3. Bölüm

3. BÖLÜM.

Gece`nin Siması.
gezegendekiokur_

3

2

1

GOO

❄️🔥1

"Geçmişin acısı,her ne kadar unutulmak istese de, en derin yaraları kalbimizde bırakır ve bu yaralar,büyüdükçe kendini gösterir.

3. Bölümü baştan yazacaktım ancak tamamen silindi. O yüzden Bu şekilde paylaşıyorum.

🎭🕊

Sıcak bir öğle vaktiydi. Lokantanın camları buğulanmış, mutfaktan yükselen yemek kokusu bütün sokağa yayılmıştı. Üzerimde birkaç beden büyük garson gömleği, saçlarımı aceleyle toplamışım, önümde not defteri... O gün de diğer günlerden farksız başlamıştı.

Masaları hızlıca temizleyip yerleştirdim. Su şişelerini koydum, çatal bıçakları kontrol ettim. İçimde “bir gün daha geçti” sabrı. Alıştım artık, alışmışım meğer. Babamdan kaçıp annemin yokluğuna sığınmaya çalışırken, bu dört duvar arasında bir düzen bulmuştum.

Saat üç civarıydı, içeriden kahkahalarla içeri dört kişi girdi. Marka kıyafetler, tıraşsız ama pahalı sakallar, birinin elinde arabasının anahtarı havada sallanıyor. Masaya geçtiler, beni çağırdılar.

“Gel bakayım kardeş, menü getir. Ama hızlı ol, açlıktan öleceğiz, burada lüks beklemiyoruz zaten.”

Gülümsedim. Profesyonel. “Hemen getiriyorum,” dedim. Getirdim, siparişlerini aldım. Tam dönecekken biri seslendi:

"Sen kaç yaşındasın ya? Okumuyorsun mu? Hani hayata dair plan falan?”

Diğeri sırıtarak ekledi:

"Gerçi burası da bir plan sayılır. Her gün aynı yerde garsonluk... İstikrar önemli."

Bir şey demedim. Sustum. Siparişleri mutfağa verdim, derin bir nefes aldım. Sonra tekrar yanlarına gittim, yemeklerini getirdim. İçlerinden biri yemeğe başlamadan önce:

"Yani kusura bakma da bu fakir edebiyatı bakışın var ya, gerçekten Oscar’lık. Acındırma kendini. Çalışıyorsan çalış, herkes bir şekilde çalışıyor."

Yüzüme baktılar. Gülümsüyorlar. Sabırla tuttum tepsiyi elimde. Ve sonunda konuştum.

"Siz zannediyorsunuz ki herkes sizin gibi her sabah kahvaltıda portakal suyu içip akşam babasının arabasını alıp çıkabiliyor sokağa. Ama bazı insanlar sabah annesinin mezar taşını silip buraya geliyor çalışmaya. Bazılarının ‘fakir edebiyatı’ dediğiniz şey, hayatta kalma çabası. Ben bu gömleği giydiğimde utanmam. Çünkü bu gömlek, kendi ayaklarımın üstünde durduğumun kanıtı."

Sessizlik çöktü. Gözlerini benden kaçırdılar. Ama bu sefer ben kaçırmadım.1

"Benim annem öldü, babam hâlâ nefes alıyor ama öldüğünü varsayıyorum. Çünkü bir çocuğa kötülük eden bir babayı mezara koymak kolay, kalbe gömmek zordur. Ama yine de hayattayım, yine de dimdik ayaktayım. O yüzden beni küçümserken bir kez daha düşünün: Çünkü ben sizden daha zenginim. Onurumla kazanıyorum."3

Döndüm. Tepsiyi aldım. Kalbim küt küt atıyordu ama yüzümde hâlâ o sakin ifade.

Ben Asi’yim. Birilerinin acıdığı değil, birilerinin ders aldığı kız.

Aferin Asi. Bravo kızım. Bir gün daha, bir yumruk daha sıkmadan atlattın. Üstelik artistik laflar da çaktın. Oscar’lık performans... Hollywood seni bekliyor da sen hâlâ soğan doğramaya devam. Yalnız helal olsun ha, hem ağzını bozmadan laf çaktın hem de salçalı pilavla prestij dağıttın.

Ama yani... Bu insanlar da sanki uzayda doğmuş gibi konuşuyor. ‘Fakir edebiyatı’ ne lan? Hangi kitapta geçiyor o? Biz hayatı düzyazı yaşayıp şiir gibi susuyoruz, bunlar çıkmış cümle kuruyor.1

Annem yaşasaydı şimdi bana diyecekti ki ‘Kızım sabret, sabreden derviş lokantada bulaşıkçı olurmuş.’ Babam desen... Ya onu hiç açmayalım. Açarsak sinir gelir, sinir gelince göz kararı tuz değil, tavayla saldırırım.

Ama yine de komikti. Şu çocuğun garsonlukla dalga geçerken gözümün içine bakışı... Biraz daha baksa ben onun ömür boyu yiyebileceği en ağır tokadı kelimelerle atmışım zaten. Acıyan yürek değil, zeka vurur en sağlam yeri.

Yalnız sabır konusunda kendime hayranım. Bravo Asi. On yedi yaşında, hem annenin yokluğunu taşıyorsun, hem babanın yüzsüzlüğünü, hem de hayatın ağırlığını. Ama yine de yüzünde bir gülümseme... Gerçi o gülümseme artık ‘Hayırdır lan?’ bakışına evrilmiş durumda ama olsun, detaylarda boğulmayalım.1

Elimdeki tavanın sapı düşünce refleksle tuttum.

Aha! İşte hayat: Tam bir şey tutunacak gibi oluyorsun, hoop düşüyor. Neyse ki ben artık düşenlere alışığım. Ne demişler? Düşe düşe yürümeyi öğrenirsin. Ama bir gün var ya... Ben bu yolda değil, o sofralarda konuşulacağım.

🎭🕊

Eve girdiğimde, babam koltukta oturmuş, televizyonun sesini sonuna kadar açmıştı. Göz göze geldik.

"Nereden geliyorsun sen bu saatte? Yine o lokantada mıydın? Sana kaç kere söyledim, o işi bırak diye!"Dedi.

İçimden derin bir nefes aldım, ama yüzümdeki ifadeyi bozmadım.

"Evet, yine lokantadaydım. Çünkü birimizin bu evde ekmek getirmesi gerekiyor, hatırlarsan."Dedim.

"Bana saygısızlık etme! Ben senin babanım!"Dedi.

Gülümsedim, ama bu gülümseme sıcak değildi.

"Babam olduğunu hatırladığın iyi oldu. Çünkü ben uzun zamandır unuttum."Dedim.

"Senin bu asi tavırların yüzünden annen öldü!"Dedi. Hastaydı bu adam,annemi o öldürmüştü.

Gözlerim doldu, ama ağlamadım. Ağlamak lüksüm değildi.

"Annem senin gibi bir adamla yaşamak zorunda kaldığı için öldü. Senin bağırışların, hakaretlerin, ilgisizliğin... Hepsi onu yavaş yavaş öldürdü. Onu sen öldürdün!"Dedim. O öldürdü.

"Kes sesini! Bu evde benim kurallarım geçer!"Dedi babam olacak piç.

Yaklaştım, gözlerinin içine baktım.

"Bu evde senin kuralların değil, benim sabrım geçer. Ve o sabır çoktan tükendi."Dedim.

Kapıya yöneldim, ama çıkmadan önce durdum.

Bazen içim o kadar kalabalık ki, dışımın sessizliği bile rahatsız oluyor benden. Gülüyormuş gibi yapıyorum ya hani? Aslında içimle alay ediyorum. Çünkü ağlamaya başlasam, duramam. Zaten gözyaşı bana lüks. Ben gülüp geçmeliyim, çünkü sustuğumda herkes üzerime konuşuyor.

Babam bağırıyor, dünya susuyor.

Ben susuyorum, içimde kıyamet kopuyor.

Her sabah uyanıp işe gidişim bir tiyatro oyunu gibi. Lokantadaki o koca önlüğü takarken, içimden “İşte Asi, sahne senin” diyorum. O sırıtış? Masaya servis yaparken taktığım yüzüm? Hepsi tiyatro. Oscar’a aday bile olurum, ama törene gidecek kıyafetim yok.

Kendime bile tahammülüm yok bazen. Aynaya bakıyorum, “Sen hâlâ buradasın ha?” diyorum. Gülüyorum. O da bana gülüyor. Ama ikimiz de sahteyiz.

Hayat, bana “yıkıl” diye bastırdıkça, ben “dur hele” deyip kahkaha atıyorum. Mizah en iyi silahım oldu. Çünkü kurşunlar değil, kelimeler delip geçiyor bu dünyada insanı.

Ve evet, ben kırıldım. Bin parçaya ayrıldım. Ama o parçaları birleştirmeyi de öğrendim. Her biriyle ayrı ayrı savaşıyorum. Kimseye göstermeden. Çünkü ne zaman içimi göstersem, biri çıkıp “hassas” diyor. “Asi” değil de “aciz” sanıyorlar.

O yüzden ne yapıyorum? Dalga geçiyorum. Her şeyle, herkesle… En çok da kendimle.

Çünkü eğer ciddiye alırsam bu hayatı, korkarım ya kaybederim ya da kaybolurum.

Ama ben Asi’yim. Kaybolmam.

Yolu kaybettiririm belki… ama kendimi asla.1

🎭🕊

Selam,nasılsınız? Umarım iyisinizdir.

3. Bölüm başka bir kitapla benzediği için silip baştan yazacaktım ama bölüm komple silindi ve ben mecbur sona yazmak zorunda kaldım.

Umarım beğenirsiniz. Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

 

 

 

 

 

Bölüm : 11.03.2025 20:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...