
“Ödevlerinizi yapmayı unutmayın çocuklar, çıkabilirsiniz!” diye seslendikten sonra çocuklar birer birer sınıftan çıkmaya başladı. Hepsi sınıftan çıktıktan sonra bende öğretmenler odasına uğradım.
“Derin, bitti mi dersin?” Su’yun sorduğu soruyla kafamı salladım.
“Bitti, eve kaçacağım buradan.” Gülümseyerek kafamı salladım.
“Tamamdır canım. Yarın görüşürüz.” deyip gülümsedi. Aynı şekilde karşılık verdikten sonra eve doğru yürümeye başladım. Arabamı bugün Ege’ye vermiştim. Eve doğru yürümeye başladım. Yaklaşık on beş dakika sonra eve varmıştım. Yorgun argın kendimi koltuğa attığımda derin bir nefes aldım. Yoruluyordum. Aleyna ile bu aralar konuşmadığımızı fark ederek çantamdan telefonumu çıkarıp onu aradım. Telefon ikinci çalışında açıldı.
“Derin.” Sesi değişik geliyordu. Bir şey mi olmuştu?
“Aleyna, iyi misin? Sesin değişik geliyor.” Kaşlarım çatılmıştı.
“İyi olduğum söylenemez.” Yayıldığım yerde doğruldum.
“Anlat, ne oldu?”
“Yüz yüze konuşmamız gereken konular. Ya sen buraya gel ya da ben.”
“Geliyorum.” Telefonu kapatıp hazır olan üstümle dış kapıya yürüdüm. Telefonuma gelen bildirime baktığımda Aleyna karargâhta olduğunu söylemişti. Emre’yi görecektim.
Taksi, karargâhın önüne geldikten sonra ücreti ödeyip arabadan indim. Karargâhın önünde dikilen askerlere gülümsedim. Onlar ciddi baksa bile.
“Başçavuş Aleyna Yıldırım’ın misafiriyim.” Asker yüzüme bakıp ciddiyetinden ödün vermeden, “Görüş saatleri değil hanımefendi.” dedi. Tam ona derdimi anlatacakken arkadan Kaan’ı gördüm.
“Derin Hanım?” Kaşları hafif çatıktı.
“Kaan Bey.”
“Neden geldiniz?” diye sormasıyla kendimi anlatmaya başladım.
“Aleyna’nın anlatması gerek şeyler varmış. Yüz yüze konuşabilmemiz için beni buraya çağırdı.” dediğimde çatık kaşları düzeldi. Kapıda duran askerlere döndü.
“Kendisi, benim misafirim.” Askerler ilk bana sonrasında Kaan’a baktılar. Sonrasında kapının önünden çekilip geçmeme izin verdiler. Karargâha girdiğimde Kaan’ın karşısında dikildim.
“Aleyna şu an sorguda.” Kaşlarım çatılırken kafamı salladım.
“Biraz bekleyebilirim.” Kafasını salladı.
“Ben sizi kafeteryaya götüreyim. Orada bekleyin.” Kafamı salladım. Kafeteryaya doğru yürümeye başladık.
“Bir şey isterseniz söylemekten çekinmeyin.” Yine kafamı sallayıp bir sandalyeye oturup telefonumu çıkardım. Birkaç asker vardı ve hepsi kısacık bir an bana baktıktan sonra önlerine dönmüşlerdi. Çantamdan telefonumu çıkarıp sosyal medyada gezinmeye başladım. Yaklaşık yarım saat sonra Aleyna ve Emre beraber başımda dikilmişti. Emre’nin alakasını sorgularken, Emre yanıma Aleyna ise karşıma yerleşmişti.
“Emre?” diye şaşkınca sordum.
“Anlatacağım şey üçümüzü ilgilendiriyor.” Meraktan kaşlarım daha fazla çatılırken yerimde kıpırdandım.
“Anlat artık!” Sert çıkan sesimle Aleyna derin bir nefes aldı.
“Savaş Timi’nin tayini çıktı Derin. Hakkari’ye gidiyoruz.” Şaşkınlık surat ifademe işlerken nefesimi tuttum. Göreve gittiği zaman bile onun için endişeleniyordum. Şimdi giderse görevden geldikten sonra sadece telefonla görebilecektim onu. Diken üstünde yaşayacaktım. Üstelik Emre’ye alışmıştım. Sohbeti keyifliydi ve beni anlıyordu. İkisinin de benden uzakta olmasını istemiyordum.
“Gitmeyin. Sen görevdeyken bile diken üstündeyim. Buraya gelince rahat nefes alıyorum. Şimdi giderseniz nefes alamam Aleyna.” Gözlerim dolmaya başladığını hissettim. Aleyna benim hiç sahip olamadığım kız kardeşimdi. Ben Deniz’in yerine Aleyna’yı koymaya çalışmıştım. Deniz… Daha bir yaşındayken ölen minik kız kardeşim. Şu an yaşasaydı on altı yaşında olacaktı. Sağ yanağıma bir yaş süzüldüğünü hissettim.
“Aleyna gitme. Bir kardeşimden daha olmayayım, lütfen. Yapma bana bunu.” Elimi tuttu masanın üzerinden.
“Bende seni bırakmak istemiyorum ama görev. Özür dilerim Derin. Gitmek zorundayım.” Gözyaşlarım bana ihanet edercesine boşalıyordu yanaklarıma.
“Emre? Emre de gidiyor mu?” Emre’ye baktığımda çaresizce kafasını salladı.
“Ben sana daha yeni alışmıştım. Neden beni bırakıyorsun?” Dudaklarım büzülmüştü.
“Şşş, büzme dudaklarını. Mecburuz, gitmek zorundayız vatan beklemez Derin.” Ona dolu gözlerle bakarken arkada gür bir ses koptu.
“Komutanım! Savaş Timi’nin hazırlanması gerekiyor. Bu gece yola çıkacaksınız.” Asker selamı vermişti. Emre başını sallamakla yetindi. İkisi de ayağa kalkınca bende kalktım. Ellerimi tuttu ve gözlerime bakabilmek için biraz eğildi.
“Atatürk'ün mavilerini tekrar görene kadar, savaşlar son bulana kadar, bir daha kimse şehit olmayana kadar, ülkemiz elden gidene kadar bekle beni Asel. Hepsi imkân dahilinde olmasa bile bekle beni. Ben Türk askeriyim. Bir bakarsın varım, bir bakarsın ebediyen yokum. O yüzden bekle beni."
Söyledikleriyle daha çok ağlamaya başladım. İçimden gelen bir ifadeyle kollarımı boynuna doladım. Elleri belime yerleşirken sarıldım ona. Zaman şu dakika dursun istedim. Biz hep böyle kalalım, gitmesin istedim. Emre beni bırakmasın istedim. Barut ve sigara kokusu burnuma gelince astımım olmasına rağmen derin bir okyanustaymışım gibi hissettim. Sonrasında öksürerek geri çekildim. Aleyna karşıma geçtiği zaman gözlerinin dolu ve kırmızı olduğunu gördüm. Ağlamıştı. Ona da sıkıca sarıldım.
“Beni her gün arayacaksın. Aramazsan basarım orayı.” Güldüğünü duydum.
“Bas.” İkimizde gülerek geri çekildik.
“Ege’yi görmek istiyorum.” Kafamı salladım.
“Okulda şu an. İki saat falan var bitmesine. O zamana kadar getiririm.” Ağlayarak kafasını salladı.
“Görüşürüz sis. Allah’a emanet olun.” Sesim bir fısıltıdan ibaretti.
“Seni her gün arayacağım. Benden bıkabilirsin.” Dolu gözleriyle gülmeye çalışınca bende gülmeye çalıştım.
“Hep arkan olacağım. Arkana baktığında benim gölgemi göreceksin. Sen solarsan toprağım kurur. Sakın solma, solma ki toprağım canlı kalsın. Çünkü sen solarsan toprak namına bir şey kalmaz.” Toprak ben, çiçek oydu. O şehit olursa arkasında bir Derin bırakmazdı. Üstelik onu ölen kardeşimin yerine koyarken.
“Senin için solmayacağım. Görüşürüz sis. Ege ile kavga etmeyin yokluğumda.” Gülerek başımı sallayıp Emre’ye baktım. O da bana bakıyordu. Birkaç adımda önüne geldim.
“Neden seni beklemek zorundayım? Ben seni beklemek istemiyorum Emre. Ben sana her şeyimi açtım.” Kollarımı boynuna sarıp yüzümü boynuna gömdüm.
“Sende beni her gün ara. En azından iyi olduğunuzu bileyim.” Elleri ilk başta duraksasa da nasırlı ellerini belime yerleştirdiğini hissettim. Daha sıkı sarıldım ona. Yüzünü saçlarıma gömüp derin bir nefes çektiğini işittim. Sonrasında ondan ayrılıp sulu gözlerimi sildim. Beni onlar karargâhın kapısına doğru yolcu ederken kimse konuşmadı.
“İzin günlerinizde ziyaretime gelin.” deyip arkama bakmadan oradan gittim. Çünkü bakarsam dayanamaz, hüngür hüngür ağlardım. Beni bırakmışlardı. Taksiye binip eve gittim. Kapıyı açtığımda soluğu mutfakta aldım. Ege gelene kadar mutfakta zaman geçirip kafamı dağıtmaya çalışacaktım.
*Emre Kerem Öztürk*
Asel’in gidişiyle yatakhaneye gidip eşyalarımı topladım. Fazla eşyam yoktu burada. O yüzden yaklaşık on beş dakika içerisinde hazırlanmıştım. Kimse konuşmuyordu çünkü herkes sevdiği birini bırakıyordu. Serkan bırakmıyordu çünkü onun tek ailesi biz ve vatanıydı. Öbürlerinin toplanmasına yardım ederken saatin ne ara geçtiğini fark etmediğim şekilde yanımıza Ege geldi. Asel yoktu. Nedenini sorduğumuzda hasta olduğunu ve evde kaldığını söyledi. Gözleri dolu doluydu. Yalan söylüyordu. Sabah buraya geldiğinde gayet iyiydi. Ege herkesle vedalaştıktan sonra bizimle helikopterin oraya kadar geldi.
“Allah’a emanet olun. Kendinize çok dikkat edin.” dedikten sonra ağlayarak bir daha Aleyna’ya sarıldı. Bana da sarıldığında karşılık verdim. Sonrasında helikoptere içimdeki yangınla bindim. Helikopter hareket etmeye başladığında kafamı geriye yasladım. Her şeyim burada kalmıştı. Ailem, anılarım, çocukluğum, arkadaşlarım, Asel… Hepsini geride bırakmıştım. Göğsümdeki yangın şiddetle büyüyordu. Nasıl geçeceği, ise bilinmiyordu…
***
Hellooo! Bölüm biraz geç geldi, bunun için üzgünüm ama hikaye gümbür gümbür ilerliyor. Beklemede kalıınn. Bu haftaki bölümüde atacağım. O zaman kadar mutlu kalıınn.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |