14. Bölüm

13. BÖLÜM

Kara Gül
gguullaarreess63

Yeni bölüm geldiiiii

Çok feci bir bölümle geldim.

Bu bölümdeki yorumlarınız için çoook heyecanlanıyorum.

Hadi bölüme geçelim.

 

Sizi daha fazla bekletmemek adına bölümü düzenlemeden attım. Hatam varsa affola.

 

İYİ OKUMALAR

(tabi ne kadar iyi olabilirse😏)

 

️▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

Yıldızlar karanlık geceyi süslüyor, serin rüzgar Günçiçek’in yüzünü okşuyordu. Az önce kustuğu için ikinci bir mide bulantısına daha kapı açmamak için pencerenin dibine tünemişti. Aslında şu dışarı çıkıp bahçede azıcık yürüse midesine iyi gelecekti ama kendini çok yorgun hissediyordu.

 

Odanın kapısı açılıp kapandığında Günçiçek bakışlarını gökyüzünden çekip içeri giren kocasına baktı. Fırat’ın bakışları endişeyle karısının üzerinde gezinirken getirdiği bir bardak suyla karısının yanına oturdu. Elindeki bardağı Günçiçek’e uzattığında Günçiçek, bardağı alıp birkaç yudum su içti.

 

Dakikalar önce aniden midesi bulandığında kendini zorlukla banyoya atıp istifra etmişti, Günçiçek. Fırat; soluğu hemen karısının yanında almış, karısını odalarına getirdikten su almak için tekrar aşağı inmişti.

 

Günçiçek suyu bitirdikten sonra bardağı bir kenara bırakıp başının anında kocasının göğsüne yasladı. Fırat’ın kokusunu aldıkça mide bulantısı geçiyordu. Fırat’ın, kolları bedenini sarıp dudakları saçlarına değdiğinde gülümsedi.

 

“Yarın hastaneye gideceğiz.”

 

Günçiçek başını kaldırıp çenesini kocasının göğsüne yasladı. Kocasına alttan alttan bakarken, “Hayır,” diye sızlandı küçük bir çocuk gibi. Midesi bulandığı için hastaneye falan gitmek istemiyordu.

 

Fırat, parmaklarını karısının sırma saçlarında gezinirken, “Gideceğiz, Balkız. İtiraz kabul etmiyorum,” dedi kesin bir dille.

 

Günçiçek, “Ama-" diyecek oldu ama Fırat, dudaklarını karısının dudaklarına değdirerek susturdu. Kısa bir öpücüğün ardından dudakları ayrıldığında Fırat, “Çok konuşuyorsun, Balkız.” dedi.

 

Günçiçek dudaklarını büzerken kaşlarını çattı. Başını sert bir şekilde Fırat’ın göğsüne vurup, “Konuşmam o zaman!” dedi sinirle.

Fırat kahkaha atıp, “Uyuyalım o zaman,” dediğinde Günçiçek sinirden ağlamak istedi. Fırat’a küsmüştü ama bu Fırat’ın umurunda değildi. Fırat ayaklandığında Günçiçek kollarını bağlayıp yerinde durmaya devam etti. Fırat’ın şu an Günçiçek’in gönlünü almak gerekirken Fırat, “Kalkmayacak mısın?” dediğinde Günçiçek sesini çıkarmadan pencereyi izlemeye başladı. Çok pis küsmüştü.

 

“Ben, seni kaldırayım o zaman.” Bedeni aniden havalandığında Günçiçek, küçük bir çığlık atarak kocasının boynuna sarıldı.

 

“Ne yapıyorsun? Küsüm ben sana!”

 

“Öyle mi?” dedi Fırat karısının taşıyıp yatağın üstüne bırakırken. Günçiçek sinirle, “Öyle!” dediğinde Fırat, arkasına dönüp karısı için bir gecelik aldı. Tekrar karısına döndüğünde karısını; tıpkı bir çocuk kaşları çatık, kolları göğsünde bağlı bulduğunda dişleri kamaştı. Bu kadın her haliyle bu kadar tatlı olmak zorunda mıydı?

 

Yatağa yaklaşıp, “Kollarını kaldır ve söyle bakalım nasıl barışabiliriz, Balkız Hanım,” dediğinde Günçiçek, kocasına hâlâ küs olsa da kollarını kaldırıp Fırat’ın elbisesini çıkarmasına izin verdi.

 

Fırat karısının elbisesini yatağın kenarına bırakırken geceliği giydirip giydirmemek konusunda kararsız kaldı. Bakışları karısının bedeninde arsızca gezinirken Günçiçek her şeyden habersiz dudaklarını büktü. “Bilmiyorum ama çok küstüm sana.”

 

Fırat, geceliği giydirmekten vazgeçip bir kenara atarken karısının üzerine eğildi. “Öpeyim de barışalım.”

 

Fırat, bir dizini yatağa yaslayıp karısının üzerine eğildiğine Günçiçek’in sırtı soğuk çarşafa değdi. Kocasının onu öpeceğini anladığında başını iki yana salladı. “Öpme beni! Çok konuşuyorum ya ben!”

 

Fırat, eğlenen bir ifadeyle karısına bakarken, “Ha sen ona kızdın,” dedi hiç farkında değilmiş gibi.

“Tabii ona kızdım! Senin de hiç umurunda olmadı bile! Günçiçek bana kızsında ondan kurtulayım diye bekliyor- Ay!”

 

Günçiçek, tatlı tatlı söylenirken Fırat daha fazla dayanamayarak dişlerini karısının yanağına geçirdi. Günçiçek, irileşmiş gözlerle kocasına bakarken Fırat acıttığını düşünerek karısının yanağını defalarca öptü. “Bu kadar tatlı olmak zor değil mi, Balkız?”

 

Yalnızca yanağını değil çenesine, burnuna, alnına, şakaklarına öpücükler kondurmaya başladığında Günçiçek kendini tutamadan kıkırdadı. Kollarını kocasının boynuna doladığında, “Balkız’ım ben zor olmuyor pek,” dedi gülümserken.

 

Fırat karısının pembe dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. “Evet ama benim Balkız’ımsın.” Bir öpücük daha. “Benim baldan tatlı karımsın.” Bir öpücük daha kondurdu ama bu seferki öpücük gecenin onlar için uzun olacağını gösterirircesine derin bir öpücüktü.

 

 

 

 

**********

 

 

 

 

Günçiçek, tatlı öpücüklerle ya da yüzüne vuran güneş ışıklarıyla uyanmak isterdi ama gözlerini mide bulantısıyla açmak zorunda kaldı. Midesindeki her şeyin ağzına kadar geldiğini hissettiğinde aceleyle yataktan kalkıp banyoya koştu.

 

Zorlukla banyoya girip kapıyı kapattıktan hemen sonra midesindeki her şeyi boşaltmıştı. Bütün bedeni titrerken gözlerinden yaş gelmeye başladı. Zorlukla kendini lavabonun önüne taşıyıp yüzünü yıkarken zorlukla ayakta duruyordu.

 

Kendini biaz olsun iyi hissettiğinde banyodan çıktı. Çıkar çıkmaz kapı önünde kocasıyla karşılaşmayı beklemiyordu ama kocasının görür görmez başnı göğsüne yaslayarak kocasına yaslandı.

 

Fırat, karısını kalçalarının altından tutup kucağına aldığında Günçiçek hemen kollarını kocasının boynuna doladı. “Yine mi kustum?”

 

Günçiçek, usul usul başını sallarken Fırat karısının yatağın üstüne bıraktı. Karısının, yüzünü avuçlarının arasın alırken alnına küçük bir öpücük kondurdu. “Bide hastaneye gitmeyeceğim diye tutturuyorsun, bu kaçıncı oldu?”

 

Günçiçek bu sefer sesini çıkarmadı. Çünkü artık o da kusmaktan sıkılmıştı, en iyisi hastaneye gidip buna bir son vermekti.

 

Fırat, dün gece olduğu gibi karısının üstünü değiştirip saçlarını güzelce taradı. Tıpkı bir bebek gibi ilgilendi karısıyla. Günçiçek, ne zaman kussa bedenindeki tüm güç çekiliyordu. Yorgun hissetse de üstüne değiştiremeyecek kadar değildi ama kocasının onunla bir bebek gibi ilgilenmesini seviyordu. Kocasına nazlanıyor ve Fırat bu nazı büyük bir keyifle çekiyordu.

 

Günçiçek, kocası tarafında giydirilip hazırlandıktan sonra aşağı indiler. Kahvaltı çoktan hazır olmuştu bu yüzden hemen hazır sofraya oturmuşlardı. Günçiçek çok aç olsa sadece salatalık ve ekmek yiyebildi. Çünkü diğer her şeyi görmek bile midesinin tekrar bulanmasına neden oluyordu. Bütün kahvaltı boyunca salatalığı tuza banıp yedi. Fırat başka şeyler yedirmeye çalışsa da Günçiçek midesinin bulandığını söyleyerek reddetmişti.

 

Kahvaltıdan sonra Günçiçek kocasıyla beraber aşağı indiler. Şimdi yalnızca Fırat’ı geçirecekti. Hastaneye daha sonra gideceklerdi.

 

Fırat, karısının yüzünü avuçlarının arasına alırken alnına derin bir öpücük kondurdu. “En fazla bir saat sonra burada olacağım, küçük bir iş zaten. Sende o zamana kadar dinlen tamam mı, güzelim?”

 

Günçiçek başını sallayıp parmak uçlarıyla yükseldi. Amacı kocasının yanağına masum bir öpücük kondurmaktı ama Fırat başını çevirdiğinde Günçiçek’in dudakları kocasının dudaklarına değdi.

 

Fırat, karısının dudaklarına sert bir öpücük kondurduktan sonra, “Şimdi oldu,” dedi ayakkabılarını giyip evden ayrıldı. Günçiçek ise gülümseyerek odasına çıktı.

 

 

 

 

 

 

 

8 SAAT SONRA

 

 

 

 

 

 

Günçiçek merak içinde karşısındaki doktora baktı. Sabah, Fırat bir saati bulmadan eve gelmiş ve vakit kaybetmeden hastaneye gelmişlerdi. Günçiçek şikayetlerini söylediğinde bir kan ve idrar testi alınmıştı. Tahlil sonuçlarının ancak ertesi sabah çıkacağını söylediklerinde Fırat bir arkadaşını araya sokup tahlillerin öğleden sonra çıkmasını sağlamıştı.

 

Tahliller saatler sonra çıkacağı için Günçiçek ve Fırat biraz şehirde gezinip yemek yemişti. Gelmişken alışveriş yapıp öyle hastaneye geçmişlerdi. Vakit neredeyse ikindiyi bulacakken tahliller çıkmış ve doktora yönlendirilmişlerdi.

 

Doktor tahlilleri incelerken dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. Saçına aklar düşmüş yaşlı doktor bakışlarını kayıtlardan çekip genç çifte çevirdi.

 

“Bir bebek bekliyor muydunuz?”

 

Fırat, heyecanla yerinden doğrulup doktora yaklaştı. “N-Ne?” Uzun süre sonra ilk kez kekelemişti.

 

Doktor gülümseyerek Günçiçek’e döndü. “Tebrikler, Günçiçek Hanım. Hamilesiniz.”

 

Günçiçek bunu beklemediği için mavi gözleri şaşkınlıkla irileşti. Titreyen göz bebekleri karnını buldu ama elini koyup dokunamadı. Karşısında oturan kocası aniden önünde belirdiğini hala şaşkınlığı atmış değildi.

 

Fırat, mutlulukla karısını kucakladığında doktor sessizce yerinden kalkıp çifti yalnız bırakmıştı.

 

Fırat geri çekilip karısının güzel yüzünü avuçlarının arasına alıp sayısız öpücük kondurdu. “Balkız, hamilesin! Bebeğimiz olacak güzelim.” Fırat’ın yüzünde paha biçilmez bir gülüş vardı ve Günçiçek kocasını daha önce hiç bu kadar mutlu gördüğünü hatırlamıyordu.

Günçiçek ağladı ağlayacaktı ama kocasının mutluluğuna gölge düşürmek istemiyordu. Yüzüne küçük bir tebessüm kondurmak istedi ama yapamadı. “Evet, çok mutlu oldum,” dedi ama ne gözlerinde ne de dudaklarında bu mutluğa dair tak bir emare yoktu.

 

Fırat, bunu fark ettiğinde gözlerindeki ışıltı yavaş yavaş söndü. Bir bebekleri olacaktı ama karısı mutlu değildi. Belli ki Günçiçek bu bebeğin gelişini istememişti. Ne yapmalıydı? Kendini ilk kez bu kadar çaresiz hissetti. Fırat, bebeğinin gelişine mutlu bile olamıyordu çünkü karısı bu bebeği istemiyordu. Bu durumda bebeğinden vaz mı geçmesi gerekiyordu. Hayır! Bunu yapamazdı. Peki karısından istemediği bir bebeği doğurmasını mı isteyecekti. Bunu da yapamazdı. Peki neden bu bebeği istemiyordu? Babası Fırat olduğu için mi?

 

Derin bir nefes alarak düşünmemeye çalıştı. Çünkü düşündükçe daha da çıkmaza batıyordu. Karısının tepkisiz kaldığını gördüğünde, “Hadi eve gidelim,” dedi sessizce. Daha fazla bu hastanede kalmanın bir anlamı yoktu. Belki evlerine gittiklerinde daha sakin bir kafayla düşünebilirdi.

 

Günçiçek, bunu bekliyormuş gibi ayağa kalktığında Fırat çoktan kapıya ulaşmıştı. Karısının elini tutmadan... El ele girdikleri hastaneden iki yapancı gibi çıktıklarında Günçiçek hüngür hüngür ağlamak istedi. O da mutlu olmak, sevinçle kocasının boynuna atılmak istiyordu ama içinde yeşeren korku içiten içe canını yakıyordu.

 

Sessizce arabaya bindiklerinde yolculuk her zamanın aksine fazlasıyla sessiz geçti. Günçiçek arada göz ucuyla kocasına baksa da Fırat’ın bakışları bir kez bile Günçiçek’e. Günçiçek, bunu fark ettiğinde gözlerini yakan yaşları zorlukla geri itti.

 

Bir saatlik yolculuk bittiğinde Fırat aynı sessizlikle arabadan inip eve yürüdü. Günçiçek arabadan indiğinde sağ yanağına akan yaşa engel olamadı. Hızlı adımlarla kocasının ardından yürüdü, buna daha fazla dayanabileceğini düşünmüyordu. Yalnızca bir saattir konuşmuyorlardı ama bu bir saat Günçiçek’in kalbinin şiddetle ağrımasına neden olmuştu.

 

Eve girdiler hemen ardından da merdivenleri tırmanıp odalarına ulaştıklarında Günçiçek, “Fırat,” dedi kısık bir sesle ama Fırat’tan bir karşılık alamdı. Fırat odaya girer girmez dolabına yönelip birkaç kıyafetini alıp banyoya yönelecekken Günçiçek kocasının önünde durarak buna engel oldu. “Fırat,” dedi titreyen bir sesle. “Neden böyle yapıyorsun?”

 

Fırat elindekileri sert bir şekilde yere bırakırken, “Sen niye bunu yapıyorsun, Günçiçek? Niye bu mutluluğu bana çok görüyorsun?” dedi. Bağırmıyordu ama sesi fazlasıyla baskındı.

 

Günçiçek mi?

 

“Fırat...”

 

“Bir kere ulan! Yüzün bir kere bile gülmedi!”

 

Günçiçek’in sol gözünden bir yaş daha aktı. Fırat bunu gördüğünde, “Al işte ağlıyorsun? Bir bebeğimizin olması bu kadar mı kötü bir şey, Günçiçek?” dedi kısık bir sesle. Günçiçek’in gözünden dökülen yaşlar yüzünden tüm direnci yıkılmıştı bile.

 

“Benden mi şüphe mi ediyorsun? Haklısın...” Fırat’ın boğazı düğümlendi. “Daha iki kelimeyi bir araya getiremiyorum, bide baba mı ola-"

 

“Korkuyorum!” diye bağırdı Günçiçek. “Fırat ben çok korkuyorum!”

 

“Neyden?” dedi Fırat. İçinde küçük de olsa bir umut ışığı belirmişti.

 

Günçiçek akan yaşlarını hırsla silerken, “Bu dünya bir cehennem ve ben bebeğimi nasıl koruyacağımı bilmiyorum,” dedi. Ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetleri, öldürülen çocuklar, kundakta istismara uğrayan bebekler... Bu dünya küçük bir hayvanın bile can güvenliği yokken bir bebeği nasıl dünyaya getirebilirdi.

 

“Ya... Ya o da bir gün benim yaşadıklarımı yaşar-" Fırat, bir anda karısının kollarının arasına çektiğinde Günçiçek, kocasının göğsüne yaslanarak hıçkırıklarla ağlamaya başladı.

 

“Yemin ederim, Fırat... Yemin ederim senden bir yana ne bir korkum var ne de endişem. Sen bebeğimizin başına gelebilecek en güzel şeysin. Ama...”

 

Fırat, karısının saçlarını öperken, “Şşş,” diye susturdu karısını. “Biliyorum, biliyorum güzelim. Özür dilerim, Balkızım.”

 

Günçiçek, başını kaldırıp ıslak mavilerini kocasını karalarına dikti. “Özür dilerim, hevesini kursağında bırakmak istemedim. Bende çok mutlu oldum, yemin ederim. Bebeğimden de vaz geçmeye niyetim yok ama korkuyorum.”

 

Fırat, karısının yaşla ıslanmış yüzünü şefkatle silerken, “Biliyorum ne yaparsam yapayı ne kadar öpsem de yaralarını hiç bir zaman tam anlamıyla iyileştiremeyeceğim. Ama sana yemin ederim, ne sana ne de bebeğimize en ufak bir zarar gelmesine izin vereceğim! Bana güveniyorsun değil mi, güzelim?”

 

Günçiçek başını salladı. “Çok.”

 

“O zaman şimdi de bana güven. Seni ve bebeğimizi sonsuza kadar koruyacağı,” dedi aksini iddia edilmeyecek bir sesle. Ardından karısını biraz neşelendirmek için, “Belki de bebeklerimizi,” dedi karısının dudağının kenarına küçük bir öpücük kondururken.

 

Günçiçek, kocasına küçük bir tebessümle karşılık verirken parmak uçlarıyla yükselip kollarının kocasının boynuna doladı. Başını kocasının boyun girintisine saklarken, “Bana bir daha Günçiçek deme!” diye mırıldandı.

 

Fırat, karısının ince belini sararken tebessüm etti. “Sende bir şeylere karar verirken benim arkamda dağ gibi kocam var diye düşün, Balkız.”

 

Günçiçek başını sallayıp başını geri çektiğinde Fırat, karısının iki yanağına da küçük öpücükler kondurdu. “Artık bebeğimle tanışabilir miyim, Balkız?”

 

Günçiçek başını salladıktan sonra kocasının kollarının arasından çıkıp yatağa oturdu. Fırat küçük adımlarla karısına yaklaşırken babalık haberini ilk aldığı anki gibi heyecanlandı. Karısından birkaç karış uzakta oturup başını karısının dizine koyduğunda artık bebeğiyle yüz yüze bakıyordu. Fırat, karısının karnına küçük bir öpücük kondururken dudakları titriyordu. “Hoş geldin, babacığım.”

 

Günçiçek, dizinde uzanan kocasının siyah saçlarına küçük bir öpücük kondururken, “Sana sahip olduğumuz için çok şanslıyız, diye fısıldadı.

 

 

 

 

 

 

 

*********

 

 

 

 

 

 

 

2 HAFTA SONRA

 

Konak alabildiğince kalabalıktı. İki bebek haberini üst üste alan Tahır konağı büyük bir yemek vermeye karar vermişti. Sadece akrabalar değil köyün hepsi hatta yakın köylerden bile gelen onlarca misafir vardı.

 

Kazan kazan yemek pişirilmiş, sayısızca kurban kesilmişti. Kadınlar için konağın odaları ve bahçe kullanılırken erkekler içinde kapı önüne sandalyeler konulmuştu.

 

Melek’in ve Günçiçek’in hamilelik haberini arka arkaya alan Sakine Hanım, ertesi sabah gelinleri için ağır kumaşlardan elbiseler diktirmişti. Günçiçek’e gözleri gibi masmavi bir elbise diktirirken Melek için ise zümrüt yeşili bir elbise tercih etmişti. Nitekim, Melek ve Günçiçek de bu elbiselere bayılmıştı.

 

Şimdi bu elbiseleriyle misafirlerin arasında gezinirken herkesin beğeni dolu bakışları üzerlerinde geziniyordu. Sakine Hanım hiçbir işe karışmamaları için kesin talimat verse de bu kadar misafir varken bir köşede boş boş oturmak da olmuyordu. Bu yüzden kendilerini çok yormamak kaydıyla işlere yardımcı oluyorlardı.

 

Günçiçek, mutfaktaki yemekleri son kez kontrol ettikten mutfaktan ayrıldı. Misafirlerin yanına gitmek üzereyken ona doğru gelen Ali’yi gördü. Büyük bir merakla Ali’nin gelmesini bekledi çünkü Ali’nin şu an erkek misafirlerin olduğu yerde olması gerekiyordu.

 

Ali karşısında durduğunda Günçiçek, “Ne oldu?” diye sordu hemen. “Bir şey mi eksik.”

 

“Yok yenge. Abim evin arkasında, seni bekliyormuş.”

 

Günçiçek, başını salladığında Ali vakit kaybetmeden kadınlarının arasında sıyrıldı. Her taraftan çocuk ve kadın çıkıyordu.

 

Günçiçek, göz ucuyla misafirlerin olduğu tarafa baktı. İki dakika gidip gelse bir şey olmazdı herhalde.

 

Önce merdivenlerden inip bahçeye indi. Ardından bahçenin arka kapısından dışarı çıktı. Fırat, yaklaşık on adım ötede arkası dönük bir şekilde bekliyordu. Şu iki haftada her zaman olduğu gibi elinde bir gül vardı. Günçiçek’in hamileliğini öğrendiği günden beri karısına her gün farklı bir çiçek alıp geliyordu. Demek bu güne kırmızı bir gül düşmüştü.

 

Kocasına doğru küçük bir adım atarken seslenmek için dudaklarını araladı. Neşeyle “Fırat...” diyecek oldu ama dudaklarından çıkan sözcük neşeden çok uzak, acı içinde çıktı.

 

Önce tüm göğü susturan bir silah sesi hemen ardından da sol göğsünün bir karış yukarısında keskin bir acı hissetti. Acı öyle fazlaydı ki ciğerlerine çektiği nefes orada sıkışıp kaldı. Ayaklarının altındaki toprak kayarken masmavi gökyüzüne kara çalındı. Yaşlar, gözlerinden akıp yanaklarını bulurken bir an her şeyin sonunun geldiğini hissetti. Sızlanmak, belki de ah etmek istedi ama nefesini kesen acı yüzünden yalnızca acı içinde inledi.

 

Aydınlık kendini usul usul yerini karanlığa bırakırken duyduğu son ses kocasının, “Balkız!” diye bağıran acı sesi oldu.

 

Fırat önce kulağında ardından da tüm hücrelerin de yankılanan silah sesini duyduğunda başını hızla kaldırdı. Nefesi ansızın ciğerlerini terk ederken elindeki kırmızı gül yeri boyladı.

 

 

Karısını gök mavisi gözleri acıyla kısılmış, dikildiğinden beri heyecanla giymeyi beklediği elbisesi kana bulanmıştı.

 

Sanki gök kanlı bir çarşafla kaplanmıştı o an.

 

"Balkız!" diye bir feryat koptu dudaklarının arasından. Karısını yere düşerken aklında tek bir şey vardı; kaybetmek...

 

BÖLÜM SONU

 

Ay ben çok kötü oldum😢

 

Elim ayağım titriyor. Güle oynaya son sahneyi yazarım zannediyordum ama hiç öyle olmadı. Resmen nefes alamıyorum.

 

Her neyse...

 

Bölüm nasıldı?

 

(Sanırım çok yanlış bir soru oldu.)

 

Eğer bu bölüme bir sürü yorum yapmazsanız Günçiçek’i öldürürüm.

 

(Şaka! Ama siz yine de bir sürü bölüm yapın.)

 

 

 

Sizce Günçiçeği vuran kişi kim?

 

Her neyse çok konuştum yine. Sizi çooooooook seviyorum ve size deliler gibi aşığım bunu unutmayın ve bana çok kızmayın. Hepiniz ayrı ayrı benim için çok değerlisiniz. Bana istediğiniz zaman ulaşabilirsiniz. Seve seve sizinle konuşurum.

 

Allah'a emanet olun 🌼

 

Dipnot; bölümler iki haftada bir gelecek😘

NOT; İki hafta kadar önce kitabımı bu uygulamadan kaldırmaya karar vermiştim ama sizden gelen mesajlar üzerine ve aslından biraz düşününce bu yapacağımın sizi yarı yolda bırakmak olduğunu fark ettim. Bu yüzden kitabımız final verene kadar bu uygulamada durmaya devam edecek. Daha önce aldığım karar için üzgünüm.

İkinci olarakta bölümleri Wattpad uygulamasında kopyalayıp buraya taşıdığım için uygulamadan kaynaklı olarak paragraf arası boşlukların çok olması, kelime arası boşlukların yok edilmesi gibi sorunlar yaşıyorum. Bu sorunların benden kaynaklı olmadığını ve bu hataları maruz görmenizi rica ediyorum. Sizi seviyorum, iyi geceler✨

 

INSTAGRAM: kara_gul_ _63

TİK-TOK: guullaarreess63

Bölüm : 21.04.2025 00:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...