
Bu hayatta kendine işkence çektirmek ne kadar doğruydu? Yaşam ile ölüm çizgisini bozmaya çalışmak... Kendi hayatınla oyun oynamak... Bunların doğruluğu ne kadar sorgulanırdı?
Sen sorguladığın için intihara kalkıştın.
Hiçbir şekilde. Hiçbir şekilde bunun doğruluğu sorgulanmazdı. Bu yanlıştan öte bir şeydi. Ama, peki sizin hayatınızla başkası oynuyorsa, sizin ipleriniz başkasının elinde olup bir kukla gibi oynatılıyorsanız ve buna artık dayanamadığınız için o ipleri kestiğinizden dolayı da yanlış yapmış olur muydunuz?
Bence bu ne yanlıştı, ne de doğruydu. İkisi de değildi. Bu sadece yanılmaktı. Yaptığın şeyin doğru olduğuna ya da yanlış olduğuna yanılmaktı. Çünkü yanlış doğruya, doğruda yanlışa çıkıyordu.
Peri'de yanılmıştı. Uyuşturucu kullanarak doğru bir şekilde ilerlediğini düşünmüştü ve bu doğruluk onu yanlışa çekmişti.
Neden intihara kalkışmamış gibi konuşuyorsun?
Kendim için konuşmuyorum. Ben sistem dışıyım.
Elimde ki hapları gördüğünden beri Pirhan'ın elleri titriyordu. Fark edilmeyecek kadar çok titriyordu. Titremesi sinirden mi, korkudan mı yoksa ne yapacağını bilmemezlikten miydi bilmiyordum ama gözünde ki çaresizliği görebiliyordum.
Bir süre elimde ki haplara baka kaldığında her şeyi unutmuş gibiydi. Sadece haplara odaklanmıştı.
"Ne oluyor burada? Pirhan, ne oldu oğlum kardeşine? Bir şey söylesenize neden bayıldı kızım?" Süreyya teyze korku dolu bir şekilde Peri'ye bakarken Pirhan onu duyumsamazlıktan geldi ya da duymadı. "Yüzü falan kızarmış ne oldu çocuğum kıza, cevap versene."
Pirhan cevap vermeyip hala haplara bakmaya devam edince avcumu kapattım ve "Pirhan," diye seslendim. Kaşları seyirdi. Beni duymadığını sanıp tekrar sesleneceğim zamanda gözleri anında gözlerime kilitlendi.
Bakışları o kadar sertti ki, beni delip geçecek gibiydi. Avcumu aşağıya doğru indirirken yutkundum. "Peri'yi hastaneye götürmemiz lazım." Sesim normalden biraz kısık çıktığından dolayı olsa gerek Pirhan harekete geçmek yerine bana öylece bakmaya devam etti.
Alt dudağımı dişleyip derin bir nefes aldım ve yumruk yapmış olduğum elimi açıp hapların yere düşmesini sağladım.
Bunu yapmamın sebebi belki dikkati dağılır ve bana bakmayı keser oluşuydu. Çünkü bana öyle bir bakıyordu ki, sinirden çok muhtaç gibiydi ve bu beni korkutuyordu. Normal değildi.
Haplara bakmadı ama aklı başına gelmiş olmalı ki arkasına dönüp hızlı hızlı yürümeye başladı.
"Kuzum ne oldu kıza? Allah'ım, bir şey söylesene kızım ikinizde bir şey demiyorsunuz." Süreyya teyze benden cevap istercesine kaşları çatık bi' şekilde bana bakarken, ona cevap vermek yerine Pirhan'ın peşinden ilerledim.
Süreyya teyzede benim peşimden gelirken hızlı adımlarla dışarıya çıktım. Pirhan, Peri'yi yerleştirmek için arabanın arka kapısını açacağı sırada koşup ondan önce açtığımda Pirhan bana bakıp çenesi ile arabanı içini işaret etti. "Önce sen otur, Peri'nin kafasını da dizine koyarız." Kafamı sallayarak dediğini ikiletmeden yaptığımda koltuğun ucuna kadar ilerledim. O da Peri'yi yavaş hareketlerle dizime yatırdığında arabanın kapısını kapattı.
"Oğlum bana kafayı yedirtmeyin. Ne oldu birden bire bu kıza?" Süreyya teyze sinirli bir ifadeyle bağırdığında Pirhan en sonunda geçiştirircesine cevap verdi. "Bilmiyoruz Süreyya teyze bir anda oldu, bizde anlamadık." Süreyya teyzenin pek tatmin olmadığını arabanın içinden pek fazla göremesem de anlayabiliyordum. Pirhan artık sürücü koltuğuna geçip oturduğunda Süreyya teyzede bir şey demeyip yan koltuğa oturdu.
Pirhan arabayı hızlı kullandığından dolayı sarsılırken Peri'yi oldukça sıkı tutuyordum. Bu sabah yaşananlardan dolayı ilk baş Peri'den nefret etsem de bunu bilinçsizce yaptığını anlayınca nefretim anında uçtu. Ama keşke Peri o hapları içmeseydi de bu yaptıklarını bilinçli olarak yapsaydı.
Çünkü kucağımda o kadar kötü duruyordu ki o güzel yüzü resmen maf olmuştu. Ve yüzü kadar abisi de... Pirhan'ın elleri hala titriyordu. Direksiyonu bile zar zor tutuyordu resmen. Hastaneye gidene kadar Süreyya teyzenin okuduğu her duaya içimden amin dedim.
Pirhan kadar olmasa da bende korkuyordum. Peri sabah bana kötü davranmış olabilirdi ama ben dün Peri'ye kendimi gerçekten yakın hissetmiştim.
Araba acilin önünde ani bir frenle durduğunda Pirhan arabanın motorunu bile kapatmadan koşarak yan tarafın kapısını açtı ve Peri'yi kucağına alıp içeriye doğru taşımaya başladı. Beklemeden ben ve Süreyya teyze peşinden ilerlediğimizde, doktorlar Peri'yi sedyeye yatırmalarını söylediler. "Neyi var, n'oldu?" Doktorun sorduğu soru ile beraber Pirhan titrek bir nefes alıp kısa süreliğine bana baktı. Doktor sorusunu tekrar yenilediğinde, "Uyuşturucu," dedi kısık bir şekilde. Yanında olmama rağmen dediğini ben bile doğru düzgün duyamamışken doktorun duyma ihtimali çok düşüktü.
"Oğlum doğru düzgün söylesene. Ne dediğin anlaşılmıyor." Süreyya teyzenin konuşmasına rağmen ben yine de Pirhan koluna hafifçe dokundum. Dokunduğum kolunu hafifçe oynatıp boğazını temizledi. "Sanırım uyuşturucu kullanmış." Kelimeler ağzından zar zor çıkmıştı.
Süreyya teyze Pirhan'ın dedikleri ile şaşkın bir şekilde "Ne," diye cırladığında olduğumda yerde irkilmiştim. Ama bu irkilmem bileğime dolanan parmaklarla kısa sürdü. Bakmadan bile sıcaklığından kim olduğunu anlayacağım parmaklara gözlerimi çevirdiğimde Pirhan'ın koluna dokunduğum elimin asılı kaldığını ve onun bileğimden tutup elimi aşağıya doğru indirişine şahit oldum.
Bileğimi bırakıp sedye ile götürülen Peri'nin peşinden gittiğinde kısa bir süre sadece arkasından baktım. Onlar için bu kadar endişelenmene gerek yok.
Peri'yi acil servise aldıklarında Pirhan'da peşinden girmek istedi ama izin vermediler. "Ne uyuşturucusu yavrum? Peri öyle şeyler kullanmaz. Sizin bir yanlışınız olmasın?" Pirhan'a bakmaya başladığımdan beri Süreyya teyze bir sürü soruları arka arkaya sıralıyordu ama şuan ne ben, ne de Pirhan ona cevap verebilirdi.
Cevap vermediğim için Süreyya teyze sabır çekerek yanımdan ayrıldığında bende Pirhan'ın olduğu tarafa doğru yürümeye başladım. Yavaş adımlarla Pihan'ın karşısında kalan koltuklara doğru ilerlerken yanımdan geçen bi' kadının ayağıma basmasıyla sesli bir şekilde inledim. Ayağımda sadece çorap olduğu ve ayakkabı giymediğimi yeni fark ediyordum.
Kadın kalın ayakkabı tabanıyla ayağıma basmasına rağmen arkasına bile bakmadan yürümeye devam ettiğinde ona bir küfür savurdum. Hadi ben önüme bakmıyordum da o da mı bakmıyordu? "İyi misin, ne oldu?" Pirhan anında yanıma gelmiş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Bir şey olmadı, sadece kadın ayağıma bastı." Bakışları ayaklarıma inerken kaşlarını çattı. "Ayağına niye bir şey giymeden dışarıya çıktın?" Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdığımda çenemle onun ayaklarını işaret ettim. "Sende giymemişsin."
Bu sefer bakışları anında kendi ayaklarına kayarken kaşlarını daha çok çattı. O da benim gibi çorapla çıktığını yeni fark etmiş olmalıydı. "Oğlum arabayı kapının önüne öylece bırakmışsın, ambulans falan geliyormuş, çekecekmişsin arabayı." Süreyya teyze koşuşturarak yanımıza geldiğinde, Pirhan şakaklarını ovarak kafasını kaldırdı. "Tamam siz oturun, park edip geliyorum arabayı."
Oturmak için Süreyya teyzeyi beklediğimde o buna izin vermedi ve kendisi kolumdan tutup beni koltuğa oturttu. Seni düşünüyor.
O gözden kaybolduğunda Süreyya teyzede yanıma gelip oturdu. Süreyya teyzenin yine soru soracağını sandım ama soru sormak yerine dua etmeye başladı. Sorduğu soruların cevabını benim değil Pirhan'ın vermesi gerektiği için -ki bende hiç bir şey bilmiyordum- bana soru sormadığına sevindim. Yoksa sürekli bana soru sorup cevabını alamadığında kırıldığını anlayabiliyordum.
Koltukta uyuduğumdan için boynum hala ağrıdığından dolayı kafamı geriye doğru yaslayıp gözümü kapattım. Gözlerimi kapattığımda bile göz kapaklarım acırken aklıma dün gece geldi. Dün Peri ve Pirhan için kabustu ve Peri uyuşturucudan dolayı olsa bile bana kendini yakın hissetmişti. Bu dün gece beni mutlu ederken kendimi yetersiz hissetmiştim. Bana ağlayarak içini dökmüştü ve benim gözümden tek bir damla yaş bile gelmemişti. Ona sadece sarılmakla yetinmiştim. Benim ona yetersiz hissetmem gibi o da bunun farkına varmış mıydı? Sen hala orada mısın?
Ama diğer yanım kendime kızıyordu. Bu benim suçum değildi ki, bu gelmeyen göz yaşlarımın suçuydu. Hem illa üzülmek mi gerekiyordu? Hayır, gözler bile yeterliydi. Ve bu yüzden artık kendimi yetersiz hissetmek istemiyordum.
Elimle alnımı ovarken üstüme bir şeyin fırlatılmasıyla gözlerimi anında açtım. "Al şunları, ayağına giy." Bi' Pirhan'ın karnıma attığı hastane terliklerine, bi' kendisine bakarken sesli bir şekilde nefesimi dışarıya verdim. Dengesiz diyordum, boşuna demiyordum. Daha demin az da olsa sakin ve uysalken, şimdi sert ve kabaydı.
Bön bön aynı şekilde bakmaya devam ederken aynı sertlikle terlikleri giymemi söylediğinde karnımın üstünde ki terlikleri alıp doğruldum ve onunda terlik giyip giymediğine baktım. Eğer giymeseydi laf yapacaktım ama giymiş olduğunu görünce terlikleri yere bıraktım ve hangisinin sağ sol olduğunu anlamadığım hastane terliklerini rastgele ayağıma geçirdim.
"Daha demin gelen hastanın yakınları kimlerdi?" Servisten çıkan doktorun sorduğu soruyla beraber anında ayaklandım ve doktora doğru ilerledik. "Biziz." Süreyya teyze doktoru cevapladığında doktor ellerini önlüğünün cebine soktu. "Annesi mi oluyorsunuz?" Süreyya teyzeden önce Pirhan, "Ben abisiyim. Bir şey mi oldu Peri'ye, n'oldu?" diye sordu endişeli bir ses tonuyla.
Doktor tek elini cebinden çıkarıp Pirhan'ın koluna dokundu. "Annen ve babanla konuşmam gerekiyor delikanlı." Pirhan kolunu doktorun elinden çekerken, "İkisi de yok." diye ters bir ifadeyle konuştu. Doktor kaşlarını çatıp gözlüğünü geriye doğru iterken, "Nasıl yok? İkisi de mi?" Pirhan'ın çenesi kasılırken, "Yok dedim ya!" dedi üstüne basa basa. "Ne konuşacaksınız benimle konuşun." Pirhan'ın sert tavrına karşı doktor daha fazla üstelemedi ve onunla odasında konuşmak için yanlarımızdan ayrıldılar.
Kalktığım yere geri otururken aklım Pirhan'ın, doktorun sorduğu soruya bu kadar sert çıkmasına takılmıştı. Daha önce annesinin veya babasının lafının geçtiğini duymamıştım. Hatta evde onlara dair fotoğraf dahi görmemiştim. Sahi onlar neredeydi? Pirhan'ın odasında zaten bir tane resim vardı o da kardeşleri ile olan fotoğraftı ama Peri'nin odasında o kadar çerçeve olmasına rağmen bile hiç birinde annesi ile babası yoktu. Ölmüşlerdir. Öldü diye fotoğrafları olmayacak mı?
Aslında bu durumu çok fazla garipsememiştim. Pirhanların geçmişte kötü şeyler yaşadığından neredeyse emindim. Çünkü ne Pirhan, ne de Peri normal değillerdi. Yani normalden kastım, hayattan bir zevk alamıyorlarmış gibi yaşıyorlardı. Pirhan bunu her haliyle belli ediyordu, Peri ise dış görünüşü ile belli etmese bile gözünden anlaşılıyordu. Önce bunun sebebinin ablalarının ölümü olduğunu düşünmüştüm ama bununla beraber başka şeylerde olabilirdi. Nereden nereye bağladın?
Bizim gibi insanlar yaşamak için yaşarlardı. Bizim gibi olmayanlar ise ölmemek için yaşarlardı, onun için uğraşırlardı. Ama her iki tarafında sonu da aynıydı. Ölüm.
Tamı tamına üç saat geçmişti. Üç saattir hastanedeydik ve ben hala oturduğum koltukta oturuyordum. Peri'yi odaya almışlardı ancak Pirhan dışında kimse içeriye girmemişti.
Pirhan doktorun yanından geldiğinden beri ağzını bıçak açmamıştı. Süreyya teyze onu konuşturmaya çalıştırmış ama başaralı olamamıştı. Doktor ne demişti bilmiyordum ama Pirhan yanımıza geldiğinden beri durgundu. Bakışları çok boştu ve elleri sürekli yumruk halindeydi.
Pirhan'ın gözünün bile ayırmadığı mermeri bende izlerken yine bilmem kaçıncı kez telefonunun melodisi kulaklarımı doldurdu. Neva yarım saattir Pirhan'ı sürekli arıyordu ve Pirhan her defasında meşgule veriyordu. Pirhan telefona bakmayıp öylece durmaya devam ettiğinde arama sonlandı ancak bir kaç saniye sonra ısrarla tekrardan çalmaya başladı.
Sabah olanlarla beraber, susmayan telefon hala çalmaya devam edince sinirlerim iyice bozulurken Pirhan en sonunda bakışlarını mermerden ayırdı ve orta sehpanın üzerinden telefonu alıp meşgule vermek yerine sinirli bir şekilde soluyup telefonu fulden kapattı. Hala Neva'ya sinirli olduğu çok belliydi, ki haklıydı.
Pirhan'ın doğum gününü kutlamak istememesinin sebebinin ablası olduğunu, Neva biliyor muydu tam emin değildim ama bence bilmemesi saçma olurdu. Çünkü bilediğim kadarıyla uzun zamandır sevgililerdi ve insan sevdiği, güvendiği insana, hayatını bütün çıplaklığıyla gösterirdi. Yani, herhalde öyle olurdu, değil mi? Şuana kadar hayatıma gerçekten sevdiğim, güvendiğim insanlar girmediği için hiç kimseye hayatımı bütün çıplaklığı ile göstermemiştim ama eğer girseydi yada eğer bir gün girerse o kişiye somutlaşır, beni görmesine izin vermeye çalışırdım.
Pirhan öne doğru eğilip dirseklerini dizinin üstüne koyduğunda tek bacağını oynatmaya başladı. Peri'yi odaya aldıklarından beri Pirhan sadece bir kere yanına gitmiş ve 5 dakika durup geri çıkmıştı. Süreyya teyze ise Peri bu geceliğine burada kalacağı için ona pijama falan almak için eve gitmişti.
Saatlerdir hastanede oturmaktan mı yoksa dün geceden beri hiç bir şey yemediğimden bilmiyorum ama midem bulanıyordu. Lavaboya gitmek için ayağa kalktığımda Pirhan'ın gözleri anında bana kaydı. "Nereye?" Tok ve sabit sesine karşın önüme düşen bir kaç saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırırken, "Lavaboya," diye açıklamada bulundum. Kısa bir süre kulağımın arkasına sıkıştırdığım saçlarıma baktıktan sonra kafasını sallayacağı sırada ona çoktan arkamı dönmüştüm. "Lenslerini de çıkar gözünden." Bir yanı seni düşünüyor. Ne arkama geri döndüm ne de ona cevap verdim. Lenslerimin hala gözümde olduğunu unutmuşken onun bunu düşünmüş olması içimi gıdıklandırmıştı.
Lavaboya girip önce işlerimi hızlıca halletmiş sonrada bulantımın geçmesi için yüzümü bir kaç kere yıkadım. Ama etki yaratmadığında lavabodan çıktım ve Pirhan'ın yanına dönmek yerine adımlarımı çıkışa yönlendirdim. Temiz hava almak iyi gelebilirdi. Pirhan ve Süreyya teyze beni eve göndermekte ısrar etmişlerdi ama ben gitmek istememiştim. Peri'nin iyi olduğunu kendi gözümle görmek istiyordum.
Bahçede küçük küçük adımlar atarken aynı zamanda gözlerimle etrafı tarıyordum. Temkinliydim. Her şeye ve herkese karşı temkinliydim. Ama bu herkes kavramında Pirhan'ı işin içine katamıyordum, ki özellikle ona daha çok temkinli olmam gerekirken. Kendimi ne kadar çemberin dışında tutmaya çalışırsam çalışayım o çemberin içine giriyordum. Bu istem dışı oluyordu ve beni rahatsız eden ise bu durumdan rahatsız olmamamdı.
Bir kaç tur attıktan sonra hastanenin kapısından geri içeriye girdim ve merdivenlerden yukarıya çıktım. Pirhan'ın olduğu tarafa doğru sakin adımlarla ilerlerken Uzay ve Pirhan'ı hareketli bir şekilde bir şeyler konuştuklarını görünce adımlarımı istemsiz durdum. Ne konuştuklarını duyamıyordum ama önemli bir şey konuştuklarını çok net anlıyordum.
Ne konuştuklarını duymak için onlara biraz daha yaklaştığımda kulak kabarttım.
"Ahsen döndü mü Antalya'ya?" Beni görmesinler diye kendimi geri tuttuğum için sadece seslerini duyuyordum. O da zar zor, çünkü sesleri kısık denilebilecek kadar az çıkıyordu.
"Muhtemelen. Sercanı bi' kaç kere aradım telefonlarımı açmıyor. Büyük ihtimalle Ahsen'in nerede olduğunu biliyor o yüzden açmıyor."
"Ahsen'i bulunca kötü şeyler olacağını bildiği için açmaz. Ne de olsa Ahsen hayranı."
"Ben Peri'yi bırakıp Antalya'ya gidemem. Sen benim yerime git, çok fazla göz önünde bulunmadan da ne yaptıklarına bak. Özellikle Sercan'ın ne yaptığına. Çünkü, eğer Ahsen'in nerede olduğunu biliyorsa illa ki iletişime geçer. Benim Ahsen'i bulmam lazım."
"Tamam, ben akşam yola çıkarım." Ayaklanma sesi duyduğumda kendimi hızla geriye çekip beni görmesinler diye kaçacağım sırada Pirhan'ın ağzından çıkan isimle olduğu yerde durdum.
"Ha, bu arada Sercan tekrar Erkam'ın yanında çalışmaya başlamış, kızdan dolayı." Kulaklarım uğuldadı. Erkam.. Benim amca demeye dilimin varmadığı adam. Nefesim kesilirken dediğini idrak etmeye çalıştım. Ama zihnim bunu kabul etmiyordu. Eror veriyordu.
Bahsettikleri kişi o adamdı. Bahsettikleri kız bendim. Kapan zaten senin dibinde. Arkamı hızlı bir şekilde döndüğümde merdivenlere yöneldim ve olabildiğinde hızlı bir şekilde önce hastaneden sonrada hastanenin çevresinden ayrıldım. Nereyi gideceğimi, ne yapacağımı bilmeden öylece yürümeye başladım. Kalbim beni zorlayacak derecede korkuyla atmaya başladığında vücudumda titremeye başladı.
Korkmuştum, korkuyordum. Korkumun en büyük sebebi ise önceden ihtimal vardı. Sana yanıldığını söyledim. Amcamın adamı olup olmadığından emin değildim. Ama, şimdi ihtimal yok. Ve ben hayal kırıklığına uğradım. Tabanlarım acırcasına yürürken korna sesi duymamla olduğum yerde irkildim.
Kalbim ağzımda atarken kafamı çevirip bir kez daha kornaya basan kişiye baktım. Uzay, kafasını camdan uzatmış kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Uzay'ı görünce temkin amaçlı bir adım geriye attığımda titrek bir nefes aldım. Kaçamamıştım.
"Ezgi, n'apıyorsun sen burada? Pirhan seni hastanede biliyor." Ellerimi yumruk haline getirirken gülümsemeye çalıştım. Ne de olsa benim onları duyduklarımı bilmiyorlardı. Çaktırmamam gerekiyordu, yoksa olacağından daha çabuk o hapishaneye dönerdim.
"Hava almaya çıkmıştım, yürüye yürüye de buraya kadar gelmişim." Etrafa bakınıp güldü. "Biraz fazla hava almışsın." Onun gibi bende etrafa baktığımda güldüm. Gülmek istediğim için değil onu geçiştirmek için. Telefonunu eline aldı. "Ben Pirhan'ı arayayım da seni merak etmesin." Kaçmana izin vermeyecekleri zaten belliydi.
"Hayır, hayır arama." diye ani tepki verdiğimde nedenini anlamayarak bana baktı. Durumu toparlamak için tebessüm ettim. "Yani, ben zaten şimdi geri döneceğim. Aramana gerek yok."
Bana aldanmayıp arabadan indiğinde bir adım daha geri gittim. "Olsun ben yine de arayayım, uzun süredir yanımıza gelmediğin için seni merak etmişti."
Tekrar engel olmak için dudaklarımı araladığımda uyduracak başka bir şey bulmadığım için el mecbur sustum. O, Pirhan'ı arayıp benim burada olduğumu haber verirken stresten alt dudağımı dişlemeye başlamıştım. Benim amacım ne kadar gidebilirsem o kadar gitmek ve buradan uzaklaşmaktı.
Uzay telefonu kapattığında beni hastaneye bırakmayı teklif etti ama reddettim. O gidince yoluma devam etmeyi düşünmüştüm ama o zamanda kaçtığımı anında anlayıp, ben kaçamadan beni bulurlardı.
El mecbur geldiğim yolu geri yürümeye başladığımda mide ağrımla beraber bulantım artmıştı. Stresten olduğunu biliyordum ama bu sefer kusacağım derece çok bulanıyordu. Hastane kapısından içeriye girdiğimde Pirhan'ı bana doğru gelirken gördüm ama onu beklemeden koşar adımlarla lavaboya yürümeye başladım. Kusacaktım.
Tam kusacağım sırada elimle ağzımı kapatıp lavaboya vardığımda direk klozetin önüne geçip kusmaya başladım. İçim dışıma çıkarken hem kusuyor, hem de önüme gelen saçlarımı geriye doğru iteklemeye çalışıyordum. Ama, en sonunda tek elimle tutamayacağımı anladığımda serbest bırakmıştım ki bi' elin önüme gelen bütün saçları toplamasıyla rahatladım. Kusmam sonunda bittiğinde ben sifona basmadan başkası bastığında bitkin bir şekilde yere oturdum ve kafamı kaldırıp saçımı tutan kişiye baktım.
Pirhan, tek eliyle hala saçımı tutarken diğer eliyle de köşeden eline peçete alıyordu. Ve aynı zamanda bana bakıp yüzümün her yerini inceliyordu. Ben herhangi bir kadının bana yardım ettiğini düşünürken, Pirhan'ı görmemle şaşırdım.
Kendimi biraz toparlayıp ayağa kalkmaya çalıştığımda Pirhan buna izin vermedi ve önüme diz çöküp elindeki peçeteyle ağzımı silmeye başladı. Yaptığıyla öylece kala kalırken ağzımı silmeyi bitirdi ve ayağa kalkıp benimde kalkmama yardımcı oldu.
Tuttuğu kolumdan rahatsız olmasam da ayırdığımda bir kaç saniye sonra geri tuttu. Lavabo tezgahının önüne doğru ilerlerken gözüm içeride bizi izleyen bir kaç kadına takılı kaldı. Burası kadınlar lavabosuydu ve Pirhan bunu hiç sorgulamadan içeriye girmişti.
Kalbim gereksiz bir şekilde teklediğinde Pirhan musluğu açtı ve avcuna su doldurup ağzımı çalkalamam için dudaklarıma doğru yaklaştırdı. Buna gerek olmadığını belirtircesine kafamı geriye doğru çektiğimde bana ters ters baktı ve daha çok yaklaştırdı. İstemsiz bir şekilde avcundaki suyu ağzıma aldım ve ağzımı çalkalayıp geri çıkardım. Bunu yaparken utanmıştım. Kusarken gördü? Aynı işlemi tekrar yaptığında, tekrardan suyu ağzıma aldım. Sıcak olan avcu, soğuk olan dudaklarıma değerken bir kaç saniyede bile dudaklarımın alev almasını sağlamıştı.
Yüzümü yıkamak için çeşmeye doğru eğildiğimde ona da izin vermedi ve tek eline aldığı suyla yüzümü yıkadı. Bu yaptığı, yaptıkları kalbimin yavaşlamasına sebep olurken titrek bir nefes aldım.
Korktuğum şey oluyordu, biliyordum. Ve bunu söylemeye dilim varmıyordu.
Dilimin varmadığı şeyi kalbime söylemek istemiyordum ama söyledim, kendimi tutamadım.
Ben, Pirhan Kaygılardan etkileniyorum.
Ve bu benim kaçılmaz sonumdu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 238 Okunma |
35 Oy |
0 Takip |
14 Bölümlü Kitap |