4. Bölüm

3. Bölüm

Gecenin Sessizliği
gecenin_sessizligi

*Emre Kerem Öztürk*

Askeri araçtaydık. Sağımda Derin oturuyordu. Yorgun gözüküyordu. Yüz hatları çok güzeldi. Belirgin elmacık kemikleri, makyajsız yüzü, uzun kirpikleri, bal köpüğü gözleri, dolgun pembe dudakları eşsiz görünüyordu. Göz ucuyla bir saniyeliğine bana bakıp önüne döndüğünü gördüm. Onu utandırmış mıydım? Ufak bir kıkırdama kaçtı dudaklarımdan. Kafasını bana çevirdiğinde yüz ifademi düzeltip önüme döndüm.

“Komutanım. Adum’u aldığımız köye destek ekibi göndereceğiz. Bunun için Bomba Tim’ini görevlendiriyorum.” Kaan’ın cümlelerinden sonra başımı salladım.

Yaklaşık yarım saat sonra araç durmuştu. Savaş Timi sorguya, Aleyna ve Derin poligona gitmişlerdi. Tanıtalım bakalım bu vatan haini ite kendimizi! Kapı açıldığında dudağından kan fışkıran iki tane adam çıktı karşıma. Adum’un yanına gittim ve ensesini kavradım.

“Vakit kaybetmeyi seven biri değilim. Sana kendimizi tanıtıp gideceğim zira buradan senin cesedini çıkarırlar.” Dişlerimi sıkmaktan alnım kalp gibi atıyordu. Adum’un gözleri alnıma kaydığında gözleri korkuyla irileşti. Sanırım damarım gözüküyordu.

“Yüzbaşı Emre Kerem Öztürk.” Parmağımla kendimi gösterdim. Sonrasın da Kaan’a döndüm.

“Üsteğmen Kaan Beşik.

Teğmen Serdar Ata.

Teğmen Burak Yıldız.

Başçavuş Serkan Mert Yılmaz.

Başçavuş Aleyna Yıldırım.

Üstçavuş Eren Sönmez.” Aleyna burada olmadığı için parmağımı kendime çekmişti.

“Başçavuş Aleyna Yıldırım, vurulan kız mı?” Bozuk Türkçesiyle konuştu.

“Evet.” Dudaklarımda ölümcül bir sırıtış belirdi. Doğruldum fakat hala ensesini tutuyordum.

“Başçavuş Aleyna Yıldırım.” Kafasına dizimi geçirdim. Saçlarından tutup kafasını kaldırdığımda burnundan oluk oluk kan akıyordu.

“Vurulan kız!” Artık bağırıyordum. Kafasını bir daha dizime gömdüm. Tekrar kaldırdığımda gözlerinin kaymış olduğunu gördüm. Kafasını ittirerek bıraktığımda Kaan’a döndüm. İfadesiz bakışlarla bakıyordu. Hızımı alamayıp odadan çıktığım gibi çok sert bir şekilde kapıyı kapattım. Yatakhaneye gidip üstümü değiştirecektim.

*Asel Derin Kuyucu*

“Burası mı?” diye sordum büyük odaya bakarak. Kafasını sallamakla yetindi. İçeride bir tane asker vardı. Aleyna, askere “Atış yapacağız.” Dedi. Asker başını sallayarak onu onayladı. Hedefin oraya giderek bazı ayarlar yaptı ve yanımıza gelip asker selamı verdi. Aleyna, ufak bir baş hareketiyle selamını aldı.

“Şimdi al eline silahı.” Bir silah uzattı bana. Elime aldığımda düşündüğümden ağır olduğunu gördüm. Kulağıma kulaklık, gözlerime gözlük verdi.

“Şimdi bacaklarını biraz aç. Kollar dik, silahı kendini kasmadan kavra.” Dediklerini yapmaya çalıştım. Tetiğe bastım. Heyecanla Aleyna’ya döndüğümde hedef tahtasına bakıp kaşlarını çatmıştı. Hedef tahtasını yakınlaştırdığında hiçbir delik olmadığını gördüm. Hüzünle dudaklarım büzülürken arkadan bir ses geldi.

“Silahı yanlış tuttun çünkü.” Sesin geldiği yöne baktığımda, üstünde beyaz tişört altında ise kamuflaj pantolonu olan yüzbaşı kollarını göğsünde birleştirmiş, kolunu kapının pervazına yaslamış bizi izliyordu.

“Komutanım?”

“Yaralısın git dinlen. Çok istiyorsa ben çalıştırırım.” Yüzüme kan gitmeye başladığını hissettim. Ama esmer olduğum için belli olduğunu zannetmiyordum. Esmer olmanın faydaları.

“Komutanım, ama sorgu?”

“Bunu sonra konuşalım. Yeri değil.” Kapının pervazından kolunu çekerek yanımıza geldi.

“Dediğimi yap Aleyna.” Bıkkın bir sesle söylemişti bunu.

“Emredersiniz komutanım.” Kaşlarım çatıldı. Bana Aleyna öğretecekti fakat Emre Yüzbaşı onu göndermişti. O zaman bende gidebilirdim. Kenardan çantamı aldım ve kapıya yöneldim. Kolumda hafifi ve büyük eller hissettiğimde arkamı döndüm.

“Nereye Derin Hanım?” Gülmemek için yanaklarının içini ısırdığı çok belli oluyordu.

“Aleyna gittiğine göre bende gidiyorum Şey Komutanım.” Adını biliyordum fakat onun söylemesini istemiştim. Sebebini bilmiyordum. Kahkaha atmaya başladı.

“Emre. Emre Kerem Öztürk.” Emre Kerem Öztürk… İsmi çok güzeldi.

“Siz? Sizin isminizi tam olarak bilmiyorum hala. Şartlar eşitlenmeli.” Bende kıkırdadım.

“Derin. Asel Derin Kuyucu.” Gözleri kısıldı ve kolumdan beni karşı karşıya olacak kadar yürüttü. Yürütmesine izin vermiştim.

“Neden Derin ismini kullanıyorsun?” Benim de kaşlarım çatıldı.

“Derin daha çok hoşuma gidiyor.”

“Tamam Asel, hadi başlayalım.” Asel. Bu ismi duymayalı belki yıllar olmuştu. Asel’de acılarım gizliydi. Asel’de günahlarım gizliydi. Asel’de benliğim gizliydi.

“Asel demezsen sevinirim. Herkes Derin der bana.” Ellerim titremeye başladı. Gözünden kaçmamıştı bu hareketim. Asel hayatımın dönüm noktasıydı. Ailemi severdim, fakat o aile benim için tek bir kişiyi barındırırdı. Annem. Babamı hayatımın her yerinden sildikten sonra Derin olmuştum ben. O günün emareleri vardı hala bedenimde. Zor bir çocukluk yaşamıştım. Babam tarafından istismar görmüştüm çoğu zaman. Bedenimdeki sigara izleri hala ruhsal olarak yakardı canımı. O günden sonra kaybolmuştum ben. Annem kurtarmıştı bizi. Ege her zaman iğrendi babamdan. Bizim için baba acı demekti. Ege’ye üzülüyordum her zaman. Hayatında rol alacağı bir baba yoktu. Ege duygusal bir gençti. Fakat hayatımda gördüğüm en güçlü insandı benim kardeşim.

“Derin!” Emre’nin bağırmasıyla kendime geldim. Benden izinsizce bir gözyaşı düştü yanağıma. Ağlayınca geçer sanırdım her zaman. Lakin bazen ağlamak hatıraları getirirdi aklıma.

Gözyaşlarımı sildim ilk önce. Sonrasında derin bir nefes alıp titremelerimi durdurmaya çalıştım. Kırmızı gözlerim için bir çözümüm yoktu.

“Yanlış bir şey söylediysem özür dilerim. Asel ismi sana acı veriyor. Fakat ben söz veriyorum, yanında her zaman olamasam bile Asel’i sevmeni sağlayacağım. Acılarının yerini mutluluk alacak. Çünkü sen Çikolata Görünüşlü Kadın, mutluluğu hak ettiğine inanıyorum. Farkındayım, seni daha bugün gördüm fakat ağlamak hiçbir kadına yakışmıyor. O yüzden hep gül.” Gülümsemeye çalıştım. Çok düşünceli cümlelerdi bunlar. Depresif halimden kendimi kurtarmak için başımı iki yana salladım.

“Bana silah kullanmayı öğretecektin, hadi başlayalım.” Yürüyecekken sıcak parmaklarını kolumda hissettim.

“Asel’in hikayesini öğrenemedim daha.” Kaşlarım çatıldı.

“Her şeyin zamanı var Emre. Zamanı gelince illaki öğrenirsin.” İlk önce genişçe sırıttı. Sonrasında başını sallayıp kolumdaki elini çekti.

Atış noktasına geldiğimizde ilk önce bana kulaklık ve gözlük verdi. Bunlar kulaklarım ve gözlerim silahtan hasar almaması içindi.

“Bacaklarını hafifçe kırıp birazcık ikiye ayır.” Dediğini yapmaya çalıştım.

“Silahı sıkıca kavrama ve silahtan korkma.” Ellerimi rahat bıraktım.

“Kafandaki düşünceleri sil ve hedefine odaklan. Kollarını da bacakların gibi hafifçe kır. Bir parmağın tetikte olsun fakat baskı uygulamasın.” Dediklerini yaptıktan sonra ateş ettim. Hedef tahtasını yaklaştırdığında bu sefer hedefe çok uzakta bir yere isabet ettiğini gördüm.

“Sana öğretebilmek için temas edebilir miyim?” Kafam benden izinsiz aşağı yukarı hareket etti. Arka geçip ellerini ellerime sardı. Hayatım boyunca temastan nefret etmiştim fakat şu an onun dokunuşu sanki bir meleğin beni sarıp sarmalaması gibiydi. İlk önce burnuma buram buram kül ve barut kokusu geldi. Kül kokusunu sorgularken kafasını kulağımın yakınına getirmesiyle nefesimi tuttum. Asla odaklanamıyordum şu an. Bir anda ateş edince odağım yerine geldi. Dokunuşları benden ayrılınca anlık bir boşluk hissetmiştim. Hedef tahtasını yaklaştırdığında tam on ikiden vurduğumuzu gördüm.

“Bugünlük bu kadar yeter bence. Dinlen.” Kafamı salladım.

“Telefonun çalıyor sanırım.” Gözlerim kenardaki çantama kaydı. Koşar adımlarla oraya ilerlediğimde telefonumu çıkarttım. Ege arıyordu. Elli beş cevapsız arama, yetmiş sekiz tane çoğu tehditli mesaj vardı telefonumda. Onu daha da endişelendirmeden telefonumu açıp kulağıma tuttum.

“Neredesin sen? Bu telefona neden bakılmıyor!” diye adete kükrediğinde gözlerim açıldı.

“Ege bana bağırmaman konusunda konuştuk diye hatırlıyorum.” Bıkkın sesime karşı öfkeli bir soluk verdiğini hissettim.

“Başlatma şimdi bağırmama! Bu telefona neden cevap vermedin? Sana bir şey oldu diye ecel terleri döktüm burada!” Haklıydı. Ege bana fazla düşkündü. Saçımın teline zarar gelse dünyayı yakardı. Ege sayesinde baba özlemini çoğu zaman çekmemiştim. Benden küçük olmasına rağmen bana bebek gibi hissettirirdi. Bende ona hissettirmeye çalışırdım. İkimiz de birbirimizin yaralarını kapatmaya çalışırdık.

“Endişeni anlıyorum ama telefon titreşimdeydi. Duymamışım.” Sesimi yumuşak tutuyordum.

“Hangi cehennemdesin sen?” Sinirlenince fazla kelimelerine dikkat etmiyordu. Sinir krizleri yaşardı bazenleri. Saçını okşayıp öperek sakinleştirmeye çalışırdım.

“Aleyna’nın yanında, askeriyedeyim.”

“Abla, Aleyna abla askeriyede mi tedavi oluyor? Hastaneye götürün şu kızı.” Bazenleri beynini kullanamadığını kabul etmeliydim.

“Tedavi olduktan sonra askeriyeye geldik geri zekalı.”

“Sen ne diye askeriyeye gittin?”

“Ben neyin sorgusundayım şu an?”

“Soruma soruyla karşılık vermeyin Derin Hanım.” Ufak bir kahkaha kaçtı dudaklarımdan.

“Silah kullanmayı öğrenmek için geldim.” Der demez bir çığlık işittim.

“Ne! Bensiz mi?” Dudaklarını büzdüğünü hissedebiliyordum.

“Hemen konum at abla!” Yüzümü buruşturdum.

“Eve geliyorum.”

“Konum at!” Yine bağırmasıyla bıkkın nefes verdim.”

“Yarım saatin var. Yarım saat sonra eve giderim.”

“Tamamdır.” Telefonu kapattıktan sonra dudaklarımdaki sırıtışla arkamda beni kısılmış gözleriyle izleyen Emre’ye döndüm. Kollarını göğsünde bağlayınca kasları tişörtünü yırtacakmış gibi ortaya çıkmıştı.

“Seni rahatsız eden biri mi var?” Büyük ihtimalle bıkkın sesimden ve bana bağırmasından böyle bir çıkarım yapmıştı.

“Hayır, konuştuğum erkek kardeşimdi. Telefonuna bakmayınca biraz fazla endişelenmiş.” Çatık kaşları ve kısılmış gözleri düzeldi.

“İsmi Ege mi?” Onaylarcasına kafamı salladım.

“Silah kullanmayı öğrenmek çok istiyor. Mecburen konum atmak zorunda kaldım. Sorun olur mu?” Hayır anlamında kafasını salladı.

“Teşekkür ederim. Bana silah kullanmayı öğrettiğin için.” İkimiz de karşılıklı gülümsemiştik.

“Rica ederim. Ege gelene kadar bir şeyler içelim. Belki bana Asel’den bahsedersin.” Gülüşüm yüzümde soldu. Hazır değildim. Ama daha fazla kaçamazdım acılarımdan. Ben acılarımın üstünü kapattıkça daha çok gün yüzüne çıkıyorlardı

***

Helloo. Bölüm biraz gecikti çünkü hasta oldum. Bu iki gündür kafamı kaldıramadım. Ders, sınavlar vesaire yoğundum bu aralar. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz. Kurgumu sevdiyseniz eğer oy vermeyi unutmayın lütfenn. Seviliyorsunuz efenim.

Bölüm : 28.09.2024 01:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...