1. Bölüm

GİRİŞ

Kayra Yılmaz
geceninicindenbiri

 

 

 

Her ne kadar saklansak da ebeleyecekti bizi bu oyunda yaşanacaklar. Kaçış olduğunu kim söyledi?..

 

 

 

 

Aralık/2004

Genç adam, kucağındaki bebeği daha sıkı sardı. Hava soğumaya başlamıştı. Burnunu çekerek arkasına baktı.

“Burası olduğundan eminsiniz, değil mi?”

Gözlerini etrafta gezdirdi. Ana yoldan uzakta, ormanın içine doğru bir düzlükte yapılmış ahşap bir evin önünde bekliyorlardı. Büyük çam ağaçları üzerine yağan karları taşımakta güçlük çekerken hava, tüm soğuğunu üzerlerine vurarak mevsimin özelliklerini onlara tekrar ve tekrar hatırlamaktan da geri kalmıyordu.

“Ah, oiu, ma vie. Elbette eminim.”

“Hadi, girelim artık dondum, Mann.” dedi arkadaşı, genç adam hızla ona baktı.

“Madem kıçın donacaktı, neden geldin o zaman, verdammt?”

“Mes amis, lütfen yapmayın. Burada olmaz.”

“Dostlarım, Weinstein’ın ne kadar sinirli biri olabildiğini biliyoruz, lütfen.”

“Sakin ol, Weinstein. Bebeği söylenen yere bırakalım, sonra devam edersiniz.”

Genç adam kafasını salladı. Sert ve kendinden emin adımlarla büyük binanın kapısına doğru ilerledi. Yumruk yaptığı elini kaldırdı. Kapıya vurdu. Hava gerçekten soğuktu.

“Geldim!”

İçeriden gelen sesle beraber derin bir nefes aldı genç adam. Bir adım, iki adım, üç adım... Kapıyı yaşlı bir kadın açtığında genç adam gülümsedi.

“Merhaba,” dedi yaşlı kadın. “Ne istemiştiniz?”

“Merhaba, rahatsız ettiğim için kusura bakmayın fakat yardımcı olabileceğinizi düşünüyorum.”

Yaşlı kadın, genç adamın kollarındaki bebeğe baktı ve yavaşça başını salladı. “Tabii, buyurun, içeri geçin. Hava soğuk size bir çay ikram edeyim. Bu arada koşulları konuşuruz.” Genç adam onaylayarak yaşlı kadının peşinden içeri girdi. Girdiği gibi yüzüne nüfus eden sıcakla bütün uzuvlarının çözüldüğünü hissetti. Bu rahatlatıcı hissi üzerinden atarak yürümeye devam etti. Yaşlı kadın bir odaya girdiğinde o da peşinden ilerledi.

“Bebekle bir bağ kurmadı bu değil mi?”

Paltosunu düzelten adama hepsi ters bir şekilde baktı.

“Ne var?” Fransız arkadaşı tek kaşını kaldırdı. “Tamam, konuşmadım sayın. Ama bunu başarabileceğinden emin değilim.”

Genç kadın derin bir nefes verdi. “Mon ami, s’il vous plaît. Görevdeyken bari yapmayın.”

“Sizin bu düşmanlığınızı anlayamıyorum, Mann. Bir kardeş gibisiniz, birbirinizi kolluyorsunuz; sonra da bir düşman gibi birbirinizin kuyusunu kazıyorsunuz.”

Ardından genç kadının yanına ilerleyerek onu belinden tuttu ve yönlendirdi. Bu durum, bu ikilinin çocukluktan beri ettiği kavgalar, canına tak etmişti artık. Ağaçların arasına doğru ilerlerken arkalarına doğru seslendiler. “Arabada bekliyoruz!”

“Başka şeyler yapmayın da!”

Genç kadın kıpkırmızı kesilince sessizce bir küfür savurdu genç adam. “Verdammte.”

Genç adamın kollarından çıkıp hızlı adımlarla ağaçların arasında gizli duran arabaya ilerledi genç kadın.

 

“Oturun, lütfen.”

Genç adam, verilen komutu yerine getirdi. Derin bir nefes aldığında kucağındaki bebekle beraber rahatsız koltukta yerini aldı. Gözleri hızlıca odayı taradı. Açıkçası dikkati fazla dağınıktı. Belki de bu görevi ben almamalıydım, diye bir düşünce geçti aklından. Ardından boğazını temizleyip konuşmaya başlayan kadını dinlemeye başladı.

“Bu belgeleri doldurup imzalamanız yeterli. Gerekli nüfus işlemleri için. Ve bir de... bebeğin ismi nedir?”

Genç adam kağıtları önüne çekti. “Ona bir ad vermedik.” dedi. Kafasını önüne eğip hâlâ kucağında yatan bebeğe baktı. Mavi gözleri daha şimdiden delici bakıyordu. Ve ‘Beni bırakma...’ der gibi.

“Anladım, o zaman onu sahiplendirdiğimiz aile adını verecek ona.” Kafasını salladı ve belgeleri doldurmaya başladı. Her sayfaya bir iki imza atıp geri uzattı. Yaşlı kadın gülümseyerek onları aldı ve birini çağırdı. Çağırılan genç bir kadındı. Sarı saçlarını ensesinde bir topuz yapmış, aynı yaşlı kadın gibi giyinmişti. Usulca yaklaştı ve genç adamdan bebeği istedi. Genç adam tekrar bebeğe döndü. Küçük bebek ona bir gülümseme bahşetti. Genç adamın yüzünde oluşan hafif bir tebessümle yaşlı kadın konuşmaya başladı.

“Merak etmeyin ona en iyi şekilde bakacağız ve en yakın zamanda bir aileye vereceğiz.”

Genç adam zoraki gülümsedi. Bu hissi hiç sevmemişti.

 

 

 

Ω

 

 

 

Mayıs/2005

Küçük bebek keyifle güldü. Başında onu oynatan yaşlı adam da kahkahayı bastı. Kızı ne güzel bir şey getirmişti ona böyle! Masmavi gözleri, şimdiden güzelliği belli olan simsiyah kömür karası saçları vardı; o çok güzel bir bebekti.

Yaşlı adam tekrar elindeki ufak mavi taşlarla bezenmiş, altın rengi köstekli saati havaya kaldırdı. Ufak hareketlerle mavi gözlerin önünde sallandırmaya başladı saati yaşlı adam. Bir sağa, bir sola giden küçük bebeğin gözleri saati dikkatle takip ediyordu.

“Melda,” dedi yaşlı adam. Yaşlı kadınla konuşan küçük kızın annesi olacak kadın yaklaştı. “Bir şey mi dedin, baba?”

Kafasını salladı yaşlı adam. “Melda, ismi Melda olacak.” Güldü yaşlı adam. Kadın tekrarladı. “Melda...” Kadının fısıldayışı küçük bebeği güldürdü. Küçük bebek ellerini yaşlı adama uzattı ve beyazlara bürünmüş sakalını elledi. Güldü. Güzel gülüyordu.

Yaşlı kadın gülümsedi. Bu, her şeyin yolunda gittiğini gösteriyordu.

“Ben gideyim artık.”

Yaşlı kadının ardından salona giren Aslı Hanım babasının yanına ilerledi. “Şimdi bu benim torunum mu olacak, Aslı?” dedi yaşlı adam gözlerinden akan yaşa aldırmadan. Kadın kafasını salladı. Onun da gözlerinden yaşlar sicimlerle akıyordu. “Evet babacım. Sonunda torununa kavuştun. Benim olmadı ama senin harika, küçük bir torunun oldu.” dedi hıçkırıklarıyla beraber.

Yaşlı adam kaşlarını çattı. “O ne demek kızım? Bu senin canından bir parça artık, ona gerçekleri söylemeyeceksin. Zamanı geldiğinde...”

“Ama o istemiyor baba.” dedi kadın ağzını kapatarak hıçkırıklarını engellemek isterken ama başarısız olmuş, bir hıçkırık daha kopmuştu dudaklarından.

“O istemezse istemesin. Onun fikirleri umurumda bile değil. Bu küçük kız oralarda ne yapacaktı bizsiz?”

“Haklısın baba.” dedi kadın, babasının kucağında köstekli saati mavi gözleriyle takip ederek yatan kızın başını okşadı. “Çok küçük baba.” dedi fısıldayarak. “Canını acıtacağım diye korkuyorum.”

“Korkma sen. Onun canını hiçbir şey yakamayacak, o çok güçlü olacak. Zeki, güzel ve güçlü biri olacak. Kimse ona zarar veremeyecek, sen merak etme. İzin vermeyeceğim.”

 

 

 

Ω

 

 

 

Nisan/2009

"Dede! Bak ne yapabiliyorum.”

Küçük kız koşarak kapıdan giren dedesinin bacaklarına yapıştı. Yaşlı adam göğsü titreyerek güldü. “Gel küçüğüm, kara kuzum benim. Ne yapabiliyorsun bakalım?”

Beraber yaşlı adamın torununa aldığı piyanonun başına gittiler. Küçük kız büyük hevesle küçük pufa oturdu. Küçük parmaklarını tuşlara dokundurarak ufak bir melodi çıkardı. Ardından dedesine dönerek, “Nasıl?” diye sordu beklentiyle. Dedesi güldü.

“Harika canım. Savaşçı kızım benim. Çok güzeldi.”

Ardından eğilip kızı kucağına alıp pufa oturdular. Yaşlı adam ellerini tek tuşlara bastı. “Böyle güzel kızım, tekrar et bakalım.”

Küçük kız tek tek bastı notalara.

“Böyle mi dede?”

“Aynen öyle küçüğüm.”

 

 

 

Ω

 

 

 

Temmuz/2022

“Ben geldim dede!” diye içeriye doğru seslendi genç kız. 18 yaşına daha yeni girmişti. Sesi kısılmış televizyondan bir kanal açıktı. Dedesi küçük kanepesinde uyuya kalmıştı.

Genç kız sırt çantasını kenara bıraktı ve dedesinin yanına yaklaşıp omzuna dokundu. “Dede?”

Yaşlı adam sıçrayarak uyandı. “Küçüğüm, sen mi geldin?”

Dedesinin ellerini tuttu. “Nasılsın dedem?” dedi.

“Bomba gibiyim.” dedi yaşlı adam gülerek. “Bir şey mi söyleyecektin?”

Kafasını salladı genç kız. “Sana harika haberlerim var!” dedi heyecanla. Yaşlı adam güldü. Oldum olası böyle heyecanını saklayamazdı genç kız. “Söyle bakalım.”

“İstediğim yeri kazanmışım!” Heyecanla dedesinin boynuna sarıldı. Yaşlı adam kahkaha attı. “Biliyordum küçüğüm, yapacağını biliyordum!”

 

 

 

Ω

 

 

 

Eylül/2023

“Gitme dede!”

Genç kızın artık onu taşımayan bacakları büküldü, dizlerinin üzerine çöktü. Arkadaşı kollarından yakaladı. “Kuzum, yapma böyle. Bak annen de çok kötü oldu. Hadi, daha güçlü dur. Sen dedenin küçüğüsün. Sen her zaman güçlüsün, şimdi de öyle ol!”

Genç kız daha çok ağladı. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Annesi fenalaşmış, bir sandalyede oturuyordu. Arkadaşının ailesi de annesine destek olmak için yanındaydı. Babası mı? O her zaman ki gibi ortalıkta yoktu. Onlar böyle bir acı içerisindeyken o, kim bilir nerelerdeydi.

Genç kız zorla ayağa kalktı. Onu toprakla buluşturmaya götürürlerken genç kız, arkadaşını arkasında bırakarak ilerledi. Kafasındaki siyah eşarbı düzeltti. Hızlı adımlarla tabutu taşıyan adamlara yetişti. Dedesinin cesedini toprağa koyduklarında bir adamın elinden küreği aldı. “Ben yaparım.”

Bir kürek, iki kürek, üç kürek...

Genç kız hem ağlıyor hem de dedesinin üstünü örtüyordu bir daha açılmamak üzere. Kendisinden geriye sadece bir not bırakmıştı. Sevgili küçüğüme...

Ve bir de köstekli saatini...

O saati her zaman yanında taşır, çocukluğundan beri genç kızı onunla oynatırdı; bu büyüse de değişmemiş bir şeydi.

Toprak kapanmış, herkes dağılmış, arkadaşının ailesi genç kızın annesini eve götürmüştü. Genç kız tek başına, bir mezarlığın orta yerinde oturuyordu. Dedesinin mezarı başında...

“Dede...” dedi titreyen sesiyle; ellerinin titremesini yok saymaya çalıştı, yavaşça toprağa uzandı. Yağmur çoktan başlamıştı. Bir adım sesi duydu arkasından. Yüzü ıslanırken aldırmadı, arkadaşıydı büyük ihtimalle. Onu orada bırakamamıştı.

“Hani, sen bana hep derdin ya...” Toprağı okşadı elleriyle. “Güçlü ol. Her ne olursa olsun, ayaklarının üzerinde, dimdik dur, bütün zorlukların karşısında, diye.” Ürkek bir nefes verdi. “Ben artık güçlü olmaktan yoruldum. Sesimi çıkaramamaktan. Şimdi sen de gittin beni bırakıp ben ne yapacağım sensiz?” Titreyen sesiyle gelen göz yaşları bir bir sicimlerle akmaya başladı. “Gitmeyeceğine söz vermiştin, beni bırakmayacağına. Her zaman arkamda olacağına...”

Burnunu çekti. “Beni bıraktın. Sadece bir notla...”

Derin sessizlik. Bunu duymayalı uzun süre olmuştu genç kız. Ondan izinsiz akan göz yaşları daha da hızlandı. Elindeki köstekli saati daha da sıktı. Kız hıçkırarak ağlamaya başladı.

“Zamanla...” dedi arkadan bir ses. Bir erkek sesiydi. “...her şey zamanla geçer. İyileşir yaralar.”

Genç kız önce titrek bir nefes verdi. Bu sesin kime ait olduğunu şu an önemseyecek durumda değildi. “Ya iyileşmezse?”

“İyileşir. İnanmak önemli. Zaman her şeyin ilacıdır.”

Ve uzaklaşan adım sesleri... Genç kız arkasına dönüp sesin sahibine bakmadı, titreyen, güçsüz dizlerine aldırmadı; yavaşça ayağa kalktı, dedesine veda etti.

“Bundan sonra her şey senin için...”

 

~

Wattpad kapanınca Kitappad'a koşanlar kervanına biz de katılalım artık.

Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen...

Sevgilerle...

~geceninicindenbiri

Bölüm : 19.12.2024 21:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Kayra Yılmaz / ZAMANIN KIYISINDA / GİRİŞ
Kayra Yılmaz
ZAMANIN KIYISINDA

9 Okunma

2 Oy

0 Takip
4
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...