22. Bölüm

22. Bölüm

Bahar Yıldız
gdscgny

Acımı unutmuş, biraz onu izlemek istemiştim. Gözümü kırpmadan, tabloda ki ulaşılmaz kadına bakıyordum. Bu bir duyguydu biliyorum. Ona giden yolda, yol almam için çok zaman lazımdı. Sorunda buydu. Geçecek zaman da sadece bana ait olduğunu bilir miydi? Ya da bir başkası olur muydu?

Osman bey kapıda durmuş bana ve kızına bakarken, yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. Eliyle yavaş ol der gibi işaret yapıp, Azra'yı göstererek parmağını dudağına götürdü.

“Kızım” fısıldayarak “Onunla konuşabildiniz mi?”

“Hayır kaçıyor.”

“Peki siz?”

“O hazır olmadan asla.”

“Durumu biliyor mu?”

“Hayır”

“Kendisi nasıl olsa anlayacak.”

“Zeynep Hanımla konuştunuz mu?”

“Evet, bu gün kalbi huzurla ilk defa uyuyacak ve artık ayağa kalkma vaktin geliyor genç adam buradan bir an önce çıkmalıyız. Ama hala merak ediyorum. Ayakbağı idi anlamıyorum.”

Osman Bey kafasına takılmış gibi tekrar neden Azra'yı ortadan kaldırmayıp neden riske girdiğimi anlamıyordu. Verdiğim cevabın onu tatmin etmediğini anladım. Kızına âşık olduğumu söylemek istemedim. O an Azra'ya dönerek bizi dinliyor olma ihtimalini düşünerek ve yüzüme takındığım acı tebessümle;

“Aslında ben cevabını verdim size. Dedim.”

Osman beyde aynı ifadeyle bana baktı.

“Bunun imkânsız olduğunu sende biliyorsun değil mi?”

O artık benim karımdı ve henüz Azra'da dâhil olmak üzere boşanmamın söz konusu olmayacağını kimse bilmiyordu.

“Göreceğiz.”

Osman Bey olgun bir edayla bana baktı, dudakları yukarı kıvrık önce kızına sonra bana bakarak kapıdan ayrılırken, Azra gözlerini açtı önce kapıya sonra bana döndü. Gözlerindeki meraklı ifade her şeyi duyduğunu gösteriyordu. Durumu analiz ederek bana baktı.

“Duydun” Ben en çok onun dik duruşuna kendinden emin oluşuna hayrandım. Sevdiğim kadın çok akıllı ve güçlüydü.”

“Neyi?”

“Azra Azra babanla beni tabii” O iri gözleri alev alev, sırtını daha da dikleştirerek "İyileştin anlaşılan ne zaman ayağa kalkarsın sana bakmaktan yoruldum Amerikalı" dediğinde ona olan hayranlığım inanılmazdı. Şu an kocasına baktığını bilse ne düşünürdü "Sen Türk Kadını değil misin? Duyduğum kadarıyla çok vefakâr olurlarmış."

“Ya! Doğru ama bir o kadarda tehlikeli olurlar. Dedi.”

"Evet, şey sırtıma bir yastık koyar mısın?"

Yüzünde of der gibi bir ifadeyle yaklaştı, yastığı arkama yerleştirdiğinde kolundan tutup yanıma oturturdum. Benim ile ilgili küçükte olsa içinde ufak bir kalp atışı olsun istiyordum. O gün öptüğümde benimde, onunda kalbi durmuştu. Zaman akmamış ve dünya silinmişti.

Elimi kalbinin üzerindeki yara izine koyarak "Özür dilesem beni affedebilir misin?" gözlerime bakışlarını kilitlemişti. Cevabını bekliyordum. Şaşırmıştı bunu kesinlikle beklemiyordu. Kalmak için hamle yapınca bileğine yapıştım tekrar oturdu, gözlerinde ki kırgınlık gerisinde yanan öfke biraz daha üstelersem kuşkusuz nefretle yanacaktı. İşte o zaman benim ona ulaşmam imkânsız bir hal alacaktı.

"Tamam, affetme ama ben bile kendimi affetmiyorum. Sen bana ne yaptın biliyor muzun? Asla bir masuma dokunmamam gerektiğini, yoksa bu hayatta cehennemde yanacağımı ya da yine bu hayatta olabilecek huzuru ve cenneti kaybedeceğimi öğrettin. Azra ben hep cehennemdeyim, bu cehenneme seni de sürükledim. Özür Dilesem en azından bunun için affeder misin?"

“Giderayak vicdan temizliği mi? Babama teslim ettin ve af dile çok iyi ya! İyide hanginizi af edim. Onu mu seni mi?

“İkimizi de affetmen kolay değil biliyorum.” Gözlerinde ki alev puslu okyanuslara dönüşmüştü. Akmayan ama taşmaya hazır puslu okyanuslar”

“Seni affetmem senin için önemli mi?”

-Önemli Türk önemli? İçimde ona anlatmadığım duygular ruhumdan kulağıma fısıldadı.

'Evet, nasıl önemli bir bilsen? Ben bencil, ben sadist onca zaman sadece seni izlemek için bir fanusa kapadım ve yaptığım çok normal bir şey gibi kendime binlerce geçerli sebep sundum. Azra seni kaybetmemek ve hata yapmaktan korktuğum için bırakıyorum ama senden vazgeçmem imkânsız nasıl şu an sen bana imkânsızken bile, ben bu imkânsızı deli gibi istiyorum.'

Kafasını kaldırdı tam gözlerime bakarak kendi dilinde,

"Artık çok önemli değil affetmem, ama sen duymak istiyorsun o zaman bunları duy; İnsanları öldürme, kimseyi bir fanusa koyma, insanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapma ve konuşma özürlüsün sen nasıl desem hödük sün" dedi.

Beni aptala çeviren karşımdaki bu ufaklığı, o an çıtır çıtır yemek istediğim en güzel Çizburger di. Yüzümdeki sırıtışla karşımdaki masalsı yaratığa baktım. Ona âşıktım. O, bir şeyler söylerken bense yüzündeki her mimiği, her çizgiyi ezberliyor ve hafızama kaydediyordum.

“Dilimi konuş Türk dedim.”

Topuzdan firar etmiş yürek şeklindeki yüzüne savrulan kıvırcıkları kıskandım. Parmaklarımı dolayarak yüzünü yüzüme yaklaştırdım. "Sayın Azra soyadı belli olmayan bebek, sen çok önemlisin ve baban seni almaya geldi diye benden kurtulduğunu düşünme" kurtuluşu yoktu henüz nasıl olacağını bilmiyordum ama beni kabullenmeyi ona öğrenecektim ve ona kendimi sevdirmenin bir yolunu muhakkak bulacaktım.

Nefsini yüzümde hissediyordum. “Evlenmiyorum senden de kurtuluyorum kısacası sana veda edip, ülkeme döneceğim.”

“Evet, döneceksin ama…”

“Ama ne? Bilmediğim ne”

Bu kız gerçekten çok zekiydi. Katıla katıla güldürdü beni, yüzüme şaşkın ifadeyle masum gözlerini dikmiş, gülerken canım yandı biraz geri çekildi.
“İyi misin?”

Benim için mi endişe etmişti? Bu hayatta bir amacım olmadı. Bir yere veya bir şeye aitlik duygusu beslemedim. En büyük sorumluluğum karanlığın dipsiz çukurundaki bana verilen görevleri eksiksiz yerine getirmemdi ve bu durum benim gayem değil eğlencemdi. Şimdi karşımda duran bu ufaklık, varlığını bilmediğim bir yumru oturtmuştu yüreğime ve nefes almama engeldi. Hissettiğim bu his, karşımda duran bu varlığı görmediğim her an yiyeceğim tüm kurşunlardan daha kötü acı vereceğini bildiğim gerçekti.

Gülerek "İyiyim. Bizi dinlediğini biliyordum Türk" Dedim. Osman Bey bize bakıyordu. Babasını fark edince yataktan uçarcasına kalktı utanmıştı tekrar koltuğa oturdu. O ise ikimize bakıyordu.

Ertesi gün daha iyiydim, yataktan kalkmış odayı küçük küçük adımlayarak etrafta gözlerim küçük ışığımı (my hope ) arıyordu.

Bir kaç gün sonra, Kapının önünde Maria ile sohbet ediyordu. Bu gün yola çıkıyorduk. Cip hazırlandı. Ev ahalisiyle vedalaştık. Ben arkaya onlar öne yerleşti ve yola çıktık. Azra ile yollarımız Meksika Havalanın da ayrılıyordu. Osman Bey gidecekleri güzergâhı farklı ve kendi bildiği gibi ayarladı. Araçla yola çıktıktan sonra İspanyolca "Osman Bey kızınızla son defa konuşmak istiyorum ve artık kendi kimliğini öğrenmeli.”

“Sen kimlikleri ver ben ona kendim söylerim.”

“Lütfen efendim onunla bana beş dakika verin, lütfen onu rahatsız etmeyeceğim.”

“Bak! Kızıma baskı yapmanı istemiyorum. Onun iyileşmesi lazım. O vakit ben durumu izah ederim.”

“Karımla konuşmalıyım mana müsaade edin.”

“Kısa sürsün.”

Arabadan indim. Osman Bey Azra'ya dönerek kendi dilinde "Brain'la burada yollarımız ayrılıyor Azra seninle konuşmak istedikleri var, seni arabada bekliyorum." dediğini duydum.

Biraz ilerideki taşlık alanda gözden kaybolduğumda önümdeki okyanusa yüzümü döndüğüm. Onun bana yaklaşmasını beklerken gözlerim dünyanın ayaklarımızın altından çekildiği o tepeye çevrildi.

“Osman Bey benimle konuşmak istediğini söyledi.”

Birden ona dönerek iki elimle yüzümü kavrayarak "Sana yaşattığım her şey için çok özür dilerim Turk dedim"

“Önemli değil bitti artık.”

“Çok önemli Azra”

İçimdeki tüm pişmanlıkla yüzüne baktım, Sırtımdaki çantayı almasını istedim, sırtımdan çekti aldı. Çantanın önünden bir pasaport, kimlik ve bir kaç evrak çıkardım. Ona uzattım, elimden aldı.

“Ben Kuzeye, Sen Kuzey doğuya gidiyorsun birazda güney sayılır. Oralarda kendine dikkat et olur mu? Okulunu bitir Azra sonra burada sana eğitimin için yardım etmek istiyorum eğer kabul edersen.”

“Ben ben ne diyeceğimi bilmiyorum. O kadar çok şey yaşadım ki uzun zamandır ülkemden uzağım.”

“Hatırlıyor musun şu karşıdaki tepeyi Türk?”

Elimle onu öptüğüm yeri gösterdim. Sadece kafasını salladı ve gözlerini yere indirdi utanmıştı. Onu bırakmak ve ona kavuşmayı beklemek uzun zaman alacak olsa da değerdi. Tek şeyi bilmesini istiyordum bu evliliğin gerçek olduğunu, elimle çenesinden tuttum gözlerini gözlerine kilitleyerek "Sana araba da tanrı ile ilgili dediklerimi hatırlıyorsun değil mi?" dedim

Gözlerini yere indirdi titremişti. Dudaklarımı anlına bastırdım ve teninin kokusunu içime çektim. “Zamanı gelince görüşeceğiz Türk dedim.”

Artık gitmeliydim yoksa karımı da yanıma alıp gidecektim.

“Senden kurtulamayacağım değil mi?” dedi

Sırıtarak döndüm ve havalananı doğru yürümeye başladım.

“Zamanı gelince Turk.”

“Hey kendine iyi bak ölme” diyerek seslendi.

“Karımı dul bırakmam merak etme” diye bağırdım.

Gülerek ilerledim kapıdan içeri girmeden dönüp baktığımda şaşkın bir ürkeklikle bana bakıyordu, biliyordum şu an hayatının şokunu yaşıyordu. Yüzündeki masumiyet içimi kıskançlıkla doldurmuştu hayatımda ilkti bu duygu o öldürücü bakış sadece bana aitti. O an ona aşkı değil de, bu son anımızda kıskançlık beni esir aldı ve ona korkuyu bıraktım.*******

 

Merhaba bölümü hızlı yazdım sonra düzeltme yapacağım.

Bölüm : 12.03.2025 12:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...