
MEKSİKA
AZRA
Tam bir hafta olmuştu Meksika'ya geleli. Hayatımda Alex gibi bir insan tanımamıştım. İnsan, onun yanında özgürce kanatlanıp uçacakmış gibi bir duygunun içine kendini bırakıyor, kalbinin her damarını rahatlıktan, güvenden ve huzurdan sarhoş eden bu güzel adam başka bir şeydi.
Çok mutluydum ve rahatlamıştım, aslıma dönüyordum. Ben, gülen, eğlenen, korkmayan. İçimi kasan adamdan uzak, özgür. Ve Alex ile her şey çok kolaydı. Bana takılıyor güldürüyor ellerini yanaklarımdan çekmiyordu. Fazla sırnaşık ama ona yakışıyordu.
Hastaneden çıktıktan sonra kendimi rüzgârın esintisine bırakmıştım. Düşün demişti bence düşünecek bir şey yoktu, düşünmek istemiyordum ve düşünmüyordum. Yolda iki kez araba değiştirmiştik. "Neden?" diye sorunca Alex "takip ediliyoruz gibi geldi bana" dediğinde biraz tedirgin olmuştum. Ona hissettirmemeye çalıştığım küçük tedirginliklerim dışında yolculuğumuz keyifli bir maceraydı.
Demir kapılı büyükçe bir araziye geldiğimizde Alex arabadan kapıda ki güvenlik görevlisine sadece bakmakla yetindi ve kapılar açıldı.
Kanatlı kapıdan içeri girdiğimiz ormanlık alana geçmiştik. Ağaçların arasında 10 dakikadan fazla yol aldık. Ormandan çıkışımız çok ani oldu ormanın bitimi bizi büyük bahçeli ama tek bir çiçeği olmayan alana çıkardı. Ortada yunan mitolojisini andıran kanatlı bir kadın heykeli hemen karşısında etrafında beyaz mermer sütunlarla çevrilmiş devasa büyük beyaz bir malikâne. Bu topraklar belli bir kişiye ait olmalıydı.
"Ne kadarda büyük" Alex bana bakıp güldü. “Burası kime ait.” Yüzündeki sırıtış genişledikçe genişledi. Alex bana hala gülüyordu. “Güzel değil mi?” Çok güzeldi. “Güzel ne demek sanki dönem filmlerinden fırlamış gibi muhteşem burası Brain mı ait?” Yüzündeki gülümseme birden silindi. “Sayılır yani, sadece ona değil, bana da ait, kısacası bize bir nevi aileye ait.”
“Brain ve sen, kuzeniz deyince aklım dondu” Şaşkınlıkla bana baktı-“O ne demek?” merdivenlerden yukarı çıkarken ona laf yetiştirmeye çalışıyordum –“Hiç benzemiyorsunuz inanılır gibi değil demek.”
“Bazen çok garip konuşuyorsun Anna senin gerçek milletin ne? Nerelisin?”
Alex’in sorularını savuşturmam hiç kolay değildi. Köpek yavrusu bakışlarıma annem gibi dayanamıyordu. En büyük silahım ona bazen kızgın, bazen üzgün, bazen de bana güvenmiyor musun der gibi kırgın bakışlar gönderiyordum. Malikânede ki görevliler, arabadaki eşyaları içeri taşırken bense etrafımda dönerek çevreme bakındım. Yol çok yormuştu ama bu güzellik karşısında tüm yorgunluğumu unutmuştum. Kalp şeklinde çimenliklerin beyazla birleşmesi, beni benden almıştı ve bu ihtişamda yaşamak, bunu tecrübe etmek inanılmaz olacaktı. Evin içine girdiğimde tavandan yerlere kadar uzanan bir avize, devasa bir salon, yanlardan iki merdiven kıvrılarak yukarı doğru çıkıyor, pencereler o kadar uzak olduğu halde yakındaymış gibi lacivert perdelerle çevrelenmiş, ortada da iki büyük Türk Halısı, kırmızı ve beyazın hâkim olduğu koltuklar, duvarlar beyaz, pencerenin ortasında bir Amerikan bayrağı ve biri flama duruyordu.. Diğer her detay kahve tonlar renklerin tezatları üzerine dekoru yapılmıştı.
“Üste çıkalım biraz dinlenelim ne dersin sonra sana etrafı gezdiririm birazda tarih anlatırım ne dersin?”
“Çok iyi olur hadi bana oda mı göster.”
Benim odam Alex ile yan yana idi içine girdiğimde buranın çok sade döşendiğini, kesinlikle bir bayanın ya da bir misafir odası olma olasılığı yoktu. Onun renkleri odayı doldurmuştu tek sandalyeli masası bile aynıydı. Onun odasıydı tam kapıdan çıkan Alex'e
“Burası Brain Odası” Yüzünde yaramaz çocukların ifadesiyle bana baktı.
“Evet, çünkü bana yakın tek oda bu, sana yakın olmamı oda isterdi sonra bu koskoca malikânede kaybolmanı istemiyorum. Tüm misafir odaları binanın kuzeyinde kayılıyor ve seni başka yere yerleştiremem.”
“Anlıyorum.”
İçeri girerken ona el sallamakla yetindim. Odaya ilk girdiğinde onun olduğunu anlamıştım her yer onun renkleriyle doluydu onun tarzı bu odanın içindeydi. Kendimi sanki cam fanusun kapısından çıkmış odaya adım atar gibi hissettim. Neden bu kadar bendeydi bu deli adam. Tam bir yıla yakın onu o cam fanusun içinden izlemiştim. Hareket edişinde ki tüm detayları, üstündeki kıyafetlerini, giyinişini, yemek yiyişini, atıştırmalarını, çalışmalarını, egzersizlerini, hapşırmasını bile duymasam da gördüğümde "geber" dediğimi biliyordum.
Küçük valiz şeklinde ki çantam dolabın yanına konmuştu. Çantamı yatağın üstüne çıkardım içinden aldığım eşofman takımını ve iç kıyafetlerimle banyoyu aradım hemen yatağın solundaki kapıyı açtım içi büyükçe banyo, duş alanı bir ufak bir küvet vardı. Duvar ayna ile kaplanmıştı.
Üstümü çıkardım duş almak çok kolaydı. Kendime uzun zamandır ilk defa aynada baktım. Zayıftım. Bu ben olamazdım, kaburgalarım sayılıyordu, ellerimi yüzümde gezdirdim avurtlarım çok belirgindi. Gözlerimin altı mor ve gözlerim yüzümde devasa duruyordu. Animeler de ki çizgi karakterlere dönmüştüm. Uzun dalgalı saçlarım bile hacmini kaybetmişti. Canım sıkıldı gücümü toplamalıydım ve rengim yerine gelmeliydi.
Kısa bir duş aldıktan sonra saçlarımı kuruttum ve odama girdiğimde komodinin üstünde sıcak sürt ve kurabiyeler le karşılaştım altında da not.
"Anna yemeğe kadar seni idare eder dinlenmene bak Alex"
Dudağımda ufak bir tebessüm belirdi. Çok tatlıydı. Atıştırmalıkları yedikten sonra fazla düşünmedim yatağa girdiğimde ruhum bomboştu ilk defa özgürce, korkusuzca gözlerimi kapadım.
Tam Bir haftadır bu cennetteydim ve Alex'le vakit geçirmek çok iyi gelmişti. O beni tanımak istedikçe elimden geldiğince lafları dönüp dolaştırıp unutturuyordum. Onu geriyordum ve önce sen diyordum. Bana sürekli “Hangi millettensin? Hadi Anna anlat” diyerek sıkıştırmalarını bile tatlı tatlı bakışlarımla yanıtsız bırakıyordum. Ben baktıkça onun bakışları derinleşiyordu ve derinleştikçe benim içime korku salıyordu.
Bana takılmayı çok seviyordu. Alex’in soyadını öğrenmek istedikçe “şartımı biliyorsun” dedikçe beni kızdırmaktan geri durmuyordu.
Meksika sıcak bir ülkeydi. Malikânenin içini gezmiştim. Duvarlarda bir yüzyıl öncesinden kalma portrelerle çevriliydi. Odalar üst katlarda, girişte sadece salon arka tarafında iki tene mutfak vardı. Evde fazla çalışan yoktu bir orta yaşlarda İngilizce bilmeyen karı koca ve bir de genç oğulları Evan vardı.
Evan benim yaşlardaydı. İngilizcesi de fena değildi, yazılım üzerine okuyordu. Okuldan arta kalan zamanında ise ailesine yardım ediyordu. Onunla iki gündür sohbet ediyorduk. Bana malikinin etrafını gezdirirken dikkatimi çiçekli bir bahçenin olmayışıydı. Bahçıvanda yoktu yine de her yer çok düzenliydi.
"Evan buraya sahip aile hakkında ne biliyorsun? Dedim."
“Ailem burada bir yıldır çalışıyor, sahipleri hakkında bilgiye sahip değilim. Tek bildiğim sözleşmelerimizsin iki ay içinde biteceği, babamın bağlı olduğu şirket iş ayarlamalarını yapıyor, burada işleri bitince şirket başka bir malikâne de görevlendirmelerini yapar.”
“Anladım.”
“O senin aşığın değil mi?”
“Alex mi?”
“Evet neden şaşırdın başka kim olacak. “
“Yok. Tabi başka kim olacak yani henüz birbirimizi tanıma aşamasındayız daha sevgili olmadık.”
“Ondan hoşlanıyorsun.”
“Alex çok mükemmel bir erkek, çok zengin ama ben öğrenciyim evet Onu çok beğeniyorum da, bana bazen on beden büyük geliyor gibi hissediyorum.”
“Komiksin. Peki, o zaman neden buradasın?”
“Bu tatile ihtiyacım vardı. Çok zor zamanlar geçirdim ve benim bu tatile ihtiyacım vardı Evan.”
“Hı”
“Babamla buraya yeni başladığımızda Alex Bey malikâneye yanında bir kişiyle gelmişti. Ondan biraz daha boylu ve yapılıydı daha çok bir asker gibiydi. Sanımca aileden.” İçime sinsi bir korku girdi birden, belki tesadüftü Alex’in, Brain’la buraya gelmesi muhtemeldi. Evan'nın gözlerimde bir şeyler arar gibi bakışı beni bir an rahatsız etmişti. “Kimdi O aileden biri miydi? Dedim istem dışı”
Yüzündeki sırıtışı çanımı sıktı. ”Bilmiyorum ama bir kız yüzünden kavga ediyorlardı acaba o kız sen misin dedim içimden?”
“Aman tanrım hayır! Evan ben Alex'le yeni tanıştım onun tanıdıkları hakkında henüz bir bilgim yok, o şerefe nail olamadık inan bana”
-Çok güzelsin ve akıllı. O sana kısa zamanda evlenme teklif eder.”
-Dur orada! Sinderella ya benzer bir halim var anlaşılan, evlenmek mi? Ben böyle bir şeye hayatta hazır değilim. Evan daha tanışalı onunla ne oldu ki. Hayal gücün çok zengin.”
“Onun sana nasıl baktığının farkında bile değilsin.”
Bu konuşma canımı sıkmaya başladı. İfademi bozmak istemedim. Madem buradaydım. Sözlerini ciddiye alarak heyecanlanmış gibi gözükmeye çalıştım. “Evlenme teklifi mi? Yok yok henüz ben teklif beklemiyorum ve İnan bana evlenmeyi düşünmüyorum. Benim biraz serinlemeye ihtiyacım var. Arıca hayatta yapacak çok işim ve hayallerim var korkutma beni Evan” diyerek uzaklaştım.
Evin arkasında uzunca çimenlik ortasında büyük havuz ve çevresinde bir kaç kabin vardı Alex'in olmadığı zamanlarda havuzda yüzmeye iniyordum. Kabinlerden birine girdiğimde üstüme usturuplu bir mayo taktım henüz etiketi üzerinde olan mayo ne kadar usturuplu görünse de ruhuma çıplakmış hissi veriyordu. Belki de Evan’nın iması beni daraltmış ve bulunduğum yerin düş âlemi olduğunu hatırlatmıştı.
MEKSİKA
Terastan havuzu içindeki sülün gibi yüzen tanrıçayı izliyordu. Sabah babasıyla konuşmasını hatırladı. "O kız kim?" Tek söylediği cümle buydu. "O kız kim?" Lanet adam, kontrol manyağı, Meksika'da bir kızla olduğunu anlamıştı. "Evleneceğim kız" deyince "Def et hemen! Yoksa icabına baktırtma bana aptal" dediğinde içinden yaşlı bunağın boynunu sıkarken hayal etti kendisini. Her seferinde hayatına giren özel bir şey olsa hemen müdahale ederdi bunak. Asla babası gibi hissetmediği adamın kıskacından çıkamayan lağım faresi gibi hissettiriyordu kendisini,
Malikinin bir başka yerinde geçen konuşmada ise,
“Evan”
“Efendim Bay Yorgi”
“Konuştun mu?”
“Konuştum ama Kız’ın milletini anlamadım efendim. Kız çok temiz ve sıradan kısacası evlenmeyi düşünmüyor. Evlilikten bahsedince tedirgin oldu.”
“Bu daha da tehlikeli olduğunu gösteriyor. Kız akıllı.”
“Sanmıyorum. Alex'i beğeniyor ama sanki onun için burada değil? "Tatil için" dedi inandırıcı geldi. Üstelik ayrı yatıyorlar efendim ve kızın çok masum bir yapısı var. Bir de, Alex'in zengin olması onu korkutuyor.
“Daha da tehlikeli. Kuzeninden bahsettin mi?
“Tanımıyor efendim.”
“Evan çok dikkatle izle bir evlilik teklifi olursa haberim olsun.”
“Tamam efendim.”
AKŞAM YEMEKLERİ
Üç akşamdır amcayla muhabbet Brain'ın canına tak ettirmişti. Birde evlen nutukları yok muydu? Neden buradayım hala diye kendini sorguladığında tabi ki dikkat çekmemek için, kahrolası amcası kızdan bahsettikten sonra öyle elini kolunu sallayarak çıkamayacaktı buradan. Yutmazdı, anlardı kurt.
Yedinci günün, akşam yemeğinde;
“Gorge canım çok sıkkın bu salak O kıza evlenme teklifine hazırlanıyor. Öğrendiğime göre sersem elinde alyansla havuzda yüzen kızı izliyor.”
“Ya! Sana inanamıyorum amca, bu kadar kontrol altında tutulmaz bir insan. Bırak hata yapsın ve evlensin. Kıza bir sözleşme imzalatılır.” Yaşlı kurt önündeki bifteğin kanlı yerini keserken başını kaldırmadan “Emin misin?” Brain önündeki yemeği sakince yerken sustu. Bir yudum şarabından aldı ve peçeteyi dudağına götürüp değdirdi, sakince yanına bıraktı tam bir beyefendi gibi “Alex’i sal artık. Onu, bizim işlere sokmuyorsun anladım ama sürekli kontrol altında tutman sonunda patlamasına neden olur ve bizim başımızı ağrıtır. Sal amca, ayrıca eğer evlenmek istiyorsa bırak evlensin. Ben bu hafta içinde bir evlilik sözleşmesi hazırlatır. Kızı da araştırıp, yanına giderim. Sen kaygılanma.”
Tam o esnada Yorgi içeri daldı "efendim bunu görmeniz gerekiyor" elindeki telefonu amcasına uzattığında adam resmi görünce küfür etti.
“Bak resimlere bak” Brain telefonu aldı havuz başında Azra bir havluya sarılı, Alex de arkadan ona sarılı diğer resimde kızın parmağına yüzüğü takarken çekilmişti. “Görüyorsun değil mi? Evlilik çok ciddi Gorge son zamanlarda onu kontrol edemiyorum benimle sürekli inatlaşıyor. Kız hakkında fazla bilgiye ulaşamadım buda beni korkutuyor” Brain soğukkanlılıkla ayağa kalktı ve telefonunu masadan alarak “Korkma bir arayalım bakalım kuzen kimle evleniyor.”********
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |