
Brain
John’u öldürmem an meselesiydi. Aşağılık herif! Bir aydır Hindistan’daki bağlantımın gelmesini bekliyordum ve resmen yanlış hedefe yönlendirilmiştim. Beni uzaklaştırmıştı. Havalimanına iner inmez yardımcım Edgar’ı aradım.
Durum hiç iç açıcı değildi. Dört gündür villaya, hükümet yetkilisi olduklarını söyleyen bir grup gelmiş ve ortalığı talan etmişti. Emindim, kızdan iz arıyorlardı. Edgar, iki gündür kıza yemek gönderemediğini söylediğinde panikle John’u aradım. Bu adamın derdi neydi? Villamı neden aratmıştı?
Sorduğumda, o uyuz John, kızın hâlâ yaşıyor olabileceğini söyledi. “Nereden çıkardın?” diye sorduğumda, kızın babasının burada olduğunu anlattı. Sadece güldüm. Aptallar ordusu bizimkiler. Kızın öldüğünü söyledim. Ama General’in elinde bir bilgi olduğunu, sadece bizim değil, Rus istihbaratının da işin içinde olduğunu anlattı. Ekiplerimiz hiçbir şey bulamamıştı ama bugünkü aramayı yapanlar bizimkiler değildi.
Edgar’ı tekrar aradığımda, telefonda silah sesleri duyuluyordu. “Brain! Kıza ulaştılar!” dediği an, arabayı 200’le sürüyordum. Villaya vardığımda içeride ses yoktu. Ormandaki girişe sürdüm. Burası eski bir maden tüneliydi, 1800’lerden kalma ve kapatılmıştı.
İçeri koştum. Şifreyi girip iç kapıyı açtım. Duvardaki kolu çevirdiğimde oda duvarı yukarı kalktı. Bu giriş tek taraflıydı. İçeride dört adam cam odanın kapısını açmaya çalışıyordu. Birisi kurşun sıkıyordu. Ama cam kurşungeçirmezdi. İşimi asla yarım bırakmazdım. Her ihtimali düşünerek hazırlıklıydım. Adamları tek tek yere serdim. Biri arkadan dolandı, boynumu tuttuğunda bacağımdaki bıçakla işini bitirdim. Atardamarını parçalamıştım. Ter ve kan üzerime sıçramıştı. Sessizlik hâkim oldu. Edgar arkamda belirdi.
Hiçbir şey demeden kapıya koştum. Banyo kabininde, lavabonun kenarında uyuyordu. Onu yavaşça kaldırdığımda, "Neden dönmedin? Neden geciktin? Çok bekledim," dedi. Birden gözlerim o masum yüze takıldı.
Bedenini kendime çevirdim, sımsıkı sarıldım. Kulağına fısıldadım:
“Şimdi seni bırakacağım. Ve sen bana tıpkı ahtapot gibi sarıl. Ben seni tutmayacağım, sen beni tut. Tamam mı?”
Ben, Brain… Hayatım boyunca hiçbir şeye zaafım olmadı. Çocukluğumda benden alınanlar ve yaşadıklarım yüzünden huzurum olmadı. Param çoktu, kadın çoktu. Ama âşık? Hiç olmadım. Ruhumdaki kanlı anılara takılı tek cümlem vardı:
“Aşkın kokusu sadece sana ait, saf olsun bebeğim.”
Zengin doğdum. Maceralı her yoldan geçtim. Ama kollarımda tuttuğum bu masum şey ve onun söyledikleri, hayatımda bir ilkti.
Bana sıkıca tutunuyordu. Asansörden inenleri Edgar’la birlikte etkisiz hale getirdik. Kimse kalmadığına emin olunca içeriyi şifreledim. Hâlâ boynuma gömülüydü. Edgar gerekli malzemeleri çantasına doldurduktan sonra duvarı kapattık. Tüneldeki gizli bölmeyi açtık. Ortalık sakinleşene kadar küçük sığınakta kalmak en iyisiydi.
Onu koltuğa bıraktığımda çok bitkin görünüyordu. Biraz çikolata ve su bulup verdim. İtiraz etmeden aldı. Ardından koltuğun ucuna kıvrıldı ve uyuyakaldı. Edgar’la plan yaptıktan sonra, arabayı garaja çekecekti. Ondan yeni bir araç temin etmesini, kıza hazırlattığım kimlikleri ve parayı Meksika hesaplarına aktarmasını, bir miktarını da nakit olarak hazırlamasını istedim. İlk hedefim, kızı Meksika’daki eski villaya yerleştirmek ve sonra ortalığı düzene sokmak için geri dönmekti.
Edgar çıktıktan sonra, onun uzandığı koltuğun yanına uzandım. Kolumu boynunun altına geçirdim, onu kucağıma alıp yüzümü saçlarına gömdüm. Normalde tetikte uyurum. Ama onun kokusu beni uyuşturmuştu. İtilmeyle uyandım. Gözleri korku ve şaşkınlık doluydu.
Bu adamın kucağında ne işim var der gibiydi.
“Uslu dur çocuk,” dedim. Ve onu kendime çekip sarıldım.
Kucağımdan inmek için çırpındı. İtmeye çalıştığında üstüne doğru eğildim.
Yüzünü yüzüme yaklaştırdım.
“Korkma. Sana zarar vermem. Böyle kal.”
Ama ilk kez bir öfkeyle beni itip ayağa kalktı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bana yaşattıklarınla kimse aklını koruyamazdı! Beni kaçırman, o insanların önüne atman, annemle tehdit etmen, vurman ve bir cam fanusta kapatman... Geçtim bunları... Sapıksın!"
Bu kadar akıcı ve sert İngilizce konuşmasını beklemiyordum. Gerçi niye şaşırıyorsam... Babasının kızı. Ama yine de inanılmazdı. Kaçmaya çalışmamıştı, çünkü annesine zarar gelmeyeceğini anlamıştı. Yine de onu kızdırmak hoşuma gitmişti.
Biraz canlanması gerekiyordu.
“Öldürmek mi? İnan bana, ben seni bıraksam o işi yapacak çok insan var,” dedim. “Sana o anlamda yaklaşmak? Asla. Sen çocuksun. Dengim bile değilsin. Sadece farklı bir seste acil durum hareketi için seni yanımda tuttum. Hepsi bu. Hem sen bir Türk ve Müslümansın. Sevmem senin ırkını da, dinini de.”
“Ben de senin olmayan ırkına bayılmıyorum. Hem sen bir katilsin. Gözünü kırpmadan adam öldürüyorsun. İğrençsin!” dedi.
Bu kız vahşiydi. Ve ben… Vahşi olan her şeye deliydim.
“E o zaman sorun yok. Ama bu, senden vazgeçebileceğim anlamına gelmiyor. Anlaşıldı mı?”
“Zaten kaçabileceğim bir yer mi var? Nerede olduğumu bile bilmiyorum!”
“Amerika’dayız. California,” dedim.
Şaşırdı. Bunu ilk kez benden duyuyordu.
Koltuğa geri oturdum.
“Ooo çocuk… Bir günde şakır şakır İngilizce konuşuyorsun. Ve dilin çok uzun.”
Gözlerinin içine bakarak, "O güzel ağzını kapatmasını bilirim. Tamam mı?" Yutkundu. Ne demek istediğimi anlamıştı..
“Tamam,” dedi.
“Edgar’ın gelmesini bekleyeceğiz, Turk.”
“Ayrıca beni iyi dinle küçük Türk…
Hayatta kalman için, burada ayakta kalman için, sadece bir şeye ihtiyacın var: Benim sözümden çıkmamak. Çünkü bu dünya, tanıdığın hiçbir yere benzemiyor. Burada doğru-yanlış, iyi-kötü diye bir şey yok. Burada sadece güçlü olan hayatta kalır. Ve senin şu an yanında olan tek güçlü kişi benim.
Ben sana zarar vermedim. Seni aç bırakmadım, öldürmedim. Çünkü bilmediğin bir şey var: Seni bir yıl boyunca yaşatmak için, kendi içimde çok şeye borçlandım.
Sen neden buradasın bilmiyorsun ve bilmemen daha iyi.
Senin tek işin — bana güvenmek değil — beni takip etmek.
Bunu kalbinle değil, korkunla anla. Çünkü duyguların burada sana yol gösteremez.
Ama korku seni yaşatır.
Benim sözüm; senin canın, annenin hayatı ve senin tek çıkış biletindir.
Uslu dur. Çünkü eğer benim ritmimi bozarsan… seni bile isteye değil, zorunda olduğum için yok ederim.
Bu… tehdit değil.
Bu… gerçek."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |