35. Bölüm

~27-VUSLAT ZAMANI...

Sudenaz🎀
gece_yazarj

 

İyi okumalar...

 

☆KÜFÜR VE ARGO KELİMELER İÇEREN BİR BÖLÜMDÜR.☆

 

♤YAZIM YANLIŞLARI OLABİLİR.ŞİMDİDEN KUSURA BAKMAYIN.♤

 

*❗❗❗+18 bir bölüm olacaktır. ❗❗❗*

 

Vuslatın, yeri ve zamanı yoktur. Çünkü vuslat, iki insanın kalplerinin birbirine attığı anda çoktan gerçekleşmiştir.

 

ŞAFAK

 

Bedenimde hissettiğim sıcacık öpücüklerle içim titriyordu. Gündüz başını boynuma gömmüş nazik nazik öpüyordu. Lakin bu Öpüşleri hep öyle nazik kalmadı. Boynumu ele geçirmişti adeta. Çok değişik hissediyordum çok çok heyecanlıydım. Aniden boynumda hissettiğim acıyla inledim. İnlememle birlikte biranda beni kucağına aldı. Elleri bedenimin her yerinde geziniyordu. Kalçalarımdan tutup beni kendine bastırdığında kendinin de inlediğini duydum. Bir süre sonra dudaklarımız ayrılmış o üzerindeki tişört'ü çıkarmaya çalışıyordu. Ona yardım edip çıplak kalmasını sağlamıştım. Biranda göz göze gelmiş, birbirimize bakmıştık gülümseyip ellerini geceliğimin askılarına götürüp sıyırmıştı. Belime inen gecelikle yarı çıplak kalmıştım bile. Gözlerini birkaç saniye bedenimde gezdirdi. Sessizce onun karşısında duruyor onun hamlelerine ayak uyduruyordum . Onun derin yutkunma sesiyle başımı ona çevirdim.

 

Gündüz Ağa:ç-çok güzelsin...

 

Dedi baş parmağını göğsümde gezdirirken

 

Ellerinin titrediğni görebiliyordum.

 

Gündüz Ağa: şimdi yapacağımız şeyle alakalı birşeyler biliyor musun?

 

Usulca başımı olumsuz anlamda salladım. Yani halam düğün günü birşey söylemişti ama ben hiçbirşey hatırlamıyordum. O gün çok stresli olduğum için halamı hiç dinleyememiştim bile

Başımı olumsuz anlamda salladı.

 

Şafak: bilmiyorum.

 

Kafasını boynuma gömmüştü tekrardan. Dudakları çok sıcaktı. Usul Usul öpüyordu beni. Hala kafası boynumdayken konuştu. Sesi boğuk geliyordu.

 

Gündüz Ağa:ben sana öğretirim.

 

Şafak:ç-çok acır mı?

 

Evet bu soruyu sormak zorunda gibi hissetmiştim kendimi canımın yanmasını istemiyor bundan korkuyordum. Nazlı bir kızdım ben ama kimsenin Nazlı kızı değildim bu zamana kadar. Şimdi onun Nazlı, mızmız kızı olmak istiyordum...

Boynumda kafasını çekip yüzüme baktı.

 

Gündüz Ağa: kendime sahip çıkabilirsem acımaz.

 

Dedi gözleri göğüslerimde gelip giderken. Onun bu dediğiyle iyice tedirgin olmuştum. Gözlerini kendime çevirmek istercesine çenesinden tutup bana bakmasını sağladım.

 

Şafak: kendine sahip çıkamaz mısın yani?

 

Dudaklarını büzdü.

 

Gündüz Ağa: normalde olsa elbet çıkarım. Lakin konu sensin ve senin bedenin.

 

Diyerek başıyla göğüslerimi işaret etti.

 

Gündüz Ağa: nasıl kendime sahip çıkabilirim ki. Çok güzelsin.

 

Dediklerine utanıyordum. Başımı kendi göğüslerime çevirdim. Gerçekten o kadar güzelmiydim diye bakmak istedim biran. Ama her zamanki vücudumdu işte. Normaldi yani benim için. Başımı bir hışımla kaldırdım.

 

Şafak:ya ama ben korkuyorum b-bak. Sen sahip çık kendine olmaz mı?

 

Dememle birlikte, bir anda kendimi onun altında bulmuştum.

 

Şafak:hihhh! Ayyy!

 

Bana gülümseyip burnunu burnuma sürmüştü.

 

Gündüz Ağa: kendime hakim olmaya çalışacağım.

 

Refleksle onun göğsüne koyduğum ellerime gitti gözlerim. Sonra onun vücudunu dikkatlice süzme fırsatı yakaladım. Elim usulca kaslarına gitti. Ona bakıyordum ama bana sırıtarak baktığını hissedebiliyordum.

 

Şafak:sana güveniyorum.

 

Ben onun vücudunda gezdirirken ellerimi oda aynını benim vucuduma yapıyordu. Elleri artık geceliğimin altına sızmaya başladı. Ve bir anda elini en mahrem yerimde hissedince derin bir nefes almıştım. Ağzımdan istemediğim bir inilti çıkmıştı.

 

Gündüz Ağa: ne kadarda ıslanmışsın. İç çamaşırının üzerinden bile bu kadar belli.

 

 

Utanmıştım. Bu kadar açık sözlü olunacağını bana kimse söylememişti. Ellerini kadınlığıma iyice temas ettirmeye başladı. Usulca iç çamaşırımı çıkarmıştı. Artık elini tenimde tamamiyla hissedebiliyordum.Belim kıvrılıyor kendime hakim olamıyordum.

 

Gündüz Ağa: sabırsız kadınım benim. Ne ara bu hale geldin?

 

Kadınlığımda sıcacık elini fazlasıyla hissedebiliyordum. İçimde değişik, şuana kadar hiç ama hiç hissetmediğim bir his olmuştu. Karnım gıdıklanıyordu Sanki. Ve kadınlığımın yandığını hissediyordum. Kendini iyice bacaklarımın arasına konumladı ve bacaklarımı iki yana açmamı sağladı. Bu gerçekten çok utanç vericiydi. Başını kadınlığıma yaklaştırdığında kendimi yukarı çektim. Bana anlamaz bir şekilde baktı.

 

Şafak:n-ne yapacaksın?

 

Gündüz Ağa: kendini bana bırak. Lütfen.

 

Bacaklarımda tutup tekrar kendine çekti beni. Kafasını tekrar kadınlığıma yaklaştırdı.

 

Şafak: yapma onu. Miden bulanır. Lütfen.

 

Gözlerini gözlerimden ayırmadan dilini kadınlığımda hissettim. Hissettiğim an belim yay gibi kıvrıldı ve göz bebeklerim yerinden kaymış gibi hissettim. Odayı kaplayan ise benim derin inlemem olmuştu. Hareketleri hızlanıyor beni benden alıyordu. Bacaklarımda hissettiğim titremeyle ne olduğunu anlamadan bir anda rahatlamıştım. Başını usulca kaldırıp şaşkın gözlerle bana baktı.

 

Gündüz Ağa: nasıl bu kadar hızlı geliyorsun hatun. Daha hiçbirşey yapmadım bile.

 

Dediğinde utanarak boynumu bükmüştüm. Bu bambaşka bir histi. İnsanın iliklerine kadar hissetmesi gerekiyordu.

 

Biranda onun otuz iki dişiyle sırıttığını fark ettim.

 

Gündüz Ağa: bunu çok sevdim.

 

Dedi ve tekrar başını aynı yerine gömdü. Odada benim inlemelerimden başka hiçbirşey duyulmuyordu. Biranda başını oradan çekince boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim kendimi. O ise dizlerinin üzerinde durdu ve eşofmanını sıyırdı. Elinin boxer'ına gittiğine fark ettiğimde hemen gözlerimi ondan çekmiştim. Çok utanıyordum. Ona bakmıyordum ama onun üzerini tamamen çıkardığını hissedebiliyordum. Üzerime eğildi ve çenemden tutup ona bakmamı sağladı.

 

 

Gündüz Ağa:hani utanmayacaktın benden. Öyle konuşmadık mı biz hm?

 

Alt dudağımı dişledim aynı anda.

 

Şafak: konuştuk evet a-ama elimde değil utanıyorum işt-

 

Sözümü kesen onun sımsıcak dudakları olmuştu. Ona elimden geldiğince hızlı karşılıklar vermeye çalışıyordum. Eki tekrar kadınlığıma gitti ve okşamaya başladı. Dudağımdan öperek kulağıma kadar geldi ve erkeksi sesiyle fısıldamaya başladı.

 

Gündüz Ağa: şimdi hazırsan artık ben kendimi senin içinde hissetmek istiyorum. Hazır mısın?

 

Sertçe yutkundum. Ama evet hazırdım...

 

Şafak:hm hm. Hazırım.

 

Gündüz Ağa: şimdi sakin ol . Sadece parmağım içinde olacak ilk baş. Beni içine daha rahat kabul edebilesin diye.

 

Hızlı hızlı nefes alışverişim. Göğsümün inip kalkmasından çok belliydi. Ona onay vererek başımı salladım.

 

Gündüz Ağa:aferim benim kızıma. Şimdi canını çok yakmamak için elimden geleni yapacağım. Eğer Canın Acırsa kendini sıkma sakın. Kolumu sıkabilirsin onun yerine tamam mı.

 

Şafak: t-tamam.

 

Onun dediğini yaparak kolunu sıkı sıkı tuttum. Bir süre sonra içime kayıp giden parmağıyla. Çığlığı basmam bir olmuştu. İçimde yangınlar hissediyordum adeta. Ve çok aciyordu. Gözlerim anında doldu.

 

Şafak:d-dur. Ç-çok acıyor.

 

Sesim titriyor, tırnaklarımı onun koluna geçiyordum.

 

Gündüz Ağa:şşş. Bebeğim alışacaksın birazdan.

 

Bir süre sonra gerçekten dediği gibi olmuştu ve parmağını içimden çıkarmıştı. Artık o ana gelmişti ve ben korkudan ve heyecandan bayılacaktım. Yatakta dikildiğinde gördüğüm şeyle içim titremeş ve tek düşündüğüm şey ise benim bunu içime asla alamamamdı. Üzerime eğildiğinde seslice dudaklarımı öpüp geri çekildi.

 

Gündüz Ağa:korkma bebeğim. Kalbinin sesini ta buradan duyabiliyorum. Sakin ol. Ben varım sen varsın biz varız hatunum. Korkma. Şimdi üçe kadar sayacağım ve üçte içinde olacağım. Anlaştık mı. Hazır mısın.

 

Şafak:hm hm.

 

Gündüz Ağa: bir, iki, üç!.

 

Dediği anda içimde hissettiğim dolulukla gözlerimden akan yaş bir olmuştu. Bu sefer kollarının ikisine de tırnaklarımı bastırıyordum. Onun hırıltılı sesi ve benim inlemem birbirine karışıyordu.

 

Şafak:a-ahh! Çok ç-çok acıyor.

 

Gündüz Ağa: bekle bebeğim, sakin ol. Şimdi geçecek ve acı değil bambaşka bir his dolacak içine.

 

Bir süre öylece beklemişti. Kendini içimde hareket ettirmeye başladığı an. İçimden akan sıcak sıvıyı hissettim. Oraya baktı ilk, sonra bana döndüğünde gülümseyerek dudaklarını anlıma yasladı. Uzunca öptü.

 

Gündüz Ağa: artık her anlamda karımsın hatun, her anlamda benim, Sadece benim kadınımsın.

 

Dediğinde artık bekaretimin bozulduğunu ve gerçekten onun olduğunu anlamıştım. Bende ona yorgun bir gülümsemeyle karşılık verdim. Huzurlu hissediyordum kendimi. Ve gerçekten onun dediği gibi artık canım o kadar yanmıyordu aksine istekle onu içime itmek istiyordum.

 

 

O gece Sadece ama sadece birbirimizin olmuştuk. Korkularımı kaygılarımı aramızdaki mesafeyi yenip sadece ona gitmiştim. Ve onun olmuştum. Tamamen birbirimizin olmuştuk. Nefesimi kesen her hareketinde ona kendimi daha çok itiyordum. Çok yakışıklıydı bütün gece terden anlına yapışmış saçlarını ve kaslı vücudunu seyrettim o perişan halimle. Bütün gece çok çok güzeldi. Her saniyesi her dakikası ve her anı...

Bir süre sonrasını ben hiç hatırlamıyordum ama. Tek hatırladığım şey Gözlerimin yorgunluktan kapanışıydı.

 

Sabah uyandığımda Kasıklarımdaki sancının beni çok rahatsız ettiğini ama bunun tatlı bir acı olduğunu hissediyordum. Usulca araladığım göz kapaklarımı iyice açıp yatağın diğer tarafına baktım. Ama boştu. Gözlerimi odada gezdirirken banyonun kapısının açılmasıyla oraya baktığımda gergin yüz hatlarım düzelmişti. Ona baktığımda bana bakmıyordu ve kaşları olabildiğince çatık bir halde yatağın önünde durdu.

 

Gündüz Ağa: kalk çabuk üzerini giyin gidiyoruz!

 

Sert sesi irkilmeme sebep olmuştu.

 

Şafak:b-birşey mi oldu nereye gidiyoruz?

 

 

Gündüz Ağa: lafımı ikiletme kadın. Kalk dediysem kalk. Baban bekliyor ona götüreceğim seni.

 

Bedenimin buz gibi olduğunu hissettim. Neden ona gidiyorduk. Ne işimiz vardı o adamla?

 

 

Şafak:neden ona gideceğiz? Birşey mi oldu. B-ben mi kusur işledim. Seni mı kırdım?

 

Korku bütün bedenimde yer ediniyor ve adete sinsi bir yılan gibi vücudumda dolanıyordu. Biranda bana doğru gelmesi ve beni kolumdan tutup yere atması bir olmuştu.

 

Gündüz Ağa:ehh! Yeter be! Sen kimsin de beni kıracakmışsın. Bitti bitti! Uyan artık saf karı. Oyun oynadım sana evcilik oyunu buraya kadardı. Alacağımı dinine kadar aldım ben şimdi kalk git giy üstünü.

 

Dedikleriyle dönup kalmıştım. Gözlerimden yaşlar firar ediyordu. Kasıklarımdaki Ağrı yere fırlatilmamla daha da çok şiddetlendi. Dudaklarım ister istemez büzülüyordu. Dedikleri beynimin içinde yankılanıyordu. Ona baktığımda, gözlerindeki nefreti daha önce hiç görmediğimi fark ettim.

 

Şafak:b-beni hiç sevmedin mi yani? N-eden öyle bakıyorsun bakma bana öyle ne olur. Buz gibi bakma yalvarırım.

 

Diyerek çıplak bedenimi umursamayarak onun ellerini tutmaya çalıştım ama beni anında geri itekledi, iteklediği an yine yere kapandım. Ağlıyordum Sadece ağlıyordum. Bu o değildi bu o olamazdı. İmkansızdı. Benim herşeyimi verdiğim adam bu değildi.

 

Gündüz Ağa:ne sevmesi be! Ahmak mısın kızım sen. Neyini seveceğim ben senin. Paçoz cılız, yara bere olan vücudunu mu ha söyle sene!? Kim ne yapsın seni. İşimi gördüm bitti işte. Şimdi mdi o babanın onune köpeğin önüne kemik atar gibi atacağım seni. Ne bokumu yerseniz yiyin!!!

 

YAZAR 

 

Genç kız biranda derin bir nefes alarak uykusundan uyandı. Nereden geldiğini bilememiş her yeri ağlamaktan ıslanmıştı. Genç adamda aniden irkilerek uyandı ve gördüğü manzarayla şaşkına döndü.

 

Gündüz Ağa: hatun! Hatun iyi misin? noldu?

 

Genç kız karşısında kocasını görünce tam kendini geri geri çekecekti ki, genç adamın gözlerine baktı. Korku, endişe ve sevgiyi çok rahat görebilmişti. İç çeke çeke ağlayarak kendini genç adamın boynuna attı. Ve içinden "şükürler olsun rüyaymış " diye geçirdi. Genç adam kollarına sığınan karısını hemen sıkı sıkı sardı. Sırtını Usul usul okşadı. Genç kızın iç çekişlerine dayanamamıştı.

 

Gündüz Ağa: kurban olurum ben senin o içini çekmelerine. Söyle, söyle gözünün yaşına kurban olduğum. Söyle ne oldu?

 

Şafak:k-kabus gördüm. Beni bırakıyordun hiç sevmediğini söylüyordun . Beni o adama geri veriyordun.

 

Genç adamın duyduklarıyla kaşları çatılmıştı.

 

Gündüz Ağa: tövbe estağfurullah rabbim yazdıysa bozsun hatun.

 

Deyip genç kızı mümkünmüş gibi birazdaha göğsüne bastırdı.

 

Gündüz Ağa: senin o gözlerini gördüğüm ilk gün kalbim senindi ve ben bile ona söz geçiremedim. Sana olan sevgimi kelimelerle anlatamam belki, lakin gözlerimden anla beni Hatun.

 

Deyip karısının anlına bir Buse kondurmuştu. Bir süre öylece sarılmışlardı. Genç kız kendini toparlamış artık birazdaha iyiydi. İkisinin de çıplak bedenleri onu utandırıyordu. Usulca başını kaldırıp kocasına baktı. Genç adamda küçük kızın dudaklarına baktı. Karısı ona bırakmadan dudaklarına çoktan yapışmıştı bile. Uzun bir öpüşme de orada gerçekleşmişti.

 

Gündüz Ağa: banyo yapalım mı?

 

Başını olumlu anlamda salladı genç kız.

 

Şafak: hm hm.

 

Dedi ve usulca yatakta kıpırdandı. Anında kasıklarında uyandığında beri olan ama onun daha yeni fark ettiği Keskin sızıyı fark etti. Acıyla yüzü buruştu.

 

Şafak:ahh!

 

Genç adam şaşkınca karısına baktı.

 

Gündüz Ağa m: hatun? Eyi misin.

 

Genç kız başını olumsuz anlamda sallayarak gözlerini kapattı. Genç adam aklına gelen şeyle endişelendi.

 

Gündüz Ağa: ağrın mı var?

 

Şafak:evet hemde çok.

 

Gündüz Ağa kurban olurum ben sana. Dur hemen altima şurdan birşey giyeyim de masaj yapayım sana.

 

Deyip hemen yataktan indi ve üzerine eşofmanını geçirdi. Yatağa geri oturup küçük kızı da önüne aldı.

 

Gündüz Ağa:aç bacaklarını bebeğim.

 

 

Genç kız utanıyordu, tamam belki gece herşey olmuş olabilirdi ama yinede utanıyordu işte. Lakin tekrardan kasıklarına giren krampla dayanamadı. Ve genç adamın dediğini yaptı. Oda karısının kasıklarını ufak ufak ovmaya başladı. Lakin bu genç kızı çok zorlamış inlemesini tutamamıştı. Yine gece olduğu gibi kadınlığının yandığını hissetti. Gözlerini kapatarak başını geriye attı. Onun bu hareketleri genç adamı da zorluyordu ama o farkında değildi bunun. Karısının en mahrem yerinden gözlerini çekmeye çalışıyordu ki, karısının ıslandığını fark edene kadar. Şaşkınca ona baktı.

 

Gündüz Ağa:hatun. Etkileniyor musun ellerimin hareketlerinden? Islanıyorsun.

 

Şafak: e-evet. Ama isteyerek olmuyor.

 

Dedi mahcup gözleriyle genç adama bakarken.

 

Gündüz Ağa:şş sen kendini bana bırak.

 

Dedi ve karısının en mahrem yerine elini koyup usulca okşadı. Genç kız seslice inleyip başını kocasının göğsüne bastırdı. Bir süre sonra genç adam, karısının bacaklarının titrediğni görünce hareketlerini hızlandırdı ve genç kızın rahatlamasıyla durdu. Lakin bu kadın gerçekten bu adamı çok sınıyordu. Bir süre sonra genç kızı kucağına aldı.

 

Gündüz Ağa: hadi bakalım banyo vakti.

 

Deyip doğruca banyoya gitti ve karısını kuvvetin içine usulca koydu, genç kadını Kendi elleriyle güzelce yıkadı. Abdestini aldırdı ve onu Pamuklara sararcasına havluyu geçirmişti üzerine. Tekrardan karısını kucağına alıp yatağa götürdü.

 

Gündüz Ağa: hemen senin üzerini giydirelim üşüme hatun.

 

Konuşurken bir yandan dolaptan birşeylere bakıyordu. Karısının en sevdiği pijamayı seçti ve çekmeceden de iç çamaşırı aldı. Sonrasında bir güzel karısını kuruladı ve üzerini giydirdi. Saçlarının nemini de almıştı ama daha iyice kurumadığı için kurutmaya çalışıyordu. Genç kız kocasının ellerinden tuttu ve onu durdurdu.

 

Şafak: teşekkür ederim ciğerpâre'm. Hadi git sende banyonu yap. Ben hallederim gerisini.

 

Genç adam karısını onaylayıp alnından uzunca öpmüştü. Hemen banyoya gitti ve on dakika olmadan geri çıktı. Çıktığı an karısının yataktan zorla kalkmak için debelendiğini gördü.

 

Gündüz Ağa:Hatun! Aman dur ne edersin iki gözümün çiçeği? Niye kalkıyorsun? Otur hele.

 

Şafak: kahvaltı hazırlayacağım Gündüz. Acıktım ben hem sende acıktın bak sene saat öğlen bire geliyor.

 

Gündüz Ağa: olsun hatun sıkıntı yok. Hemen üzerimi giyeyim ben hazırlar önüne koyarım.

 

Şafak: ya hiç olur mu öyle şey. Kocasına kahvaltı bile hazırlayamıyor desinler sonra. Yok efendim olmaz.

 

Dedi ve tekrar yerinde debelendi.

 

Şafak;of ama ben kalkamıyorum ki ya.

 

Gündüz Ağa:kim ne diyecekmiş sana ya hayırdır karı benim ne oluyormuş millete ben her zerresinden memnunken. Sözümü dinliyorsun hiç itiraz istemiyorum.

 

Bu sırada da üzerini giyinmişti genç adam. Karısını kucağına aldı ve aşağı inmeye başladı. Usulca onu tezgaha oturtu ama öncesinde altına ufak bir minder koydu. Sonrasında ise genç adam ne kadar itiraz etse de karısı onu rahat bırakmıyor ve birşeyler yapmak istediğini söylüyordu. Lakin genç adam hiç birşeye elini sürdürmüyordu, en sonunda karısının ısrarlarına dayanamadı ve onun önüne de kahvaltılıkları koyup bölmesini istedi. Güzelce birlikte koyu bir sohbetle kahvaltılarını yapmışlardı.

 

 

Konakta da durumlar aynıydı. Konak ahalisi kahvaltı yapıyordu. Masa bu sefer her zamanki gibi kalabalık değildi. Şafak ve Gündüz dağ evinde, Yusuf da erkenden çıkıp şirkete geçmişti. Masada da kalan kişiler belliydi.

 

Zeynep: ağabeyim ve Şafak ne zaman gelir ki?

 

Gülizar hanım: valla mutlu olsunlar da bir hafta gelmesinler. Yada o kadar çokta durmasınlar ya ben gelinimi özlüyorum.

 

Züleyha hanım: he valla çıtı pıtı geziyor söyle evin içinde çok hissediyorum zillinin yokluğunu. Yemeklerini de özledim. Nasıl lezzetli yapıyor maşallah vallahi. Yetiştiren yetiştiriyor. Annesi pek güzel yetiştirmiş. Keşke tanıyabilseydik kadını.

 

Gülizar hanım: haklısın valla ana. Gerçekten de pek becerikli pek hamaratm kimsenin boyuna posuna bakmayacaksın.

 

Zeynep:ayy çok özledimm yaa ben. Arasak mı ki?

 

Gülizar hanım:yok kızım yok. Rahatsız etmeyelim şimdi. Onlar ararlar bizi.

 

Zeynep: ayy ana saat geç oluyor ben gidiyorum.

 

Züleyha hanım:sen nere bakayım.

 

Zeynep: Yusuf ağabeyim söz verdi beni alışverişe götürecek. Mâlum Şafak Yok ona kaldım.

 

Gülizar hanım: tamam kızım. Dikkatli git bak.

 

Zeynep:tamam ana hadi kaçtım ben.

 

Deyip ağzına son lokmasını atmıştı. İkisini de öpüp çantasını aldı.

 

Züleyha hanım: dikkatli gedesin bak. Başımıza iş çıkarma.

 

Zeynep:tamamm. Kaçtım ben!

 

Deyip evden çıkmıştı. Yürüyerek gitmeyi tercih ediyordu. Hem onu götürecek ağabeyleri şuan burada değildi hemde yürümek istiyordu. Bir süre sonra artık şirkete varmıştı kapıdan girerken arabasından inen Selim'i görmüştü. Oda onu görmüştü tabi. Yanına doğru yürümeye başladığında Zeynep kalbinde hissettiği çarpıntı ile kalakaldı. Selimde aynılarını yaşıyordu. Ve artık ikisi de çok çok iyi biliyorlardı ki birbirlerine sevdalanmışlardı. Bu sevda korkak bir sevda olacaktı. Yaşanmaması gereken. Yasak olan bir sevdaydı. Lakin o kaderki yazıldıysa değiştirilemezdi. Bunu herkes çok iyi biliyordu. Yaşanmaması gereken sevdalar yaşanınca tarih olmuyor muydu Zaten???

 

Selim: hoşgeldin Zeynep. Yusuf'a geldin sanırım.

 

Zeynep: hm hm. Evet. Ağabeyime geldim. Beni alışverişe götürecekti de, malûm Şafak yok o yüzden bende maalesef ona kaldım.

 

Göz devirdi aynı zamanda cümlesini bitirirken. Selim tebessüm etti genç kızın bu hallerine.

 

Selim:eh eyi bakalım. Gel o zaman birlikte çıkalım yukarı Yusuf'un yanına.

 

Zeynep: olurr. Çıkalım bakalım.

 

İkisi de aynı anda şirkete girmişlerdi. Selim bazen hislerin çok utanıyordu. Yanlış olduğu için. Artık bu utanç Zeynep'de oluyordu. Yanlış yapmaktan korktuğu için...

 

Yukarı odaya vardıklarında Selim kendi odasına geçti, zeynep ise Yusuf'un.

 

Zeynep:ben geldim ağabey! Hadi gidelim kalkta. Zaten geç oldu saat. Benim daha çok işim var.

 

Yusuf önündeki dosyalardan başını kaldırmıyordu bile. Yani genç kızı dinlemiyor gibiydi.

 

Zeynep: ağabeyyy! kime diyorum ya ben?

 

Yusuf: Zeynep maalesef götüreceğim dedim ama şuan çok önemli bir toplantıya gireceğim. Biliyorsun Gündüz Ağabeyim de Yok. O yüzden götüremem bugün seni. Başka bir vakit artık.

 

Sözlerinin sonlarına doğru genç kızın kaşları çatıldı.

 

Zeynep:ne demek götüremem ya? Gideceğiz dedin geldim o kadar yolu. Deli etme beni bak. Başkası giriversin toplantıya. Başka adam mı kalmadı? Allah Allah ya!

 

 

Selim elindeki dosyalarla odasından çıkarken Yusuf'un odasından bağırma seslerini duydu, kaşları çatıldı anında. Zeynep'in sesiydi bu.

 

 

Yusuf: zeynep bağırma. Ne yapabilirim işlerim var. Senin ıvır zıvırınla uğraşacak halim yok. Sonra dedim sonra.

 

Zeynep: zaten sana inanıp buraya gelen bende kabahat. Konuşma birdaha sakın benimle. Öküz ne olacak!!!

 

Deyip odadan bir hışımla çıkmıştı. Sinir olmuştu gerçekten, sinirden gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Çıkar çıkmaz karşısında Selim'i görmeyi beklemiyordu.

 

 

Selim: Zeynep, iyi misin?

 

Zeynep: götürmüyor işte beni. Birde o kadar heveslenmiştim. Süslendim püslendim. Ayrıca o kadar yol geldim ben ya.

 

Dedi burnunu çekerek. Selim genç kızın gözlerinin dolu dolu olduğunu görünce canından can gittiğini hissetti. O an herşeyi boş vermek istedi.

 

Selim: üzülme lütfen. Eğer müsade edersen ben götürürüm seni.

 

Zeynep: gerçekten mi?

 

Diyerek hemen genç adamın boynuna atladı, ama etrafa Bakarak hemen geri çekildi, Selim ise aldığı papatya kokusuyla Sadece bir iki saniye sarhoş olabilmişti.

 

Zeynep:şey, ama, şu içerideki bana bugün çok önemli bir toplantım var dedi. Sen de girmeyecek misin o toplantıya?

 

Genç adam başını olumsuz anlamda salladı.

 

Selim: hayır ben girmeyeceğim. O Yusuf'un toplantısı. Benim çok önemli bir işim Yok yani bugün. Müsaitim. Sana da müsait olabilirim yani sıkıntı yok üzülme sen.

 

Zeynep genç adamın gözlerinin içine baktı, ilk defa bu kadar derinden bakıyordu gözlerine. Koyu kahverengi gözleri uzun uzun kirpikler vardı. Baktıkça bakası geliyordu insanın. Ve sana müsaitim diyordu. Genç kız, ben bunu hangi anlamda anlasam acaba ? diye düşündü bir an.

 

 

Zeynep: olleyy! Çok sevindim ben valla. Ama bak söz ver sıkılmak yok. Anlaştık mı.

 

 

Dedi serçe parmağını ona uzatarak. Gülümsedi ona karşı genç adam ve oda parmağını genç kıza uzatmıştı.

 

Selim: anlaştık patron. Her daim emrinizde olacağım.

 

Genç kız kocaman bir kahkaha patlattı.

 

Selim:ben hemen şirketten çıkacağımı haber edip geleceğim tamam mı?

 

Zeynep:hm hm. Bekliyorum.

 

Genç adam sekreterinin yanına gidip ilk baş kontrol edilmesi gereken dosyalardan bahsetti, sonra da Yusuf'un yanına gidip ona da çıkacağını söyledi. Evet Zeynep'i götüreceğini söylemişti elbette. Yusuf ise bunu yadırgamadı. Ayrıca ona teşekkür etti. Çünkü biliyordu Zeynep başının etini yiyecekti. Bir süre sonra ikisi de şirketten çıkıp çarşıya gelmişlerdi. Genç adam arabayı park ederken konuştu.

 

Selim: özelikle gitmek istediğin bir mağaza, dükkan var mı?

 

Zeynep: evet bakmak istediklerim var ama rastgele de girmek istiyorum.

 

Selim:peki öyleyse hadi bismillah diyelim o zaman.

 

Zeynep; şey ama benim emniyet kemerim sıkışmış sanırım. Çıkaramıyorum.

 

Selim:bir bakabilir miyim ben?

 

Zeynep: evet. Lütfen.

 

Genç adam aldığı komutla, genç kızın üzerine eğildi, aralarındaki yakın mesela onların yüreklerini ağzına getirmişti. Genç adam kızın kokusuyla yetiniyordu adeta. Normal oksijeni unutmuş onun kokusuyla nefes alıp veriyordu sanki. İkisi de hızlı hızlı nefesler alıyordu. Aşkın en keskin ve heyecanlı tarafları ilk anlardı. Onlarda bunun verdiği heyecanla başa çıkmaya çalışıyorlardı. Genç adam sertçe yutkundu ve kemari tek hamlede açık geri çekildi.

 

Selim:i-işte oldu. Sıkışmış biraz.

 

Zeynep: öyle olmuş biraz.

 

İkisi de heyecanla kendilerini arabadan dışarı atmışlardı.

 

Karşılarına çıkan ilk mağazaya girmişlerdi. Genç kız koştur koştur içeri daldı. Sarı saçları beline kadar uzanıyordu. Koşarken arkasında bıraktığı o muazzam papatya kokusundan bir haberdi. Cıvıl cıvıl bir kadındı Zeynep. Yani enerjisiyle bir insanı kendine hayran bırakabilirdi. Heyecanlı heyecanlı eline aldığı kıyafetleri üzerine tutuyor, onayladıklarını ayırıyordu. Genç adam onun tam arkasında, elleri cebinde yüzünde kocaman bir tebessümle onu seyrediyordu.

Genç adam daha önce aşkı yaşamamıştı, yaşamak da istememişti.Gerçi aşk'tan meşk'ten bahsedecek zamanı da hiç olmamıştı ki. Küçüklüğünden beri işle güçle uğraşır dururdu. Lakin şimdilerde o papatya kokusunu her soluduğunda , her o sarı saçları gördüğünde aşk'ı en derinlerine kadar yaşamayı istiyordu. Evet o ilk defa aşkı iliklerine kadar hissetmeyi tercih ediyordu. Sarı saçlarda, papatya kokusunda, ve Zeynep'e ait her ne varsa orada kaybolmak istiyordu...

İmkansız bile olsa istiyordu...

 

Genç kız kocaman gülümseyerek arkasındaki adama baktı. Ve eliyle gel işareti yaptı. Oda hiç düşünmeden adımlarını ondan yana attı.

 

Zeynep:bak ben şimdi birsuru şey beğendim sen benim beğendiklerimin birazını tutar mısın?

 

Selim: tutarım tabiki. Söz verdik o kadar. Patron sensin küçük hanım.

 

Genç kız heyecanlı heyecanlı diğer taraflara koşturdu gezdi tozdu bütün mağazada ve beğendiklerini alıp kabine gitti. Önünde durdu ikisi de, Zeynep içlerinden birini seçti.

 

Zeynep:heh bunu giyeceğim ilk. Şimdi sen beni bekle tam burda güzel olup olmadığını söyleyeceksin. Tamam mı?

 

Selim:tamam. Hayde dene de bir bakalım o vakit.

 

Dediğinde genç kız kabine girmişti genç adam elindeki kıyafetleri karşıdaki koltuğa koydu ve, elleri cebinde kabinin önünde bir oyana bir buyana gitmeye başladı. Bir ara gözleri kabine kaydığında, kabin perdesinin kenarının açık olduğunu gördü, ki sadece o kadarını değil genç kızın çıplak sırtını da görmüştü, sütyeni bile olsa da. Hemen etrafına bakındı, kim var kim yok diye. Sonra usulca kabine yaklaştı.

 

Selim: Zeynep, Perdeyi tam çekmemişsin. Dikkat et lütfen. Yabancı inanlar da olabilirdi burada.

 

Zeynep:ayhh çok pardon valla heyecandan unutmuşum. Hemen kapattım.

 

Dedi ve utanarak Perdeyi iyice kapatmıştı. Bu konuşma hafiften hesap sorma, hesap verme gibi olmuştu. Öyle olduğunun onlarda farkındaydı. Bütün gün boyunca birşeyler deneyip birşeyler almıştı sürekli genç kız. Tabiki çoğu genç adamın onayından geçmişti birkaçını Zeynep kendi isteği ile almıştı. Selim'in onlara onay vermemesinin sebebi açık olmasıydı. Aklı, "sanane seni ne ilgilendiriyor" diyordu. Lakin kalbî öylesine bir kıskançlıkla büründü. Bedeninin ona özel olmasını haykırıyordu. Öyle olsun istiyordu. Tabi Zeynep durur mu inatçılığı tutmuştu bir kere, alacaktı o elbiseyi. "Niye beğenmediyse" diye de sitem ediyordu. Bilmiyordu ki onu köpekler gibi kıskandığını. Zeynep artık pijama bölümüne gelmişti. Uzun zamandır böyle toplu bir alışveriş yapmamıştı kendine. Yine alıyordu almıyordu değil lakin tek tük alıyordu. Pijamalarını da bir elden geçirmek istiyordu. Daha çok o şortlu pijamaları tercih ediyordu çok rahattı nede olsa. Birkaç tane model beğendi ama bunları denemeyecekti kendi bedenine göre beğendiği modelleri aldı. Hepsi şortlu pijamaydı.

 

Zeynep: bitti! artık bence gidebiliriz.

 

Genç adam kızın elindeki pijamalara baktı. Kaşlarını kaldırdı.

 

Selim: hiç uzun pijama almadın ama. Üşümez misin?

 

Zeynep:ben sevmiyorum ki uzun pijama hem üşümüyorum da zaten. Rahatlıktan yanayım ben.

 

Selim:eh eyi öyle olsun bakalım. Sen öyle diyorsan öyledir. Dikkat etde kendine.

 

Genç kız kalbinin hızla çarptığını hissetti. Onu düşünüyor. Ve bunu hiç çekinmeden belli ediyordu. Utanmıştı, bunu yanaklarının yanmasından anlamıştı. Genç adam ise delirmişti kıskançlıktan. Ortaya atılıp alma onları demek istiyordu ama diyemiyordu. Diyemezdi...

 

Artık alışveriş bitmişti. Birlikte yemek yemeye bir yere girmişlerdi. Kahkahalar eşliğinde yemeklerini de yemişlerdi. Arada birbirlerine bakıp tebessüm ediyorlardı. İkisi de birbirlerine ne kadar iyi geldiklerinin farkına varmışlardı. Genç adam, kızın dudağının kenarında kalmış ketçapı görmüştü.

 

Selim: dudağının kenarında birşey kalmış.

 

Zeynep:nerde nerede?

 

Diye dudağını silmeye çalışmıştı. Ama o noktaya hiç değmemişti bile. Genç adam kolunu usulca uzattı ve baş parmağı ile hemen ketçap lekesini aldı. Genç kız tebessüm etti. Genç adam ise ona birkez daha dokunduğu için fazlasıyla heyecanlıydı.

 

Zeynep: teşekkür ederim.

 

Selim:ne demek, rica ederim.

 

Bir süre daha öylece orada oturmuşlardı. Koyu bir sohbet eşliğinde yemeklerini yemeye devam etmişlerdi.

 

Şirkette durumlar birazdaha farklıydı. Kapıdan giren genç adamla, görevli koştur koştur onun yanına gitmişti.

 

Görevli: hoşgeldiniz Azat Dağdeviren öyle değil mi?

 

Azat:evet benim.

 

Görevli: buyurun efendim Yusuf beyde sizi bekliyordu.

 

Yukarıya usul adımlarla çıkmaya başladı genç adam. Şirketin her tarafını titizlikle inceliyordu. Tek eli cebinde olası bir rahatlıkla gözlerini gezdiriyordu her detayda. En son görevlinin gösterdiği odaya geldiğinde derin bir nefes aldı. Ve içeri girdi. Yusuf oturduğu yerden ayağa kalktı. Ve elini uzattı. Genç adamda onun elini sıkıp konuştu.

 

Azat: Azat Dağdeviren toplantımız vardı...

 

 

 

NOT

BEN GELDİMM! BİLİYORUM ARANIZDAN HİÇ GELMESEYDİN DİYENLER KESİNLİKLE. AMA GERÇEKTEN HİÇ VAKTİM OLMADI UZUN ZAMANDIR BU BÖLÜMÜN ÜZERİNDEYİM BİRŞEYLER ÇIKARMAYA ÇALIŞTIM UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR. LÜTFEN BANA GÖNÜL KOYMAYIN. OLAMIYORUM O HIZLICA BÖLÜM YAZIP ATABİLEN İNSANLARDAN VE İTİRAF EDİYORUM O İNSANLARI ÇOK ÇOK KISKANIYORUM. BENİ DE BÖYLE KABULLENİNN OLMAZ MII?🤕🥲🤧🫠.

NEYSEM, BOL BOL YORUMLARINIZI VE OYLARINIZI BEKLİYORUM. UMARIM BEĞENE BEĞENE OKUDUĞUNUZ BİR BÖLÜM OLMUŞTUR. SİZLERİ ÇOK SEVİYORUM. VE ALLAH'A EMANET EDİYORUM. GÖRÜŞMEK ÜZERE. 🤍🩷🌸🌷🌻🫶🐣

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 17.09.2025 17:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...