52. Bölüm

Güzel Günler

Geveze Yazar
gevezeyazar

Sabah güneşinin hafif ışıkları odaya sızarken uyandım. Ayağım dünden biraz daha iyi gibiydi. Burnuma gelen kahvaltı kokusu midemi harekete geçirdi. Yavaşça kalkmaya çalıştım ki Dinçer hemen yanıma geldi.

"Günaydın," dedi gülümseyerek. "Nereye böyle?"

"Kahvaltıya," diye yanıtladım.

"Dur bakalım," dedi ve beni nazikçe kucaklayarak kaldırdı. "O güzel ayağınla yorma kendini."

Kollarında taşınırken hafifçe kıkırdadım. "Abartma istersen, o kadar da kötü değilim."

"Benim güzelim yorulmasın." dedi ve dikkatlice kucağına alarak masaya kadar taşıdı.

Babaannem, Feza ve Simay da masada bizi bekliyorlardı. "Günaydın," dediler hep bir ağızdan.

"Günaydın," diye karşılık verdim, Dinçer'in yardımıyla sandalyeye otururken.

Babaannem bana dönerek, "Gel bakalım Deren'im. Sana da güzel bir kahvaltı hazırladım," dedi. Mis gibi köy kahvaltısı masayı donatmıştı. Hep birlikte keyifli bir kahvaltı yaptık.

Kahvaltıdan sonra vedalaşma vakti geldi. Babaannem bir süre daha köyde kalmak istediği için onu yalnız bırakmak zorunda kaldık. İçime sinmese de burada kaldığında mutlu olduğunu biliyordum.

Babaanneme sarıldım. "Kendine iyi bak babaanne," dedim içtenlikle. "Siz de dikkatli gidin," diye yanıtladı o da beni sımsıkı kucaklayarak.

Feza ve Simay da babaannemle vedalaştılar. Sonra hepimiz birlikte arabaya bindik. Ben ön koltuğa yerleştim, ayağımı uzatarak. Dinçer direksiyona geçti, Feza ve Simay da arka koltuğa oturdular.

Köyün o huzurlu atmosferini geride bırakırken, içimde hem güzel anıların hem de orman evine gitmenin heyecanı vardı. "Hazır mısınız orman macerasına?" diye sordum arkaya dönerek gülümseyerek.

Feza heyecanla, "Kesinlikle!" diye bağırdı.

Simay da "Merakla bekliyorum," dedi.

Dinçer de gülümseyerek, "Senin sürprizlerin merak uyandırıcı oluyor," diye ekledi.

Şehri geride bırakıp orman yoluna saptık. Ağaçların arasından kıvrılan yolda ilerlerken, hepimiz sohbet ederek yolculuk yapıyorduk. Sonunda orman evime ulaştık. Arabayı park edip indik. Evin o kendine has sessizliği ve doğanın kokusu hepimizi etkiledi.

Dinçer de kolunu omzuma atarak, "Senin böyle güzel bir kaçış noktan olması harika" dedi.

Hep birlikte eve doğru yürüdük. Seke seke yürüsem de düne göre ayağımın durumu çok çok iyiydi. Orman evinin o sıcak ve davetkar görüntüsü içimizi ısıttı. İçeri girdiğimizde, ahşap kokusu ve o kendine has huzurlu atmosfer bizi karşıladı.

"E o zaman, yerleşelim mi?" diye sordum. "Belki biraz dinleniriz, sonra da..." Yüzümde gizemli bir gülümseme belirdi. "...sürprizimi gösteririm."

Feza ve Simay merakla birbirlerine baktılar. Dinçer de kaşlarını kaldırarak bana döndü. "Hala sürpriz mi?" diye sordu gülerek. "Evet," dedim. "En güzel kısım sona saklanır."

Bakışlarım Dinçer’i buldu. "Burası sadece bir kaçış noktası değil," diye devam ettim. "Aynı zamanda... benim için çok özel bir anlamı var."

Derin bir nefes aldım. "Dinçer... seni buraya getirmemin asıl sebebi..." Duraksadım, heyecanımı yenmeye çalıştım. "...burası, benim de sana o soruyu soracağım yer." Kötü anılarımı biriktirdiğim Kaçmak için kullandığım bu ev artık benim için huzurlu bir yer olacaktı. Kötü anılar yerine güzel anılar bırakacaktı.

Dinçer şaşkınlıkla bana baktı. Gözleri hayret ve mutlulukla parlıyordu. Feza ve Simay da ne diyeceklerini bilemez bir haldeydiler.

"Deren sen ciddi misin?" diye sordu Dinçer, sesi titriyordu.

Gülümsedim ve başımı salladım. "Evet. O köydeki beklenmedik 'isteme' olayından sonra düşündüm... Neden bekleyeyim ki? Benim için en doğru yer burası."

Camın önünde duran komidinde özenle sakladığım küçük, ahşap bir kutuyu çıkardım. Kutuyu açtığımda içinde sade ama şık, mat gümüş renginde bir erkek yüzüğü parlıyordu. Yüzüğün iç kısmına küçük bir tarih kazınmıştı. Tanıştığımız günün tarihi.

Dinçer'e uzatarak, "Bu da sana," dedim, sesimdeki heyecanı gizleyemiyordum. "Sonsuzluğa giden bu yolda, yanında taşıyacağın küçük bir simge."

Dinçer'in gözlerinin içine baktım. "Dinçer Demirkan benimle evlenir misin?" ilk teklif Dinçer’den gelmişti ikinci teklifi yapma hakkım elbette vardı.

Dinçer bir adım daha yaklaştı, ellerini yanaklarıma koydu. Gözleri dolu doluydu. Dikkatle kutuyu aldı ve yüzüğe baktı. İçindeki tarihi fark edince gözleri daha da doldu. "Evet," dedi fısıldayarak, sesi derinden geliyordu. "Evet, bin kere evet!"

Feza ve Simay da bu duygusal ana ortak oldular. "Bu... bu çok anlamlı," dedi Dinçer’in sesi titriyordu. Yüzüğü kutudan çıkarıp parmağına taktı. "Sonsuza dek seninle."

Feza ve Simay'ın sevinç çığlıkları küçük evin sessizliğini bozdu. İkisi de aynı anda önce bana sonra Dinçer’e sarılıp tebrik ettiler. Dinçer, parmağındaki yüzüğe hayranlıkla bakarken gözleri hala doluydu.

"Bu... hayatımın en güzel anı." diye fısıldadı Dinçer, bakışları gözlerimden ayrılmıyordu. Elini uzattı ve elimi tuttu.

"Benim de sana bir sürprizim var." dedi Dinçer, hafifçe gülümseyerek. Hızla arkasını dönü evden çıktı. Geriye döndüğünde elinde kadife bir kutu vardı. Şaşkınlıkla ona bakarken kutuyu açtı.

İçinden, ince bir zincire bağlı, üzerinde küçük, stilize bir kelebek figürü olan zarif bir altın kolye çıktı. Kelebeğin kanatlarında minik pırlantalar parlıyordu.

"Bu senin için." dedi Dinçer, kolyeyi nazikçe kutudan çıkarırken. "Bilirsin, kelebekler dönüşümü ve yeniden doğuşu simgeler. Sen de hayatında pek çok şey atlattın ve şimdi yepyeni, güzel bir başlangıç yapıyoruz." Gözlerim doldu. Bu sadece güzel bir takı değil, aynı zamanda benim yaşadıklarımı anlayan ve değer veren birinin hediyesiydi.

"Dinçer..." diye fısıldadım, duygulanmıştım. Dinçer, kolyeyi bana doğru uzatarak. "Benimle yeni yolculuğa çıkar mısın?"

"Evet," dedim titreyen bir sesle. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Dinçer kolyeyi nazikçe boynuma taktı. Kelebek, kalbimin üzerinde parlıyordu sanki. İkimiz de birbirimize sevgiyle baktık.

Feza ve Simay bu anlamlı ana tanık olurken çok duygulanmışlardı. "Çok güzel," diye fısıldadı Simay, gözleri nemliydi.

"Gerçekten de öyle," diye onayladı Feza, gülümseyerek. "Bu kolye... tam seni anlatıyor, Deren."

Dinçer alnımı öptü. "Ve sen de benim hayatımı güzelleştiriyorsun."

Dinçer'in taktığı kelebek kolye boynumda hafifçe parlıyordu. Sanki geçmişin ağırlığı omuzlarından kalkmış, yerine hafif ve umut dolu bir his yerleşmişti. Dinçer'in gözlerindeki sevgi, kalbimdeki tüm şüpheleri silip süpürüyordu.

Bir süre sadece birbirimize baktık söze dökülmekte zorlanılan derin bir bağ, bir minnet ve sonsuz bir sevgi vardı. Etraftaki sessizlik, sadece kalplerinin ritmiyle bozuluyordu sanki.

Feza ve Simay da bu özel anın büyüsüne kapılmışlardı. Onların da gözlerinde mutluluk ve hafif bir hüzün vardı zorlu yolculuğumdan sonra böyle güzel bir mutluluğu yakalamış olmam onları da derinden etkilemişti.

Dinçer yavaşça elini uzattı yanağımı okşadı. "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak," diye fısıldadı, sesi sevgi doluydu. "Birlikte her zorluğun üstesinden geleceğiz ve hayatımızın her anını güzelleştireceğiz."

Gülümsedim, bu gülümseme sadece dudaklarından değil, tüm benliğinden geliyordu. "Biliyorum," diye yanıtladım aynı fısıltıyla. "Seninle her şeye varım."

O an, o küçük evin içinde, geçmişin acıları ve geleceğin belirsizlikleri kayboldu. Sadece birbirimize duyduğumuz saf ve koşulsuz sevgi kaldı. Kelebek kolye, yeni bir başlangıcın, umudun ve özgürlüğün sessiz bir simgesi olarak kalbime yakın duruyordu.

Dinçer'in parmağı yanağımda nazikçe gezindi. O dokunuşta, sadece bir sevgi ifadesi değil, aynı zamanda geçmişte yaşadığım tüm acılara karşı bir şefkat ve koruma vaadi vardı sanki. Dinçer'in gözlerindeki o derin, sıcak ifade, ruhuma huzur veriyordu. İlk defa, geçmişin karanlık gölgeleri bu kadar net bir sevgi ışığıyla dağılıyordu.

Dinçer'in elinin üzerine kendi elini koydum. O an, sadece iki elin birleşmesi değildi; iki kalbin, iki ruhun da birbirine kenetlenmesiydi. Parmaklarım, Dinçer'in sıcak ve güven veren tenini hissetti. O an, yalnızlığın ve kırgınlığın yerini, ait olma ve güvende hissetme duygusu almıştı.

Kelebek kolye, göğsümde hafifçe sallanırken, üzerindeki minik pırlantalar loş ışıkta pırıltılar saçıyordu. O kelebek, sadece bir takı değil, kendi içimdeki dönüşümün de bir sembolüydü. Tıpkı bir tırtılın kozasından çıkıp özgürce uçan bir kelebeğe dönüşmesi gibi, geçmişin acılarının kozağından sıyrılmış ve şimdi sevginin kanatlarında özgürlüğe doğru uçuyordu.

Feza'nın gözlerindeki nem, sadece arkadaşının mutluluğuna duyduğu sevinçten değil, aynı zamanda ne kadar zorlu bir süreçten geçtiğimi bilmesindendi. Simay'ın hafifçe titreyen dudakları ise, bu anın ne kadar dokunaklı ve gerçek olduğunu yansıtıyordu. Onlar için de bu an, sadece bir evlilik teklifi değil, aynı zamanda yeniden hayata tutunmamın, yeniden sevmemin ve sevilmemin somut bir kanıtıydı.

Dinçer, gözlerimin içine derince baktı. O bakışlarda, geleceğe dair umut dolu hayaller, birlikte yaşanacak güzel günlerin ışıltısı vardı. "Sana her zaman iyi geleceğim," diye fısıldadı, sesi kalbinden geliyordu. "Seni her zaman sevecek ve koruyacağım."

Dudaklarımda hafif bir tebessüm belirdi. Bu tebessüm, sadece "evet" demenin ötesinde, tüm kalbimle inandığım bir geleceğe duyduğum güveni ifade ediyordu. O an, o küçük ev, sadece kötü anıların biriktirildiği bir yer olmaktan çıktı, sevginin, umudun ve yeni başlangıçların kutsandığı bir mabede dönüştü.

Dinçer, hala hayranlıkla bakarken, "Hemen kahve yapayım," dedim içten bir gülümsemeyle. "Bu özel anı kutlamamız gerek."

Feza ve Simay da bu fikre hemen katıldılar. "Ben de yardım ederim." dedi Simay, mutfağa doğru yönelirken. Kısa bir süre sonra mis gibi kahve kokusu evi sardı. Dumanı tüten kahveleri getirdiğimde herkes kendi fincanını alıp, o anın sıcaklığıyla birlikte yudumlamaya başladı.

"Bu kahve... sanki bugün için demlenmiş," dedi Feza, ilk yudumun ardından memnuniyetle.

Simay da onu onayladı. "Aynen. Mutluluk kahvesi bu." O an, sadece bir evlilik teklifinin kabul edildiği bir an değil, aynı zamanda dört kalbin bir araya geldiği, sevginin ve dostluğun kutlandığı bir andı.

Kahveler yudumlanırken, sohbet koyulaştı. Geçmişteki zorluklar, geleceğe dair umutlar ve evlilik hayalleri konuşuldu. Feza ve Simay, bu yeni yolculuğumuzda her zaman yanımızda olacaklarını dile getirdiler.

Kahveler yavaş yavaş tükenirken, o küçük evin içindeki sıcak ve samimi hava daha da koyulaştı. Sanki zaman durmuş, sadece dört kalbin ortak ritmi duyuluyordu.

Dinçer, fincanını masaya bırakırken yeniden elimi tuttu. "Peki." dedi hafif bir tebessümle, "şimdi ne olacak?"

Dinçer’in elini sıktım. "Bilmiyorum," diye yanıtladım gülerek. "Az önce hayatımın en spontane kararlarından birini verdim."

Feza araya girdi, gözleri parlayarak. "O zaman kutlamalara ne zaman başlıyoruz? Nişan, düğün..."

Simay da heyecanla, "Evet! Benim de aklımdan bunlar geçiyordu. Nasıl bir düğün hayal ediyorsunuz?" diye sordu.

Dinçer ile birbirimize baktık. Bu konuları henüz detaylıca konuşmamıştık. Neredeyse hiç konuşmamıştık. "Açıkçası, henüz hiçbir şey düşünmedik," dedi Dinçer dürüstçe. "Ama en önemlisi, Deren'le birlikte olmak. Geri kalan her şeyi zamanla planlarız."

Başını sallayarak onu onayladım. "Evet. Benim için de en önemlisi Dinçer. Ama tabii ki, sevdiklerimizle birlikte kutlayacağımız güzel bir gün hayal ediyorum."

Simay hemen atıldı. "O zaman işe koyulalım! Ben organizasyon konusunda size yardımcı olurum."

Feza da destekleyici bir şekilde, "Ben de elimden gelen her şeyi yaparım. Ne de olsa en yakın arkadaşımın mutlu günü!"

Dinçer, bana dönerek, "Senin hayallerin neler? Nasıl bir düğün istersin?" diye sordu, sesi sevgi doluydu. Kısa bir an düşündüm. Gözlerim etrafta gezindi.

Her bir köşede geçmişten izler vardı. O karanlık günlerin sessiz tanığı olan bu ev, şimdi bambaşka bir anlam kazanmıştı. Kötü anılar silinmiyor belki de ama artık üzerlerine sevginin ve umudun sıcaklığı sinmişti.

"Aslında," diye başladı Deren, hafifçe gülümseyerek, "büyük, gösterişli bir düğün hayalim hiç olmadı. Belki... burada, bu bahçede, en sevdiklerimizle birlikte, sade bir tören olabilir."

Simay derin bir düşünceye daldı bahçedeki sade tören hayalini dinledikten sonra düşündü. "Ya da" dedi gülümseyerek, "tamamen farklı bir şey de yapabiliriz."

Nasıl bir macera bizi beklediğini merakla bekledim. "Nasıl bir şey?"

Simay heyecanla konuşmaya başladı. "Hatırlıyor musun, ilk seyahatimizde gittiğimiz o küçük sahil kasabasını? Hani, denizin kenarında, yıldızların altında yemek yemiştik?"

Hatırladığım en güzel anlarımdan biriydi. "Evet! Orayı çok sevmiştim." Diyerek heyecanına ortak oldum.

"Belki de" diye devam etti Simay, gözleri heyecanla parlayarak, "düğününüzü deniz kenarında yaparız. Ayaklarımız kumda, denizin sesi eşliğinde... Küçük, samimi bir tören yine, ama farklı bir atmosferde."

Gözlerim mutlulukla ışıldadı. Bu fikir çok cazip gelmişti. Geçmişte yaşadığımız güzel bir anıyı, yeni bir başlangıcın mekanı yapmak harika olurdu. “Sahilde gün batımı muhteşem olur!" dedim. Böylece, bahçedeki sade tören fikri yerini, denizin kenarında, yıldızların altında gerçekleşecek romantik bir düğün hayaline bıraktı. Geçmişteki güzel bir anı, geleceğin en özel gününe taşınıyordu.

Simay ellerini çırptı. "O zaman konsept belli! Deniz, kum, yıldızlar... Beyaz tüller, deniz kabukları, belki fenerler..." Hayal kurmaya başlamıştı bile.

Feza da ona katıldı. "Ve gitarcı kesinlikle bulmalıyız! Düğün şarkınızı kesinlikle o söylemeli."

Simay, elindeki sanal kahve fincanını sallayarak, "Peki," dedi muzip bir gülümsemeyle, "madem düğün deniz kenarında olacak... İlk dans şarkınız ne olacak bakalım?"

Feza da bu konuya hemen dahil oldu. "Aynen! Romantik mi olacak, hareketli mi? Belki gitarcının özel bir şarkısı vardır?"

Dinçer’le birbirimize baktık. Bu konuyu hiç düşünmemiştik. Hatta hiçbir detayı düşünmemiştik. Dinçer, omuzlarını hafifçe silkerek, "Açıkçası, henüz karar vermedik bence o an hangisi içimizden gelirse o olsun. Belki de gitarcının o akşam çalacağı ilk şarkı kaderimiz olur."

Bu fikir hoşuma gitmişti. Her şeyin o anki duyguya göre şekillenmesi romantik olurdu.

Feza, imalı bir şekilde kaşlarını kaldırdı. "Yani tamamen sürpriz ha? Bakalım o sürpriz nasıl bir şarkı olacak?"

Simay da merakla, "Umarım slow ve romantik bir şey olur! Böyle tam sarılmalı," dedi hayaller kurarak.

Kahkahama engel olamadım. "Belki de hiç beklemediğiniz hareketli bir şey olur, ne dersiniz?" Bu fikir herkesi güldürdü. O an, o küçük evin atmosferi tatlı bir merak ve heyecanla doldu. İlk dans şarkısı henüz belli olmasa da o anın büyüsü şimdiden hissediliyordu.

"Aslında," diye atıldı Feza, "belki de her ikisinden de bir parça olur? Önce yavaş başlar, sonra coşar!"

Simay bu fikre bayıldı. "Harika olur! Tam bizim tarzımız!" Bu neşeli sohbet, düğün hazırlıklarının ne kadar keyifli olacağını şimdiden gösteriyordu.

Feza, hala gülümseyerek "balayına nereye gitmeyi düşünüyorsunuz? Madem deniz kenarı düğün, belki de yine deniz kenarında bir yerler olur?" Gözlerini merakla bize dikti.

Simay da hemen atıldı. "Evet! Maldivler mi, Bali mi, yoksa daha sakin bir yer mi?"

Bu soru karşısında birbirimize şaşkınlıkla baktık. Daha evlilik teklifi yeni olmuşken, balayı planları biraz erken gibiydi. Bir an da içim ürperdi düşünülmesi gereken bu kadar detay beni fazlasıyla yoracağa benziyordu.

Dinçer kıkırdayarak, "Vallahi, bu kadar hızlı olacağımızı tahmin etmiyordum," dedi. "Henüz o kadar ileriye gitmedik."

Şaşkınlıkla karışık gülümsememle “katılıyorum.” Kelimesinden başka cümlem yoktu.

Feza, imalı bir şekilde, "Yani sürpriz mi olacak? Gizli saklı balayı planları ha?" diye takıldı.

Simay da muzipçe güldü. "Umarım bizi de yanınıza alırsınız!"

Herkes bu espriye kahkahalarla güldü. O an, o küçük evin atmosferi neşeyle dolup taştı. Evlilik telaşı ve tatlı hayaller, herkesin yüzünde kocaman gülümsemeler yaratmıştı.

"Sözümüz olsun," dedi Dinçer gülerek, "balayına giderken sizi de düşünürüz. Belki bavulları taşımaya yardımcı olursunuz."

Feza ve Simay sahte birer şaşkınlık ifadesiyle birbirlerine baktılar ve sonra hep birlikte kahkahalarla güldük.

Simay, gözlerini kısarak muzipçe gülümsedi. "Bence düğünde en komik an, damadın veya gelinin heyecandan saçmalaması olacak!"

Feza kahkahayla ona katıldı. "Kesinlikle!” Düğün telaşında böyle komik aksaklıkların yaşanması kaçınılmazdı belki de.

Dinçer, kendini hayal ederek, "Ben kesinlikle heyecandan 'evet' yerine yanlış bir şey derim," dedi. "Bütün romantizm uçar gider!" hayali bile komik gelmeye başlamıştı.

"Ben de yürürken tökezleyebilirim kesin. O kadar çok şey düşüneceğim ki..." detaylar gözümü korkutmaya şimdiden başlamıştı.

Simay ellerini çırptı. "İşte o anları kaydetmek için profesyonel bir 'komik anlar' kameramanı tutmalıyız!"

Feza da bu fikre bayıldı. "Kesinlikle! Düğün videosunun en eğlenceli kısmı olur!"

Herkes bu neşeli fikirlere kahkahalarla güldü. Düğün hazırlıklarının stresi yerine, şimdi eğlenceli hayaller kuruluyordu.

Feza, düşünceli bir ifadeyle, "düğün pastasını yüzünüze fırlatma geleneğini kim başlatacak acaba?"

Simay hemen atıldı. "Bence bu işi Dinçer yapar! Biliyorsunuz, içinde bir haylaz çocuk var!"

Dinçer sahte bir şaşkınlıkla, "Ben mi? Asla!" dedi ama yüzündeki gülümseme onu ele veriyordu.

"Bence de Dinçer veya siz buna cesaret edemezsiniz karşılığını vermekte gecikmem!" bana pasta atana taş atabilirim. Düşüncesi bile sinirlendirmeye yeterliydi bunu gerçekten yapanlar var mı?

O an, o küçük evin içinde, düğünle ilgili tatlı bir heyecan ve bolca kahkaha vardı. Geçmişin gölgeleri tamamen silinmiş, yerini neşeli bir geleceğin ışıltısı almıştı.

Simay, gözlerini haylazca kırpıştırarak, "Ya düğün günü beklenmedik bir misafir gelirse?" dedi.

Feza merakla kaşlarını çattı. "Kim gibi?"

"Bilmem ki... Mesela, Dinçer'in çok uzun zamandır görmediği, çılgın bir kuzeni çıkagelir ve ortalığı karıştırır!" Simay kıkırdamaya başladı.

Dinçer de bu fikre katıldı. "O kuzen kesinlikle düğün pastasına atlar ya da yanlışlıkla nikah memurunun üzerine kahve döker!"

Feza kahkahayla, "İşte o zaman düğün tam bir şenliğe dönüşür!" diye ekledi.

Simay daha da ileri gitti. "Belki de düğün fotoğrafçısı yanlışlıkla hayvan fotoğrafçısıdır ve bütün pozlarımızda kuşlar ve sincaplar da çıkar!"

Herkes bu absürt fikirlere kahkahalarla güldü. "En iyisi mi?" dedi Feza gülerek, "Düğün pastasının içinden striptizci çıkması!"

“Yaşamayı seviyorsun diye düşünüyordum Feza.” Her şakada bir gerçek muhakkak vardır.

Feza, ellerini havaya kaldırarak teslim oldu. "Tamam, tamam! O kadar da ileri gitmeyelim."

Bol kahkahaların ve şakalaşmaların havada uçuştuğu ortamda zamanın nasıl geçtiğinin hiçbirimiz farkında değildik. Yıllar sonra geçirdiğimiz unutulmayacak en güzel anımızdı.

Gün batımının o altın rengi ışığı evin içini ısıtırken, Feza ve Simay kalktılar. "Hadi bakalım" dedi Simay neşeyle "bu güzel günü bir de lezzetli bir akşam yemeğiyle taçlandıralım"

Feza da hemen onu onayladı. "Aynen. Ben acıktım bile." İkisi mutfağa doğru yürürken bakışlarımı evinin içesinde gezdirmekle yetinmek istedim neticede bana ihtiyaç olmamalıydı.

Dinçer de onlara katılarak ayaklandı. "Bizde yardım edelim" dediğinde gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum ama bakmamak için fazlasıyla çaba sarf ediyordum. Yemek yapmaktan nefret ediyorum!

 

 

 

 

Bölüm : 16.05.2025 21:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...