KEŞKE ZAMANI GERİ ALABİLSEM
SENİ DAHA ÇABUK BULUR VE
DAHA ÇOK SÜRE SEVERDİM...
Küçükken bizlere anlatılan masallar bir varmış bir yokmuş ile başlar onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine ile biterdi. Gökten üç elma düştüğünde benim payıma bir yokmuş bir varmış düştü. Var oldu sonra yok oldu.
Bir insanın varlığına alışmak kolaydır zor olan yokluğuna alışmaktır. En kötüsü de sizi yokluğuna alıştıran insan geriye geldiğinde bıraktığı gibi sizi bulmak istemesidir.1
Karanlık dehlizlerde sizi bir başınıza bırakıp gidenler geriye geldiklerinde ay gibi parlamanızı hayatlarına kaldıklarını yerden devam edebileceklerini düşünürler. Giderlerin geriye gelmemesi gerektiğini bilmezler. Kolay olan yaptıkları hataları görmeden sizi suçlamaktır. Bazen başarılı olurlar manipüle yetisi yüksek olanlar gidişlerinin sebebi olarak sizi gösterirler. Kurşunu sıkan kendileridir ama silahı sen verdin derler.
Düştük, kalktık, yorulduk, yıprandık ama yeniden hayata bağlandık. Kaderini değiştirmek senin elindedir derler bazen doğru gelir bazen yanlış. Kaderimizi değiştirebildik mi bilmiyorum ama kalplerimizi bağlamayı başardık.
Ardımda bıraktığım geçmişimdi bana kalan ise geleceğim. Güzelleştirmek bizim elimizdeydi şans bu defa bizden yanaydı. Çetrefilli yollardan geçtik belki ama sona yaklaşıyoruz artık. Kalbimde ve aklımda olan adam artık yanımdaydı geçmiş hükmünü kaybedeli uzun yıllar oluyordu.
Büyük gün gelmişti artık aile tanışmasının ilk temelini atmak üzereydik. Kolay olanı herkes başarır önemli olan zor olanı başarmaktır. Dinçer için en zorlu gün Meva sultanla tanışma günüydü. Zorlu görevinde destekçisi olarak yanında olmak istesem de maalesef şartlar gereği biraz arkasında kalmakta benim savunma mekanizmam olmalıydı. Meva sultanı karşıma almak hayatta isteyeceğim son şey bile değildi.
Kesin virajlı yollardan köy yollarını tırmanırken arabanın içerisinde ölüm sessizliği vardı. Feza, Simay ve ben yaşanacakları bildiğimizden en az hasarla atlatma planları yaparken Dinçer en fazla ne olabilir ki modundaydı. Yolculuğumuzun sonuna yaklaşmak üzereyken sessizliği ilk bozan Feza oldu.
Yayıla yayıla oturduğu arka koltuktan hafifçe doğrularak dostça Dinçer’in omuzuna vurduğunda. “Tüm haklarımı helal ediyorum kardeşim.” Diyerek en iğrenç gülüşünü bahşetmekten geri durmadı.
“Abartmayı bırak sadece babaannemle tanışacak ölüme gitmiyoruz.” Diye haykırdığımda avucumda bulunan fındık içlerinden birkaçını kafasına fırlatmaktan geri durmadım. Avukatı olduğunu her anında belli eden Simay cevap vermekte geç kalmadı.
“Meva sultanın gazabına uğramak ölmekten beter.” Dediğinde abartmayın demek isterdim ama maalesef diyemiyorum. Gerektiğinde en tatlı babaanne olabilen kadın tersine denk gelindiğinde hayatı size zindan edebilecek kadar aksi ve hırçın olabiliyordu.1
“Her zamanki şakacılığınız olduğunu düşünmek istiyorum.” Masumane bir ses tonuyla sadece şakadan ibaret olmasını dileyen Dinçer’e tabi ki öyle tanıyabileceğin en tatlı insandır demeyi de çok isterdim.
“Sen bu densizlere aldırma sevgilim pamuk gibidir babaannem.” Masumca söylediğim yalan gözlerine bakmama engel olsa da birazdan gerçekleri göreceği gerçeğini değiştirmiyordu.
Kalan yolumuzu yeniden sessizliğe bürünerek bitirdiğimizde evin önünde bastonunu eline almış bir eli belinde öfkeyle bekleyen kadının meraklı köy halkından birinin olmasını umuyordum. Araba durduğundan bildiğim tüm duaları hatim ettiğim gerçeği doğrudur. Gazamız mübarek olsun.
Kimsede inmek için bir hareketlenme yoktu sanki hepimiz donmuş taklidi yapıyorduk ta ki gür sesi duyana kadar.
“İnin ula aşağı.” Şive modunu açtığına göre Karadeniz’in hırçın kadını modu aktifti. Sıçrayarak düşüncelerle boğuşmaktan kurtulup en içten gülüşümle kapıyı açtım. Ceylan gibi seke seke yanına vardım.
“Günaydın babaannem.” Duruşundan gram taviz vermeden dik bakışlarını üzerimde gezdirdi. Hırçınlığının altındaki pamuk kalbini bilmesem geri geri geldiğim gibi kaçardım ama korkunun ecele faydası yoktu.
“Öğlen oldu günaydını mı kaldı zilli.” Ciddi duruşundan taviz vermemesini torunun eş adayıyla tanışmasına yorumlamak isteyerek yeniden masumca bir atağa geçtim.
“Yollar kötüydü babaanne ancak gelebildik.” Yolları bilmiyormuş gibi en kötü savunmayı yapmak korkunun etkisiydi. Karşında suça karışmış da yakalanmış gibi hazır ol vaziyetinde sıraya dizilmiş gelecek darbelere hazırlıklı olmalıydık. Tek bir duam var en az hasarla geriye dönmek zaiyat vermemek.
“Hoş geldiniz demek yok mu Meva Sultan?” Simay en masum haliyle ortamı yumuşatmaya çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi. Katır inadı vardı kadında netice de kolay değildi torunun sevgilisiyle tanışmak.
Anılar için gezindi hafızam unutulmaya yüz tutmuş güzel günler canlandı gözümün önünde yıllar önce benim durumumda ablamlar vardı. Davulun sesi kulağıma çok hoş gelmişti o zamanlar. Seyirci olmak keyifliydi oysa şimdi Dinçer’in geçeceği sınavı iyi bildiğimden diken üzerindeydim. Enişte beylere kıymak güzeldi de insan sevdiğine kıyamıyormuş. E o zaman bana hayırlı başarılar.
“Dikilmeye mi geldin damat.” ilk tanışma için sert kayaya çarpmış olsa da sevmenin cefasına da sefasına da razı gelmek zorunda olduğunu bilmenin bilinciyle ürkek adımlarla babaanneme yaklaştığında elini öpmek için uzansa da Meva sultan kendine yakışanı yapmış sarılması için kollarını açmıştı. İlk görüş için artı puan aldığımı anlamanın verdiği rahatlıkla rahat bir nefes almıştım.
Arkasını dönüp ilerlemeye başladığında yavru kediler gibi peşine takılarak eve girdik. Sert görünmeye çalışsa da içten içe mutlu olduğunu hissedebiliyordum. Duygularını gizlemeye çalışsa da içten içe mutlu olduğunu yıllardır bu anı beklediğini iyi biliyordum.
Babaannem kendi odasına ilerlerken bizde mutfağa doğru ilerlemiştik. Feza’nın koluna girmiş fısıltıyla durum değerlendirmesi yapıyorduk. Heyecandan ellerim buz gibi olmuş ecel terleri döktüğümden dost desteğine en üst düzeyde ihtiyacım vardı.
“Buyurun gelin gözümüz yollarda kaldı.” Görmek isteyeceğim son kişi dahi olmayacak olan köyümüzün ayaklı gazetesi Kebire karşımdaydı. Neredeyse olabilecek tüm durumlara kendimi hazırlamış olsam da kendi evimde misafir gibi hissedeceğim ihtimalini hiç düşünmemiştim.
“Senin burada ne işin var?” kibar olmaya hiç niyetim yoktu. Çocukluğumuzdan itibaren asla anlaşamayan iyi düşman olduğumuz gerçeğini büyümüş olmamız değiştiremezdi.1
“Meva nenem geleceğinizi söyleyince karşılamak istedim. Yıllar oldu özlemişsindir beni.” Sinsi gülüşünün altında yatan dedikoduları kaçıramazdım mesajını iliklerime kadar hissettim. Nereden senin nenen oluyormuş desem çok kabalık etmiş olur muyum?
Kahvaltı masasını görünce hanımefendi kişiliğimi bozmamanın daha doğru olacağını düşünerek susmak zorunda kaldım. Mecburiyetlerden nefret ediyorum.
“O kadar çok özledim ki özlemimden adını dahi unuttum.” O kadar da hanımefendi değilim demiş miydim? Neticede sabrımın raf ömrü tükeneli epey oluyordu. Söylediklerimi duymamazlıktan gelerek bakışlarını Dinçer’in üzerinde gezdirdiğini hissettiğimde avının üzerine atlayan aslanlar gibi üzerine atlamama ramak kalmıştı.
“Sonra hasret giderirsiniz önce kahvaltı yapalım.” Simay düşüncelerimi hissetmiş gibi odak noktamı değiştirmek için önerisini sunmasıyla masaya oturduk. Kebire’den ne kadar nefret ettiğimi iyi biliyordu.
Babaannemin gelmesiyle de mecburi susmak zorunda kalmıştım. Ben ne kadar nefret ediyorsam Meva sultan bir o kadar seviyordu. Ahretliğim dediği Gülsüm Yengenin torunuydu neticede toz kondurmazdı Kebireciğine.1
“Oyalanmadan kahvaltınızı edin yapacak çok işimiz var.” Gülme komşuna gelir başına deyiminin bu kadar doğru olduğunu bilmiyordum. Bir zamanlar kahkahalarla güldüğüm canım eniştelerim sizden çok özür diliyorum. Bileydim o kadar gülmezdim.
“Ne işimiz var babaanne biz sadece seni görmeye geldik.” Aptalı oynamakta biraz ruhumda var belki insafa gelirde son damadına acıma duygusu ilişir kalbine diye son çare masum bir öneri sunmuştum.
“Bir şey mi söyledin Deren.” Minik gözlerinden ateş çıkar gibi gözlerimin en derine baktığın da susmak gerektiğini hissettim. El mecbur kan kusup kızılcık şerbeti içtik diyecektik.
“Ellerine sağlık Kebire demiştim.” Düştüğüm duruma mı yanayım, utanmadan kıkırdayan üçlüye mi kızayım, böbürlenen Kebire’nin saçlarını yonayım bilmediğim noktada en iyisi karnımı doyurmaktı.
“Afiyet olsun arkadaşım her şeyi kendi ellerimle yaptım.” Zoraki bir gülüşle karşılık versem de hiçbir kuvvet içimden küfretmeme engel değildi.
Sorunsuz geçen ama benim için büyük sorunlar barındıran kahvaltımızın ardından. Kendi eviymiş gibi etrafta süzüm süzüm süzülen Kebire sinsirellası yardıma ihtiyacı olmadığı konusunda diretmiş masayı toplama görevini sadece kendine hak görmüştü. Canıma minnet istediği kadar mutfakta kalabilir hatta oradan hiç çıkmayarak gözüme görünmemesini tercih ederdim. Hatta imkânım olsa kovardım daha doğru babaannemden korkmasaydım bunu kesin yapardım.
Aylar önce bana evlenmek isteyeceğimi kendimi bu durumlarda göreceğimi söyleseler inanmazdım. Belki tepki dahi verirdim hatta kesin verirdim. Ama bugün Dinçer benim şükür sebebimdi ve ona giden tüm yollar mübahtı. İyi ki diyorum iyi ki sevmişim, iyi ki duvarlar örmemiş kalbimin kapılarını sonuna kadar açmışım.
“Tanışmak için geldiğimizi düşünüyordum.” Dinçer’in küçük çaplı isyanına çaresizce baktığımda neden burada olduğunu sorgulayan adama hak versem de elimden bir şey gelmiyordu. Hangi yüzyılda olduğumuzun hangi yılda olduğumuzun bir önemi yoktu ailenin en büyüğü koca çınarı babaannem olduğu sürece el mecbur tüm isteklerine boyun eğmek zorunda kalıyorduk.
“Tanışıyorsunuz.” Cümleme devam edemeden gelen gür ses ile yönümü hemen değiştirmek zorunda kaldığımda küçük çaplı sınavımız başlıyordu. Sabrını, cesaretini ve dayanıklılığını ölçmek için seni buraya davet etti diyemedim. Neyse kısa bir süre sonra anlayacaktı. Umarım dayanıklıdır.
Feza ve Simay kahvaltıdan sonra aniden ortadan kaybolmuştu. Kaşla göz arası kısa bir zamanda bunu nasıl başardılar anlayamadım. Fark etseydim gitmelerine asla izin vermezdim. Geriye döndüklerinde elimden kolay kurtulamayacaklardı. Ateş hattında beni savunmasız ve yalnız bırakmanın bir cezası olmalıydı.1
Meva hanımın keyfine diyecek yoktu. Gençliğinde dedem ile yaptığı serenderin altında her zaman oturduğu köşesinde oturmuş yanına Gülsüm yengeyi almış huzurla etrafını izliyordu ya da aklından geçen tilkilerin kuyruklarının birbirine değmemesi için planlar yapıyordu. İlk ihtimalin olması diliyorum, âmin.
“Kaç kurtar kendini burnuma hiç iyi kokular gelmiyor.” Karşımda gördüğüm ikilinin yan yana olması tamamen tehlikeydi benim açımdan. Tam karşılarında dikildiğimizde Kebire elinde kahvelerle sırıta sırıta geliyordu. Haklıydı elde edebileceği birçok dedikoduyu bir arada bulmanın hazzını yaşıyordu.
“Hoş geldin damat.” Yapma be Gülsüm yenge sende mi demek istiyorum. Bıkkınca nefesimi verdiğimde üzerimizde gezinen gözlerin radarından çıkmamız oldukça zordu. Oysa şimdi el ele kırlarda yürüyen masal kahramanları olabilirdik. Heidi ve Peter gibi mutlu bir doğa hayatı yaşamak varken maruz kaldığımız durum içler acısı.
“Sende hoş geldin Gülsüm yenge.” Bana hoş geldin dememiş olmasını bu defalık görmezden geliyorum. Son bir umut son kez kanatlarımı çırpmam gerektiğini düşünerek “Biraz etrafı gezelim temiz hava iyi gelecektir.” Diyerek Dinçer’in kolundan tutarak geçiştirmeye başladığımda daha birkaç adım atamadan yeniden o gür ses duyuldu.
“Önce odunları kırın sonra gidersiniz.” Şaşkınlıkla bakışlarımı yüzünde gezdirdiğimde ciddi olmadığı ummak istiyordum. Uyuyor olabilir miyim ben kâbus falan görüyorumdur bu kadarı da biraz saçmalık.
Asla yapmam dediğim ne varsa yaptığım gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmenin verdiği acıyla aldığımız komutu uygulaya koyulduk. Gördüğüm odun yığını karşısında bir hayli şaşkındım. Tüm köyün odun ihtiyacını biz karşılıyor olmazdık değil mi?
“Kaçman gerektiğini söylemiştim.” Korktuğunda kafasını toprağa gömme yeteneğini keşke deve kuşlarına bırakmasaydık. Utandığımızda hop diye kafamızı toprağa gömebilseydik.
“Sonunda sana kavuşmak varsa hiçbir şeyden kaçmayacağımı bilmen gerekmez miydi? Yalnız kalmanın verdiği rahatlıkla aramızdaki mesafeyi kapatarak sol kolunun altındaki yerimi almıştım. Ciğerlerimizi rahatlatan temiz havadan daha etkili bir kokusu olduğu gerçeğini hiçbir kuvvet değiştiremezdi.
“Biliyorum, biliyor olmam duymama engel değil.” Cilveli çıkan sesim daha iyi cümleler duymak için olabilirdi. Sevildiğimi iliklerime kadar hissetsem de duymaktan asla bıkmayacağım.
“Seni çok seviyorum güzelim.” Gözlerinin en derininde okyanus misali kaybolurken kalbim özlediği ritmine kavuşmanın verdiği heyecanla neredeyse dışarıdan duyulacak hızla çarpmaya başlamıştı. Hala ilk gün ki gibi heyecanlanmam normal mi?1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
48.82k Okunma |
2.69k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |