
Uçak bulutların arasından süzülürken Azra’nın başı cam kenarına düşmüş, dalgın bir uykunun içine kaymıştı. Brain hafifçe doğruldu, yanındaki etajerden küçük bir yastık aldı. Genç kızın başını nazikçe kaldırıp yastığı camla koltuk arasına yerleştirdi, ardından başını usulca üzerine bıraktı. Yeniden koltuğuna geçti, yüzünde dingin bir tebessümle Azra’nın masum yüzünü izlemeye koyuldu. Yüzüne düşen birkaç saç telini dikkatle kulağının arkasına sıkıştırdı.
Soluk alışları neredeyse duyulmazdı. Brain biraz eğildi, gözlerindeki hafif kıpırtıdan onun uyuduğunu fark etti. O an kendi kendine fısıldadı:
“Küçük hazinem… Seni gerekirse kendimden bile korurum. İnatçı karım, biliyorum beni affetmen kolay olmayacak. Ama bu kalp yalnızca senin için atıyor. İmkânsızlıkları dize getirebiliyorsam, hayatım pahasına senin o minicik, yaralı kalbini tamir edeceğim… ve içine sığacağım. Sana yemin olsun.”
Başını yastığa dayayıp gözlerini Azra’nın yüzünden ayırmadan, yıllardır hissetmediği bir huzurla uykuya daldı.
Ateş ve buz… Uçak yere indiğinde ikisini de bekleyen, yeni maceralarla ve ağır yüzleşmelerle dolu kabustan habersiz, derin uykularında yol almaya devam ediyorlardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |