
Mutluluğu ararken, geçmişin yüklerinden arınmak ve geleceğe umutla bakmak önemlidir. Kendimize karşı şefkatli olmak, hatalarımızı affetmek ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek, içsel huzuru bulmamıza yardımcı olur. Mutluluk, bir yolculuktur ve bu yolculukta karşımıza çıkan her deneyim, bizi daha da olgunlaştırır. Unutmayalım ki, mutluluk bulaşıcıdır. Etrafımızdaki insanlara sevgi ve neşe yaydığımızda, bu duygular bize katlanarak geri döner. Gülmek, paylaşmak ve minnet duymak, hayatımıza daha fazla mutluluk çekmenin anahtarlarıdır. Her gün, mutluluğu bulmak ve yaşamak için yeni bir fırsattır.
Mutfağa gidip yalandan "Yardıma ihtiyacınız var mı?" diye sorsam, Simay muhtemelen "Hayır!" diyecektir. Umarım "Hayır!" der! Mutfağa girdiğimde Simay ve Feza şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Yardıma ihtiyacınız var mı?" diye sordum en masum bakışlarımla. Simay ve Feza birbirlerine baktılar ve aynı anda gülmeye başladılar.
Simay kıkırdayarak, "Dinçer, sen Deren'e yardım et. Yoksa bu akşam aç kalırız gibi geliyor bana," dediğin de fırsatı kaçırmadan Feza da onu onayladı. "Deren'in mutfaktaki maceraları meşhurdur."
Dinçer kaşlarını çatarak bana döndü. "O kadar kötü mü?" diye sordu.
"Hayır!" diye itiraz ettim ama gülmekten kendimi alamadım. "O kadar da değil! Sadece... biraz dağınık ve yaratıcıyım diyebiliriz."
Feza, eline bir paket kıyma alarak, "Senin o meşhur, nasıl desem 'sürprizli' bolonez sosunu denemek istiyoruz!" dedi.
Gözlerimi devirdim. Bir keresinde bolonez sos yapmaya çalışırken içine ne koyduğumu ben bile hatırlamıyordum ve sonuç hiç de iç açıcı olmamıştı.
"Bolonez mi?" dedim şüpheyle. "O biraz karmaşık değil mi?"
Simay, "Yok canım, ne karmaşığı? Kıyma, domates. Sen halledersin!" diye göz kırptı.
Anlamıştım. Benim mutfaktaki yeteneklerimi sergilememi istiyorlardı. Derin bir nefes aldım. Onlara unutulmaz bir bolonez sos deneyimi yaşatacaktım.
"Peki," dedim sahte bir özgüvenle, "o zaman mutfak şefine malzemeleri verin."
Kıyma paketini aldım. Simay ve Feza merakla beni izliyorlardı. Ne kadar sürprizli bir sos ortaya çıkacağını henüz bilmiyorlardı. Kıyma paketini aldım ve ocağın başına geçtim. Tavayı ısıtırken Simay ve Feza merakla beni izliyorlardı. Dinçer de mutfak kapısında durmuş, gülerek bu şovu seyrediyordu.
"Önce kıymayı kavuruyoruz, değil mi?" diye sordum, emin olmak ister gibi Dinçer'e bakarak.
Dinçer gülümseyerek, "Aynen öyle şefim!" diye yanıtladı.
Soğanları doğramaya giriştim. Bu sefer daha dikkatliydim ama yine de gözlerim biraz sulandı. Dinçer hemen yanıma gelip bana bir peçete uzattı.
"Teşekkürler," diye mırıldandım.
Sarımsakları ezmek yerine bu sefer bıçağın yanıyla bastırdım ve nispeten başarılı oldum. Domates salçasının kapağını açmakta zorlanınca Dinçer hemen yardımıma koştu. "Bırak ben açayım," dedi ve kolayca kapağı çevirdi.
Kıymayı tavaya attım. Karıştırmaya başladım ama aceleci davrandığım için bir kısmı tavanın dışına sıçradı. Simay ve Feza kıkırdamaya başladılar. Dinçer de gülerek yanıma yaklaştı ve tezgaha sıçrayan kıymaları sildi.
"Dikkatli ol sevgilim," dedi gülerek.
Baharatlara gelince, içgüdülerime teslim oldum. Kekik, pul biber, biraz da kimyon ve adını bilmediğim birkaç baharatı daha eklerken, Dinçer'in burnunu havaya kaldırıp merakla kokladığını fark ettim. "ilginç bir karışım," diye mırıldandı gülerek.
Suyu ekledikten sonra sosu kaynamaya bıraktım ve ara sıra karıştırdım. Dinçer yanıma gelip sosun kokusunu tekrar içine çekti. Simay ve Feza da merakla tencerenin başına geldiler.
"Nasıl görünüyor?" diye sordu Simay.
"Kokusu değişik," diye yorumladı Feza gülerek.
Ben de bir tadına baktım. Açıkçası, sandığım kadar kötü değildi. Belki de Dinçer haklıydı; bu, benim özel bolonez sosumdu.
"Bence oldu gibi," dedim umutla Dinçer'e bakarak.
Dinçer gülümsedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. "Senin yaptığın yemeğin her halini severim."
Simay ve Feza, bolonez sosun tadına bakmak için sabırsızlanıyorlardı. "Hadi ama, tadı nasıl oldu?" diye sordu Simay merakla. "Yoksa zehirlenmek üzere miyiz?"
Feza da onu onayladı: "Bize biraz ipucu ver. İçinde ne var? Gizli bir malzeme falan ekledin mi?"
Omuzlarımı silkerek, "Sürpriz olsun," dedim. "Ama merak etmeyin, sizi zehirlemeyeceğim; en azından bilerek yapmayacağım."
Hep birlikte masaya oturduk ve bolonez soslu makarnanın tadına baktık. İlk başta herkes temkinliydi ama sonra yüzlerindeki ifade değişti. Gözleri parladı, dudakları aralandı ve bir anda tabakları silip süpürmeye başladılar.
"Bu... bu harika olmuş!" dedi Simay şaşkınlıkla. "Deren, sen bir dâhisin! Bu sosu nasıl yaptın böyle?"
Feza da onu onayladı. "Bence bu sosu patentlemelisin. 'Deren'in Mutfak Kaosundan çıkan bir şaheser!'"
Dinçer gururla bana baktı. "Gördünüz mü? Ben size demiştim: Deren'in her yemeği özeldir."
Yanaklarım kızarmıştı. "Abartmayın," dedim. "Sadece biraz yaratıcı oldum, o kadar."
Ama içten içe gurur duymuştum. Sonunda mutfakta bir şeyler başarabilmiştim. Ve en önemlisi, Dinçer'i mutlu edebilmiştim.
Yemekten sonra bulaşıkları yıkarken Dinçer yanıma geldi ve ellerimi tuttu. "Biliyor musun," dedi, "bu akşam benim için çok özeldi."
"Benim için de" diye fısıldadım.
"Sadece yemek yüzünden değil," diye devam etti. "Seninle mutfakta olmak, sana yardım etmek... Bu, bizim için yeni bir başlangıç gibiydi."
"Yeni bir başlangıç mı?" diye sordum merakla.
Dinçer gülümsedi. "Evet. Belki de bundan sonra daha sık birlikte yemek yaparız. Ne dersin? Mutfaktaki kaosu birlikte yönetiriz."
Gözlerimin içi parladı. "Bu harika olur!" dedim. "Ama bir şartım var."
"Nedir o?"
"Bulaşıkları sen yıkayacaksın."
Dinçer kahkaha attı. "Anlaştık. Ama bir de benim bir şartım var."
"Nedir?"
"Sen de arada sırada bana yemek yapacaksın. 'Deren Spesiyal' sürprizlerinden mahrum kalmak istemiyorum."
Gülerek başımı salladım. "Peki, kabul. Ama sorumluluk sana ait. Mutfaktaki yangınlardan ben sorumlu değilim."
Dinçer beni kendine çekti ve alnımdan öptü. "Merak etme," dedi. "Ben seninle her türlü kaosa hazırım."
Mutluluk, bir kelebeğin kanatlarındaki hafifliktir bazen, bazen de derin bir okyanusun huzur veren dinginliği. Aniden bastıran bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağının renklerinde saklıdır ya da sevdiklerimizle paylaştığımız bir fincan kahvenin sıcaklığında. Mutluluk, illa büyük olaylarda ya da pahalı eşyalarda değildir. Çoğu zaman küçük anlarda gizlidir; bir çocuğun gülüşünde, bir dostun sıcak bir sarılışında, sevdiğimiz bir şarkının melodisinde kendini gösterir. Önemli olan, o anların değerini bilmek ve kalbimizi onlara açmaktır.
Hayatın inişleri ve çıkışları olsa da mutluluğu yakalamak bizim elimizdedir. Olumsuzluklara takılıp kalmak yerine, bardağın dolu tarafına bakmayı seçebiliriz. Kendimize zaman ayırabilir, hobilerimizle ilgilenebilir, doğada yürüyüş yapabiliriz. Unutmamalıyız ki, mutluluk içimizde var olan bir potansiyeldir ve onu ortaya çıkarmak için çaba göstermeliyiz. Belki de mutluluğun sırrı, anda kalabilmek ve sahip olduklarımıza şükredebilmektir. Geçmişin pişmanlıklarına ya da geleceğin endişelerine takılmak yerine, şu anın tadını çıkarmayı öğrenmeliyiz. Çünkü mutluluk, yolculuğun kendisidir, varılacak bir hedef değil.
Orman evinden ayrılırken içimde tuhaf bir heyecan vardı. Dinçer'in yüzündeki o mutlu ifade, boynumdaki kelebek kolye... Her şey sanki yeni bir başlangıcın müjdesi gibiydi. Arabayı sürerken aklımda sadece annem ve babam vardı. Onlara bu güzel haberi vermek için sabırsızlanıyordum.
Eve vardığımda annemin o sıcacık gülümsemesiyle karşılaştım. "Deren! Canım kızım, hoş geldin. Bir sorun mu var?" dedi, yüzünde her zamanki o endişeli ama sevgi dolu ifadeyle.
"Hayır anneciğim," dedim ona sıkıca sarılarak. "Sadece sizi çok özledim ve size... çok güzel bir şey anlatmam gerek."
Babam da sesimi duymuş olmalı ki salondan geldi. O da bana sarıldı. "Neymiş o güzel haber?" diye sordu, merakı gözlerinden okunuyordu.
Hep birlikte mutfağa geçtik. Annem hemen çayı tazeledi, babam da dolaptan peynirleri çıkardı. O bildiğimiz, huzurlu aile kahvaltısı atmosferi oluşmuştu bile. Ama bu sabah benim içimde bambaşka bir heyecan vardı.
Kahvaltımızı yaparken lafı nasıl açacağımı düşünüyordum. Sonunda derin bir nefes aldım ve "Şey," diye başladım. İkisi de merakla bana döndü. "Dinçer... bana çok güzel bir sürpriz yaptı."
Kalbim hızla atıyordu. "Bana... evlenme teklif etti."
Onlara orman evindeki o büyülü anı, Dinçer'in nasıl diz çöktüğünü, kolyeyi ve söylediklerini en ince detayına kadar anlattım. Her cümlemde, bu defa her şeyin farklı olduğuna, Dinçer'in gerçekten doğru kişi olduğuna onları ikna etmeye çalışıyordum sanki. O sabahki kahvaltı, hayatımın en unutulmaz, en içten ama aynı zamanda en fazla iç hesaplaşma yaşadığım anlarından biri olmuştu. Onların endişelerini gidermek, onlara güven vermek, Dinçer'in benim için ne kadar özel olduğunu anlatmak zorundaydım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 51.43k Okunma |
2.78k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |