6. Bölüm

6. Bölüm

Bahar Yıldız
gdscgny

Azra

Biliyordum, benimle ilgili konuşuyordu ve çok öfkeliydi. Korku yüreğimi sardı; ben bitmiştim. Yatağa geçtim ve onun konuşmasını tekrar izlemeye başladım. Konuşması bitince bilgisayarın başında saatlerce oturdu. Sürekli not tutuyor, boş kâğıtlara bir şeyler karalıyor, çiziyor, kroki çıkarıyordu. Silahlarını ayarladı ve çizdiği kâğıtlarla birlikte tek tek çantasının içine yerleştirdi. Gidiyordu. Bazen gider, birkaç gün gelmezdi. O yokken yemeklerim yukarıdan gelirdi. Onun gözümün önünde olmasına alışmıştım, lakin böyle gidişini de yadırgamıyordum. Sessizlikle geçecek zamanı, gelişi ses olmasa da değiştiriyordu; varlığını bilmem ve yalnız olmadığımı hissetmem aklımı kaybetmemem için bana güç veriyordu. Her zaferinde dönüyordu. O gittiği gün, saçlarımdan bir tel koparıyordum. Işıklar söndüğünde kılı yatağın altına yerleştiriyordum. Böylece kaç gün gelmediğinin farkında oluyordum.

Kapıdan çıkmadan önce, ilk defa giderken döndü ve bana baktı. Onca zaman sonra, bu adamda ilk defa normal bir insanın bakışını gördüm gözlerinde. Her zamanki gidişlerinden değildi ve değişen neyse ellerimin içi birden terledi. Cama koştum, “Gitme!” diyordum ilk defa, ona bir şeyler demeye çalışırken o kapıdan çıkmıştı.

Ne kadar çok zaman geçti biliyordum, kıllar çoğaldı ama o gelmedi. Bu bekleyiş uzundu ve kendimden vazgeçmediğimden, bu cam duvarların içinde hareket ediyordum. Kendimle konuşuyor olmam tamamen aklımı kaybetmediğimden miydi? Siyah dünyamın içinde hiçbir hareket yoktu. Araf’ta kalmıştım. İlk defa adam gelmez olmuştu. Korkmaya başlamam, beni burada unuttuğundan değil, başına bir şey gelmişti. Beni ölüme bıraktığını sanmıyordum. Yemek ve kıyafet boruları çalışıyordu. Birileri beni yaşatmak için bir şeyler yapıyordu. “Neden dönmedi?” Bunun düşüncesiyle mırıldanıyor, aklımı sürekli kurcalıyor ve son bakışı aklımdan çıkmıyordu.

Saçlarımı artık koparmaktan vazgeçtiğimden zaman kavramımı yitirmiştim. Bir süredir yemeklerin gelmemesinden, tabakların dibini sıyırarak, kırıntıları yemekle geçen iki gün içinde içme suyu da bitmişti. Açlıktan ölecektim. Banyodaki musluk suları akıyordu. Ölümü kabullenip ışıklar söndüğünde yatağıma kıvrılıp uykuya dalmıştım. Uyandığımda oda boş değildi. İçeride takım elbiseli kişiler etrafta dolanıyor ve kapının kilidinin şifresini açmaya çalışıyorlardı. Korku tüm vücuduma sirayet ettiğinde titremeye başladım. Adamların gözleri beni hiç bulmuyordu. Sadece kapıyı açmak için uğraşıyorlardı.

Açamadılar. Bir tanesi silah doğrultunca banyo kabinine girdim. Titriyordum. İki gündür yemek yoktu, çok güçsüzdüm, bugün ölebilirdim.

Kabinde korkudan uyuyakalmışım. Uykumda bir an ne olduğunu anlamadan biri beni kollarına aldı. Bilincim açılıp gözlerimi araladığımda kan kokuyordu beni kollarında tutan. Gözlerimi açtım ve inanamıyordum, onun kollarındaydım. Allah'ım, insan düşmeye görsün, yılana bile sarılıyormuş. Gelmişti, beni fanustan çıkardığında gözlerime inanamadım. Bu devasa salonda kıyamet yaşanmıştı, etrafta tam tam dört leş vardı. Adamları öldürmüştü. Silahı belinde, bacağındaki bıçaktan kan damlıyordu. O bir askerdi; adını bilmediğim bu adam beni kurtarmış mıydı? Yoksa hâlâ cehennem ’de miydim?

"Türk, buradan çıkıyoruz. Seni başka yere götürüyorum." İlk defa ve ilk defa ona İngilizce, "Neden dönmedin? Neden geciktin? Çok bekledim." dedim. Emin değildim ama bu adam beni öldürmeyecekti, bunu fark ettim. Bu şekilde konuşmam akıl alır gibi değildi. Öyle bir ruh halim vardı ki sağlıklı düşünmüyordum. Ondan başka insan tanımıyordum. Nerede olduğumu bilmiyordum.

Beni sımsıkı kucakladı. “Sarıl, tıpkı ahtapot gibi, ben seni tutmayacağım, sen beni tut tamam mı?” dedi. Ona gücümün yettiğince o kadar sıkı sarıldım ki yüzümü boynuna gömdüm ve bacaklarımı beline doladım. O, çok hızlı hareket ediyordu, sürekli elindeki silahı kullanıyor ve onun yalnız olmadığını fark ettim; yanında bir adam da onunla birlikte hareket ediyordu. Bir süre sonra silah sesleri sustu. Korkmayı unutmuştum, cehennemdi etrafım. Eski bir maden tüneli gibiydi, yerdeydik, etraf karanlık ve topraktı. Biraz ilerledikten sonra beni yere indirdi ve yanıma çömeldi.

"Seni hiç kimseye vermiyorum. Sana zarar gelmesine izin vermem, anladın mı?"

İşte o an "Annem," dedim.

Dudaklarında ufak bir tebessüm belirdi. "Annene artık kimse bir şey yapamaz. Sadece sen zarar verirsin, tamam mı? O seni öldü biliyor, bırak öyle bilsin, yoksa o da ölür" Yaşamam için ölündü bilinmek ne komik bir ironi. Tekrar beni kollarına aldı ve yanındaki uzun boylu, devasa yapılı adamla küf kokan bu tünelde ilerledik. Tünelin taşlarla kapatılmış bir kısmını iri adam açtı, içeri girdik. Taşları tekrar yerleştirdikten sonra sağdan dönünce küçük bir alana vardık. Beni geniş bir koltuğa bıraktı, ufak bir yaylı kanepe ve gaz lambası vardı. Lambayı yakınca etraf aydınlanmıştı; burası tam bir sığınak gibiydi.

İri adam kendini yaylı kanepeye bıraktı. O ise yanıma geldi, yerleşti.

"Edgar biraz dinlendikten sonra etrafı kontrol et. Arabaya ihtiyacımız olacak, sen bu işi hallettikten sonra buraya gelirsin."

"Tamam, Brain. Gece yarısını bekleyelim, hatta saat üç olsun, en rahat zaman, leşleri temizlerim," dedi.

Demek adı Brain’dı. Üst raflardan bir çikolata ve küçük su şişesini burnuma dayadı.

"Gücünü kazanman gerek, bunları yemelisin." Elinden aldım ve itiraz etmeden yemeye çalıştım. O kadar yorgundum ki gözlerim kapanmaya başlamıştı. Koltuğun köşesine iliştim. Kafamı koymamla kendimden geçtiğimi hatırlıyorum. Uyandığımda gaz lambası hâlâ yanıyordu. Belimde ağırlıkla doğrulmaya çalıştım. Sırtımdan bana sarılmış, derin derin soluk alıyordu. Bir kolu da boynumun altındaydı. O anki duruma inanamadım. Ondan uzaklaşmaya çalışınca "Uslu dur çocuk," dedi ve beni kendine çekip kilitledi.

Onca zaman kim olduğunu bilmediğim bu adamla aynı odada, ben camın arkasında, o camın diğer tarafında yattı ve düşüncelerimden şu anki durumun kırıntısını bile geçirmedi.

Kan kokan bu adamın tüm uzuvlarını bedenimde hissediyordum. Korku yüreğimi sardı. İtmeye çalıştığımda üstüme atladı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Korkma, sana zarar vermem, böyle kal." Nefes almakta güçlük çekiyordum. Yan tarafa kafamı çevirdiğimde iri adam gitmişti. İlk defa bir hınçla onu itip ayağa kalktım. İçim ateş gibiydi, öfke bütün uzuvlarımı sarmıştı. Bu manyak adam bir de beni koynuna almış uyuyordu. Ben bu kelimeyi sürekli kullanacağımı bilmeden şaka gibi ya. Meğerse bu iki kelime onunla benim özetim olacakmış ve bunu çok çok sonra anlayacaktım.

“Sen ne yaptığını sanıyorsun, maniac man? Bana yaşattığınla kimse aklını koruyamaz. Senin beni kaçırman, o insanların önüne atman, annemle tehdit etmen, vurman ve bir fanusa kapatman geçtik. Ayrıca sapıksın. Beni öldür, daha iyi Mr. Brain.” Gözlerinde küçümser ifade ile başını yan çevirdi. Yüzündeki sırıtış genişledi.

"Öldürmek mi? İnan bana, ben seni bıraksam o işi yapacak çok insan var. Sana tecavüz mü? Asla. Sen çocuksun, daha dengim bile değilsin, sadece bir ses kırıntısında, acil durum hareketi için kucağımda tuttum. Yanımdaki adam yeni çıktı. Sen bir Türk ve Müslümansın, sevmem senin ırkını da, dinini de." Konuşurken üstüme doğru gelmeye başladı.

O geldikçe ben geriledim. "Ben de senin dinine ve olmayan ırkına çok bayılmıyorum. Hem sen bir katilsin, gözünü kırpmadan adam öldürüyorsun. Sen iğrençsin!"

Dudağında küçük bir tebessümle bana baktı. "O zaman sorun yok. Ama bu, senin benden kaçma veya benim seni bırakma ihtimalim olduğu anlamına gelmiyor, anlaşıldı mı?"

“Ya nereye kaçabilirim? Neredeyim ben, daha doğrusu neredeyiz, biliyor muyum?”

"Amerika, California’dayız."

"Mecburen sana mahkûmum, değil mi? Brain!" Benden uzaklaşmış koltuğa oturmuştu. "Ooo çocuk, bir günde şakır şakır İngilizce konuşuyor oldun ve dilin çok uzun. Bana bak! Evet, adım Brain, bu kadar bilmen yeterli ama dilini kes hemen. Yoksa ben memnuniyetle yaparım." Yayıldığı koltukta, "O güzel ağzını kapatmasını bilirim, tamam mı?" Ellerini dudaklarına götürdü, gözleri gözlerimdeydi. Yutkundum, ne demek istediğini anlamıştım ve tamam dememi bekliyordu.

"Tamam," dedim. Onu kışkırtmayacak kadar sağduyulu bir insandım.

"Edgar'ın gelmesini bekleyeceğiz, Turk."

Bölüm : 09.10.2024 12:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...