
BENİ TEKRAR FANUSA KOYDUN
Azra
Gece yatağımda uzanırken onun beni öptüğü anlarda nasıl hayattan silindiği mi ve başka boyuta taşındığım anı hatırladım. Beni öpmüştü. İçimde garip bir duygu oluşmuştu anlamlandıramadığım, bir yere koyamadığım. Beni korumak için evlenmekten bahsediyordu. Bu nasıl olacaktı. Ben onu düşlerime bile almadım ki, ondan salt nefret ettim. O ise evlilikten bahsediyordu. Alex’le buluştuğumuzda benim durgunluğum onun sürekli soru sormasına sebep olmuş ve sonunda Brain duruma el koyup, ‘Sus, kapa ağzını, biraz daha konuşursan seni arabadan atarım ve Anna’nın yüzünü göstermem’ demişti.
Onun Brain’dan çekindiğinin farkındaydım.
Sözleşme diye bir sürü evrak imzalattı. Evan’nın durumu çakmasından korktuğum için imzalamıştım. Yastığa gömüldükçe gömüldüm attığım imzalar başıma dert açar mıydı? Emin olamadım. Kafam çok karışıktı. Evlenmek sorunda kalırsam bizde sözleşme yapabilirdik. Kafa mı yastıktan kaldırdım biran. Yarın onunla konuşacaktım. Evet, Evet. Yarın onunla konuşmalıydım. ‘Allah’ım sen akıl sağlığıma mukayyet ol beni anneme, babama ve okuluma kavuştur.’ Odaya geçmeden önce kurduğu cümle "Kapıyı kilitle, çantan ve sen her an çıkabilir gibi giyinik ve hazır yat. "Korkmuştum. Bana verdiği çakıyı belime takıp, küçük silahı çantadan çıkarıp yastığımın altına koydum.
Göğsümde bir titreşim oldu hemen elime aldım çağrı aletinde sadece "Uyu" yazıyordu. Ve ben uyumuştum. Birden birinin beni omuzlarımdan tartakladığını hissettim. Gözlerimi araladığımda gün ağarmaya yakın olduğu zamanda tiz bir ses "Uyan Anna " gözlerim tamamen açıldı. Alex "Kalk hemen hazırlan çıkıyoruz." Korkuyla “Neler oluyor?” sorunca Alex sabırsızca “Güvenliği geçmişler kim olduklarını bilmiyorum. Brain aşağıda bizi bekliyor.
Anında sırt çantamı aldığım gibi fırladığımda kafamda lamba şak dedi geri dönerken. Alex “Anna nereye hadi? Hızlı ol” Tekrar odaya koştum yastığın altındaki silahı alıp belime soktum, çakıyı cebime attım ve tişörtü üstüme çekip çekmecedeki hırkayı belime doladım. Kapıdan çıktığımda "Tamam" dedim. Hızlıca garaj kapısı ilerledik. Garaja geldiğimizde, Brain pikabın ön koltuğunda yanında Evan arkada anne ve babası oturuyorlardı.
“Nerede kaldınız atlayın hemen” Ben ve Alex arkaya geçtiğimizde araba hızlıca garajdan çıktı ve ormana saptı arabanın ön lambaları yanmıyordu. Sessizce ilerledik. Orman çıkışına geldiğimizde Brain Evan'a döndü "Burada inin, anneni ve babanı götür. "Tamam efendim.” Brain arabadan inerek Evan yanına gitti, kulağına eğilerek "Amca mı ara ve her şeyin yolunda olduğunu, bizimde güvende olduğumuzu söyle, ayrıca amcama iki defa da Yorgi de O, ne demek istediğimi anlar. “Peki efendim.” Deyip, Evan ve ailesi inince arabaya son hızla şehrin içine doğru sürdü.
BRAİN
Bunun kızla ilgisi yoktu öldürdüğüm profesörün iziydi bu demek ki aramızda köstebek vardı. Havaalanına ulaşıp, bir an önce Alex’ten kurtulmalıydım.
Alex
"Brain neler oluyor?"
“Seni havalanın a götürüyorum Meksika dan çık.”
“Anna”
“O benimle, sana ne söylüyorsam onu yap. Alex beni şu an ikiletme.”
“Anna tehlikede mi?”
“Seninle olursa evet”
“Bu durumun onunla ilgisi var değil mi?”
“Aptal, sesini kes! Sana bir şey olursa amcama hesap veremem. Yaşadığımız durumun onunla bir ilgisi yok. Şirkette köstebek var ve şu andan itibaren amcam durumu artık biliyor olmalı. Meksika'dan hemen çıkıyorsun Alex. Eve Ruslar geldi şimdi bir bilet al ve cehenneme kaybol.”
“Sen ve senin işlerin, bu kızı da kendine alet ediyorsun. Onsuz bir yere gitmiyorum.” Alex, Azra 'ya dönerek "Benimle gel. Evlen benimle. Bak bu serseriyle yaşadığın hiç bir şeyi benimle yaşamazsın. Anna yalvarırım benimle gel. Seni ölüme götürür bu serseri." Kuzen demeyecektim ağzının ortasına patlatacaktım sabır sabır. Azra kafasının kaldırmadan ayaklarını bakıyordu. Alex tekrar "Anna bebeğim lütfen benimle gel. Bak yüzüğümü hala takıyorsun. Bana evet de seni dünyanın en mutlu kadını yaparım. Anna güzelim sen bir öğrencisin. Bu adam seni sadece tehlikeye atar. Sana aşığım ben. Anna beni duyuyorsun cevap ver.” Sonunda gelmiştim. Hızla arabayı havalanın önünde durdurdum. “Yalvarmaların bitti mi? şimdi in arabadan.” Aşağıya nasıl indiğimin farkında değildim. Yakasından yakalayarak arabadan dışarı çektim elimde kalacaktı aptal. Sonra eğilip Azra'nın elinden yüzüğü çıkardım. Kız şaşırmıştı ve korkuyla bana baktı. Onun yüzüne bakmadan Alex'e döndüm yüzüğü avuçlarına bırakarak "Hoşça kal kuzen"
“Onu senden alacağım Brain.”
Arabaya nasıl bindiğimin farkında değildim. Hızlıca geri çevirdim ve geldiğim yoldan eve doğru yol almaya başladım.
Azra arkada sessizce oturuyordu. Ormanın içine girdiğimde oda, etrafına bakındı "Geri döndük."
“Seni güvenli bir yere bırakacağım Azra ben gelene kadar orada kalacaksın.”
“Alex'le gitmeliydim. O, daha güvenli. Gelir gelmez belanı da getirdin.”
“Bir daha ağzından Alex kelimesi çıkarsa o ağzını kapatır nasıl kapattıracağı mı da iyi biliyorsun ve yeri göğü beyninde duman ederim Turk.”
Sustu konuşmuyordu bu şimdilik iyiydi. Pikabı Ormanın kenarına çektim. Oda, indi sessizdi. Birden hızla ormana girip koşmaya başlayınca "Kahretsin!"
Ormana girdim "Azra hayır hayır" onu görünce hızlandım adamların ormanda olma ihtimali yüksekti etrafı didik didik etmeden gitmezlerdi. Ayağına taktığım çelmeyle yere kapaklandı. Üstüne abandım ve elimle ağzını kapadım altımda çırpınıyordu. Bir elimle iki elini yukarı kilitledim. Kulağına eğilerek "Sakinleş Azra dolu dolu gözler le baktı. Bacağımı hareket etmemesi için bacaklarının arasına kilitlediğinde ikimizindi soluğu kesildi. Onun kalbinin sesi benimkine karışmıştı. Uzaktan sesleri duyunca üstümdeki siyah gömleğe güvendim onu tamamen içime kapadım.
Adamlar (Rusça)
“Gitmişler Araba izleri taze, geri dönelim.”
Onlar uzaklaşıncaya kadar yerimden kımıldamadım kızı boğmaktan korkuyordum. Sakince üzerinden kalktım sonra kolundan tutarak ayağa kaldırdım. Ağaçların arkasına geçerek çömeldik. On dakika beklemekte fayda vardı. Bana Bakmıyordu "Yüzüme bak Azra! Bunca zamandır yapmadın da bu aptallığı şimdi neden yaptın? Kendini öldürtmek mi istiyorsun? Eğer öyle ise ben buna gönüllüyüm İnan."
Kafasını kaldırdı "Ne söylememi bekliyorsun, senden ve Allah'ın belası durumdan kurtulamayacağım değil mi? " eliyle göğsünü tutuyor ve sesi titriyordu. Yüzümde küçük bir sırıtışla "Beni bilemem ama böyle davranırsan bu durumdan kurtulamazsın birçok ölüme neden olursun. Yaptığının ne kadar ahmakça olduğunun farkındasın değil mi?"
“Bir an ölmek istedim. Her şeyden kurtulmak istediğim ve annemi istedim. Ahmakça olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun. Tamam, ne yapmam gerekiyor söz bir daha kaçmayacağım.” başını kaldırıp dolu dolu gözlerle yüzüme baktığında, elim onun yüzünü buldu "Sana bir şey olmasına izin vermem sadece bana biraz güvenir misin Azra? Benden de sana söz her şeyi bir şekilde yoluna koyacağım."
“Neden düşün dedin? Bu evlilik hikâyesi ne kadar zamandır aklında? Seni anlamıyorum. Benim aklım çok karışık,”
“Azra şimdi sırası değil. Ayrıca o yüzüğü parmağına geçirdiğinden dolayı senle evlenmek sorunda kalıyorum. Sen yaptığın aptallıkla bu saçmalığa amcamı ortak etmeseydin, inan seni babana teslim etmekten başka düşüncem yoktu Turk.”
“Gerçekten mi? Bir an senden sonsuza kadar kurtulamayacağımı düşündüm.”
“Sonsuza kadar bir kadına katlanamam hele senin gibi bir çocuğa hiç, ama bir gün evlenmek sorunda kalırsam amcam derki "Ailede boşanma yok dip not." Azra Türkçe "İnşallah bizim başımıza gelmez" ben bu cümleyi anladım. İnşallah olumsuz kullandı. Kulağına eğilerek Türkçe "İnşallah gelmez" deyince “Türkçe biliyor musun?” başımı olumsuz salladım.
O yüzünü benden uzağa çevirerek "Neden geri döndük?" Yavaşça ayağa kalkarak ağaca sırtımı verdim onu yakınımda tutarak.
“Temizlik yapmam gerekli tabi geç kalmadıysak. Azra seni evin biraz ilerideki küçük bir sığınağa götüreceğim orada sessizce beni bekle döneceğim. Korkma ihtiyacın olan her şey var içinde, siz malikâneye gelmeden önce orası elden geçti, uzunca bir süre seni idare eder bir şey olursa duvarın arkasında panik odası var bana sinyali gönder ve odaya gir ve arkadan kapıyı kilitledin mi açılmıyor.
“Gelmen ne kadar sürer.”
“Bilmiyorum. Temizlik bitince birkaç gün sürer.”
“Sen delirdin mi? Artık kapalı alanda kalamam! Olmaz.”
“Beni iyi dinle Turk. Şimdi tıpış tıpış dediğim yere gidiyoruz ve söylediğim deliğe giriyorsun ve orada ben gelene kadar istediğin gibi panik atak geçirebilirsin. Sen dua et baban gelmiş olsun. O zamanda evlenmemize gerek kalmaz anladın mı?”
“Evlenmeyeceksek buna da katlanırım Amerikalı. Beni o delikte unutma”
“Güven dedim Azra”
Türkçe, “Tabi Tabi güveniyorum sana kereste.”
Arabaya dönüp gerekli malzemeleri alınca sığına doğru ilerledik üstüne siyah hırkasını giyindi. Saclarını yanına alarak örmeye başladı. Birlikte ormana girdik ve on beş dakika yürüdükten sonra büyük kuyuya vardık.
AZRA
Kuyunun önünde durduk ve elleri belimi kavradı, beni taşın üstüne oturttu. Kulağıma eğilerek "Benim akıllı kızım" dedi. Eli silahın üstünde gözlerime baktı. Yüzüne baktım. Elimle çakı cebimde diye işaret ettim. Yüzündeki sırıtış genişledi. "İşte bir Turk savaşçısı, babasının kızı."
Yüzüm asıldı. "Ya dönmezsen, bir şey engel olursa?"
Elleri ile yüzümü kavradı. "Söz konusu bile olamaz" bana bakan gözlerinde öyle bir şey yüklüydü ki gelecekti. Bu bakış ilk değildi. "Düşün" dediğinde gözlerinde bu bakış vardı. Gelecekti. Adım Azra Soyadım her neyse, ben biliyordum geleceğini biliyorum, içim duruldu. Benim bu adamla aramda bir bağ oluştuğunu, yaşananların nasıl biteceğini bilmediğim halde hayatımda bir yeri olduğunu hissettim o an. Düşünecektim. Belki de düşünecek vaktim şimdi olacaktı.
Olumlu şekilde kafamı salladım ona inanmıştım. Gözlerimi yavaşça gözlerine diktim ve o ölümcül bakışlarımla ruhuna indim. Adam çok güzel bir tebessümle elleri ile gözlerimi kapadı "Hadi o zaman kuyuya inelim."
Kuyunun çıkrığına ipi bağladıktan sonra bana yaklaşıp, burnuma bir fiske attı. "Ahtapot olma zamanı" dedi. Onun kokusu beynimde Tütün, Pas ve Kandı. Burnumda hep öyle kalacaktı. Boynuna kollarımı doladım ve beline zıpladım. İpi ikimize de doladı. Yüzümü boynuna gömmüştüm. Kokusu içime doluyordu. Beni iple ile sardıktan sonra kuyudan inmeye başladık. Ne kadar kuyudan aşağıya indiğimizi tahmin edemedim, eliyle duvarda bulunan çukurun içinden ızgarayı kaldırarak şifre girdikten sonra bir bedenin sığacağı kadar yer açıldı. İpi çözerek beni içeri iteledi. Korkuyla gözlerine baktım.
“İlerle Turk.
Tam elini bırakacağım anda elime bir saat tutuşturdu. "Git hadi Turk" karanlığa daldığımda girişi kapadı. Giriş kapanca içerisi anında aydınlandı. Bir kaç metre ilerledikten sonra tekrar bir fanusun içine düştüm. Döndüğünde onu öldürecektim ve kendime verdiğim sözü beynimden sildim. Kesinlikle onla ilgili hiçbir şey düşünmeyecektim.
Zamane teknolojisi ah, dönmedi tam bir haftadır on kitap bitirdim. Su var, oksijen var, nereden geliyor belli değil. Tuvalet var, duş var, yemek bir sürü konserve var. Ha çamaşır makinesi yok bu fanusta hepsi var. Öldüreceğim onu, neden dönmedi Pis katil. Dön artık bugünden itibaren sövdükçe sövdüm.
Bugün on beşinci güne uyandığımda saat sabahın altısını gösteriyordu artık aklımı kaybetmek üzereydim. Kulağım kapıda ona bir şey olduysa en çok bundan korkuyordum canlı canlı aklımı kaybederek ölecektim.
Bu sabah, ara bölmedeki ışık birden söndüğünde geçittin açıldığını anladım. Korku ile beklemeye başladım Allah'ım sonunda. Ya o değilse! Elim silaha gitti ne demişti panik odası yani yıkanma kabini sadece onun kolu içeriden kapanıyordu. Yavaşça içeriye girdim.
“Azra Azra neredesin?”
Allah'ım sana geliyorum bu adam bana Türkçe sesleniyordu, kabinden çıktım ve elimde silahla kalakaldım.
Karanlıkta duyduğum ses dost mu, düşman mı emin değildim. Ama umurumda mıydı? Hayır. O, Türk'tü beni kurtarmaya gelmişti.
Fanusun içine giren adama baktım.
“Kimsiniz?”
“Şükürler olsun Allah'ım sana ben Osman YILMAZ”*********
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |