
AZRA
Küçük tıkırtılar, inleme desem tam benzemese de viyaklama gibi sesler... Sanki fareler. Evet, evet fareler, burada fareler vardı.
"Burada fareler mi var?" Amerikalı koltukta oturur durumda gözlerini etrafta gezdirdi.
"Eski bir maden. Fare olması normal değil mi? Hadi korkma, Edgar birazdan gelir. Yiyecek, giyecek ve diğer eksikleri getirir. Korkuyorsan koltuğa gel." Katilimin koltuğunun altında olmaya niyetim yoktu. Çünkü manyaktı ve sağı, solu var mı bilmiyordum.
"Korkmuyorum, ben iyiyim. Senin yanında olmaktansa farelerle otururum daha iyi, Amerikalı. Söylesene, senin tam adın ne?" Karşısındaki somyada oturuyordum. Yüzü asılarak yerinden kalkıp etrafı kontrol etti ve durağan bir şekilde tekrar koltuğa çöktü. Yanındaki silahları kontrol edip beline taktı ama sakin gibi duruşunun altında asabiyet yatıyordu ve bunu hissettiriyordu. Öfkesi bana karşıydı, farkındaydım.
"Yanımda olmaktan korkuyorsun, aptal Turk. Ben seni farelerle oturmasını bilirim de, neyse."
Bu adam neden alıngan olmuştu ki?
"Eminim yaparsın. Çok çabuk bozuluyorsun, Amerikalı," dedim. Karşılıklı sessizce oturduk. Bir müddet sonra taşların yerinden oynadığını fark ettiğimizde, Amerikalı kalkıp taşları aşağıya indirdi ve Edgar ellerinde büyük bez çantalarla içeri girdi. Nefes nefeseydi.
"Her şey hazır. Ortalığı temizledim ve villadaki çalışanlar iyi. Ha, bu arada John aradı. Sana ulaşamadığını söyledi. Ben dönmediğini ve beni aramadığını belirttim." Edgar konuşurken, arkadaşı kafasını onaylarcasına sallamakla yetindi.
Konuşurlarken ellerindeki çantaları açmışlardı. Brain torbadan çıkan sırt çantasına kazak, pantolon ve kalın bir parkeyi tıkıştırdı. İnce askılı bir tişört, kabarık bir kot uzattı. İçinde bir kadının ihtiyaçlarını içerir havası alınmış ama çanta gibi büzülmüş bir poşet, gözlük ve kimlik, pasaportu elime tutuşturdu. Bana yaklaşarak:
"Adın bundan sonraki ekstra duruma kadar Anna Taylor. Bir İskoç'sun ve burada mimarlık okuyan öğrencisin. Umarım şiven dikkat çekmez. Sana bir hikâye bulmamız lazım, bunu da yolda hallederiz. Ben senin erkek arkadaşınım. Bir de baktın, öğretmenin veya ağabeyin olabilirim, duruma göre değişebilir. Anna, anlaşıldı mı?"
Resmen komut verir gibi anlatmıştı. Sadece kafamı sallamakla yetindim.
"O zaman hazırlan. Üstüne tişört ve kotu giyin. Diğer malzemeleri ve ihtiyacın olanları al, bu çantana koy. Biraz bir şeyler yedikten sonra çıkarız," dedi.
Giyeceklerimi bir kenara ayırdım. Bana fırlattıklarını ve ortadaki tahta masadaki çantaları elden geçirdiğimde, cam odada giydiklerimin aynısından olan pijama, kalın eşofmanı ve iç çamaşırını, bir pet su ve biraz bisküviyi çantama koyduktan sonra kapadım. Önüne kimlik ve pasaportu yerleştirdim. Brain çantaları tamamen boşaltı. İçinden çıkan küçük, havasız poşetteki iç çamaşırlarını uzatarak:
"Çantana koy, yedek," dedi.
Onlara doğru baktım. İkisi de masanın başında yiyecekleri hazırlıyorlardı. Bir ara Brain üstündekileri çıkarınca hemen arkamı döndüm. Giyinmişti. "Sırtınısı döner misiniz?" deyince:
"Edgar, arkanı dön. Sen de acele et," dedi. Dönmüyordu, onu bekliyordum. "Hadi," dedi gözlerini kaldırarak. İçimden ellerimle boğa bilsem hemen yapardım ama ona mahkûmdum. Kurtulmak için ona mahkûmdum. Bunu iliklerimde hissettirmişti. Anneme uyguladığım o taktikle gözlerimi biraz acırak, lütfen der gibi baktım. İşte o an, ne olduysa oldu ve soluğunu bir anda yanımda hissettim. Kolumu parçalarcasına tutarak kulağıma doğru sessizce:
"Bir daha bu şekilde bakarsan seni yatağa atarım. Korktun ya, her şeyi yaparım. Veya bir başkasına baktığını görürsem, seni parçalar ve her bir parçanı annene postalırım, Turk. Yeterince açık mı? Şimdi üstünü değiştir, yoksa ben değiştiririm. Unutma, hiç yapmadığım bir şey değil."
Edgar'ın ark ası hâlâ dönüktü ama huzursuzdu. Onu ikiletmeden iç çamaşırlarımı değişmeden üstümü giymeye çalışınca:
"Onlar da," dedi. Birden bana bakmıyordu ama hissediyordum, beni görüyordu.
Ona arkamı döndüm, en kuytu yere doğru çekildim ve üstümü değiştim. İnce askılı tişört kısaydı, pantolon da düşük beldi. Aslında üstüme tam oturmuştu da, çıplak hissediyordum kendimi. Tişörtün önü göğüslerimi gösterir şekilde, arkasında kapalıydı. Açıklığı biraz arkaya attığımda, göbeğim tamamen ortadaydı. Pantolon dizimin biraz altında, bileklerime kadardı. Moda mıydı, yoksa beden olarak benden kısa birine mi aitti, anlamadım.
Brain dikkatlice bakınca, canı sıkkın bir şekilde Edgar'a dönerek:
"Nereden buldun bunları? Delirtme beni," dedi.
Çok kızgındı. Adeta burnundan soluyan boğalara benziyordu. O soğukkanlı adam yoktu karşımda. Manyaktı. Benden kurtulmadığından mı, ya da ona ayak bağı olduğumdan mı, neden bu kadar öfkeliydi? Anlamıyordum.
Edgar el işareti yaptı ve taşların dışına çıktılar. Bana dönerek:
"Eşofmanlarını giy ve hazırda bekle, Anna. Geliyoruz birazdan." Gözleri, "korkma" der gibiydi.
İsmim artık Azra değil, Anna idi. İçim bir garipti ve ben artık o manyak ne derse o olacaktım.
Nereye kadar?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |