Yıllar sonra aynı noktadan geçmiş zamanı hatırlamanın verdiği buruklukla baktım doya doya şehrin göz alıcı ışıltısına. Ne çok şey değişmişti yıllar içinde yükselen binalar, değişen yollar ve kalabalıklaşan şehir. Oysa kimler kimler gelip geçmişti bu dünyadan. Unutamadığım bir söz döküldü dilimden “Öldüğünde doğmadan önce neysen o olacaksın. Ve adını hatırlayan son kişide öldüğünde hiç doğmamış olacaksın.”
Başlangıçlar heyecan ve mutluluk getirir. Bıkmadan usanmadan defalarca yeniden başlangıç yapmıştım. Her düşüş yeni bir direnişte benim için defalarca düştüm defalarca kalktım ama bu defa farklıydı. Ben olarak değil biz olarak kalktım. Fazla kelimem yok anlatmaya biz diyebilmek yetiyor. Korkmadan tüm cesaretimle haykırıyorum bana bir sevda borçlusun Karedeniz onu yaşamaya geldim.
Güneş yeniden doğduğunda artık ait olduğum yerdeydim. Ait olduğum nefes aldığımı hissettiğim topraklardayım artık. Yol yorgunluğunun aksine en dinç halimle girdim evimin sokağına. Ne kadar zaman geçerse geçsin ruhumdaki çocuk hala bu sokaklarda koşarak özgürce oyunlarını oynamaya devam edecekti. Büyümek sadece sayılardan ibarettir ruhunuzdaki çocuğu asla öldürmeyin.
Kahvaltı zamanına yetişmek ümidiyle sadece telefonumu alarak arabadan indim. Bastıramadığım neşemle ceylan gibi seke seke evimin kapısını aşındırdım. Beklemeye dahi sabrım kalmamıştı ardı arkasına hem zile basıyordum hem kapıyı yumrukluyordum. Tam olarak alacaklı gibi orta seviye şiddetle birkaç dakika devam etti çabalarım.1
Söylene söylene kapıya yaklaşan ses annemden başkasına ait olamazdı. Şiddetle kapıyı açtığında karşısında gördüğü kızıyla bütün siniri geçmişti. Alacaklısı belliydi kızı.
“Deren!” dediğinde hasretle beklediği kızını karşısında görmenin verdiği mutluluğu mavinin en güzel tonuyla bakan gözlerinde hissetmemek mümkün değildi. Bir kuş misali kollarını iki yana açtığında kanatlarının altındaki yerimi bulduğum anında. “Annem.” Diyebildim sadece başka kelimem yoktu. Sarılmak yeterdi hasreti sona erdirmeye.
Kim geldi diye yükselen ses ile sessizce adımladım salona doğru. Sürpriz yapmak isteyen bendim ama sürprizin tatlı ama hırçın sürprizi bana yapılmıştı. Baş köşeye kurulmuş babaannemi görmek anlık bir soğuk rüzgâr ile ürpermeme sebep olmuştu.
“Kız zilli bulabildin mi sonun da evinin yolunu.” Özlemini dile getirmesinin yolu sert olsa da pamuk gibi kalbi olduğunu hepimiz iyi bildiğinden tüm huysuzluklarına razı gelmek boynumuzun borcuydu.
“Bende seni çok özledim babaannem.” İstemem yan cebime koy tavrıyla sarılmama kucak dolusu sevgiyle karşılık verse de sert mizacından ödün vermeme çabasından asla vazgeçmeye niyeti yoktu.
Kucak dolusu sevgi demetini kendi kendine mırıldanarak devam ederken “Gelin diye aldık bir kahvaltıyı hazırlayamadı.” Nidalarını otuz yedi yıllık gelini olsa da sanki yeni gelinmiş gibi anneme sitemine devam ederken salona gelen kahramanımla sitemlerine son vermek zorunda kaldı.
“Babam.” Koşar adımlarla sarıldığımda şaşkınlığına hızla son vererek beklediğim sıcak karşılamasını koşulsun sunan adam hayattaki en büyük şansımdı.
“Evine hoş geldin kızım.” Yıllar sonra gerçek anlamıyla evime hoş gelmiştim. Kahvaltı hazır sesiyle mutfağa doğru yöneldiğimizde söylenmeye devam eden babaannem yaşlandıkça sakinleşeceğine huysuzluğuna huysuzluk katmaya devam ettiği gerçeğiyle yüzleşmek birazcık erken olmuştu.
Özlediğim, hasret kaldığım kahvaltı sofralarında artık benim yerim de dolmuştu. Eksik kalan tüm parçalarımız artık tamamlanmıştı. Acının, hüznün en çok da mutluluğun şahit olduğu evim yeniden bahar tomurcuklarını yüreğime serpiştirmeye yetmişti.
Ait olduğun yerde isen ışıltının daima parlar ama değilsen sönüp gidersin. Artık parlamanın vaktiydi. Aldığım her nefesin artık bir anlamı vardı sanki yeniden doğmuş gibi hafifti yüreğim.1
Gelişimin sebebinin kısa bir özetini geçtim. Tüm detaylarının bilinmesine gerek yoktu. Bilinmesi gereken iki şey vardı. Artık geri dönmeyeceğim ve artık yalnız olmadığım. Tabi ki şimdilik Dinçer konusuna da ani bir giriş yapmaya gerek yoktu birkaç gün bekleyebilirdi.
Sohbetler, gülmeler hızla devam ederken artık dinlenme vaktim gelmişti. Uyku perilerim yorgun düşmüş gözlerim isyan için ayaklanma harekâtına başlamak üzereydi.
“Odanı özlemişsindir biraz dinlen. Akşama misafirlerimiz var.” Diyen annem hislerime her zaman olduğu gibi yine tercüman olmuştu.
Odamın kapısını açtığım da her şey yerli yerindeydi. Sanki hiç gitmemişim her akşam olduğu gibi vanilya kokulu tütsümü yakıp cam kenarındaki sandalyemin yanında öylece duran son kitabım dahi ait olduğu yerdeydi.
Yıllar sonra aynı pencereden baktım dışarıya yok saydığım tüm geçmişim aslında geleceğimin en büyük parçasını oluşturuyormuş. Kötü anıları silmek için güzel anılarla yer değiştirmek gerekiyormuş. Sevmenin birçok kelimesi birçok yolu vardı. Benim ise tek kelimem tek yolum Dinçer’di.
Yorgunluk bedenimi esir almış bir halde kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım. Zaman kavramım son bulmuştu artık hiçbir gerekçe için acelem yoktu yavaş yavaş dolu dizgin yaşayacağım günlerin başlangıcındaydım. Bundan sonrası için planlarım arasında sadece mutlu olmak vardı.
Gözlerimi açtığımda neredeyse akşam olmak üzereydi. Kalabalık bir akşam yemeği olacağını tahmin etmem zor değildi. Hazırlanıp odadan çıktığımda gelen sesler tahminlerimi doğruladı. Hızlanan adımları salonun kapısında anlık duraksadı odaya göz gezdirdiğim de tahminlerimde yanılmadım.
En çok özlenenler listemin ilk sırasında yer alan muhteşem üçlü. Evlat sevgisini tatmamış biri olarak tarifini veremem ama yeğen sevgisi hissettiğim tüm duyguların en imkânsız noktasında.
Kendi hallerinde oyun oynamaktan ziyade oyun bozmakla uğraşmalarını sessizce izledim. Pimi çekilmiş el bombası gibi dakikasında tüm denge bozuldu. Kavga başlama hızını şaşkınlıkla izledim. Olay ciddiyetini korumaya devam ederken gidişat pek iç açıcı değildi.
“Kızlar.” Diye bağırdığım da dikkatlerini çekmeyi başarmış olası bir kaosu önlemiş olmanın verdiği hakla gururlu bir teyzeyim.
“Teyzeee.” diye kora halinde bağıran üçlünün özlemi burun kemiklerimi sızlatacak kadar derindi. Galiba bu hayatta en çok teyze olmayı seviyorum. Sarılmalar öpmeler kucak dolu sevgilerle karşılaşmamız hız kesmeden devam ederken. Mutfaktan gelen kulak tırmalayan yüksek desibele ulaşan ses Aysima’dan başkası olamazdı.
İkinci defa adımı haykırmasıyla el mecbur mutfağa gitmek zorunda kaldım. “Söyle baş belası.” Aylar sonra karşılaşmış olsak da kardeş kardeştir. En küçük olmak her zaman zordur.
“Kimse zehirlensin istemiyoruz ama masayı hazırlamaktan kaçamazsın.” Abla her zaman abladır. Sever, korur, güven verir. Kimsenin sizi üzmesine izin vermez ama bu kural onlar için geçerli değildir. Çok sevseler de kavgaları hep sizinle olur işte bizde tam olarak böyleydik.
Dışarıdan gelen tüm kötülüklere karşı siper alsak da içerideki savaş hiç bitmezdi. Kaç yaşında olduğunuz hiçbir önemi yok.
“Özlediğini bu kadar belli etmen gözlerimi yaşarttı.” Kaçınılmaz son kucak dolu sevgiler oldu. Gülme seslerimiz yeniden yankılandı evin her köşesinde.
Kalabalıklaşan çekirdek ailemiz eksiksiz masanın etrafında toplandığında annem ve babamın gözlerindeki mutluluk her şeyden daha kıymetliydi. Tabi ki babaannem olayın dışındaydı her zaman olduğu gibi şikâyet edeceği muhakkak bir sorun bulurdu.
Vazgeçilmez çay saatimiz başladığında günün konusu belliydi. Bir günde gitmeye karar veren kızları bir günde dönmeye karar vermişti. Neden olduğu belliydi ama anlatmaya pek cesaretim yoktu. Birkaç minik detayı söylemeden geçiştirmeye çalışsam da elbet bülbül gibi şakıyacağım günler gelecekti.
Dönüşümün bahaneleri kimseyi tatmin etmede de anlayışla karşılamış hepsi zamana bırakmıştı demek isterdim ama söz konusu Meva sultan olunca olaylar pek de istenildiği gibi ilerlemiyordu.
Sessizliği fırsat bilerek derin bir nefes aldı tüm gözler üzerine döndüğünde rahatlıkla arkasına yaslandı. “Artık evlenme vakti geldi.” Diyerek herkesi şaşırtmayı başardığında sadece cümlenin devamını beklemekle yetindiler.1
“Bir ayağın buradaysa bir ayağın çukurda babaanne ne evliliğinden bahsediyorsun?” cümlemin bitmesiyle ışık hızıyla kafama denk gelen terlikle cevabımı fazlasıyla almış oldum.1
Herkes kahkahayla gülerken keşke bende sabırlı olsaydım ve cümlesini bitirmesini bekleseydim. “Sen evleneceksin. Seni biriyle tanıştıracağım.” Ortamı buz kesen bir sessizlik oldu ya da ben öyle hissettim.1
Huysuz kadın yine yapmıştı yapacağını keyifle çayını içmeye devam ediyordu. Söylediği cümle benim için pimi çekilmiş bombadan farklı değildi. İtiraf etmek için güzel bir fırsatım olduğunu düşünsem de buna hazır değildim. Ya da hazırdım en fazla ne olabilirdi ki?
“Kimseyle tanışmayacağım. Kiminle evleneceğime ben karar veririm.” Babamla göz göze gelmemek için ecel terleri döktüğüm bir andaydım. Elbette söyleyecektim ama böylesini hayal etmemiştim. Babaannem tarafından köşeye sıkıştırılmıştım.
“Kararını üç güne ver yoksa tanışmak zorunda kalırsın.” Dedikten sonra keyifle salına salına odasına çekildi.
Haykırmak istediğim bir anda kala kaldım. Rahat ol babaanne torunun zaten evleniyor demek istesem de yapmadım. Son konuşulanlar olmamış gibi geriye kalanlar sohbetimiz kaldığı yerden devam etti. İlerleyen saatlerle herkes gitmişti. Sessizce odama çekildim.
*****
Üç koca günü evimde ailemle vakit geçirerek bitirmiştim. Artık sevdiğim adama kavuşmanın vakti gelmişti. Yan yana olunca birlikte geçirilen zamanın kıymeti bilinmiyormuş bunu uzak kalınca anlamak üzdü. Alışmak için uzun zamana ihtiyaç yokmuş şimdi daha iyi anlıyorum. Her gün görmek, hep yanımda en yakınımda olmasını istediğim en değerli parçam Dinçer olmuştu.
Kavuşmak için çok geç kalmıştık belki ama yaşayamadığımız tüm hallerimizi sırasıyla yaşamak istiyorum. Bencillikti belki ama zaman ikimizden de çok şey alıp götürmüştü. Mutluluğu bize borçluydu.
Aşk gelip kapınızı çaldığınız da karşı konulmaz bir gücü vardır. Zihnimdeki birçok sorunun cevabı yoktu belki de hiç olmayacaktı. Mesela Dinçer beni sevmeye başladığında bende onu sevmiş olsaydım ilk ve son aşk olarak bu günlere gelebilir miydik? Yoksa çocuklukta kalır farklı hayatlar mı yaşardık? Bilinmez bir denklemin çözülmez gerçekliği vardı geçmişte kalan.
Belki de ilk defa ertelediğim tüm duyguları yeniden yaşamaya kendimi bu kadar yakın hissediyordum. Eski bir sandıkta çatıya saklanmış hislerin kimseye bir faydası yoktu. Geçmiş ve aptallık arasındaki ince çizgiyi çoktan aşmıştım. Kendimi hatırlamıştım. Kendime çok şey borçluydum en önemlisi de mutluluk.
Tam on yedi yıl sonra aynı okulun bahçesinde çocukluğumuzu yeniden yaşayacaktık. Bu defa kavga ile değil aşk ile. Bilinen bir adres olsa da konum bilgisini mesaj olarak Dinçer’e attıktan sonra spor kıyafetler giymesini belirterek bende hazırlanmaya başlamıştım.
İlk olarak basketbol topu alarak heyecanla buluşma noktamıza vardım. Film şeridi gibi gözlerimin önünden geçip giden yıllar bir kez daha gün yüzüne çıktı. Altı katlı beyaz renkte olan bina hala hatırladığım renkteydi. Bahçesinde koştuğumuz günler sanki dün gibiydi oysa çeyrek bir asır bırakmıştık geride.
Başlangıç noktası benim için tam olarak sedir ağacı altında oturduğum banktan ibaretti. Yaklaşan adım seslerini duysam da dönüp bakmadım. Kendisinden önce gelen kokusu mest olmam için yeterliydi.
Sessizce yanıma oturduğunda başımı sol omuzuna yasladım. Bir süre sessizce kaldık garip bir akım geçti içimizden sanki birlikte kaybettiğimiz zamana isyan ettik.
“Özlemişim.” Gözlerine baktığımda ruhumun yeniden hayat bulduğunu hissettim. Göz bebeklerinde kendimi görmenin verdiği mutluluğun tarifi yok.
“Okulumu mu?” ciddiyetle sorduğu soru karşısından kahkaha atmamak için kendimi zorlasam da pek başarılı olduğum söylenemezdi.
“Her özlemin yeri farklı. Senin de yerin, özlemin farklı.” Günler değil de aylar geçmiş gibi özlemle sarıldığımızda dünya bir süreliğine durmuştu sanki. Sol köprücük kemik boşluğuma bıraktığı öpücükle kalp atışlarım duyulacak kadar hızlı atmaya başlamıştı.
Romantik dakikalarımızın katili olamaya aday olan yeni evli çift tüm anın büyüsünü bozmuştu. Gözlerimden öfke fışkırsa da davet eden ben olunca susmak zorunda kalmam gerekiyordu.
“Galiba yanlış zamanda geldik.” Feza bıyık altından gülerken alay etmekten de geri durmamıştı. Yerdeki topu alıp kafasına fırlattığımda anında savunmaya geçerek kendini korumuştu.
“Sessizce uzaklaşsaydın o zaman hain.” Sakinliğimi koruyarak oyuna odaklanmam gerekirdi.
Kızlar ve erkekler olarak ikişerli gruplara ayrılmamız biraz tartışama konusu olsa da tatlıya bağlanarak kabul etmek mecburiyetinde kaldılar. Kazanan tabi ki bizim takım olamalıydı aksini düşünmek bile sinirlenmeme sebep olabilirdi.
Varlığı ve yokluğu belli olmayan Simay’ın yaptığı tek toptan kaçmak olurken ona olan öfkemden nasibini alan Feza oluyordu. Sonuçta ortak bir hayat yaşıyorlardı ve eşinin beceriksizliğini üstlenmesi gerekirdi.
Oyunun kuralları gerçeğin tamamen dışında ilerlemek zorunda kalıyordu çünkü itiraz hakları yoktu konu kaybetmek olduğunda ne kadar çirkinleşebileceğimi Simay ve Feza iyi biliyordu. Dinçer’de sevgili kontenjanından faydalandığım için mecburi kabul etmek zorunda kalıyordu.
Kızlar takımı skoru dokuz olduğunda erkekler takımı hala beşte kalmıştı. Her basketlerini bir bahane bularak kabul etmiyordum. Netice de oyunda da aşkta da her şey mubahtı.
Son sayıyı almak için azimle mücadele ediyorken ilk takıldığım engel Feza olmuştu. Karşı karşıya geldiğimizde can alıcı hamlemi yaparak “Simay iyi misin?” Diye bağırdığım da Feza anında beni unutarak arkadasına döndüğünde bulduğum fırsatla sağından irlerlemeye devam ettim.
“Yaptığın tamamen hile!” Feza’nın bağırması umurumda dahi değildi odaklandığım sadece hedefimdi. Son basketi attıktan sonra galibiyetimi kutlamaya hazırdım.
Emin adımlarla ilerlediğimde son takıldığım engel Dinçer’di. Ellerini havaya kaldırmış Michael Jordan’un çakma versiyonu olarak kendini NBA oyuncusu sanıyordu.
“Ahh be yiğidim dağ gibi duruyor gel bir sarılayım.” Neşeli çıkan sesimle ceylan gibi seke seke yanına yaklaşmaya başladığımda gardını indirmiş sol yanağında ki tek gamzesi belirmişti.
Kollarını iki yana açmış sarılmam için alan açmıştı. Tüm dikkatini dağıtmış olmanın verdiği gururla sol kolunun altında hızla ilerledim. Son basketi attığım da sevinç nidaları atarken şaşkınlık içerisinde seyirci kalmışlardı.
Hile yapan ben değilmişim gibi kazanmanın verdiği heyecanla şaşkın ördek yavrusuna dönmüş Dinçer’in kollarına kavuştum.
“Kazandım sevgilim.” Tek kaşı havalandığında ne diyeceğini bilmez bir halde bakmaya devam ederken hızla kendini toparlayarak “Tebrik ederim sevgilim.” Diyebilmeyi başarmıştı.
“Haksız galibiyet!” Diyerek yeniden anın büyüsünü bozan Feza şaşırtmamıştı.
“Kaybettiğinize göre isteklerimi sıralayabilirim.” İsyanını umursamıyor olmam Feza’yı çıldırtsada pek umurumda olduğu söylenemezdi.
“Kazandığımıza gerçekten inanıyor musun?” Simay eşine kıyamıyor olması da umurumda değildi. Çünkü isteklerimi yapmak zorundaydılar. Aynı takımda olsak da buna Simay’da dahildi.
“Hayatım kazandım mı?” Kaybettiğimi savunan kimseyi ciddiye almak zorunda değildim. Dinçer kendini daha fazla tutamayıp kahkaha atarken istediğim cevabı vermişti.
“Kazandın sevgilim dile benden ne dilersen.” Dinçer söylediğine bin pişman olacağını bilmeden tüm kartlarını açık oynamış olsa da bazı mecburiyetler vazgeçilmez bir sondu.
“İki gün sonra babaannemle tanışman gerekiyor. Simay ve Feza’da destekçilerin olarak bizimle gelmek zorunda.” Bakışlarım bitirim ikilinin üzerinden gezinirken kaçacak delik aradıkları her hallerinden belli olsa da kardeşlik dediğin tüm cefaya razı olmak demektir.
“Meva Sultandan mı bahsediyorsun?” Feza korku dolu gözlerle olmamasını diler gibi bakarken.
“Kazandın. Kabul ediyoruz lütfen bize bunu yapma.” Diyerek isyana bağlayan Simay şaka yapıyor olduğumu düşünmekten başka çaresi kalmamıştı.
Ortama bomba gibi düşen istediğim mecburen hepsinin elinde patlayacaktı. Ben yandıysam hepsi yanabilirdi.
Adım adım mutlu sona yaklaşırken taşlı yolların üstesinden geleceğimize emin olsamda karşılaşmalara hazır olamayabilirim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
48.83k Okunma |
2.68k Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |