
Nasılsınız? Umarım herşey yolundadırr. Yeni bir bölümle tekarar karşınızdayımm. İyi okumalar diliyorumm.
9. BÖLÜM
Ne kadar uyudum bilmiyorum ama ama beni lanet olası telefon sesim uyandırdı. Uykulu gözlerle komidinin üstünden telefonu aldım. Göktuğ'nun aradığını görünce beklemeden telefonu açtım.
"Patron uyanmışsındır umarım. Yemek yiyelim dedik. Sonrasında anca hazırlanır çıkarız diye düşündük."
Haklılardı. Onların olmasa bile bizim hazırlığımız uzun sürebilirdi.
"İyi düşünmüşsünüz. Kızları uyandırıyım. Geliriz."
Göktuğ dedilerimi onaylarken sol tarafimda ki yataktalarda zaten uyanmaya çalışan kızlara baktım. Ardından telefonu kapatıp direk duşa girdim. Bu duş hem uyanmama hem de yol yorgunluğunu atmamı sağlayacaktı ve öylede oldu. Ben çıkınca ardımdan Yaren duşa girdi.
Üç kız için bir odada tek banyo olmamalı!
İpek saçlarını omuz hizasında kullandığından banyoda işi uzun sürmüyordu. Ondan dolayı odaya hazırlanmaya geldiğimizde duşa girecekti. Benim dalgalı saçlarım omzumun altında bitiyordu. Maşallah!
Siyah şort ve lila rengi bir tişört giydim. Saçlarımın kabaca ıslaklığını alıp yatağımı topladım. O sıra Yaren de duştan çıkıp hazırlandı. İpek de zaten uyanır uyanmaz hazırlanmıştı. Beraber aşağı kata kahvaltıya indik.
Celil, Göktuğ, Tim ve yüzbaşı büyük bir masada bütün heybetiyle oturuyorlardı. Arkalarındaki masalarda ki insanlar asla görünmüyordu. Üçümüz yan yana onlara doğru ilerledik. Yaren de benim gibi siyah şort ve beyaz tişört giymişti. İpek ise bol bir eşofman altının üstüne crop tarzı bir tişört giymişti. Hepimiz rahat kombinler yapmıştık.
Masaya ilerken bizi ilk gören Akay Emir olmuştu. Tahminimce Akay Emir nişancıydı. Çünkü adamda inanılmaz bir göz var. Tabi Akay'ın nişancı olduğunu fark etmek de benim gibi ajanlar yapabilirdi.
Akay'ın buraya bakması ile Yüzbaşı ile göz göze geldik. Kaşlarını her zamanki gibi çatmış, sorgulayıcı bakışlarla bakıyordu. Beni baştan aşağı süzdükten sonra kaşlarının indiğini gördüm. Masaya yaklaşınca herkese ithafen Günaydın dedim.
Masada ki boş yerlere bakinirken aslında herkesin bir yere oturduğunu bana da masanın baş kısmının bıraktıklarını anladım. Masanın baş kısmına oturdum. Bu sayede hem Barlas ile karşılıklı oturmuş oldum hemde iki komutanın baş koltuklara oturması gibi bir şey oldu. Sağımda Celil,Baran, Enes ve Akay Emir sırasıyla oturuyordu. Solumda ise Göktuğ, İpek,Yaren ve Efe vardı. Herkes sessiz sessiz otururken garson gelip menüyü bıraktı. Direk ortaya serpme kahvaltı söylendi. Kısa bir bekleyişin ardından kahvaltı gelince direk herkes yumulmustu yemeğe. Yavaş yavaş önümdeki peyniri yerken sağ tarafimdaki masada oturan 3 kadın değişik değişik gülmeye ve bu bunu yaparken özellikle bizim masamıza bakmaları dikkatimi çekmedi değil. Masadakilerin bundan pek haberi yoktur diyecektim fakat Yaren ile göz geldik. Oda fark etmişti. Celil'in arkası dönüktü sesleri duyuyor lakin anlam veremiyordu. Göktuğ ise yemekten kafasını kaldirmamisti.
Yemeğin kalanını yan taraftaki kadınların gülme sesi eşliğinde bitirdik. Hep birlikte kalkıp odalara hazırlanmaya gecicektik artık. Bir iki adım atmıştık ki bı kadın sesi duyuldu.
Ama ne ses cırtlak bildiğiniz ya.
Arkamdan gelen yüzbaşıyla ayni anda arkaya dönünce o sinir bozucu olan kadınlardan birinin yüzünde aptal bir sırıtışla bize doğru geldi. Bana gelmediği kesindi zaten de inat değil miyim kalicam orda. Kadın yanımıza gelip yüzbaşıya sarhoş sarhoş bakmaya başlayınca benim sinir katsayıları iyice zıplamaya başladı ama sakinliğimi korumaya çalışıyordum.
"E şey pardon ehe. Ben şey diyecektim size yana sana" deyip çok şükür konuşunca Barlasa geldiğini net bir şekilde ortaya koydu. Sonra bakışları bana dönünce gitmem gerekiyordu. Otoriter bir ses tonuyla "Geç kalmayın." Diyerek önüme döndüm ve yürümeye devam ettim. Az ilerde bizi bekleyen timi ve ekibi görünce yanlarına durdum. Yaren yanıma gelip "Ne diyo o yelloz." dedi. Bir insana ısınamadığını ancak bu şekilde gösterebilirdi.
"Bilmiyorum ve umursamıyorum. Sende takma"
Arkama bile bakmadan odaya çıktım. Beni hayat hep kırmıştı zaten alışıktım bunlara. Tek yüzümü güldüren şey askerliği kazanıp MIT ajanı olabileceğimi öğrendiğim gündü. Tek başarım da o. Askerlik... Herkesin olmak istediği ama sadece kaderinde yazanların geldiği bir mertebe.
Kafam allak bullak saçımı yapmaya çalışıyorum. Yaren yan tarafimda makyajını yapıyor. İpek diğer tarafımda saçlarını sıkı topuz yapmakla meşguldü. Bende salaş duran bir topuz yapacaktım. Yani umarım.
artık nasıl görünüyorsam Yaren söylene söylene gelip ellerimi saçlarımdan çekti. Bir şarkı mırıldanarak saçlarıma şekil vermeye başladı.
İpek kıyafetini giymiş karşımızdaki bize gösteriyordu. ilk zamanlar biraz cekinsede şu an gayet iyi anlasiyorduk. Benim saçım sonunda bitmişti dudaklarıma kırmızı rujumu sürüyordum.
İşim bitince gidip giyindim.

(Ezginin kıyafeti ve saçı)

(Yaren'in kıyafeti)
Aynanin karşısına geçip kendime boydan bir baktım. Elbise vücudumu çok güzel sarmıştı. tam da bel kısmım da daha da sıkılaştiğı içinde belimin inceliği vurgulanıyordu.
Yaren'in elbisesi daha kısaydı. Ben renkte Yaren boyunda elbiseleri paylatmıştık. Aynada bir kaç fotoğraf çekildik tabi ki. Bizim hazırlamamız uzun sürmüştü bu sebeple bizimkiler aramış ve aşağıda beklediklerini, hızlıca gelmemizi söylemiş ve kapatmışlardı.
Hemen topuklu ayakkabılarıma uygun çantamı da alıp kızlarla aşağı indik.
Resepsiyonun önünde bizimkiler bekliyordu. onlara doğru yürürken topuk seslerinden dolayi bakışları bizi buldu. Yüzbaşı ile direk goz goze gelince yuzunde yavas yavas olusan o ifadeyi gormemek imkansızdı: hayranlık
Herhangi bir mimik oynatmamıştı yüzünde ama ben anlayabiliyordum.
"Oha. Siz kimsiniz? Tanıyamıyorum şuan." Celil abartılı bir şaşkınlıkla hepmize baktı.
"Hadi herkes hazır gidiyoruz."
Hepsi onaylayarak yürümeye başlamışlardı. Önümde yürüyen Yaren Efe'nin hareketiyle kolunu Efe'nin koluna sarmış ve öyle yürümeye devam ediyorlardı. İçten içe onları zaten yakıştırıyordum ama Yaren ile hiç bu konu hakkında konuşmamıştık.
Arabalara bindik ve mekana gitmeye başladık. "Herkes görevini biliyor ama üstünden geçiyorum tekrar. Göktuğ, Celil ve İpek içeriye bizden önce giriyorsunuz. Zaten üç garson eksik siz onların yerine geldiniz. Çok sorgulayacaklarını sanmiyorum ama oldu ki şüphelendiniz hemen bildirin. Dışarıyı kolaçan için Baran Ersin ve Akay Emir siz görevlisiniz. Ne olursa olsun her şeyi harfi harfine bildireceksiniz. Enes sen arabada kalacaksın. Bir parola, şifre ne olursa artık sana bildireceğim ve bana çözeceksin. Anlaşıldı mı?"
Hepsi beni onaylandıktan sonra bende asıl işin sıkıntılı olan kısmını anlatmaya başladım.
"İçeriye girdiğimizde ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. O yüzden yaptığınız her hareketi bildirmek zorundasınız. Birbirimizi tanımıyoruz. Çift olarak geldik. Kulaklıklarınız her daim açık olacak. Tamam mı?"
Barlas,Yaren ve Efe'ye bakarak kurduğum cümleleri hepsi onayladı.
Binanın arka tarafından geçerken insanların olmadığı bir yerde Göktuğ, Celil ve İpeği indirdik. Ardından yan tarafına sürerek onlardan gelecek olan hareketi bekledik. Hepimiz arabaya biner binmez kulaklarımızı takmıştık. Benim saçlarım topluydu bu sebeple küçücük olan kulaklıkları kulağıma yerleştirmiştim. Yakından bakınca bile belli olmuyordu.
"Gelebilirsiniz." Göktuğ'un sesi kulağıma dolunca Barlas'a baktım. Oda bana bakınca aynı anda kafamızı salladık. Bu hareket gidiyoruz demekti. Araçtan inince Barlas'ın benim için açtığı koluna girdim. Kapıya ilerken etrafa bakınıyordum. Dikkatimi çeken herhangi bişey yoktu. Kapıya ulaştığımız da kapıdaki görevli Celil'di. Büyük ihtimalle kapıdaki görevliyi bir şekilde göndermişler ve içeriye sorunsuz girebilmemiz için Celil'i yerleştirmişlerdi.
Zekice
Kapının önünde durunca Yüzbaşı takma isimlerimizi söyledi. "Egemen Korkmaz ve Yeşim Korkmaz" Bu isimler aslında sahada olan MİT ajanlarının takma isimleri idi. Onların adına biz gelmiştik ve bu işi bitirecektik. Celil listeye bakıp eliyle kapıyı gösterdi. Kolaylıkla içeriye girmiştik. Önümüzden geçen İpek durup bize içecek ikramı yapmıştı. Şüpheli bişey olmamış ki haber vermemişti.
"Şu masa boş. Gel geçelim canım." Kullandığı sıfat bi anlık değişik gelsede hızlıca onayladım. "Tabi hayatım." Masaya vardığımızda belli süre konuşmadık. ikimizde etrafı inceliyor, bir sorun var mi diye bakınıyorduk. O sırada içeriğe giren bir adam hızlı adımlarla önce bir masaya yaklaştı ve adamın kulağına birşeyler söyledi. Adam ne duydu ise etrafına bakıp ayağa kalktı ve ikisi yukarı kata çıkan merdivenlere ilerlediler.
"Yukarı çıkan adamlar." diye kulağıma İpeğin sesi dolunca bir tek benim fark etmediğimi anladım. Yüzbaşına baktığımda ikimizde yavaş adımlarla merdivenlere ilerlemeye başladık. İşte o an tamamen Yeşim Korkmaz olmalıydım. O askerimizin dosyasını okuduğumda kadının teröristlerin bile saygı duyduğu biri olduğunu okumuştum. Toplantıya katılabilir miydim? Bilmiyorum. Ama denemeye değerdi. Merdivenlerden çıkarken kulaklığa konuştum. "Bir sıkıntı var mı?"
"İlk kat sağ bölüm ve teras temiz."
"İlk kat sol bölüm ve mutfak temiz."
"Giriş temiz."
"Ön bahçe ve sağ bahçe temiz."
"Arka bahçe ve sol bahçe temiz."
"Otopark temiz."
Derin bir nefes verdim. Umarım operasyonu hiç bir sivil yaralanmadan bitirirdik.
Yukarı kata çıkınca büyük bir kapı karşıladı bizi. Alt kat ve dışarısı temizdi ama burda kim bilir ne haltlar dönüyordu. Barlas bana döndü ve "Şimdi ne yapacağız?" Basitti aslında. Biz şuan burda Egemen ve Yeşim Korkmaz'dık. Yani onlarin gözünde bir teröristtik ancak onlar davranirsak halledebilirdik.
"Sen Egemen Korkmaz'sın hatırlatırım. Ancak onun gibi davranırsan halledebiliriz."
"Kimsiniz? Ne işiniz var burda?"
Herhangi bir cevap alamadan arkama döndüğümde takım elbiseli sarışın bir adam bize doğru geliyordu. Az evvel Barlas'a söylediklerim benim içinde geçerliydi. Ancak onlar gibi davranırsak halledebilirdik.
Adam karşımızda durunca Yüzbaşı benden önce davranıp adama elini uzattı. "Ben Egemen Korkmaz. Tanıyorsunuzdur zaten. Hanımefendi de eşim Yeşim Korkmaz." diyerek beni gösterdi. Küçük bir tebessümle adama bakarken adam Barlas'ın elini kavradı ardından bana elini uzattı. Tereddüt etsem de uzattığı elini sıktım ama karşımda ki elimi dudaklarına götürüp elimin üzerini öpünce midemin kalkmasını engelleyemedim.
Elimi çektiğim gibi "Siz kimsiniz?" dedim. O sırada Barlas elimi avuçlarının arasına aldı. Öyle bir sıkı kavramıştı ki parmaklarımı oynatamıyordum. Adamın bakışı birbirine kenetlenmiş ellerimize baktı önce ardından Barlas'a bakarak konuştu. "Tanıyorsunuz büyük ihtimalle ama ben tanıtayım yine. Keskin beyin ikinci sağ kolu Semih Erden. Sizinle çok iletişime geçtik lakin tanışmak bugüne imiş."
Semih Erden... Kendisinin dosyasını okumuştum. Vicdansız herifin teki idi. Yeşim ve Egemen hiç yüzlerini onlara göstermişlerdi. Hep aracılarla haberlesmislerdi. Bu konuda hic sıkıntı yasamayacaktik.
"Evet öyle oldu. Toplantıya geç kalmayalım isterseniz." Barlas'ın kurduğu cümle ile adamın kaşları an be an çatılırken "Siz davetli miydiniz ki?" dedi. Haklıydı, Yeşim ve Egemen bu toplantıya davetli değildi.
"Ah, işte onun için buradayız zaten. Gerçekten davetli olup olmadığımızı soracaktık. Yani bunca yıldır uzaktan da olsa sizlerle bir işbirliği içindeyiz. Artık bizde sahalara çıkmak istiyoruz ki bunu da son telefon konuşmamızda söylemiştim. Hatırlıyor musunuz bilmiyorum tabi. Ama bunca yıla rağmen hâlâ gelemezsiniz derseniz biz aşağı kata ineriz."
Semih'in çatılan kaşları eski hâlini alıyordu. İyi ki o son telefon konuşmasını dinlemiştim yoksa adam bize inanmazdı. Geçmişten bahsedince bize olan şüphesi kırılacağını düşünmüştüm. Öylede oldu muhtemelen. İşine gelmezdi kaç yıldır onların yanında olan birilerini göndermek.
"Asla demem. Ve son telefon konuşmamızı hatırlıyorum. Ayakta kaldık buyrun toplantı odasına geçelim." diyerek eliyle odayı gösterdi. Yüzümdeki tebessüm ile Barlas'a döndüm. "İzninizle eşim ile beş dakika sonra eşlik etsek. Bir lavaboya uğrayıp geleceğiz."
Yalandı. Bizimkilere haber verip silahımı kontrol edecektim. Semih yüzünde tebessüm ile tabi bekliyorum diyerek içeri girmişti.
Semih içeri girer girmez hâlâ birbirine kenetlenmiş ellerimizi ayırmadan Barlas'ı sağ taraftaki koridora ilerlettim.
"Etrafta kameralar var. Dinliyor olabilirler yürürken söyle bizimkilere sonrasını da bana bırak." Fısıltı halinde söylediklerinde haklıydı. Boynumu kaşıyormuş gibi yapıp küçük kulaklığa baskı yaptım ve sessizce konuştum.
"İçeri girdik. Bir sorun olursa haber verin. Bir kulağınız da her daim bende olsun." sözlerimi bitirmemle beraber koridorunda sonuna gelmiştik. Barlas bana bırak demişti. Ona döndüğümde yoğun elalarla bana bakıyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamıştım aslında.
Üzerime doğru gelmeye başlayınca bende geriye doğru gidiyordum. Sırtım duvara değince sıkışmıştım. Beni sıkıştırıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Bir elini belime koyarken diğerini duvara yasladı. Yüzünü kulağımın yanına getirince kokusu burnuma doldu. İçli bir nefes verdim. "Köşede kamera var. Beni bozma." fısıldayarak dediklerinden sonra boynuma tüy kadar hafif bir öpücük bıraktı. Vücudum beklemediği tepkiye karşılık kasılsa da toparlamaya çalışıyordum ama yavaş yavaş yanağıma kadar gelen öpücükleri hiç yardımcı olmuyordu.
Bitti derken dudağımın kenarına kondurduğu öpücük her şeyi altüst etti. Unutmuştum. Nerede olduğumu, neden olduğumu her şeyi... Gözlerimin içine baktı sonra dudaklarıma kaydı bakışları. İzin istiyordu aslında. Bu sefer ben benden beklenmeyen şeyi yaptım. Uzanıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Madem bir görevde idik bende göreve uygun davranırdım. Yeşim ve Egemen de birbirlerine çok aşık iki kişiydi aslında. O yüzden bunu yadırgamazlardı.
Barlas şaşkınlığını üzerinden atınca dudaklarımı öpmeye başladı. Onun sıcak dudakları sanki bütün yaralarımı iyileştirmeye çalışır gibiydi. Bende ona karşılık verdiğimde birbirimizde kaybolmuş ve yine birbirimizde bulmuştuk her şeyi. Ellerim bağımsız olarak biri göğsüne biri de ensesine yerleşti. Bu hareketimle belimdeki eli sıkılaştı ve beni kendine daha çok çekti.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Zaman kavramını tamamen yitirmiştim artık. Nefes nefese dudaklarımızı ayırdığımda gözlerinde ki yoğun elalar gitmemişti. Küçük bir tebessüm ettim ve oyunu bozmadan yanağına küçük bir öpücük kondurdum.
Hadi diye mırıldandım. Barlas bu sefer elini belime yerleştirip sıkıca sardı. Bu hareketi çok hoşuma gitmişti gerçekten.
Birlikte yürüyerek toplantı odasına vardığımızda derin bir nefes verdim ve yavaşça kapıyı çaldım ve ardından açtım. İçeride dört kişi vardı. Semih denen adam masanın bir tarafında yanında iki boş sandalye ile oturuyordu. Karşısındakileri ilk defa görmüyordum. Hepsinin dosyasını okumuştum. Uzun süredir peşinde olduğumuz kişilerdi. Tam karşısında Erdal Çetin, Sofia Wizard ve Çağlar Soyak sırasıyla oturuyordu.
Barlas'ın belimdeki eli sıkılaşmıştı ve huzursuz olduğunu hissedebiliyordum. Bende bu pisliklerle aynı ortamda olmak istemezdim ama vatan için görevim bu idi.
"İşte Yeşim hanım ve Egemen bey de geldi. Buyrun böyle geçin." Yanındaki boş sandalyeleri göstererek konuşan kişi Semih'ti. Barlas belimi asla bırakmadan beni ilerletti ve oturmam için Semih'ten uzakta kalan sandalyeyi çekti. Ona küçük ama derin bir tebessüm ile sandalyeye kuruldum. Yanıma da Barlas oturdu. Barlas'ın karşısında oturan Sofia, gerçekten güzel bir kadındı. Uzun sarı saçları, mavi gözleri ve simsiyah olan iddialı elbisesiyle çok çekiciydi.
Barlas'ı öyle böyle süzmüyordu yani. İçimdeki rahatsızlıkla derin nefesler alarak önüme döndüm. Bu seferde karşımda oturan Çağların şüpheli bakışlarına maruz kalmıştım. Bir şekilde dikkatleri üzerimizden atmam gerekiyordu. Semih biz gelmeden önce bahsetmişti büyük ihtimalle yoksa direk silahı dayarlardı.
"Ee Egemen bey nasılsınız? Sizleri hiç aramızda görmedik. Hep uzaktan. Keşke daha önce gelseydiniz gözümüz şenlenirdi." Sofia'nın cilve ile kurduğu cümleler kanıma dokunurken Barlas'a döndüm. Ne cevap vereceğini merak ediyordum çünkü burda ki herkes biliyordur ki Egemen ve Yeşim birbirine aşık iki insandı. Saçma bir cümle kurarsa yanardık.
"İyiyim sağolun Sofia hanım. Öyle olması gerekiyordu. Hem karımla insan içine çıkmadan yaşamak her şeyime bedel." Gözlerimin içine bakarak kurduğu cümleleri sanki görev için değil de gerçekten söylüyormuş gibi hissettim. Gerçekten onun karısıymış gibi. Sofia'nın bakışları bana dönerken bende ona baktım küçük bir tebessümle.
"Tatlım bordo mu giydin bu gece için? Bence siyah bu tür geceler için daha iyi. Hem benim gözlerimi ortaya çıkardı. Senin yeşillerin pek görünmüyor gibi ama." Allah'ım kadın bu seferde elbise renginden vurmaya çalışıyor. Tam cevap verecektim ki Sofia tekrar Barlas'a döndü. "Öyle değil mi Egemen bey? Siyah ve mavi uyumu bence çok güzel. Siyah rengini sever misiniz?" Burnumdan sert bir nefes verirken Barlas tok bir ses tonuyla konuştu. "Ben o gün karım ne renk giyerse onu severim. Bugünde bordo seçmiş ve bence en iyi renk bordo. Söylediğinizin aksine gözlerinin rengi o kadar güzel ki karıma tekrar tekrar aşık oluyorum." dedikten sonra elimi tuttu ve dudaklarına götürdü. Küçük bir öpücük bırakırken dudaklarımda ki gülümsemeye engel olamamıştım.
O sırada odanın kapısı açıldı ve içeriye sakallı,esmer ve uzun bir adam girdi. İşte beklediğimiz kişi. Keskin...
Diğerleri ayağa kalkarken bende kalktım ve benimle beraber de Barlas.
Şu adam geldi diye ayağa kalktım ya..
Eliyle işaret verince yerlerimize oturduk. Bakışları direk olarak bize dönerken genzimi temizleyip konuştum. "Yeşim Korkmaz. Bilginiz var mı bilmiyorum lakin eşim Egemen Korkmaz ile bu toplantıda bizde olacağız."
"Tabi var. Sizi sonunda gördük, bunca yıldır fikirleriniz ile hep yanımızda yer aldınız. Şuan burda olmanız büyük şeref." dediğinde diğerlerini bunu beklemediği yüz ifadelerinden anlaşılıyordu. Keskin'e tebessüm edip önüme döndüm ama içim içimi yiyordu.
Şuan adamın kafasına sıkmamak için zor duruyordum. O sırada açık kalmış bir bacağımın üzerinde Barlas'ın büyük elini hissedince ona döndüm. Güven vermek ister gibi, güç vermek ister gibi bakıyordu. Halledeceğiz diyordu. Baş parmağıyla bacağımı okşarken gerçekten güven duygusunu hissettim. Burdayım diyordu. Semih'in sesiyle irkilip onları dinlemeye başladım.
"Evet Keskin ne yapacağız şimdi? Türkler her yerde, sağdan gitsek ordalar soldan gitsek ordalar. Adamlar her delikte. Elimiz kolumuz bağlandı."
Düşünüyormuş gibi yapıp kaşlarımı çatmıştım ama gururum dolup taşıyordu. Türkler her yerde!
"Var aklımda bir şey. En yenisinden başlayacağız. Çocuklardan, dağlarda yaşayan çok var onlardan kaçıracağız. Onlar kayıp çocuklarla ilgilenirken bizde asıl planı işleyeceğiz. Şehrin merkezinde, tam göbekte bir bomba patlatacağız. Türkleri yasa boğacağız. Hem çocuklara hem merkezdekilere üzülecekler." O kadar vicdansızlardı işte. Türkleri yasa boğmak. Rolden çıkmamak için yüzümde gülümsemeyle Keskin'e baktım.
"Bence iyi bir plan ama zamanlamasını iyi yapmalıyız."
"Orası öyle tabi. Yapacağız artık birşeyler."
Zaman geliyordu. Bu adamı ve diğerlerini paketlemeliydik. Doğru anı kollamaya çalışıyordum. İçerde rahatsız edici bir sessizlik oldu. Dışarıdan gelen kavga sesleri bu sessizliği ise delip geçti. Hepsinin bakışları benim arkamda bulunan terasa döndüğünde Keskin ayaklandı. "Ne bu gürültü!" Söylenerek terasa çıktı ardından onu korumakla görevli iki adam ve Semih, Çağlar, Sofia ve Erdal. Hepsi çıkınca onlara bakarken kulaklığa konuştum.
"Üst kata gelin. Dışarda Enes'in yanında ki tim ile sessizce buraya gelin ve işaretimi bekleyin."
"Tamamdır. Dikkatli olun." Göktuğ'un sesiyle derin bir nefes verdim. Sona geliyorduk. Bitecekti bu iş. Dikkat çekmemek için ben ve Barlas da ayaklanıp terasın kapısına gittik.
"Neler oluyor orda? Şu adam mı sıkıntı çıkarmış?" diyen Sofia ile beraber bakışlarım kastettiği aşağıdaki adama döndü. O kişi Efe idi.
Yanındaki Yaren'in belini tutmuş bir yandan da karşısındaki adama birşeyler söylüyordu. Neden bir kavga olduğunu anlayamıyordum. "Şu adam ve kadını buraya getirin. Bakalım dertleri neymiş öğrenelim." Keskin'in kurduğu cümle başımdan kaynar sular akmasıyla eş değerdi. Onların buraya gelmesi tehlikeli olabilirdi ama bunu fırsata çevirmek de benim işimdi.
Hepsi odaya geri dönerken bende adım atmıştım ama Barlas'ın elini belimde hissedince ona döndüm. O ise bana değil karşıya bakıyordu. Tam olarak Çağlar'ın gözünün içine. Bir anda beni kendine çekip şakağıma bıraktığı derin öpücük ise sanki birşeyleri kanıtlamak ister gibiydi.
O benim. İstesende istemesende o benim. diyordu. Ya da ben öyle düşünüyordum. Elimi yavaşça belimdeki elinin üstüne yerleştirdim. Göz teması kurmak istemiyordum çünkü bakarsam kaybolurdum. Ve şuan kaybolmak için hiç iyi bir zaman değil. İçeriye girdiğimizde herkes yerine oturuyordu. Bende geçip oturunca kapı çaldı ardından iki tane koruma eşliğinde Yaren ve Efe içeri girdi.
"Sıkıntı çıkaran çiftimiz de gelmiş. Sorun ne acaba? Yemekleri mi beğenmediniz?" Keskin'in alayla söylediklerinin ardından ayağa kalktı. Tam Efe'nin önünde durduğunda sağ yanağına sert bir yumruk attı. Yanındaki Yaren'in bana olan 'bişey yap' bakışları, Barlas'ın sert nefesleri ve diğerlerinin alaylı kahkahaları düşünmemi zorlaştırıyordu. Ne yapsam burdan kolayca çıkabilirdik?
Ben dusunceli biçimde onlara bakarken Efe ile göz göze geldik. Boynunu hareket ettirmeye çalışıyormuş gibi yapıp bana kapıyı gösterdiğinde timin geldiğini ve işaretimi beklediklerini anladım. Her şey ani bir şekilde olacaktı ve zamanı iyi kollamam gerekiyordu. Yanındaki Barlas'a baktığımda sert nefeslerle Keskin'e bakıyordu. Elimi uzatıp dizinin üstüne koyduğum da bana döndü.
Sakin olması gerekiyordu. Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken küçük bir hatada her şeyin mahvolmaması gerekiyordu. Ne demek istediğimi anlamış olmalı ki dizindeki elimin üstüne elini koydu ve okşadı. Gülümsemeyle bana bakarken bende ona tebessüm ettim.
"Sen kimsin de benim gecemin ağzına sıçmaya çalışıyorsun lan! Kimsin!" bir yumruk daha.
Ve ardından bir yumruk ve bir tane daha... Efe'nin patlamış dudağından ve burnundan oluk oluk kan gelirken zamanı gelmişti. Keskin onlara arkasını dönüp bize birşeyler söylerken Efe'ye bakıp kafamı salladım.
Her şey o kadar ani oldu ki. İşaretimle Efe iç cebindeki silahı Keskin'in kafasına dayarken,Yaren çantasından çıkardığı küçük silahla iki korumayı etkisiz hâle getirmişti. Bende bacağımın iç tarafından çıkardığım silahı önce Çağlar'ın omzuna bir kurşun sıkıp sonrasında Sofia'nın koluna sıktım. İkimizde aynı anda birbirimize kurşun sıktığımızda benim kolumu kurşun sıyırmıştı ama onun için aynı şeyleri söyleyemezdim. Aynı şeyleri Barlas da önce Erdal'ın omzuna yapıp ardından Semih'in kafasına silah dayandı. Bir yandan telsize konuşuyordum. "İçeriye. Hemen!"
İşaretimle takım elbiseli ama ellerinde silah olan tim içeri girerken direk olarak yerde yatan Çağlar, Erdal ve Sofia'yı aldı. Semih, korumalar ve Keskin'i de onlara teslim ettiğimizde derin bir nefes verdim. Kolumdaki sıyrık canımı yakıyordu ama dayanamayacağım kadar değildi.
Yanıma gelen Barlas dikkatle koluma bakarken yüzünü buruşturdu. Benim canımın acısı onun bile canını yakmaya yetiyordu. Birbirimize bu denli çekilirken uzak durmamız hataydı bence ama onun bir kız arkadaşını vardı. Ne kadar onu sevmiyor gibi görünse de sevgilisiydi. O durmasa bile ben uzak durmalıydım.
"Sana diyorum. Kolun çok acıyor mu? Arabaya gidince Baran pansuman yapar. Hemen inelim hadi." elimden tutup götürmeye çalışırken onu durdurdum. "İyiyim o kadar acımıyor. Dayanabilirim."
"Ezgi iyi misin?" Yaren'in endişeli sesiyle ona tebessüm gönderip "İyiyim canım. Büyük bir şey değil. Daha kötülerini hissettim." dedim. Esir düştüğüm zaman aklıma geldikçe ürperiyordum.
Yanımıza yaklaşan bir tim üyesiyle ona döndüm. " Yüzbaşı Kerim Özdinç. Hepinizi tebrik ediyorum. Sonunda bu pislikleri yakaladık." Barlas'a elini uzatırken kurduğu cümleler ile Barlas adamın elini sıktı. "Yüzbaşı Barlas Eren Altunay. Sağolun." Mesafeli sesiyle kurdu bu cümleyi. Bir insanı sevmediğini ancak böyle gösterebilirdi.
Yavaş yavaş kapıya ilerledik ardından aşağı kata indik. Burda işimizi bitmişti. Otele dönecek ertesi günde yola çıkacaktık. Arabanın yanına gelince herkesin üstünü inceledim. Benim dışımda kimsede yaralanma yoktu.
"Baran, Ezgi'nin koluna bak." Direk emir vermişti Barlas. Kendi işimi kendim halletme isteğim her daim olsa da şuan zamanı değildi çünkü kolum gittikçe kan kaybetmeye başlamıştı ve çok pis acıyordu. Baran'ın işaretiyle geldiğimiz aracın arka koltuklarından birine oturdum.
Baran gerekli eşyaları alıp yanıma gelince aracın kapısında Enes elinde bir telefonla yanıma geldi. "Halil Yarbay." dediğinde bekletmeden telefonu aldım. Yarbayıma her şeyin kontrolün altında hallettiğimizi, sadece benim kolumu kurşun sıyırdığını sivillerde ve askerlerde yaralı olmadığını söyledim.
Harun Yarbay yarın sabah erkenden yola çıkmamızı ve geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra telefon kapanmıştı. Baran işini bitirmişti o süre zarfında bende Enes'e telefonu vermek için araçtan indim.
Nerede olduğuna bakarken köşede telefonla konuştuğunu gördüm. Gideceğim sırada Barlas'ın sözleriyle ona döndüm. "Nişanlısıyla konuşuyor. Gitme bence bölünmesin konuşmaları. Kadın çok endişelenmişti." Enes'in nişanlı olduğunu bilmiyordum. Ve Barlas'ın dediği gibi bölünmemesi icin beklemeye başladım.
Gökyüzündeki yıldızlara bakarken o kadar dalmışım ki omzuma bırakılan ceketle irkilerek ceketin sahibine baktım. "Üşüyorsun. Üstünde kalsın." Barlas söyleyene kadar havanın soğuk olduğunu ve üşüdüğümü fark etmemiştim. Normalde ne münasebet der ceketi geri verirdim ama şuan ceketten gelen o mükemmel kokusu yapmayacağım şeyi yaptırıp cekete daha sıkı sarılmamı sağlamıştı. Küçük ama derin bir gülümsemeyle "Teşekkür ederim." dediğimde oda bana gülümsemeyle karşılıklı verdi.
Biz birbirimize aheste aheste bakarken Celil'in harika ötesi konuşması bütün romantikliği dağıttı.
"Of ya keşke bende yukarda olsaydım. Adamları nasıl patakladığınızı izlemek istiyordum. Of." Küçük şımarık çocuklar gibi söyledikleriyle hepimizin yüzünü güldürmüştü. "Bir dahakine artık Celil. Ne yapalım." Göktuğ'un alaylı cümlesiyle Celil direk lafa atladı.
"Sen sus lan. Üç kere ya üç kere üstüme içecek dökmeye çalıştın. Ya benim canım takım elbisem kirlenseydi. Ha? O zaman ne yapardım ben?"
"Oğlum ben mi dökmeye çalıştım? Sen kızlara bakmak yerine önüne baksan hiç birşey olmayacaktı." Hepimiz kocaman bir gülümsemeyle onları dinliyorduk. Artık otele dönmemiz gerekiyordu. Genzimi temizleyip "Otele dönelim artık. Sabah erkenden yola çıkacağız." dedim. Hepsi beni onaylandıktan sonra arabaya yerleştik ve yola koyulduk.
Sabahta erkenden yola çıkacağımız için otele varır varmaz uyumak istiyordum ve öylede yaptım.
Bölüm sonu
Evet bölümle ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum. Yorumlarda yazarsaniz çok sevinirim.
Her şey gönlünüzce olsun🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |