
"Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet'in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir."
- Necmettin Halil Onan
-
(18 Mart Çanakkale Zaferi Özel Bölüm.)
18 Mart 2003 -
Çanakkale.
"Alçin, gel bakalım kızım!' merdivenlerin başından bağıran Gülhan, bir yandan küçük kızını tek koluyla kucağında taşıyordu. Aşkım annesinin topladığı saçlarına elini daldırıyor, bozmak için büyük bir çaba gösteriyordu. "Dur bakalım anneciğim, akşam söz bozacaksın ama şimdi zamanı değil." minik burnuna ufakça dokunduğunda gözlerini kırpan küçüğe kocaman gülümsedi. Üç yaşına girmesine az vardı, fazlasıyla yaramaz bir bebekti. Ele avuca sığmıyordu, tutmak imkansızdı. Üzerindeki beyaz elbise ve saçlarındaki kırmızı kurdeleden ablası da nasibini almıştı. Merdivenlerden indiğinde elindeki beyaz çorabı annesine uzattı Alçin, "Giyemedim."
"Gel, otur bakalım şöyle."
Aşkım'ı oyuncaklarının yanına bırakarak koltuğa oturdu kadın. Beyaz, bilek kısmı fırfırlı çorabı giydirirken sorular soruyordu, "Bayrak nerede?" sol avucunu heyecanla havaya kaldırdı kızı. Şanlı Türk bayrağı; şehitlerin kanı, vatanımızın en anlamlı simgesi. 18 Mart Çanakkale Zaferi'ne özel bir kutlamaya katılacaklardı. Bir Çanakkale'li olarak, her sene, bu gün şehitliğe giderlerdi ailecek. Lakin günün anlam ve önemine özel olarak ayrıca bir şey daha olacaktı.
"Vatan bölünmez!" dedi Gülhan, "Şehitler ölmez!" diye devam ettirdi Alçin.
Çocuklarına başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere vatan, millet, bayrak aşkını aşılıyorlardı. "Çok güzel oldun annem." sevecen bir tavırla söylenerek büyük kızının yanaklarından öptü. Ardından toparlanarak aceleyle evden çıkmak durumunda kalmışlardı, törene az vakit vardı.
"Şimdi kızlar, ne yapıyoruz?" arka koltukta oturan kızlarına çevirdi gözlerini dikiz aynasından. "İstiklâl Marşı!" en yüksek sesle, en doğru biçimde söylemeleri konusunda sıkı sıkı tembihlemişti çocuklarını. Hep bir ağızdan marşımızı tekrar tekrar okurlarken yol çabucak bitivermişti. "Benim prenseslerim gelmiş." Denizhan arabanın kapılarını açarak bir kızını sol koluyla, diğer kızını sağ koluyla kucağına almıştı. "Geç kaldık mı?" heyecanla gözleriyle alana bakınıyordu Gülhan, "Oğlum nerede?" anne algıları tam olarak bu demekti; onca kalabalık arasından Çınar'ı tek bakışla seçebilmişti.
Kuleli öğrencisi Çınar; On beşinde, lisenin ilk senesindeydi. Koyu lacivert, üniforma benzeri takım elbisesi geniş omuzlarıyla uyum içerisindeydi. Kravatı, beyaz eldivenleri, askeri şapkası.. Her anlamda gerçek bir asker havası veriyordu. İstanbul'da olduğundan çok nadir görebilseler de bugüne özel törene gelmişlerdi.
"Canım oğlum.." gözleri dolu dolu izledi çehresini uzaktan. Duygulanmamak elde değildi. Gurur duyuyordu. "Gel hadi, tören başlayacak." eşinin elinden tutarak onlara ayrılan alana geçmişlerdi. Askeri savcılar, avukatlar, polisler ve daha bir çok adalet birliği bu kısımdaydı. Kucağındaki Alçin'i yere indirerek yanındaki adama baş selamı verdi kısaca, oğlu Çınar'ın sınıf arkadaşı Akad'ın babası Cevdet'di. Bulunması gereken konum karşıdaydı fakat muhtemelen karıştırarak buraya geçmişti.
"Baba abim orada!" kıvırcık saçlarını okşadı, "Evet orada." avuçları arasındaki bayrağı tıpkı annesinin dediği gibi sallıyordu Alçin. Abisi onu böyle fark edebilirdi. Düzenli bir şekilde alana giriş yapan öğrencilerle tören başlamıştı. Askeri birlikler en öndeydi. "Saygı duruşu!" çevredeki tüm insanlar sessiz bir biçimde dimdik duruyorlardı. Şehitlerimize duyulan saygının göstergesi olarak en ciddi ifadelerini takınmışlardı. Direnişimizin öyküsüydü Çanakkale; birlik ve beraberliğin her şeyin üstesinden -bir demir yumruk misali- gelebileceğini temsil ediyordu. Özgürlüğümüz uğruna savaşan, kanının her damlasını toprağa akıtan aziz şehitlerimizin başarısıydı. Yaşamdı, birlikti, zaferdi.
Aynı zamanda ölümdü.
Bir ananın evladının, bir kadının eşinin, bir evladın babasının kayboluşuydu. Kaybolarak geride kalanlara bıraktıkları tarihti. Canını dişine takarak savaşmaktı, sırtında koskoca mermiyi taşıyan Seyit Onbaşı'ydı. Canla başla, tırnaklar ile kazınarak kazanılmıştı Çanakkale. Hiç kolay değildi lakin hak ile elde edilen bir zaferdi. Bizimdi. Türk'e aitti. Şehitlerimizdi. Vatana aitti.
Küçük büyük farketmeksizin herkes iliklerine dek hem hüzünlü, hem gururluydu. Gözünden yaşlar süzülen Alçin, bir çocuğa göre fazlasıyla akıllıydı. Tarihini ezbere bilirdi. Saygı duruşu biterken yerini İstiklâl Marşı'na bırakmıştı.
Gür bir sesle, tek ağızdan söylüyorlardı.
Korkma diye başlıyordu marşımız, korkmazdık. Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak diye devam ediyordu, sönmezdi, söndürmezdik. Yiğit askerlerimiz, asil kanımız vardı damarlarımızda akan. Al sancak şafaklarda daima dalgalanacaktı. Milletimizin yıldızıydı, parlayacak, varlığını; düşmana korku, bize güven verecek biçimde gösterecekti. Bizimdi, bizim millettimize aitti ancak. Kanlar helaldi, istiklâl ve istikbal Türk'ündü.
Senkronize adımlarla geçit sonrası, konuşmalar yapılmıştı. Şimdi ise bando takımı askeri marşlar ile töreni devam ettiriyordu.
"Bayrağın nerede?" Leylak Hanım oğlu Acar'a eğilerek fısıldadı. Kalabalık arasında kaybolmuştu. On üç yaşındaki Acar, babasının azarlarından kaçabilmek için çevresine bakındı. Hiçbir yerde yoktu. Öğrenciler ailelerinin yanlarına gittiklerinden çevre daha da karışmıştı. Bir çözüm bulmalıydı. "Elimi bırakma anneciğim." Gülhan'ın uyarısıyla başını onaylar şekilde sallayan Alçin yanlışlıkla birine çarpmıştı. Anlık gördüğü mavi gözlerin yanından öylece geçip giderken diğer eliyle tuttuğu bayrak birdenbire kayboluvermişti.
"Bayrağım.." arkasına dönerek az önce çarptığı çocuğa baktı, "Bayrağımı ver!" bir elini ona uzatarak tutmaya çalıştı. Fakat annesi onu çekiştirirken ileri doğru gidiyordu. Omuzlarını kaldırıp indiren Acar gözlerini kaçırmıştı. Küçük kızın ona koşmaması için içinden dua ediyordu. Yaptığı yanlıştı ama babasının çenesiyle uğraşacak hâli yoktu.
Kaşlarını çatarak çocuğu izlemeye devam eden Alçin, "Anne bayrağım.." demişti ki birden havalanmasıyla kalakalmıştı. "Özledin mi beni bücür?" karşındaki abisiyle tüm derdini unutmuştu. "Özledim!" sıkıca Çınar'a sarılarak boynuna sırnaştı. Yeniden kızı kontrol eden Acar ise gördüğü görüntüyle rahat bir soluk vermişti, başına dert açmayacaktı. "Merhaba." ailesinin yanına gelen Akad anne babasıyla kısaca selamlaştıktan sonra okulu hakkında klasik bir sohbetin içine dalmıştı. Bu muhabbet dikkatini çekmediğinden mavileriyle etrafı izliyordu oğlan. Gözleri yine rengini çözemediği kıvırcık saçlara takıldığında üzgün ifadesini fark etmemek imkansızdı. Suçluluk hissi içten içe yüreğini kemirirken uzunca bir süre ne yapacağını bilememişti.
Saatler geçmiş, tören bitmek üzereyken dahi aklı küçükte kalmıştı. Vicdanlı bir çocuktu, yaptığı haksızlığın farkındaydı. Ufak bir şeydi ama yanlıştı işte. Bir bebek sesiyle o yöne döndü, balon minik avuçlar arasından kayıp giderken bir kaç adımla mesafeyi kapatarak kırmızı balonu yakaladı. Sonuçta bunu çalmış sayılmazdı, hem bebekler hiçbir şeyi hatırlamazlardı.
Bir cesaretle yanından geçen kızın avuçları arasına tutturdu.
Eline değen parmaklarla irkilen Alçin, ince ipi sıkıca tuttu. Gözlerine değen maviler yine kısa süreliydi. Tek kelime etmesine fırsat kalmadan kaybolan oğlanın arkasından bakakalmıştı.
Bugün her anlamda zaferdi.
Hem vatan için, hem gelecekte kendini gösterecek aşk için. Ve karşılaşmalar hiçbir zaman tesadüf değildi.
Kırmızı bir balon, kırmızı bayrağımızın altında, beyaz elbiseli kızıl saçlı bir kızın ellerindeydi. Gök gözlü, beyaz takımlı bir oğlanın ona ilk hediyesiydi. Asla da son olmayacaktı. Şehitlerimiz onlara sadece bir tarih ve toprak değil, birbirlerini de vermişlerdi.
18 Mart 2003 ilk yanyana gelişleriydi, asla haberleri olmayacaktı.
.
.
.
.
Seviliyorsunuuzzzz, boollll sarılmalaarrrr.🧡🌻
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.44k Okunma |
815 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |