebi var mı?”

Hakan Beye Nicolie’nin mutlu olması gerektiğini, psikolojinin bu tür hastalıklarda çok önemli olduğunu söylemiştim. O küçük kızın yüzünü son iki haftadır ne ben ne de hasta bakıcıları ne yaptıysak güldüremedik. Eminim babası da annesi de kızları için ellerinden geleni yapıyorlardır ama benim kanaatim evde bir şeylerin ters gittiği yönünde.”

Hiç şaşırmadım aslında, benden yine bir şeyler sakladıkları belliydi ama bu sefer yirmi dört yıl kadar uzun sürmeyecek. Doktora teşekkür edip nakil için gereken tetkikleri yaptırdıktan sonra arabama binip evin yolunu tuttum.

Araz’dan

Sürpriz doğum günü planım kusursuz işliyordu, önce Şifa’nın çalıştığı kafeye gidip patronunun onun için yaptığı ve benim ufak bir dokunuşla süslediğim pastasını alıp kamp alanına getirdim. Aslında aklımda kafeye gelip onu delirterek bana elleriyle hamburger yapmasını sağlamak ve en sonunda ona duygularımı açıklamak vardı ama bugün onun doğum günü olduğunu öğrendiğimde planı değiştirdim. Hem böylesi benim gibi okulun kötü çocuklarından biri olan birine daha çok yakışırdı.

“Ee civciv, çok yorulmadın umarım.”

“Yo, ben gayet iyiyim. Sen çadırı nereye kuracağını göster de çantanı koyayım.” Zaten fazla engebeli ve ağaçlarla kaplı bir alanda olduğumuz için yeterince gergindim. Bu tür yerlerden kaybolma korkum yüzünden hiç hoşlanmazdım ve sırf Araz beni ablamla tehdit ettiği için gelmiştim. Üstüne bir de yarım saattir yürüyordum.

Sen bozuntuya vermemeye devam et küçük hanım, bakalım bu gece benimle aynı çadırda uyumak zorunda kalınca ne yapacaksın.

“Sen benim çadırı nereye kuracağımı boş ver de asıl kendi çadırın nerede senin?”

“Sana ne benim çadırımdan! Unutacak kadar salak değiliz herhâlde.”

(Unutacak kadar salak değilsin ama benim çantandan çadırı alabileceğimi düşünemeyecek kadar safsın)

“Tabi ki değilsin, sadece sordum tamam boş ver.”( ben uyardım)

Bizden sorumlu olan Akif hoca hepimizi kamp alanına toplayıp belirli alanların dışında ormanın uzak bir bölgesinde çadır kurmamızın yasak olduğunu söyledi ve hepimiz ikişerli guruplar hâlinde çadırları paylaşacağımız için herkese kiminle kalacağını sorup not etti. Ben çadırımı daha önce konuştuğumuz gibi Gamze ile paylaşacaktım fakat koskoca çadır çantası sanki buhar olup gitmiş gibi hiç bir yerde bulamıyordum oysaki çantaya koyduğumdan adım gibi emindim. Bütün ihtimallerin sonunda geriye tek bir seçenek kaldı: ARAZ PARLAR

“Sen yaptın! Çadırımı sırf beni zor durumda bırakmak için sen aldın! Hadi beni boş ver, Gamze nerede kalacak, onun ne suçu var?”

“Gamze’nin hiçbir suçu yok tabii ki, ayrıca ben çadırı alarak o kıza ve sana kötülük değil iyilik yaptım. Eğer koyduğum kuralları bozduğun ve benimde buna izin verdiğim okulda bir duyursa o zaman gör bak neler oluyor.”

 

Okulun kabadayıları bana bir şey yapamaz, onlar Araz’ın kontrolünde ama ya kızlar Gamze ‘ye bir kötülük yaparlarsa ne yapar kızcağız.

“Bak seninle bir anlaşma yapalım. Gamze benim ona verdiğim çadırda bizim tayfadan bir kızla kalsın, sen de bu gecelik benimle kal. Sen tayfadan biri olmadığın için sana bulaşabilirler ama Pırıl’a kimse bir şey söyleyemez, soramaz da.”

“Sen güya okulun sahibi değil misin? Kim sana kendi okulunda neden hesap sorsun? Kuralı sen koydun sen bozacaksın. O kadar da otorite sahibi değilim mi diyorsun yani?” sanırım onu biraz kızdırdım

“Bana bak küçük civciv, kurallarımı zaten kendi içimde yeterince çiğniyorum. Sana adam gibi bir teklifte bulundum, beni sorgulamayı kesip teklifimi kabul edecek misin yoksa sonuçlarına katlanır mısın?”

“Kolumu sıkmayı kesersen düşünürüm kabadayı züppe.”

O söyleyene kadar kolunu sıktığımın farkında değildim ama yine de kolunu bırakmayıp elimi biraz gevşettim. “Bana bak zaten herkes bize bakıyor sus ve dediğimi yap artık.”

“Bak Pırıl’ı sevmediğimi çok iyi biliyorsun ve kesinlikle eğer Gamze o kızla çadırını paylaştığı için rahatsız olursa onun çadırında planladığımız gibi onunla kalırım anlaşıldı mı?”

“Tamam, öyle olsun anlaşıldı. Senin Pırıl’la derdin ne bu arada, niye sevmiyorsun kızı?” (duygularımı veya düşüncelerimi umursuyormuş gibi yaptığında bu kadar inandırıcı olmak zorunda mısın?) diye geçirdi Şifa içinden

“Kız iticiyse ben napa bilirim yani.”

“Sen sadece benimle gel yeter. Seninle ilgili hiçbir şeyi sorgulamayacağım artık.”

“Seninle biz nereye gidebiliriz ki? Hem sen kimsin? Niye seninle geliyorum ben?”

“Benimle geliyorsun çünkü ablanın da senin de hayatının ipleri benim elimde; ayrıca ben senin iyiliğin için beninle gel diyorum, kalabalıktan hoşlanmadığını biliyorum.”

“Neden bunu yapıyorsun, dengesiz hareketlerinle kafamı karıştırıp sanki sana haksızlık yapıyormuşum, sen aslında iyi bir insanmışsın ama ben bunu anlamıyormuşum gibi hissettiriyorsun. Ben ormana doğru gidiyorum sen ne yaparsan yap.”

  

“Hislerinde tamamen haklısın, bana bir ucube gibi davranıyorsun ama ben böyle biri olmayı hiç istemedim. Beni için hayat hiçbir zaman kolay olmadı, ben senin gibi bir sevgi çemberi içinde büyümedim, yalnızdım, mutsuz ve öfkeli bir çocuktum. Gerçi hala biraz öyleyim ama değişmeye çalışıyorum üstüme gelme. Ayrıca seni astımlı halinle bu koca ormanda kaybolma korkun olduğunu bile bile bırakmam. İlla yalnız kalmak istiyorsan benimle gel; seni sadece benim bildiğim bir yere götüreceğim.”

“Sen benim astımlı olduğumu nereden biliyorsun ve bu koca ormanda senin bildiğin nasıl bir yer olabilir?”

“Ben okulda uğraştığım herkesle ilgili her şeyi bilirim.”

“Sen kendini ne sanıyorsun be şehir eşkıyası! Beni rahat bırak zaten bütün bir hafta istediklerini yapacağım en azından bırak bari kafamı dinliyim biraz.”

Şifanın bu sözlerinin ardından koşa koşa ormanın derinliklerine dalıp ayağını burkması ve Araz’ın yardımını istemesinin arasında sadece dakikalar olması Araz’ı gülümsetmişti; her şey Araz’ın istediği gibi ilerliyordu, Araz Şifa’yı bulup “gizli mekânım” dediği bir ağaç eve götürüp ayağına buz tutmaya başladığı sırada Şifa biraz sakinleşti ve ortama sessiz bir hava hakim oldu. Araz bu sessizliği bozmak istiyordu fakat en ufak samimi bir itirafı onun bütün karizmasını alt üst edeceğinden konuşmayı başlatmaya çekiniyordu. Biraz düşünüp konuşmayı o başlattı.

“Çok yoruldun mu koşarken? Hani astımın var ya onun için soruyorum.”

Şifa şaşırmıştı, ayağındaki buz torbasını oynatmadan yattığı kanepeden biraz doğrulup samimi bir şekilde

“Korkma yanımda sprey vardı, yoruldum biraz ama sorun olmadı.” Diyerek Araz’ı sakinleştirdi. Daha sonra asıl sormak istediği soruyu sordu.

“Neden getirdin beni buraya, asıl amacın neydi?”

Araz sağ elinin işaret parmağını kaldırıp bir dakika beklemesini söyledikten sonra bir köşeye sakladığı doğum günü pastasını dışarıdaki başka bir ağaç evde bekleyen Derin’in eline tutuşturup planın bundan sonrası için işi Derin’e bıraktı. Derin ise diğer ağaç eve geçip Şifa’nın şaşkınlıktan büyüyen mas mavi gözlerinin içine bakarak avazı çıktığı kadar bağırdı

 

 

                      

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN MAVİŞİM!!!

 

 

                      

 

 

  

Bölüm : 10.10.2024 13:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...