
Yeni bölüm geldi🙋
Bu bölüm geçmeden önce bir şeyler söylemek istiyorum: ben kitaplarımı ne popüler olmak için ne de kitapların basılması için burada yazıyorum. Tek isteğim birilerini kitaplarımı okuması ve düşüncelerini benimle paylaşması. Ama birçok kişi bölümü bitirdikten sonra 'yeni bölüm' yazıp gidiyor. İnanın bölümleri çok büyük bir hevesle yazıyorum. 'Acaba ne yapacaklar, acaba buraya nasıl bir tepki verecekler' diye diye yazıyorum ve karşılaştığım şey sadece birkaç yorum. Bu yüzden rica ediyorum bu bölümde satır aralarını yorumla dolduralım
Her neyse sizi yeni bölüm ile başbaşa bırakıyorum.
KEYİFLİ OKUMALAR
️▪️▪️▪️▪️▪️
Her iyi, şey güzellik doğurmazdı, her kötü şey de kötülük doğurmazdı. Yaşananaların ardında ne saklı bilinmez. Bezen en büyük mutluluk bazen de en büyük pişmanlık yatardı yaşananların ardında. Yaşanan hiç bir şey ne pişmanlıklarla ne de keşkelerle düzeltilir. İnsana düşen yaşananlarla bir olmak ve onları kabullenmektir.
Kim bilir belki yanardağın içinde bir çiçek yetişir. Tıpkı geceden sonra güneşin doğması, yağmurdan sonra çiçeklerin açması gibi. Ne gece sonsuzdur ne yağmur dinmezdir. Elbet bir sonu ve her sonda bir başlangıç vardır.
Günçiçek, sona geldiğini, onun için yazılan tüm güzelliklerin son bulduğunu zannediyordu. Ama kader inansın zannettiğinden daha fazlasıdır her zaman. Bitti dediğiniz yerde yeni bir yol sunar önünüze. Elbet o yoldan gitmek korkutucudur her insan için. Ama bilmelidir ki gecenin en karanlık anı şafağın çökeceği zamandır.
Günçiçek karanlığın içinde kaybolacağını zannettiği an güneş onun için yeniden doğmuştu. Hiç inanmazdı güneşin doğacağını, karanlığı ateşinde yanarken aydınlık çok imkansızdı.
Ama şimdi... Ama şimdi güneş onun için bu kadar parlak, kuşlar onun için ötüyor, çiçekler onun için açıyordu. Tek başına yaratmamıştı bu cenneti. Bu cennetin sahibi oydu. Şimdi bakışlarını dikmiş baktığı adamdı...
“Balkız?” Fırat seslenen kadar dakikalardır kocasının baktığının farkında değildi. Başını yasladığı koltuktan kaldırılmadan, “Hmm,” dedi yalnızca.
Fırat başını kısa bir an yoldan ayırıp yanında oturan karısına çevirdi. “Ne düşün-nüyorsun, Balkız?”
Günçiçek başını kaldırıp dışarı göz attı. Bir buçuk saat önce babasının evine gitmek için evden ayrılmışlardı. Şimdi ise köyün giriş tabelası birkaç metre öteden görünüyordu. Heyecanla yerinden doğrulup eve varacakları anı bekledi. “Hiç, sadece ailemi çok özlemişim.”
Fırat, karısının bu tatlı heyecanına gülümseyip, “Bu k-kadar mutlu olacağın-nı bilsem daha ön-nce gelirdik.” dedi.
Günçiçek cevap olarak kocasının yanağına tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu. “Teşekkür ederim.”
Fırat’ın cevabı ise karısının eline uzanıp avuç içine derin bir öpücük kondurmak olmuştu.
Sessiz geçen birkaç dakikaların ardından araba küçük, bahçeli evin önünde durduğumda Günçiçek kocasını beklemeden hızla kapıya uzandı. Arabadan çıktığında neredeyse koşar adımlarla kapıya doğru ilerlerken Fırat hemen arkasındaydı. Kapıyı çaldıktan sadece birkaç saniye sonra kapı açılmıştı ama o birkaç saniye bile Günçiçek’in için saatlere bedeldi.
Kapı büyük kardeşi Nazlı tarafından açıldığında genç kız çığlık atarak ablasına sarılmıştı. Nazlı'nın çığlığı ardından küçük kardeşi Sedef ve annesini gördüğünde Günçiçek gözyaşlarını tutamadı. Annesini gördüğü an Nazlı’dan ayrıldığı gib
annesine sarıldı. Annesinin sıcak ve huzur veren kokusunu işittiği an kendini hiç olmadığı kadar güvende hissetti.
Annesi çoktan ağlamaya başlamışken Günçiçek kendini çok zor tutuyordu. “Anne,” dedi titreyen sesiyle. Öyle çok özlemişti ki...
“Kızım,” demişti Selma hanım geriye çekilip kızının yanaklarını öperken. Kızını, çiçeğini evlendirirken yüreğinin bir parçasını onunla beraber göndermişti. Geceleri acaba mutlu olmak mı, acaba kızıma kötülükler ediyorlar mı diye düşünmekten uyuyamamıştı. Şimdi kızını görmek yüreğindeki yangına su serpmişti.
Günçiçek annesinden ayrıldığında bacaklarına sarılan küçük kardeşini de kucağına alıp yanaklarını koklaya koklaya öpmüştü. O sırada Fırat annesinin elini öpüyordu. Gülümseyerek geri çekilen Fırat’ı izlerken gitmesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden annesi, “Hadi içeri geçelim,” dediğinde Günçiçek, “Fırat’ın işleri var anne ama akşam yemeğine gelecek,” dedi.
Selma hanım iş lafını duyunca ısrar etmenin yersiz olduğunu düşündü. “Peki madem, iş varsa tutmayalım.”
İki küçük kızına kaş göz işareti yapıp içeri geçtiklerinde Fırat ve Günçiçek kapı önünde yalnız kalmıştı. Günçiçek göz ucuyla annesinin gittiğine emin oldu. Komşuların arabayı görür görmez pencereye dizildiğine emin olduğu için hâlâ bir ayağı dışarda duran kocasının kolundan tutup içeri çekti. Kollarını boynuna dolarken, “Teşekkür ederim,” diye fısıldadı tekrar. Fırat karısının saçlarını öperken, “Kuru k-kuru mu?” diye fısıldadı kısık bir sesle.
Günçiçek kıkırdayarak başını kaldırıp kocasının yanağına sert ama sessiz bit öpücük kondurdu. Birkaç adım ötede annesi ve kardeşleri varken ancak bu kadarını yapabilirdi. Günçiçek kocasının boynuna sarılıp ellerini yanaklarına koyup, kocasının kısa sakallarıyla oynadı. “Geç kalma olur mu? Babam erken gelir.”
Fırat yanağındaki eli tutup avuç içine derin bir buse kondururken, “Geç kalm-mam Balkız’ım.” dedi. Ardından karısını son kez öpüp evden çıktı. Günçiçek ise kocası gider gitmez hemen annesinin yanına gidip başını dizine yasladı. Annesi yavaş yavaş saçlarını severken Günçiçek bunu bile çok özlediğini fark etti.
“Aç mısın, kızım?” Annesinin ilgili sesini duyduğunda başını salladı hemen. Buraya erkenden gelebilmek için kahvaltı yapmamıştı ama buraya geldiğinde bir şeyler yiyeceğine dair söz vermişti, Fırat’a.
Annesi, kız kardeşine dönüp, “Nazlı’m, ablana bir şeyler hazırlayıver kızım,” dediğinde Nazlı hızlıca ayaklanmıştı. Annesi bu seferde küçük kardeşine, ”Hadi kızım, sende ablana yardım et,” dediğinde annesinin yalnız kalmaya çalıştığını anladı. Küçük kardeşi de odadan çıktığında Günçiçek merakla annesinin ne diyeceğini bekledi.
Annesi birkaç dakika hiç konuşmadan saçlarını okşadı ama sonra zor duruyormuş gibi söze daldı. “Çiçeğim, sormaya korkuyorum ama orada sana nasıl davranıyorlar?”
“İyi annem, kimse bir şey demiyor.” Dün yaşananalar dilinin ucuna geldi ama annesinin üzmemek için konuşmadı. Dilan’ın bir daha böyle bir şeye kalkışacağını zannetmiyordu. Neden bilmiyordu ama bu sabah erkenden annesiyle beraber apar topar gitmişlerdi. Tek seferlik bir şey olduğu için söyleyip annesini üzmek istemedi.
“Yalan söyleme bana,” dedi Selma Hanım büyük bir endişeyle. “Söyle kızım bana, üzüyorlar mı benim çiçeğimi?”
Günçiçek annesinin dizinden kalkıp yanına oturdu. Annesinin elini tutup gözlerinin içine baktı. “Yala söylemiyorum annem. Hiç kimse bana bir şey demiyor. Hepsi bana çok iyi davranıyor. Sakine anne başta biraz uzak olsa da zamanla o da alıştı bana. Kızı gibi davranıyor. Hep kim bana bir şey diyebilir ki?” dedi gülerek. Yalan da söylemiyordu, her şey söylediği gibi oluyordu.
“Kocan? Fırat peki?” annesi yine büyük bir endişeyle sormuştu. Günçiçek Fırat’ın ona olan bakışını, sarılışını, öpüşünü düşündüğünde yanakları kızardı hemen. Dudaklarına tatlı bir tebessüm bulaştığında, “İyi,” dedi kısık bir sesle.
“Nasıl iyi?”
Günçiçek derin bir nefes alıp annesine, Fırat’a karşı hissetiklerini nasıl anlatacağını düşündü. Fırat’ı düşündükçe göğsünde büyük bir ağrı peyda oluyor, nefesi kesilecek gibi hissediyordu. Kocasının varlığını sürekli etrafında istiyor, bunu hissetmediği an yahut onu tamamen kaybedeceğini düşündüğünde kalbi sökülüyordu sanki. Sevmek buysa seviyordu.
“Anne, vana öyle güzel bakıyor öyle güzel seviyor ki... Bunu hissettikçe hüngür hüngür ağlamak istiyorum. Yokluğunu düşününce yüreğim acıyor, ölecek gibi oluyorum. Onunla olmakta yüreğimi acıtıyor ama ölecek gibi olmuyorum. O zamanlarda yeniden doğmuş gibi oluyorum. Anne,” bakışlarını kaçırarak gülümsedi. “Ben Fırat’ı seviyorum.”
Selma hanım dolu gözlerle kızının bakarken kızını kolları arasına aldı. İçinden binlerce kez şükrederken kızının saçlarını öptü.
“Anne?”
“Söyle kızım?”
“İnsan bu kadar çabuk sevebilir mi?”
“Sevdanın bir vakti olmaz ki kızım. Karşındakinin yüreğini gördüğün o tek anda olur ve sen bir ömür boyu o tek an için şükredersin.”
***
Güneş, aydınlığı yavaş yavaş karanlığa bırakırken Günçiçek evinin küçük mutfağında bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Elinden geldiğince en güzel yemekleri yapmak istiyordu. Çünkü bu yemekleri ilk aşkı babası ve biricik aşkı Fırat yiyecekti. Babasın daha işten gelmediği için gelişinden haberi yoktu, babası onu gördüğünde nasıl tepki vereceğini deli gibi merak ediyordu. Öte yandan babası ve Fırat gerçek anlamda ilk kez karşı karşıya gelecekti. Bu karşılaşmanın nasıl olacağı ise bambaşka bir merak konusuydu.
Ocağın üstündeki pilavı son kez kontrol ettikten sonra salatayı hazırlamaya geçti. Kendi evinin mutfağında yemek yapmayı özlemişti. Annesi sen yapma ben yaparım dese de izin vermemişti. Eşine ve babasına kendi elleriyle yemek yapmak istiyordu.
Çalan kapının sesin duyduğunda bakışları kısa bir an pencereyi buldu. Güneş batmıştı, gelen ya babasıydı ya da Fırat. Hızlıca ellerini yıkayıp mutfaktan çıkarken kız kardeşi Nazlı’ya salatayı yapmasını söyledi.
Kapı önüne geldiğinde kendini çekidüzen verip vakit kaybetmeden kapıyı açtı. Karşısında Fırat’ı gördüğünde dudaklarında heyecanlı bir tebessüm bilirdi. “Hoş geldin,” dediğinde Fırat içeri girmiş, Günçiçek kapıyı kapatmıştı.
Kapı kapanır kapanmaz Fırat, kolunu karısının ince beline sarıp dudaklarını alnına yasladı. Dudakları karısının saçına uzandığında derin bir nefes aldı. Adı gibi Çiçek gibi kokuyordu...
Günçiçek kollarını Fırat’ın beline sarıp başını göğsüne yasladı. “Yoruldun mu bugün?” dedi çenesini kocasının göğsüne yaslayıp alttan alttan bakarken.
“Yoruldum,” dedi. “Ama geçti şimdi.”
Gülümseyerek kocasının yanağına küçük bir öpücük kondurdu. “Babam gelmeden biraz dinlen isterse-“ diyordu ki çalan kapıyla sözü yarım kaldı. Kocasının kolları arasından çıkıp kapıyı açarken kimin geldiğini biliyordu. Bu yüzden içinde ayrı bir heyecan vardı.
Kapı yavaşça aralandığında Günçiçek’in dudaklarında ki gülüş büyüdü ama gözleri yaşla doldu. “Babam,” derken sesi titriyordu ama farkında değildi. Tek isteği babasının kolları arasına girmekti.
Kızını görmeyi beklemeyen Sadun bey karşısında kızını gördüğünde gözleri irileşti. Dudaklarından kesik bir nefes dökülürken, “Çiçeğim,” diye fısıldadı.
Erkekler ağlamaz... Evet, erkekler ağlamaz. Çünkü erkeklik yalnızca bir cinsiyeti belirtisidir. Adamlık ise bambaşka bir boyuttadır. Bu yüzden yalnızca adamlar ağlar. Yüreğinde şefkati ve sevgiyi barındıranlar ağlayabilir. Çünkü yaşlar yalnızca mutsuzluğun değil sevgi ve şefkatin de emaresidir.
Sadun Beyin gözünden akan yaş yaşlı yüzüne karıştığından küçük bir adım atarak hızla kızına yaklaştı. İçinden hayal olmaması için bin bir dua ederken, onun için her zaman küçük kalacak kızını kolları arasına aldı. Çiçeğim diye sevdiği kızının kolları gövdesine dolandığında kendini bir dağ kadar güçlü ve heybetli hisseti. Çünkü vurup kırmak değil, koruyup sevmektir asıl güç.
Ayrıldıklarında baba kızın yüzünde akan yaşlara rağmen kocam gülüşler vardı. Sadun Bey kızının güzel yüzünü avuçlarının arasına alıp alnına, yanağına, saçlarına öpücükler kondurdu.
“Çiçeğim, güzel kızım benim, iyi misin?”
Günçiçek başını salladı hemen. “İyiyim babam.”
Özlem; yüreği delen, hasret dinmedikçe kan akıtan keskin bir bıçaktır.
Ve bu bıçak uzun süredir Sadun Bey’in nefesini kesiyordu. Şu an yüreği o bıçaktan kurtulmuştu. Kızına tekrar sarıldığında hemen arkalarında duran damadının fark etti. Gülümseyerek Günçiçek’e bakıyordu. Bu bakışları tanıyordu, bu bakışlar sevdiğinin mutlu olan aşık bir adamın bakışlarıydı.
Kızından ayrıldığında damadına döndü bendeni. “Hoş geldin, oğlum,” dedi.
Günçiçek, bu evden gelin olarak çıktığında zayıflamış, gözlerinin feri sönmüştü. Ama şimdi kızının gözlerinin içi gülüyordu. Kilo almış, yüzü yavaş yavaş eski haline geliyordu. Belli ki bunu sebebi Fırat'dı.
Kızını, seveni mutlu edeni Sadun beyde severdi. Bu yüzden eline öpmek için uzanan Fırat’a engel olup erkeksi bir şekilde sarıldı.
***
Dakikalar geçmiş, saatlere devrilmişti. Günçiçek için yorucu ama güzel bir gün geçmişti. Yemekler yenip, saatler geceyi gösterirken artık Günçiçek ve Fırat’ın gitme vakti gelmişti.
Günçiçek kapı önünde ailesiyle vedalaştıktan sonra arabaya geçip yola koyuldular. Gecenin bir vakti olması, aynı zamanda bütün gün durmadığı için arabaya geçtikten birkaç dakika sonra iki koltuğun arasına çantasını koyup başını kocasının dizine yasladı.
Fırat’ın bir eli direksiyonda bir eli sevdiği kadının saçları arasında gezinirken yolu böyle akıp gitti.
***
Araba büyük konağın önünde durduğunda Günçiçek dizlerinde uyuya kalmıştı. Günçiçk başına dikkat ederek arabadan indi ardından diğer tarafa geçip karısını çıkardı. Karısını kucağına aldığında Günçiçek hissetmiş gibi ona sokuldu.
Fırat karısının bu haline tebessüm edip hızlı adımlarla eve doğru yürüdü. Zorlukla cebinden çıkardığı anahtar ile eve girdiğinde sessizce merdivenleri tırmandı. Odalarının önüme geldiğinde kapıyı itip içeri girdi. Karısını yavaşça yatağa bıraktı. Günçiçek’in üzerinden yalnızca hırkasını çıkartıp üzerini örttü. Günçiçek üzerindeki elbiseden rahatsız olabilirdi, her ne kadar karısını koca olsalar da Fırat Günçiçek’in izni olmadan üzerini değiştirmeyi doğru bulmuyordu. Bu yüzden karısının üzerini iyice örttükten sonra hızlıca üzerini değiştirdi ve yatağa uzanıp karsını kolları arasına aldı.
***
Ertesi sabah her zamanki gibi geçmişti. Günçiçek erken uyanmış Fırat ile sabah namazının kıldıktan sonra aşağı inmişti. Dün ailesinin yanına gittiği için öncesinde yaşanan her şeyi bir kenara bırakıp eski neşesine kavuşmuştu.
Çalışanlarla beraber kahvaltıyı hazırladıktan sonra tüm aileyle sofraya oturmuştu. Bakışları masada oturan herkesin üzerinde gezindi. Ayşegül biraz stresli ve düşünceliydi, bu halinin sebebini bir hafta sonra gireceği sınavdan dolayı olduğunu biliyordu. Ayşegül’ün hemen oturan Ali ise fazla düşünceliydi. Tabağına aldığı hiçbir şeye dokunmamıştı. Kaşlarını çatarak çay bardağına bakıyor ve bir şey düşünüyor olmalıydı. Bakışları Ahmet ve Melek’e kaydı. Onlarda fazla üzgün duruyordu. Her sabah sürekli konuşup, gülen çift gitmiş gibiydi.
Melek’le konuşmayı bir kenara yazıp yemeğine döndü. Bugün herkeste bir haller vardı ama yakında çıkardı kokusu.
Kahvaltıdan sonra herkes bir kenara dağılmıştı. Günçiçek ise yemekten sonra uzak yerden gelen misafirleri ağırlamakla geçirmişti günün.
Vakit akşamı bulduğuna ev bu sabah olduğu gibi fazla sessizdi. Akşam yemeğinden kısa bir süre sonra herkes odasına çıktığında Günçiçek bugün misafirlerden dolayı yorulmuştu. Bu yüzden oda kocasıyla beraber odalarına çıktılar.
Günçiçek odaya girdiğinde pijamanın ve Fırat’ın bir kazağını alıp banyoya girmişti. Üstünü değiştirip dışarı çıktığında Fırat çoktan üstünü değiştirip yatağa oturmuştu. Günçiçek kocasının yanına uzanmak yerine kucağına oturup başını göğsüne yaslamıştı.
Fırat kucağına oturan karısının sıkıca sarıp saçlarını okşarken kulağına, “Çok güzelsin,” diye fısıldadığında Günçiçek başını kaldırıp kocaman gülümsedi. Çenesi, Fırat’ın göğsüne yaslı, altta altta bakarken, “Ya?” dedi heyecanla.
Fırat gülerek, “Yaa,” dedi karısını taklit ederek.
Günçiçek daha çok gülümseyip parmak uçlarıyla kocasının yüzüne uzandı. “Sende çok yakışıklısın.” dediğinde Fırat gülerek kaşlarını kaldırıp, “Ya?” dedi yine karsının taklit ederek.
Günçiçek kıkırdadı. “Yaa...” dedi başını sallayarak.
Günçiçek’in parmak uçları birkaç dakika kocasını yüzünde gezindi. “Fırat?”
“Söyle Balkız’ım.”
“Hani bir keresinde bana demiştin ya, O gün nasıl vurulmuşsam sana, göğsümden akan kan hiç dinmiyor.”
Fırat’ın eli karısının narin saçlarında gezinirken başını salladı. Günçiçek yüzünü kocasını yüzüne daha yaklaştırıp kısık bir sesle, “Benim göğsümde sana oluk oluk kanıyor.” dedi.
Fırat başta Günçiçek’in söylediklerini idrak edemedi. Hafifçe yerinden doğrulurken Günçiçek’in yüzünü avuçları arasına aldı. Heyecanla harmanlanmış sesiyle, “Ne dedin sen?” diye sordu.
Günçiçek kocasını bu tatlı heyecanına gülümserken, “Seni seviyorum dedim, Ben de sana vurulmuşum çünkü göğsümden akan kan hiç dinmiyor,” dedi ve hiç düşünmeden dudaklarını sevdiği adamın dudaklarına yasladı.
Fırat karısına karşılık verirken bu sefer dudaklarından yalnızca sevgi değil ihtiras da akıyordu. Günçiçek kocasının kucağında hareket edip daha fazlası için dudaklarını araladığında Fırat için bütün kayışlar kopmuştu.
Eli, karsının kazağının içine sızıp çıplak tenine temas ederken dudakları çenesinden boynuna doğru bir yol çizmişti. Günçiçek’in gözleri ihtirasla kapanırken başını geriye atıp kocasına alan tanımıştı.
Tak! Tak!
Çalan kapının sesi odada yankılanırken Günçiçek aniden gözlerini açarken ne yapacağını bilmez bir şekilde boş boş göz kırpıştırdı. Fırat’ın dudakları ve eli birkaç saniye durduğunda kapı tekrar çalındı.
Tak! Tak!
Fırat ve Günçiçek’in bakışları kapıya dönerken kapının arkasından Ayşegül’ün sesi geldi. “Abi!”
Fırat sabır dileyerek derin bir nefes alırken, “Söyle Ayşegül!” dedi hafif sert çıkan sesiyle.
“Aşağı gelebilir misin?”
“Niye?”
“Bağırış seslerini duymuşsunuzdur. Ahmet abimle Melek yengem kavga etti galiba. Ahmet abi çarptı kapıyı çıktı. Annem bi’ bak dedi.”
Fırat başını arkaya atıp bu gece için kendine boş bol sabır dilerken, “Geliyorum,” dedi dişlerinin arasında. Bakışları karısına döndüğünde mahcup gözlerle, “Hemen geleceğim,” deyip karısının alnına küçük bir öpücük kondurup yataktan kalktı.
Günçiçek ise kocası üstünü değiştirip odadan çıkana kadar boş boş göz kırpıştırdı.
BÖLÜM SONU
🫣Ay neler yazdım öyleee?
Bölüm nasıldı?
Bölüm sonu peki😁?
Bana çok sövmeyin olur? 🤗
(Bölümü düzenlerken Wattpad hesabım aniden gitti. Bu yüzden bölümü en baştan düzenlemek zorunda kaldım. İkinci defa düzenlerken çok dikkat edemedim çünkü sizi bekletmek istemedim. Yazım ve betimleme hataları varsa üzgünüm.)
Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun.
Sizi seviyorum çiğköftelerim ♥️
INSTAGRAM: kara_gul_ _63
WATTPAD: guullaarreess63
TİK-TOK: guullaarree
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |