55. Bölüm

Evliliğe İlk Adım

Geveze Yazar
gevezeyazar

Sabahın ilk ışıkları, odamın perdesinden süzülüp yüzüme vurduğunda, gözlerimi araladım. Bugün, sıradan bir gün değildi. Bugün, hayatımın en büyük dönüm noktalarından birinin yaşanacağı gündü. Evliliğe giden yolda atacağım o ilk resmi adım. Kalbim, göğüs kafesimi zorlarcasına hızlı atıyor, her atışıyla içimde bir kelebek ordusu havalanıyordu.

Yatağımdan kalktım ve evin içinde sessizce dolaşmaya başladım. Her adımımda, bu evin duvarları bana geçmişi fısıldıyordu. Çocukluğumun neşesi, ergenliğimin isyanları ve en çok da acıların gölgesinde sığındığım o sessiz köşeler... Burası, benim için bir sığınaktı hep. Dünyadan, insanlardan, hatta bazen kendimden bile kaçtığım bir kale. Şimdi ise, aynı duvarlar, aynı köşeler, bambaşka bir enerjiyle doluydu. Kötü anıların ağırlığı yerini, beklentinin tatlı heyecanına bırakmıştı. Geçmişi tamamen silmek mümkün müydü bilmiyordum, ama Dinçer'in hayatıma girişiyle o karanlık köşeler bile ışıkla dolmuştu. Sanki bu ev de benimle iyileşiyordu.

Herkes bu gece için kusursuz bir ortam yaratmak için çabalıyordu. Onların bu özverisi, içimi tarifsiz bir sevgiyle dolduruyordu. Benim adıma kurulan bu tatlı telaşın ortasında, kendimi bir film sahnesinin başrolünde gibi hissediyordum.

Geleceğimiz için attığımız en güzel adımın üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti. Tüm ailem ve sevdiklerim her detayın kusursuz ve eksiksiz olması için ellerinden gelenin fazlasını yapmakla meşguldü. Tüm bu koşturmacanın içerisinden bana düşen sadece önerileri onaylamak ya da reddetmekti.

Bazen içimden "Hayır, bunu istemiyorum," demek gelse de duyduğum cevap netti: "Sana soran da suç. Deren, kendine gel, bunlar olması gerekenler."

Haklılardı. Yıllarca sadece kendim için mücadele etmiştim. Kendi kararlarımı kendi başıma almak, kendi yolumu çizmek zorundaydım. Şimdi ise, hayatımda bir "biz" vardı. Dinçer’le kuracağımız bir gelecek... Bu düşünce, içime tarifsiz bir huzur veriyordu. O, hayatıma girdiğinden beri, sanki eksik bir parçam tamamlanmıştı. Onun varlığı, beni daha güçlü, daha cesur kılıyordu.

Kahvaltı masasından kalktığımız da annem hazırlıklarına kaldığı yerden devam ederken babam sessizliğini koruyarak her zaman oturduğu köşesinde ağır ağır kahvesini yudumlamaya devam ediyordu.

Çok geçmeden kapı çaldı ve içeriye neşe saçarak Aysima, Aymira ve Simay girdi. Ellerinde hazırlanmak için gerekli tüm malzemeler, Kamboçlar ve yüzlerinde kocaman gülümsemeler vardı. "Gelin kızımız tek başına mı hazırlanacak sandınız?" diye bağırdı Simay neşeyle. Aysima da arkasından, "Bugün senin günün Deren, her şeyin kusursuz olması gerek!" diye ekledi.

Onların gelişiyle ortam bir anda cümbüş yerine döndü. Odama çıktığımızda her biri farklı bir köşeye geçmiş, saç ürünleri, makyaj malzemeleri ve elbiseler havada uçuşuyordu sanki. Odam adeta bir gelin odasına dönüşmüştü.

Aysima ablam, her zamanki gibi pratikti. "Önce saçlar halledilsin, sonra makyaj," diyerek beni bir sandalyeye oturttu. Saçlarıma maşa yaparken, Aymira ablam gecenin nasıl ilerleyeceği hakkında bilgiler veriyordu.

Simay, makyaj çantasını açarken, "Doğal ve aydınlık bir makyaj yapacağız," diye konuştu. Aysima da yandan, "Ama gözlerini belirginleştirelim, Dinçer'in gözleri güzelliğinden ayrılamasın!" diye takıldı. Aralarında tatlı atışmalar olurken ben de onlara kendimi bırakmıştım.

Giyinme faslı ayrı bir komediydi. Elbiseyi giyerken, her biri farklı bir yerden çekiştiriyor, "Şurası düzgün dursun, burayı toparlayalım diye talimatlar yağdırıyorlardı. Sanki elbise benim değil, hepimizin ortak eseriydi.

Hazırlıklar devam ederken, odamızdan kahkahalar hiç eksik olmadı. Çocukluğumuza dair komik anılar anlatıldı, Dinçer'le olan ilk tanışmamızdan bahsedildi, bol bol şakalar yapıldı. Kız isteme gerginliğim, onların neşesiyle dağılıp gidiyordu. Bu anlar, benim için sadece hazırlanma değil, aynı zamanda dostluğun ve aile olmanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladığım anlardı.

Sonunda hazır olduğumda aynaya baktım. Karşımda, sadece dıştan değil, içten de parlayan bir Deren vardı. Saçlarım özenle yapılmış, makyajım doğal ve ışıltılıydı. Giyindiğim bordo elbise, tenime çok yakışmıştı. Ama en güzeli, gözlerimin içindeki o mutluluk ışıltısıydı.

Elbise esnek dalgıç kumaşından yapılmış modern bir duruşu vardı. Rengi, en derin şarap bordosu tonundaydı, ışık vurdukça sanki kendi içinden bir ışıltı yayılıyordu.

Modeli, tam da benim asi ama zarif ruhumu yansıtıyordu. Kayık yaka dekoltesi, omuzlarımı zarifçe ortaya seriyor, boynumun inceliğini vurguluyordu. Üst bedenime tam oturuyor belimde incecik bir geçişle birleşiyor ve oradan itibaren balerin etek gibi akışkan bir şekilde yere doğru iniyordu. Eteğin sol yanında diz kapağıma kadar uzanan zarif bir yırtmaç vardı. Bu yırtmaç hem feminen bir dokunuş katıyor hem de rahat hareket etmeme izin veriyordu. Ayaklarımda ise, abiyenin asaletini tamamlayan ince topuklu gri stiletto vardı. Her adımımda hafifçe parlıyorlardı. Bu elbise yıllar içinde kazandığım gücü, tutkuyu ve olgunluğu simgeliyordu sanki. Aynada kendime baktığımda, karşımda duran kadın, geçmişteki Deren’den çok daha sağlam adımlarla ilerlemeye hazır gibiydi.

"Vay be Deren!" dedi Simay, hayranlıkla. "Resmen kırmızının en güzel tonu olmuşsun!"

Aysima da başını salladı. "Dinçer bugün ikinci kez aşık olacak sana, eminim!" diyerek hayranlığını dile getirdi.

Aymira da gözleri dolarak bana sarıldı. "Çok güzelsin canım kardeşim," dedi ablam. "Mutluluğun daim olsun." Diye de ekledi.

Onların bu sözleri, içimi tarifsiz bir huzurla doldurdu. Şimdi her şeye hazırdım. Gözlerimin içi, bu büyük günün heyecanıyla ışıl ışıldı.

Zamanın ilerlemesi ve hazırlıklarının bitmesiyle salonda dakikaları sayar olmuştum. Annemin elini tutmuş sakinleşmek için derin nefesler alıyordum. Babam, her zamanki gibi sakin ve mağrur duruşuyla yanımızdaydı. Aymira, Aysima ve Simay hemen arkamda, bana destek olmak için duruyordu. Geniş ailemizin geri kalanı ise salonun diğer tarafında, gözleri üzerimde, tatlı bir heyecanla bekliyordu. Tüm heybetiyle babaannem baş köşede yerini almış heyecanını gizlemeye çalışarak rahat davranıyordu.

Derin bir nefes aldım. O nefes, içimdeki tüm kelebekleri serbest bırakırken, aynı zamanda yeni bir hayatın tatlı kokusunu içime çekmemi sağladı.

Tam o sırada kapı zili çaldı. Sanki zaman dondu. Annem bana son bir kez endişe ve sevgi dolu bir bakış attı, babam hafifçe başını salladı. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.

Kapı aralandığında, salonun sıcak ışığına ilk olarak Dinçer'in ailesi yayıldı. Dinçer'in annesi, şık bir takım içinde, yüzünde sımsıcak bir gülümsemeyle ilk beliren kişi oldu. Hemen arkasından, babası, kardeşi Demir ve diğer akrabaları. Hepsinin gözlerinde aynı samimi beklenti ve neşe vardı. Gözlerim, onların arasından süzülüp doğrudan Dinçer'i buldu. Üzerine tam oturan lacivert takım elbisesiyle her zamankinden daha karizmatik, daha kendinden emin görünüyordu. Bana doğru adım adım yaklaşırken, o güven veren bakışları tüm gerginliğimi alıp götürdü. Göz göze geldiğimizde, bana attığı o özel, sadece ikimizin bildiği gülümseme, "Başardık sevgilim, buradayız," der gibiydi.

Annem ve babam, Dinçer'in ailesini kapıda içten bir nezaketle karşıladılar. El sıkışmalar, sıcak selamlaşmalar ve "Hoş geldiniz" gibi hal hatır sormalar salonda yankılandı. Dinçer'in babası, babamla tokalaşırken samimi bir şekilde, "Gelin değil kızımızı almaya geldik," dedi bu da ilk buzları eritti. Dinçer'in annesi ise annemle sarılırken, "Hayırlara vesile olsun inşallah," diyerek tebessüm etti.

Dinçer yanıma geldiğinde önce elindeki gül demetini uzattı kırk adet kırmızı gülün ortasında bir tane beyaz gül vardı. Gözlerimin içine baktı ve sadece benim duyabileceğim kısık bir sesle, "Çok güzelsin sevgilim," diye fısıldadı. O an, sanki dünya sadece ikimizden ibaretti. Benim bordo elbise ve onun lacivert takım elbisesi... Bizim hikayemizin renkleriydi sanki. Tüm gerginliğim uçup gitmişti, yerini huzurlu bir mutluluk almıştı.

Herkes yerine oturduğunda, salonda hoş bir sohbet başladı. Babaannem, başköşedeki yerinden, bastonuna yaslanmış ortamı süzüyordu. Dinçer'in babası, babama dönerek, "Eee, Osman Bey, gençlerimize bu güzel başlangıçta destek olmaya geldik. Nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu gülümseyerek.

Babam, her zamanki o ağırbaşlı tavrıyla, "Şükürler olsun, kızımızın mutluluğu bizim için her şeyden önemli," dedi. "Dinçer'i de oğlumuz bildik. Bugün de bu güzel evliliğin ilk adımı atılıyor, bahtları açık olsun."

Dinçer'in annesi, anneme dönerek, "Deren, çok zarif ve başarılı ne kadar gurur duysanız az," diye iltifat etti. Annem de gururla gülümsedi. Babaannem ise, "Öyledir benim torunum. Hamarattır, akıllıdır," diyerek söze karıştı. Küçük bir kıkırdama yayıldı salona. Gülüşünü gizlemeden kahkaha atan kişi sadece Feza’ydı. İntikamım ağır olacak!

Derinleşen sohbetlerin ardında sıra yeniden bana gelmişti. Annemden aldığım işaretle kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. Kahve zamanı gelmişti. Aysima ve Simay bana destek olmak için hemen yanıma geldiler.

O an, ellerimin titrediğini hissettim. Cezveyi ocağa koydum, kahveyi bolca ekledim. Sade ama dert bir kahve . Geleneksel olarak, damat beyin kahvesine bolca tuz koyulurdu. Fakat ben gelenekselliğin tamamen dışında hareket ettim. Sert bir kahve ve bol şekerli su. Bu, ona küçük bir mesajdı. Hayatımız belki acı ve zorluklarla dolu olacak ama yanımda olduğunda her zorluğun bir tatlı yanı da olacak.

Kahveler hazır olduğunda, tepsiyi elime aldım. Aysima ve Simay kapıda bana yol açtılar. Salonun kapısına doğru ilerlerken tüm gözler üzerimdeydi. Önce aile büyüklerine sonra diğer misafirlere kahvelerini ikram ettim. Sonra sıra Dinçer'in kahvesine geldi. Dinçer'in yanına geldiğimde, ona gülümsedim. Kahveyi uzatırken gözlerinde neşeyle karışık bir merak vardı. Bardağı eline aldı ve bana baktı. Küçük bir yudum aldı.

 

Yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz! Önce kaşları çatıldı, gözleri hafifçe irileşti, dudaklarını büktü. Acının şokuyla hafifçe sendeler gibi oldu ama hemen toparladı. Sonra gözleri su bardağına kaydı, bir yudum şekerli su içti. Yüzüne yayılan o rahatlama, ardından da muzip bir gülümseme. Sanırım mesajımı almıştı.

Salondakiler hafifçe kıkırdamaya başladı. Özellikle Feza, kahkahayı basmamak için kendini zor tutuyordu. Dinçer, kahveyi yavaş yavaş yudumlarken, her acı yudumun ardından şekerli sudan bir yudum alarak kahvesini bitirmeye çalışıyordu. Ben de zafer kazanmış bir gülümsemeyle ona bakıyordum. Bu bizim aramızdaki en özel anlardan biriydi ve biliyordum ki yıllar sonra bile hatırlayıp sevgiyle gülümseyeceğimiz bir hatıra olacaktı.

Geçmişimdeki tüm o karanlık anılar, bu gecenin ışığıyla yavaş yavaş siliniyordu. Artık bu şehir benim için acıların değil, mutlulukların yuvası olacaktı. Dinçer'in varlığı her şeyi değiştiriyordu. Hayatıma giren en güzel sürprizdi ve onunla her anı, her saniyesi, benim için bir hazineydi. Bu gece, sadece bir isteme töreni değil, aynı zamanda benim ruhumun özgürleştiği ve yeni bir hayata kucak açtığı bir milat olacaktı.

Kahveler içilmiş, salondaki sohbetler tatlı bir bekleyişe dönüşmüştü. Benim kalbim yerinden çıkacak gibi atarken, Dinçer'in bana attığı son göz kırpışıyla içimdeki kelebekler daha da coşmuştu. Artık o an gelmişti.

Dinçer'in babası boğazını temizledi. Salonda bir anda derin bir sessizlik oldu. Tüm gözler ona çevrilmişti. "Osman Bey, biliyorsunuz ki evlatlarımız Dinçer ile Deren, birbirlerini sevip sayıyorlar. Biz de ailece bu gençlerin mutluluğuna şahit olmaktan büyük bir onur duyuyoruz."

Babam, başını onaylarcasına salladı. Yüzünde hem hüzünlü hem de gururlu bir ifade vardı. Biliyordum ki benim bu yeni başlangıcım onun için de geçmişteki acıların bir nebze olsun hafiflemesi demekti.

Haluk Amca sözlerine devam etti: "Allah'ın emri, Peygamberimizin kavliyle, kızınız Deren'i oğlumuz Dinçer'e istiyoruz. Hayırlara vesile olmasını temenni ederiz."

O an, tüm o resmiyetin içinde bile Dinçer'in bana baktığını hissettim. Babam sesindeki hafif titremeye rağmen vakur bir şekilde yanıt verdi: "Evlatlarımızın birbirlerine olan sevgisi ve rızalarıyla, bu hayırlı işe 'evet' diyoruz. Rabbim tamamına erdirsin."

Önceden hazırladıkları yüzük tepsisini getirdiler. Tepsinin üzerinde, kırmızı kurdeleyle birbirine bağlanmış iki zarif yüzük ışıl ışıl parlıyordu. Kurdelenin tam ortasında ise, küçük gümüş bir makas duruyordu. Babaannem, her zamanki bilge duruşuyla hafifçe öne eğildi ve "Hayırlı olsun evlatlarım," diyerek yüzükleri aldı. Önce Dinçer'in sağ elinin yüzük parmağına, sonra da benimkine taktı. Yüzük parmağıma değen soğuk metal, kalbime sıcak bir dokunuş gibi yayıldı. Bu sadece bir yüzük değildi bir sözdü bir başlangıçtı bir ömrün ilk imzasıydı.

Babaannem, kurdeleyi kesmeden önce derin bir nefes aldı ve salondaki herkese dönerek, "Bu yüzükler, evlatlarımın bir ömür boyu sürecek mutluluğuna şahitlik etsin. Allah bir yastıkta kocatsın, ağızlarının tadını hiç bozmasın," dedi. Ardından, makası alıp tek bir hareketle kurdeleyi kesti. O an, sanki geleceğe açılan bir kapının sesiydi. Salonda alkışlar yükseldi, tebrik sesleri birbirine karıştı.

Ardından tebrikler başladı. Önce aile büyükleri tek tek yanımıza gelip bizi kutladılar. Babaannem tekrar sarıldı, "Kızım, yuvan şen olsun," diye fısıldadı kulağıma. Annem ve babamın gururlu bakışları içimi ısıttı. Dinçer'in ailesi de sıcacık kucaklamalarıyla bizi tebrik etti. Dinçer'in annesi, "Artık bir kızım daha oldu," derken, gözleri dolmuştu.

Aysima, Aymira ve Simay, sevinçle üzerimize atladılar. "Sonunda oldu Deren!" diye bağırdı Simay, beni sıkıca kucaklarken. Aymira ise gözyaşları içinde bize sarıldı.

Salondaki neşe ve coşku doruk noktasına ulaşmıştı. İkramlar yapıldı, tatlılar yendi, bol bol fotoğraf çekildi. Herkesin yüzünde bir tebessüm, kalbinde bir mutluluk vardı. Bu gece, sadece benim için değil, tüm ailelerimiz için unutulmaz bir anı olarak tarihe geçmişti.

Dinçer'le yan yana otururken onun elini tuttum. Yüzüğüm, parmağımda hafifçe parlıyordu. Artık "biz" olmuştuk. Bu yüzük, sadece bir nişan yüzüğü değil, aynı zamanda geçmişteki tüm acıları geride bırakıp, geleceğe umutla bakmamın bir simgesiydi. Hayatımın en güzel sürprizi Dinçer'le yeni bir sayfa açmaktı. Ve biliyordum ki, bu hikaye sonsuz mutluluklarla dolu olacaktı.

 

 

Bölüm : 24.07.2025 14:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...