28. Bölüm

Dönüş 2

Bahar Yıldız
gdscgny

Azra
Alex’in geldiği ve o parkta konuştuğumuz günün üstünden iki hafta geçmişti. Ne Alex’ten ne de Ondan bir haber vardı. Hayatım rutinleşmişti; okula başlamayı bekliyor ve arada Arzu ile vakit geçiriyordum. Ona evli olduğumu anlatmış ama detay vermemiştim.

Arzu tatlı bir gülümsemeyle,
"Kız, senin bir yabancıyla evleneceğine asla ihtimal vermezdim. Ama evlenmişsin, inanılır gibi değil. Allah’ın Amerikalısı buldu böyle bir güzelliği… Ee, bırakır mı? Azra, anlat bakalım, bu senin kocan neye benziyor? Anlat güzel gözlüm." dedi.

"İzbandut benziyor desem yeridir Arzu, hem de tam anlamıyla."
"İnsan kocasına izbandut der mi? Seviyorsun sonuçta, evlendiğine göre. Nasıl tanıştınız?"
"Hem de çok seviyorum."

Sonra içimden sordum: Sahi, onunla nasıl tanışmıştım? Onunla neyi paylaşmıştım? Tanıyor muydum gerçekten? Bu soruların içinde kaybolmak kolaydı ama onlara cevap vermek işte asıl zor olanıydı.

"Babamın eski bir tanıdığı buraya geldiğinde babam tanıştırdı." dedim.
"Ya bak sen, Orhan Amcaya Amerikalı tanıdıklar varsa..."
"İşte biz tanıştıktan sonra ben kaçırıldım, biliyorsun. O da babama yardım etti, beni buldu."
"Vaaay… Demek ki nasıl etkilendiyse, seninle evlenmiş."

"Benimle evlenmesinin sebebi, bulunduğum ülkeden en kolay ve güvenli şekilde çıkmamı sağlamaktı Arzu. Bak, bu aramızda kalsın, kimse bilmesin lütfen." "Aşk olsun! O zaman bu evlilik sadece kağıt üzerinde yani?"

"Evet."

Yürüyerek apartmanın önüne geldiğimizde annem evden çıkıyordu. Arkadaşımı öpüp anneme döndüm:
"Anne, nereye?"
"Babanla buluşacağım, sen eve geç."

Arzu elindeki poşeti bana uzatarak,
"Azra ben gidiyorum. Sen al poğaçaları, ben çok yedim.”
“Zeynep Teyzeye selam söyleyin Orhan Amcaya." dedi.
"Olur kızım."

Arzu uzaklaştığında annem elimden tutup apartmana soktu.
"Biraz önce Osman aradı, bir sorun olduğunu söyledi. Evden çıkma."
"Nasıl bir sorun anne?"
"Bilmiyorum, sadece ‘güvenlik zafiyeti’ dedi. Şimdi onunla konuşmaya gidiyorum. Evden çıkma ve kimseye bir şey anlatma. Kapıları ben gelene kadar kimseye açma. Babanı da aradım, o da geliyor ama ben ondan önce dönerim."
"Anne, ben de seninle geleyim."
"Hayır, sadece benim gelmemi istedi. Uzun sürmez."

İçeri girdiğimde kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Hemen odama geçtim, küçük bir çanta hazırlayıp onun bana verdiği çağrı cihazlarını sütyenimin içine sıkıştırdım.

Nasıl bir zafiyet vardı bilemezdim ama bildiğim tek şey, hayatımın asla normal olmayacağıydı. Ya bu bela yok olacaktı ya da ben. İlk aklıma gelen ise okulumdu. Eğitim hayatıma devam edemeyecektim. İçimden her şeye ve Ona lanet okudum. Kendimi korumayı öğrenmem gerekiyordu.

Annemi bekliyordum. İki hafta önce O buralardaydı. Acaba güvenlik zafiyeti onunla mı ilgiliydi? Allah’ım yardım et bana...

Zeynep
Yıllar oldu koruluğa gitmeyeli… Bizim gezdiğimiz, her köşesinde anılarımız olan o koruluğa gelmeyeli yirmi yıldan fazla olmuştu.

İşte yine aynı bankta oturuyordu. Salkım ağaçlarının gölgesinde, insanların kolay fark etmediği o banktaydı. Üstünde takım elbise vardı. Onu en çok üniformalı ya da spor kıyafetleri içinde görmüştüm. Ama hâlâ o dik ve mağrur duruşu yerindeydi.

Kalp unutur mu? Unutmaz… Yıllar geçip gitse de. Ama eskisi gibi de olmazmış, o an anladım. Kalbimin bu atışında sükunet ve huzur vardı; bir de eskiye duyulan özlem. O, kızımın babasıydı. Ona baktığımda yalnızca Azra’yı görüyordum. Güvende olmayan Azra’yı… Birden içim titredi. Şimdi, şu an, burada Orhan’ın kollarının arasında olmak istediğimi fark ettim.

Tüm acılarımı silmiş sandığım bir anda, ruhumdan yükselen eski hislerime engel olamadım. Katılaşmış yüreğimden bir ah çektim ve Ona doğru yürüdüm.

"Osman..."

Beni görünce ayağa kalktı.
"Hoş geldin Zeynep. Kusura bakma, önemli olmasa seni rahatsız etmezdim, biliyorsun."
"Kızım söz konusu ise önemi yok."
"Evet, kızımız söz konusu."
"Sorun ne Osman?"
"Onun yaşadığını öğrenmişler. Artık bulunduğu yer güvenli değil, Zeynep."
"Nasıl yani?"

"Bilmiyoruz. Tehlikeli olan da bu; açık nereden belli değil."

"Asıl istedikleri senken neden kızım? Söyle bana… Git, onlara teslim ol ya da kendini öldür Osman! Ama kızımdan uzak olsunlar."

"Bizim gibi insanları sevdiklerimizden vururlar. O eşkıya için bu bir kan davası. Hem Zeynep, adamlar yabancı ajanlar tutuyor. Hiç basit değil, sana yemin ederim."
"Bu nedenle mi bir Amerikalı ile evlendirdin? Ben hâlâ anlamıyorum. Kızım bir yabancıyla evli, o adamın yüzüğünü takıyor… Şaka gibi."
"Ayrılırken yüzük yoktu. Sen takmasını söylemişsin."

"He, doğru. Azra nerede şimdi?"
"Evde. Ona söyledim. Onu tanık korumaya alacağım, Zeynep, haberin olsun."
"Peki okulu?"
"Onun da bir çaresine bakacağım artık."
"Kızımı önce Allah’a, sonra sana emanet ediyorum. O sağ olsun Osman! Ama eğer kılına zarar gelirse, yeminle kimsenin değil, senin leşini ortaya sererim. Bunu böyle bil."

"Zeynep… Bunca yıl sonra size zarar verdiğim için üzgünüm. İnan bana, bunca yıl seni ve onu düşünmediğim bir günüm bile olmadı."
"Yarına hazır olsun. Gelip onu alacağım. Çok özür dilerim, ikinizden de."

Zeynep elini burnunun kirişine götürüp sıktı. Bu adam, yıllar sonra içine yeniden bir ateş düşürmüş, korku salmıştı.

YAZARDAN

Eve döndüğünde akşam olmak üzereydi. Daha akşam yemeğini hazırlayacak, Orhan ve Azra’yla birlikte masada yemek keyfi yapacak, Azra planlarını anlatacak, sonra ikisi masayı toplayıp birer Türk kahvesi yapacak, üçü kahvelerini içip sohbet edeceklerdi.

Ama içi boşalmış gibiydi. “Yapılacak çok şey var…” diye düşündü.

Kapıyı kapatıp anahtarı vestiyere astı. Azra, mutfak kapısına yaslanmış annesinin yorgun yüzüne baktı.

“Anlat, neler oluyor?”
Ne anlatayım… Yarın Osman gelip seni alacak. Seni tanık korumaya alacakmış. Şimdilik Amerika’ya göndermek istemiyorlar.”
“İyi.”

Azra, arkasını dönüp odasına girecekken Zeynep Hanım’ın gözleri doldu. Azra bir anda kafasını çevirdiğinde annesinin ağlamak üzere olduğunu gördü. Yüzündeki umutsuzluk kızının ruhunu bin parçaya ayırdı. Koşarak annesinin kollarına sığındı.

“Korkma. Bak, ben korkmuyorum anne. Bana bir şey olmasına O da, Brain de izin vermez.”
“Ben senin normal bir hayat yaşamanı istedim. Okulun yarım, en önemlisi hayatın tehlikede. Kayıp bir hayat yaşamanı istemiyorum.”
“Sana söz, elimden gelenin en iyisini yapacağım. Ve ilk fırsatta seninle görüşeceğiz. Düşünsene, il dışında ya da yurt dışında okuyorum. Asla senden ayrılmam, anne. Asla! Yeter ki bana güven, sağlığına dikkat et.”

İkisi de birbirinin gözlerine bakıp tebessüm etti. Sonra sımsıkı sarıldılar. Aynı hisle, “Asla kopmayacağız, eninde sonunda birbirimizi bulacağız.” diye o akşam birbirlerine söz verdiler ve kalplerini rahatlattılar.

Akşam yemeklerini yedikten sonra Zeynep Hanım, elleriyle kızı ve kocasına kahve yaptı. Söz verdikleri gibi kahvelerini içtiler, güldüler ve biraz olsun huzur buldular.

Azra küçük bir valizle hazır bekliyordu. Arkadaşı Arzu’yu arayıp helalleşti; annesini ona ve babasına emanet etti. Arada gelip annesiyle vakit geçirmesini, kendisini aratmamasını rica etti. Arzu canı gönülden kabul etti.

Ertesi sabah, odasında hazır bir şekilde Osman Bey’i beklerken penceresine yaklaştı. Karşıdaki inşaata baktı. “Acaba bir dahaki gelişimde bu bina nasıl olacak? İçinde insanlar yaşayacak ama ben bunları göremeyeceğim. Şimdiyi ve sonrasını bilemeyeceğim.”

Zeynep Hanım kapıya dayanmış, kızını izliyordu.

“Ben bu kısa hayatımda herkesin başına gelmeyen şeyler yaşadım anne. Sen de öyle… Ama ben denendim ve hâlâ sınavım bitmedi. Bilirsin, inancım var Allah’a. Bundan sonrası nasıl olur bilmem… Ama senden çok uzakta, habersiz olmak istemiyorum. Giderken korkmuyorum. Yalnızca senin için korkuyorum anne. Çünkü seni çok ama çok seviyorum.”

Genç kadın, kızını arkadan sarıp kucakladı.

“Osman’ın seni korumak için canını vereceğini biliyorum. Sen kendine dikkat et. Ben de senin haberlerini Osman’dan alacağım. Yeter ki güvende ol. Söz veriyorum, senin için kendime daha çok bakacağım. Ve bir gün, tekrar böyle sarılacağız.”

“Anne, kapı çalıyor. Geldi.”

Zeynep Hanım kapıya doğru ilerlerken, Azra odasından çıkıp babasının kollarına koştu.

Genç kadın kapıyı yavaşça açtı. Kapı tamamen açıldığında karşısında Osman değil, uzun boylu, iri yapılı, dev gibi bir adam duruyordu. Gözleri buz mavisi, kafası dazlak, yüz hatları sertti. Kesinlikle bir Türk değildi. Karşısında bir yabancı vardı.

Bölüm : 29.08.2025 22:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...