10. Bölüm

10. Bölüm

Bahar Yıldız
gdscgny

AZRA

Edgar’la uzun süredir tünelde konuşuyorlardı. Sesleri geliyor ama ne konuştukları anlaşılmıyordu. İçeri girdiklerinde Amerikalının yüzü çok kötüydü. Ayaklandık, tünelden çıkışa ilerledikçe rüzgâr yüzümü okşamaya başladı. Sanki yıllardır oksijen almadan yaşamışım. Sonra gün ışığı... Hava yeni aydınlanıyordu, güneş kızıllığı ile ufku kaplamıştı. Ya da akşam mıydı? Güneş batıyor olabilir miydi? Bir an için kavrayamadım. Başım dönmeye başlamıştı. Sanki yer ayağımın altından kayıyor, midemdeki safra yukarı çıkıyordu. Birinin beni kavradığını hissettim. Derin derin nefes almamı istiyorlardı. Soluk ala ala doğrulmaya çalıştım, titriyordum.

"Tamam, sakin ol. Birazdan geçecek." Kucağına aldığı gibi yürümeye başladı. Bedenim kilitlenmişti. Dünya etrafımda fırıl fırıl dönüyordu, dengede duramayacağımı biliyordum. Titriyordum. Sanırım beni araba koltuğuna yerleştirdi ve üzerime bir battaniye örttü. Bu görüntü silik bir hatıra gibi hafızama kazındı.

Uyandığımda bir otel odasında ya da bir apartman dairesindeydim. Büyük bir yatağın içindeydim. Yataktan doğrulup etrafa bakındım. Hava kararmak üzereydi. Ne kadar zamandır uyuduğumu anlayabilmek için etrafta bir saat aradım. Brain, masanın başında oturuyordu. Bilgisayardan dönüp bana baktı. Gergindi.

"Uyandın mı? Açsındır. Sana jambonlu sandviç yaptım. Kendini iyi hissedince ye," dedi. Sesinde ters giden bir şeyler vardı. Soru sormaya çekiniyordum.

"Edgar yok mu?"

Elindeki işle meşgulken yanıtladı:

"Hayır, o bizimle gelmedi. Yapacağı işler var. Bu arada seni ben değil, bir arkadaşım Meksika’ya götürecek. Onun hazırlığını yapıyorum."

Kendimi çok bitkin hissediyordum. Ağzım kurumuştu.

"Beni bırakıyor musun?"

"Şimdilik. Ama sana vereceğim talimatlara harfiyen uyman gerektiğini bil. Anna, beni anlıyorsun değil mi? Birkaç gün sonra Alex’le yola çıkacaksın. O ana kadar buradan çıkmak yok. Çok dikkatli olmam gerek. Eğer fark edilirsem, seni açıklayamam. Anladın mı? Bu, senin sonun olur."

Bilgisayarın başından kalktı, yanıma geldi. Çantayı uzattı.

"Alex iyidir. Çok neşeli ve komiktir. Ona insan olarak güvenebilirsin ama erkek olarak asla. Her kadın onun için kolaydır. Anlayabildin mi?"

Güldüm. "Yani onunla güvenlik için sarılıp yatmam gerekli mi, değil mi? Anlamadım."

"Azra, yani Anna... Benim koruma şeklim buydu. Sadece benle. Bir gün sana iki kolumun arasında neden yattığını anlatırım. Ama şimdi değil."

İçimde tuhaf bir boşluk hissettim. Bunca zaman onunlaydım ve artık bu yolda başka biriyle yürüyecektim. Açıkçası endişelendim. Korksam da, çekinsem de ona alışmıştım. En azından ne yapacağını biliyordum. Bana zarar vermek istemediğini anlamıştım. Şimdi yollarımız ayrılıyordu. Belki de onunla olan maceram burada bitecekti.

"Artık konuşma zamanımız gelmedi mi Amerikalı?"

"Şimdi değil Anna. Evet, seninle konuşacağız. Ama sadece Azra olma zamanın geldiğinde. O gün, bugün değil. Herkesin seni ölü bilmesi en iyisi."

"Ailem beni ölü biliyor, kabul. Ama diğerleri... Sence sana inandılar mı?"

"Senin gerçek babanın dışında herkes öldüğünü düşünüyor. O, yaşadığını tahmin edebiliyordur."

"Onu tanıyor musun?"

"Yıllar önce kısa bir süre için bir arada bulunduk. Ben o zaman genç bir subaydım. Anna, baban çok iyi bir askerdir. Videoyu görmüştür. Senin ölmediğini tahmin edecek tek kişi odur."

Bu inanılmazdı. Beni öldürmemesinin sebebi babam mıydı? Borcu ona mıydı?

"Nasıl biri?"

"Sana sadece şunu söyleyebilirim: Annenle seni geride bırakmasının mutlaka geçerli ve kuvvetli bir sebebi vardır. O, kimseyi arkasında bırakacak biri değildir."

Aslında bu nedeni tahmin edebiliyordum. Onun gibileri sadece vatanı için bırakırdı. Bu, yaptığı şeyi haklı çıkarır mıydı bilmiyorum. Mutlu bir hayatım olmuştu. Belki bizi korumak için uzak tutmak istemişti. Ama başaramamıştı. Beni merak etmiş miydi? Tanımak istemiş miydi? Yoksa gelip geçen bir gölge miydik onun için? Ya da varlığımdan haberi var mıydı? İçimde binlerce soru dolaşıyordu.

"Sence beni biliyor muydu?"

"Annenle baban nişanlıyken ayrılmışlar. Annen ayrıldığında sana sekiz aylık hamileymiş. Kesinlikle senden haberi vardı."

Sandviçi bitirmiştim. Kıyafetleri kontrol ettim. Üstüme uygun olanları giyindim. Hâlâ hafifçe titriyordum. Brain bana döndü:

"İyi olmuş, dinlen biraz," dedi. Bazen bakışları çok sahiplenici oluyordu. Belki de ben öyle görüyordum, bilemiyordum. Odanın içinde dolaşmaya başladım. Dışarısı pusluydu. İlk defa pencereye yaklaştım ve dışarıyı izlemeye başladım. Çok katlı bir binadaydık. Karşımda dev gökdelenler yükseliyordu. Amerika’yı sadece filmlerde görmüştüm, şimdi canlısı karşımdaydı. Uzun zamandır görmediğim dünyaya bakıyordum.

"Güzelmiş."

Başını çevirip bana baktı. "Güzel olan ne?"

Yüzümü cama çevirdim. "Dünyaya tekrar bakmak."

"Benimle nasıl dik durduysan, bundan sonra da öyle ol Türk. Sen çok güçlüsün. Unutma, seni eninde sonunda bulacağım."

"Biliyorum. Neden bilmem ama sizin beni yarı yolda bırakmayacağınızı hissediyorum."

Brain

Gözlerindeki soğukluk içimi dondurmuştu. Onu bırakacağımdan mı bu tavrı anlamadım. Pencereye yaslanmış dışarıyı izliyordu Saçları beline inmişti, o saçlarını kesmeliydim. İncecik bedende, o dolgun göğüsleri can alıcıydı ve titriyordu. O kadar uzak, o kadar dokunulmaz ve masum duruyordu ki Biraz daha izlersem kontrolden çıkacağımı fark etmiştim. Kafamı tekrar bilgisayara çevirdim ona bakmak canımı yakıyordu. Bunca zaman o cam fanusun içindeki kıza baktım. Bu farklıydı. Aramızda ki sınır kalkmıştı. Cam duvarlar tuzla buz olmuştu.

"Ne zaman gelir arkadaşın?"

Yüzümde silik bir tebessüm ile ona döndüm "Ne bu acele, yarın akşam burada, korkma her şey yolunda olacak ve ben işleri yoluna koyunca en kısa zamanda yanınızda olacağım tamam mı? "

Sustu yatağa uzanıp arkasını döndü. Birden içimdeki volkan taşmaya başladı. Bilgisayarı önümde bırakarak kalkıp yerimden arkadan ona sarılmak için içim yandı. Ellerim titriyordu. “Markete gideceğim birazdan dönerim” koşar adımla hızlıca kapıdan çıktım kapıyı üstüne kilitledim.

Nereye gideceğimi bilmeden biraz caddede yürüdüm sonra en yakın cafe ye girdim. Bir şeyler içmem gerekliydi, içimde ki sıkıntı o kadar büyümüştü ki karanlık dehlizler boğazımdan yukarı gökyüzüne ulaşıyor ve beni boğarak sürekli içimden çıkıyordu.

Hemen bir kadın bulmalıydım. cafe den nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Farkında olduğum tek şey kontrolümü hayatımda ilk defa durduk yere kaybetmemdi. Başıma kasketimi geçirip, gözümde gözlük şehrin en izbe sokaklarına daldım. Bir barın içinde aradığımı buldum. Uzun boylu, uzun siyah saclı melezdi. Güzel mi yok, çirkin mi hiçte değil, değişik bir şeydi. Barın altındaki odalardan birine girdik. Hızlıydı konuşmadı.

"Ne kadar” dedim. İkiletmedi soyunurken “200 dolar yeter” dedi. "

"Çok değil mi? " Güldü "Yakışıklısın" Dibimde her yerime dokunmaya çalışırken birden içim kalktı, iki elini tuttum geriye ittim. Dönmeliydim.

"Al paran burada "

"Hey senin sorunun ne pislik?"

Kapıyı nasıl açıp çıktığımı hatırlamadım. İmkânsıza ben paralı asker, casus, iblis, düşünmeden öldüren ben. Bir çocuğa yenilmiştim ve ne yapacağımı bilmeden yürüyordum.

Bir market bulup biraz alışveriş yaptıktan sonra otele döndüm. Elimdekileri buzdolabına yerleştirdim. Işığı kapadım. Azra yatakta yatıyordu hiç bakmadan sessizce banyonun yolunu tuttum. Üstümdekilerden kurtulup, soğuk suyun altında dinlendikten sonra bir havluya sarınıp çıktım.

Çantadan üstüme bir şort geçirdim.

Yatakta Azra'nın yanına çömeldiğimde örtüyü kaldırdım ve yüzüne baktığımda terlemişti elimi anlına koyduğumda alev alev yanıyordu.

Kendi kendine ne konuştuğu anlaşılmıyordu. Hemen üstünde ne varsa çıkardım. Banyoya soktum ikimizde soğuk suyun altında bana sıkıca sarılmıştı.

Küvette cenin gibi kıvrılmıştı koynuma, ikimizin üstünden akan sular onun ateşini alırken benim ruhumda ki ateşi söndürüyordu. Hayatımda hiç yaşamadığım huzur bedenime bu suyla akıyordu kucağımdaki bu çocuğu asla bırakmak istemiyordum. Dokunduğum bu beden atmayan kalbime ok gibi saplanmıştı, bana hiç ait olmayacaktı belki onun kalbi, derin karanlığımda parlayan küçük bir mini minnacık bir pırlanta idi ve ben onu o karanlıkta tutmak için çırpınıyordum.

Küvetten çıkartım. Güzelce kuruladıktan sonra yatırdım. Derin uykudaydı. Ateşi düşmüş gibiydi.

Saçları hala ıslaktı. Usulca havluya sardım ve yanına kıvrıldım.

Bölüm : 11.10.2024 15:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...