9. Bölüm

9. Bölüm

Bahar Yıldız
gdscgny

Brain

Tıkırtılardan bahsedince içimden hafifçe güldüm. Fareler deyince, onun onlardan korktuğunu sanmıştım ama o her zamanki gibi şaşırttı beni. "Seninle oturmaktansa farelerle otururum" deyince, içimden onu farelerle bir çukura atmak geçti. Bu çocuk izledikçe huzur buluyordum, ama ağzını açıp konuştuğunda işler değişiyordu.

Villa, ormanın kalbinde, yıllardır terkedilmiş eski bir madenin hemen üstünde yer alıyordu. Madenin dar ve karanlık tünelleri, yıllardır kullanılmadığı için çökmeye yüz tutmuştu; içinden yükselen soğuk nem, duvarlardaki yosun kokusu ve zaman zaman duyulan hafif tıkırtılar ortama ürkütücü bir hava katıyordu. Bu eski maden ve sığınak, adeta geçmişin karanlık sırlarını saklayan bir mezar gibiydi.

Edgar’ın gelişi ikimizi de rahatlatmıştı. Ellerdeki ağır bez çantalar yere bırakıldı, hazırlıklar başladı. John’un araması, kızın hala hayatta olduğunu gösteriyordu, bu iyiye işaretti. Şimdilik her şey kontrol altındaydı.

Artık adı Anna Taylor’dı. Bir İskoç kıza şimdilik uygundu. Kıyafetlerini değiştirmesini istediğimde, sırtını dönüp giyinmek istedi. Edgar’a dönmesini söylemiştim, o ise beni bekliyordu. Benim dönmem söz konusu değildi. Bu kuş beyinli kız saflıkta sürekli seviye atlıyordu, ta ki o bakışı atana kadar… O bakış da neydi böyle? Hızla Edgar’a baktım, hâlâ arkası dönüktü. Kaç kişiye bu şekilde bakmıştı? Soluğumu nasıl yanında aldığımı anlamadım. Bu çocuk beni deli ediyordu.

"Bir daha böyle bakarsan seni yatağa atarım, korktuğun her şeyi yaparım. Veya bir başkasına baktığını görürsem seni paramparça eder, her bir parçanı annene postalırım, Turk. Yeterince açık mı? Şimdi üstünü değiş, yoksa ben değiştiririm. Unutma, hiç yapmadığım bir şey değil," dedim.

O uzaklaştı, arkasını dönüp giyinmeye başladı. Kafamı kaldırdığımda, barın köşesinde bekleyen fahişeler bile daha usturupluydu. O da şaşkındı ve "Ben böyle dışarı çıkmam," diyordu gözleriyle. Edgar’ı öldürebilirdim o an. Edgar da öfkeliydi, dışarıyı işaret ediyordu. Yüzümdeki ifade onu hiç memnun etmemişti.

Edgar, "Brain, dışarıda biraz konuşalım. Ufaklık üstüne eşofmanını giy, korkma, birazdan geliyoruz," dedi.

Taş duvarın dışına çıktığımızda, taşları teker teker yerine koydum. Duvardan uzaklaştık. İlk aklıma geleni yüzüne sessizce bağırdım: "Sen kurbanına mı âşıksın? O kıza mı? George Brain Graham!"

Şaşırmıştı, bu tepkiyi beklemiyordu. Dışardan nasıl göründüğünü, kızın üstündeki kıyafetlere verdiği tepkiyi ve kızın her halini gözleriyle izlemesini düşündüm. Bu adam deliydi, deliydi ama kontrolü asla kaybetmezdi. Benim tanıdığım buz dağının, soğukkanlı adamın yerini bir volkan almıştı.

"Ne diyorsun sen? Tabii ki hayır. Ben aşk kelimesinin varlığına bile inanmam, Edgar. Kadın her yerde kadındır. Bu güne kadar düşüncem değişmedi, başka anlamı olamaz. Bu iş görev, hepsi bu."

"Sakın beni uyutma. O kızın yaşamaması gerekiyordu. Yaşattın, korudun, bunun işle ilgisi olduğunu söyleme, Brain."

"Kesinlikle iş gereği. Onunla daha işim bitmedi, elimde koz var. Hem Ruslar hem bizimkiler, birçok muhalif grup istiyor. Kızın babası çok önemli, dolayısıyla o da önemli. Neden beni sorguya çekiyorsun? Bu zamana kadar yanlış yaptığım bir iş olmadı."

"Brain, Brain, Brain. Ona nasıl baktığının farkında değilsin."

"Saçmalama, nasıl bakıyorum?"

"Aç kurt gibi. Kendin bile ne olduğunu anlamamışsın. O çocuk bir yıldır senin önünde varlığının farkındaydı ama şimdi senle iletişim halinde. Sen en son ne zaman bir kadınla oldun?"

Tedirgin olmuştum. "Ne dediğini bilmiyorsun, Edgar."

"Yanılıyorsun. Ben ne dediğimi çok iyi biliyorum. Bak, o kız erkek nedir bilmiyor, anlamıyor ve senden çok korkuyor."

Brain

Edgar kafamı allak bullak etmişti. Kızı bir kişi hariç, hiç kimseye vermem söz konusu değildi. Bunu Edgar’a söylememiştim. Söylesem kesinlikle “Tamam, âşıksın,” der ve çok soru sorardı. İşin içinden çıkamazdım.

“Brain, otelde Alex’i ara. Kızı Meksika’ya o götürsün. Anna Taylor olarak sen bu işi asla başaramazsın, kızı da kendini de öldürtürsün, bu imkânsız. O kızın yaşamasını istiyorsan ve onu istiyorsan, beni dinle lütfen.”

“Alex’e kız teslim etmek, eline geçen kız yatağından da geçer. O bir sapık, akıl çelen. Ben Azra’yı ona teslim etmem.”

“Azra farklı, emin ol. Brain, ben senin yanında kaç yıldır bulunuyorum. Biz birlikte neler atlatmadık? Senin güvenini hiç yıktım mı? Tamam, âşık değilsin. Sen öyle diyorsan öyledir. Ben de sana inandım diyelim ve kabul ettim. Onu sadece arzuluyorsun, hadi yedim diyelim. Hak veriyorum sana, kız çok güzel, sıradan kesinlikle değil, bir azizi bile delirtir ve farkında olmadığı güzelliğini masumluğuyla harmanlamış. Brain, sen bu kızla bir yıla yakın aynı yeri paylaşıyorsun.”

“Tanrım, sende fark etmişsin, bir de bana kalkmış Alex diyorsun.”

“Bana bak, gözlerime iyi bak. Bugün buradan çıkacağız. Kız bir yıla yakın süredir güneş görmüyor ve sen ona karşı boş değilsin. Kız çok saf ama bana inan ki, onu kırk bin kişiye de teslim etsen bile, bu masumluğu ile bulacaksın. Tamam mı? Bana güven.”

“Nasıl bu kadar eminsin, anlamadım. Sonuçta o bir kadın ve onlara asla güvenmem.”

“O senden korkuyor. Söyleyeceğin iki kelime ona yeter de artar da, sonrası sana kalmış. Üstelik o bir Türk. Ben o coğrafyayı iyi bilirim; kadınları asla kolay değildir. Bir erkeğin kendisine yaklaşmaması gerektiğini hissettirirler. Senle olamaz bu yolculuk. Alex’le olsun. Kızın sende olmadığını ve öldüğünü, John’u ve şirketi, en önemlisi amcanı inandırmalısın. Kızı alıp götürürsen, bu kafayla hata yaparsın. Sen ortaya çık ve herkes kızın öldüğüne inansın.”

İlk defa içim yangın yeriydi, bu kadar aciz asla olmamıştım. O, bana zaaf olmaya başlamıştı ve onu Alex’e teslim edip Meksika’ya götürmesini istemek... Biliyorum yapardı. Bana yılların borçları vardı. Of kuzen Alex, of... O Kazanova’ya kız teslim etmek, kontrolümü kaybediyordum.

İçeri girdiğimizde Azra koltukta sessizce oturuyordu. Toparlandık ve çıktık.

-----

Bölüm : 10.10.2024 15:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...