21. Bölüm

(Özel Bölüm) Geçmişten Anılar🎄

Ela
gardenpaeonia

Yılbaşı Özel -

Mini Bölüm. 🎄

 

 

Keyifli okumalar.

-

Geçmiş.

31 Aralık

Kitabın eskimiş sayfalarını çeviren Alçin, başında ev topuzu, elinde kalemi, yanında çayıyla sobanın kenarında oturuyordu. Muş köylük bir alan ve kışın getirisiyle, diğer şehirlerin aksine ekstra soğuk olduğundan bundan daha iyi bir ısıtma yöntemi yoktu.

Bugün yılın son günüydü.

Yeni yıla tek giriyordu.

Köşede çalışan televizyonun kısık sesiyle başını kaldırdı, "Evet sayın seyirciler, programımız hız kesmeden devam ediyor!" yalnız hissetmemek için açtığı programda gördüğü çiftle gülümsedi. Hiçbir zaman aşk arayışına girmemişti, buna dair hayalleri de yoktu. Çünkü vakti olmamıştı. Konu sevgi olunca vakit her türlü bulunurdu ama konu hiçbir zaman sevgi olmamıştı.

Umay'ın demesine göre çevresindeki erkekler ona ilgili olsa da o bunu anlamıyordu. Geçen kafede kahve içtiği iş arkadaşlarından biri ona tekrar buluşmayı teklif etmişti, davalar dışında bir şeyler konuşmak istediğini de eklemişti. Davalar yoksa neden beraber bir şeyler yapsınlardı ki? Tam olarak bu cümleyi, lap diye adamın yüzüne söylemişti. İfadesi düşen savcı ise pes etmeden ona yürümeye devam ediyordu. İsmini dahi hatırlamıyordu.

Berk?

Berke?

B..

En azından B harfiyle başladığına emindi. Kaynar çayından bir yudum aldı, dudaklarının yanmasıyla kitabı bırakarak elleriyle ağzına hava yapmaya çalıştı. Aşk tam olarak da bu kadar aptalcaydı, hayır yani değer miydi dudaklarını yakmaya? Sızı geçmeye başlarken gözlerini dışarıdaki kar fırtınasına çevirdi. Bu havaları çok severdi. Bir kaç gün önce doğum günüydü, doğduğu aya gerçekten bayılıyordu. Odağını yeniden kitaba çevirdi.

Bir süre okuduktan sonra dikkatini çeken bir satırın altını çizdi gülümseyerek.

 

 

"Seni bulmaktan önce aramak isterim.

 

 

Seni sevmekten önce anlamak isterim."

Seni bir ömür bitirmek değil de, sana hep, hep yeniden başlamak isterim. Özdemir Asaf'ın Lavinia isimli eserinden Akıl Gözü şiiri. Okuduğu anda en sevdiği mısralar arasındaki yerini almıştı. Aşka dair bir şeyler yaşamasa da, az çok ne istediğini bilecek yaştaydı. Birinden ilk önce hoşlanırdınız, sonra aşık olurdunuz. Bu hisler geçiciydi.

Eğer birini severseniz, anlarsanız ve değer verirseniz.. İşte o zaman gönülden bağlanırdınız.

Bu durumda hiçbir zaman karşınızdakine olan aşkınız bitmezdi. Tek bir duygu olarak görülen aşk aslında içinde altı farklı his beslerdi.

İlki; Sevgi, sevgi aşkın temel taşıydı. Herkesi sevebilirdiniz. Ailenizi, çiçekleri, kitapları, yemekleri, gezmeyi. Bunlar bizim temelimizi oluştururdu ve asla bırakmayacağımız alışkanlıklar hâline gelirlerdi. Ne atabilirdik, ne vazgeçebilirdik. Tam solunuzdan başlardı, koskoca bir yer kaplardı.

İkinci; Değer, değer vermek herkese olmazdı. Herkese olsa da herkese gösterilmezdi. Birine değer verirseniz o kişiye gözükmek isterdiniz, duygularınızı hissettirirdiniz. Yabancı birine bunlar gerekmezdi. Anlık değil, ömürlük olurdu.

Üçüncü; Anlamak, anlamak insanlık ilişkilerinde önemli bir yapıya sahipti. Aşk ilişkisinde ise dengeyi kurardı. Ben haklıyım algısını kırar, pozitif yönlü bir iletişim sağlardı. Eğer yüreğiniz temizse bir yabancıyı dahi anlardınız, yeter ki gönlünüz o kişiyi duymak istesin.

Dördüncü; Saygı, saygı duyduğunuz kişiye karşı sempati beslerdiniz. Saygı zorunluluktu fakat insanlar içten içe bu duyguyu herkese beslemezlerdi. Yakıştıramazlardı. Saygının olduğu yerde kırgınlıklar olmazdı, gül bahçesi misali huzurla sarılırdı çevremiz. Karşılıklı olmalıydı, karakteri temsil ederdi.

Beşinci; Emek, emek sıradan birine harcanmazdı. Aşkın gizli saklı ama en önemli duygusuydu. Kalbiniz tam anlamıyla zihninizle eşleşip istediği düşüncelere çaba harcardı. Tek taraflı gösterilen çaba ise günü gelince yalnızca boşa giderdi. Emek olmadan en ufak gelişim beklenemezdi.

Sonuncu ve altıncı; Güven, güvenin olmadığı yerde ne arkadaşlık, ne aile, ne de aşk olurdu. Kandırmacının ortasında yaşanılan bir oyundan ibaret olurdunuz. Canınız acırdı, parçalanırdınız. Olmayanları olmuş gibi düşünür, yeri gelir kendinizi suçlardınız. Oysa içten içe haklıydınız. Kabullenemezdiniz. En geri plana attığınız ama zehirli sarmaşık misali zihninize sızan düşüncelerin tek sorumlusu sizmiş gibi hissederdiniz. Çevrenizde bunun doğru olmadığını söyleyenler olsa da önemi olmazdı. Duymak istediğiniz kişinin düşüncesine kulak verirdiniz. O size katılırsa ne âlâ, kandırmacaya devam eder, güveninizi kıran seslerden kaçınırdınız. O size katılmazsa ne acı, tartışmalar, gürültüler, hüzün.. İkisinin de sonucu aynı yola çıkardı. Ayrılık. Güvenin olmadığı yerde kimse durmamalıydı. Çünkü şüphe tek gerçekti, tek doğruydu.

Düşüncelere dalmışken gözünün daldığı satırları defalarca kez okudu. "Üç, iki, bir!" ekrandan yükselen sesler eşliğinde patlayan havai fişeklerle irkilmişti. Dudaklarında yer edinen tebessümle kendi yeni yılını kutladı. Bir yıl bitmişti, geride kalan yılların şerefine tek bir dilek diledi.

 

 

"Sevdiklerim ve seveceklerimin ayaklarına taş değmesin. Kaderimde bulunan yazgım en doğru zamanda beni bulsun."

İç çekerek çalan telefonuna çevirdi bakışlarını, ekranda yazan abim arıyor yazısıyla gülümsemesi genişledi. Beraber giremedikleri yeni yıllardan yalnızca biriydi. Görüntülü konuşurken saatlerin nasıl geçtiğini anlamamışlardı. En son vedalaşmalarına yakın aralık kapıdan saniyelik geçen, bir çift maviyle göz göze gelmişti. İleride bağımlısı olacağı adamın gözlerine ilk o an değmişti kalbi.

 

-

 

Evde hararetli bir konuşma dönerken arkasına yaslanan Acar neden burada olduğunu sorguluyordu, cevap açıktı. Annesinin yoğun ısrarları. Yeni yıl zırvalıkları sebebiyle ailecek bir araya gelmişlerdi.

Uzun masada yemeklerini yerlerken bile samimiyet yoktu.

Bu ne tür bir aileydi? Yuva dediğin sıcak, samimi olmaz mıydı? Belirli bir yaşa kadar her aileyi böyle sanardı. Aklı ermeye başladıkça yanılgıyla yüzleşmişti. Ve gariptir ki aklı erken ermeye başlamıştı. Zorunda bırakılmıştı. Beş yaşında soğuk odalarda aç, susuz bırakıldığı bir günün sabahında demişti kendine. Ben asla böyle biri olmayacağım. Baba dediğin evladına bunu yapmazdı. Aklınca disiplin sağlamak istemişti, asker evlatları her duruma karşı tedbirli olmalıymış.. Evin kuralları dinlemeliymiş.. Aldığı cezalardan yalnızca biriydi bu. Otoritesini asla bozmayan babasının onda açtığı yaraları güce çevirmiş, şu an olduğu kendini yaratmıştı. Derin bir nefes alarak burun direğini ovaladı, saat geçer geçmez bu evden ayrılacaktı. Başı ağrıyordu. Sinirliydi.

"O operasyon gerçekten zor geçmişti." klasik sohbetlerdi. Beş kişilik ailede, dört asker olunca konu bariz ortadaydı. Küçük kardeşi kenarda tatlısını yiyor, sessizlikle büyükleri dinliyordu. Bu çocukla ne zaman karşılaşsa sesi hiç çıkmıyordu, efendi görüntüsünün yanı sıra biraz şımarık duruyordu. Ya da kendi öyle düşünmek istiyordu. Dikkatini çekecek bir şey olmadığında masanın üzerindeki kitaplara kaydı bakışları. Yanında bir kalem daha vardı. Kimindi bilmiyordu. Uzanarak birini aldı. Bir tür şiir kitabı falan olmalıydı.

Sayfaları rastgele çevirdi.

Birinde durdu.

Seni bulmaktan önce aramak isterim. Seni sevmekten önce anlamak isterim. okumaya devam ederken kalemin kapağını açarak sıradaki satırın altını çizdi. İlkini değil, ikinci dizeyi istemişti.

 

 

"Seni bir ömür bitirmek değil de,

 

 

Sana hep, hep yeniden başlamak isterim."

İstemsiz tebessüm ettiğinde bir süre parmakları cümlelerin üzerinde gezindi. Daha önce bir kaç kadınla çıkmıştı. Bunlar dışında tek gecelik ilişkiler yaşamıştı ama hepsinde alkol etkisindeydi. Pek ilgilendiği de, dikkatini çektikleri de söylenemezdi. Aşk düşüncesi hiçbir zaman aklında yer edinen bir kavram olmamıştı. Günün birinde biri gelir, şöyle olur diye hayaller kurmamıştı. Böylesine değerli bir duyguyu kirletmemek istiyordu. O bir askerdi. Üstelik özel kuvvetler altında görev yapıyordu. Aşık olacağı kişi onu mesleğiyle kabullense de o bunu kabul etmezdi.

Her an ölebilirdi. Kimsenin kalbinde böyle bir acı bırakmaya hakkı yoktu. Katı kuralları, sınırlı prensipleri vardı. Kafasında belirlediği çizgilerin dışına çıkmaz, kimsenin de aşmasına izin vermezdi. Duvarları olan bir adamdı. Fakat hepsi kendineydi, kasıtlı olarak kimseye zarar verme çabası yoktu. Babasının aksine. Tüm bunlara rağmen kasıntı biri değildi, yeri geldiğinde eğlenmesini de bilirdi. Ortamlarda ağır durmaz, kendi gibi olurdu. Her şey yerine yakışırdı. "Üç.. İki.. Bir!" Hira'nın fısıltı şeklinde saydığı rakamlarla mavileri ona çevrildi. Kendi kendine parmaklarını sayıyordu. Aniden yükselen havai fişek sesleriyle neşelenmişti.

"Girdik mi yeni yıla?" babasının cümlesiyle bakışları onu buldu. Zaten bu saçma şeyi bir arada yapmak için toplanmamışlar mıydı? Havai fişekler patlamasa haberleri bile olmayacaktı.

"Girmişiz, hiç de haberimiz yok." annesinin cümlesiyle Hira, "Benim vardı." diye mırıldandı. Akad abisi küçüğü kendine çekerek sarılırken kısaca birbiriyle kucaklaşan ailesini izledi. Tek kelime etmeden kapıya ilerlese dikkat çekerdi. "Bana eyvallah, yeni yılınız kutlu olsun." dedi ayaklanırken. "Oğlum, gel sarılayım!" annesi ona uzandığında kısaca sarılmıştı. Akad abisi yanına gelerek erkeklere özgü bir biçimde kafa tokuşturduğunda zoraki bir tebessümle karşılık vermişti. Hira koşturarak ona dolandı, bir süre sonra geri çekildi. Ne o babasına, ne de babası ona uzanmadı. Ki böyle bir beklentisi de yoktu.

Annesinin burada kal ısrarlarına rağmen çıktığında uzun yolun sonunda kendi evine gelebilmişti. Çınar'ın dışarıda olduğunu düşünüyordu. Anahtarı sokarak karanlık evin ışıklarını açma gereksimi duymadan odasına yürüdü, "Canım benim!" zarif, bir o kadar da kadınsı bir ses duymasıyla adımları yavaşladı. Çınar eve kadın atmış olamazdı herhalde. Askeriyeye yeni gelen birinden hoşlandığını söylüyordu. İsmi Verda olmalıydı. Yanlış hatırlamıyorsa buna benzer bir şeyler söylemişti. Çıkıp çıkmamak arasında kalmışken en azından odasından diğer evinin anahtarlarını almak için o yöne yürüdü. Aralık kapıdan kısaca içeriyi kontrol ettiğinde, telefonda, görüntülü bir şekilde bir kadınla konuştuğunu görmüştü.

"Görüşürüz abim, dikkat et kendine. En kısa sürede geleceğim."

Kardeşiydi. Kızıl, turuncu karışımı saçları dikkatini çektiğinde bir kaç saniyeden uzun bakınarak adımlarını durdurmuştu. Ama hemen sonrasında özellerine girmemek adına odaya girerek kapısını kapattı.

O an beklenmedik, kendine göre oldukça saçma bir şey diledi. Anlamsız bir biçimde içinden gelmişti.

 

 

"Kaderimde bulunan yazgım, en doğru zamanda beni bulsun."

Kitabın etkisinde kaldığını düşünerek homurdanmış, kendini duşa atmıştı.

Aşk aptallıktı, Acar'ın ne aptallığa ayıracak vakti, ne de uzun bir hayatı vardı. Boş şeylerle ilgilenmek istemiyordu.

 

 

.

.

.

.

 

Geç de olsa yeni yılınız kutlu olsun. Sizi seviyorum. Her daim mutlu olmanız dileğiyle. Booooll sarılmalaaaarrr, öpücükleeerrrr.🧡🌻

Bölüm : 02.01.2025 18:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...