
Yeni bölüm geldi.
Nasılsınız bakalım?
Bu bölüm çok zor yazdığım bir bölüm oldu😖 tövbe ettim bir daha böyle şeyler yazmayacağım.
Neyse daha fazla bekletmeden bölüme geçelim.
Bölümü düzenlemeden attım hata varsa lütfen yorumlarda belirttin. Düzenlemeye vaktim olmadı.
Bolca yorum yapmayı unutmayın.
KEYİFLİ OKUMALAR
▪️▪️▪️▪️▪️
Yaşlı adam elinde tuttuğu sigarasından derin bir nefes alırken kısık gözlerle etrafa kısa bir bakış attı. Her şey, her zaman olduğu gibiydi. Sokakta oynayan çocuklar, dedikodu yapmak için toplanmış kadınlar vardı köyün köhne sokaklarında.
Sigarasından son bir nefes çekip ayağa kalktı. son yaşadıklarından sonra yaşlı bedeni daha da sızlar, onu geceleri uyutmaz olmuştu. Dün gecenin uykusuzluğu vardı ama uyusa da geçeceğini zannetmiyordu. Her zaman olduğu gibi uzun süredir açmadığı dükkanına doğru gitti. Bakışları yerde ağır ağır yürüyor, kimseyle ilgilenmediğini açıkça belli ediyordu. Hoş, kimse de onunla göz göze gelmek istemiyordu.
Dedikoducusu Gülten'in evinin önünden geçerken yine başını kaldırmadı ama kulağına çalınan sese engel olamadı.
"Nereye gidiyor bu Selmalar?" diye sordu adını bilmediği bir kadın. Gülten her zamanki cırtlak sesiyle soruyu cevapladı.
"Duymadın mı? Tahırlar doğacak torununları için yemek veriyormuş. Oraya gidiyor herhalde."
Bebek mi? Oğlunun ölümüne sebep olan o or*spunun mu bebeği olacaktı? Hem de oğlu soğuk toprağın altında yatarken! İçi büyük bir öfkeyle doldu.
"Vallaha kız iyi yere kapak attı. Kim derdi Günçiçek'in bey karısı olacağını. Ama kesin bir işi var bunu içinde yoksa koskoca Fırat Bey niye namusu gitmiş kızı alsın..."
İki kadın arasında sohbet bu şekilde devam ederken yaşlı adam sinirle evine doğru yürümeye başladı. Onun oğlu toprağın altında yatarken onlar mutlu muydu?
Evet oğlu bir hata işlemiş, nefsine hakim olamamıştı. Gaflete düşmüş yapmıştı bir şeyler ama köy halkı çok büyütmüştü. Evlenirlerdi olur biterdi. Hem Günçiçek'in kuyruk sallamadığı ne malumdu. Tüm suç oğluna yıkılması hataydı.
Yaşlı adam oğlunu kaçırdığı sırada Sadun Bey'in kapısına gitmiş, 'unutalım bu işi. Evlenirler olur biter' demişti. Elbette ki Sadun Bey bunu kabul etmemiş, kovmuştu yaşlı adamı. Kıızını, bir canavara teslim edecek bir baba değildi. Adamın iğrenç teklifini uyar duymaz üstüne çullanmıştı. Eğer yanında başkaları olmasaydı adamın yaşına bakmaz oracıkta öldürüdü. Sadun bey kızı için yaş dökerken yaşlı adam hiç utanmadan böyle bir teklifte bulunmuştu. Ama yaşlı adamın umrunda olmamıştı, sonuçta o oğlunu çoktan kaçırmıştı şehirden. Ama bir hafta sonra bir haber gelmişti. Oğlu öldürülmüştü... Sonu ölüm olmamalıydı. Oğlu daha çok gençti, o da herkes gibi bir hata etmişti işte...
Yaşlı adamı asıl sinirlendiren şey; oğlunun ölümüne sebep olan o kızın telli duvaklı gelin olup gitmesiydi.
(Yazar notu; Güzelim kız bide senin bok çukuru suratlı oğlun için yas mı tutacaktı? Kusura bakmayın, ben yazıyorum ama bu pislik çok sinirlerimi bozuyor.)
Geldiği yolu geri dönüp evine girdi. Evi darma duman edip sakladığı silahı bulduğunda beline takıp hışımla evden çıktı. Bu iş bugün bitecekti. İntikamını alacak, gerekirse hapse girecekti. Oğlunun ölümüne sebep olan hiç kimsenin mutlu olmasına izin vermeyecekti.
Kapını önündeki motoruna binip yola koyuldu.
▪️▪️▪️▪️▪️
Yaşlı adam, köyün içine girdiğinde motorundan inip kalabalığa doğru ilerlemeye başladı. Etraf o kadar kalabalıktı ki kimse aralarında bir yabancının döndüğünün farkında değildi. Yemeklerin yendiği kısma geldiğinde kalabalık gözünü korkutsa da vazgeçmedi. Bakışları kalabalığın içinde gezindi, bu kalabalık içindeki cesareti öldürmeden işini halletmeliydi. Fırat'ı, evin arkasına doğru ilerlediğini fark ettiğinde sessizce arkasından ilerlemeye başladı.
Evin arkasına gittiklerinde yaşlı adam, Fırat'ın on adım arkasında duruyordu. Silahını belinden çıkarmadan önce etrafı son bir kez daha kontrol etti. Silahını belinden çıkartıp Fırat'a doğru nişan aldığında içinden bir ses bunu yapmamasını söyledi ama o sesi hemen susturdu. Daha önce hiç silah kullanmadığı için eli titrese de ölen oğlunu düşünerek daha sıkı tuttu silahı. İçinde heyecan ve korku belirdiğinde işaret parmağını tetiğin üzerine koydu. Derin bir nefes alıp tetiğe bastı ama hedefi tam anlamıyla tutturamadığı için kurşun çok yanlış bir açıyla başka bir tarafa doğru ilerledi.
Silahı ateşlediğinde, silahtan çıkan kurşunla bir adım geri düşerken elindeki silahı yere düşürdü. Ne yaptığını fark ettiğinde içi amansız bir korkuyla doldu. Elinden düşen silahı umursamadan koşarak motoruna doğru giderken en son gördüğü şey ise, yere düşen karısına koşan Fıratdı.
▪️▪️▪️▪️▪️
Fırat karısını her zaman gökyüzüne benzetirdi. Mavi göğün kıskandığı gözleri taşırken başka neye benzetebilirdi ki? Başını kaldırdığında gökyüzü insana nefes aldırıyordu. Tıpkı Fırat'ın karısına her baktığında nefes aldığı gibi. Ama bugün o gökyüzüsü kana bulanmıştı ve nefes aldırmak yerine nefesini kesiyordu.
"Bakız!" diye bir feryat koptu dudaklarının arasından. Bacakları ondan bağımsız sevdiği kadına koşarken aklında tek bir şey vardı; kaybetmek...
Yıllar sonra Günçiçek ile aydınlığa kavuşmuşken ya onu kaybedip karanlığa mahkum olursa?
Koşarak karısını yanına gittiğinde daha fazla ayakta durmadı. Dizlerinin üzerine düşerken "Balkız!" diye bağırdı göğü inleten bir sesle. Göğsü acıyla feryat ederken nasıl kayıtsız kalabilir?
Karısının geriye düşen başını kucağına alıp, "Gözlerini aç Balkızım," diye fısıldadı ama Günçiçek çoktan karanlığa teslim olmuştu. Göz bebeklerini zorlayan yaşları zorlukla geri itip karısını hızla kucağına aldı. Yolunu kaybetmiş bir bedevi gibi sarsak adımlarla koşmaya başladığında "N'olur bırakma beni Balkız... Ne olur..." diye fısıldıyordu.
Nihayet kapı önüne geldiğinde boğazını yırtarcasına bağırdı. "Ahmet! Ahmet!"
"Ağabey!" Diye koşarak yanına gelen Ahmet yengesini kanlı bedenini gördüğümde adımları havada asılı kaldı. Günçiçek'in üst bedeninin tamamı kanlar içindeydi, nereden vurulduğu belli değildi. Fırat, "Ahmet, çabuk!"dedi acı içinde. Kolları, sevdiği kadını kanlı bedenini taşıyamayacak kadar güçsüzdü.
"Araba... Günçiçek..." Fırat konuşmaya çalışsa da bir türlü kelimeleri bir araya getiremiyordu. "Çabuk arabayı getir Ahmet ,çabuk!"
Ahmet, dağ gibi abisinin gözünden yaş geldiğini gördüğünde ancak kendine gelebildi. Koşarak abisinin yanından ayrılıp arabayı getirmeye gitti.
Fırat karısını bedene daha sıkı sarılırken "Dayan Balkız, dayan." diye fısıldadı. Yüreği büyük bir enkazın altında kalmış gibi acı çekiyor, içine çektiği her nefes zehir olarak tesir ediyordu vücuduna.
"Kızım!" diye feryat eden Sadun Bey'in sesini duyduğunda düğün günü Sadun Bey'in dedikleri aklına geldi. "Unutma kızım yanlız benim değil Allah'ın da sana emaneti." Koruyamamıştı Fırat. Sevdiği kör bir kurşundan koruyamamıştı! Gözleri önünde sevdiği kadın vurulmuştu ama o hiçbir şey yapamamıştı.
Sadun Bey'in onu tutan adamların arasında kızına gitmek için çırpınırken Ahmet arabayı ağabeyinin önünde durdurdu. Misafir geleceği için arabaları uzağa bırakmışlardı.
Fırat dermansız ayaklarıyla arabaya koşup kucağında karısıyla arkaya oturdu. Araba hiç vakit kaybetmeden çalıştığında Fırat acı içinde başını karısının alnına yasladı.
Göz bebeklerini acıtan yaşlar yüzünde yer bulurken "Balkız," dedi soluksuz kalmış gibi. "N'olur karanlığa mahkum etme beni. Ben; bebeğimizi kucağımıza almayı hayal ettim, senin kanlı bedenini değil."
Dakikalar birbirini kovalarken araba toprak yolda hızla gidiyordu. Her geçen saniye Fırat'ın içinde yangınlara sebep olurken, gözünden akan yaşlarla bağırdı. "Daha hızlı sür şu arabayı!"
Bakışları tekrar karısını bulduğunda sert bir soluk çekti içine. Kapalı gözleri ardındaki mavilikleri özlediğini hissetti. Bir daha görmeyecek olma düşüncesi aklına bir yılan gibi sızdığında başını iki yana salladı. Balkız'ı onu asla yanlız bırakmazdı. Bırakmayacaktı. Bırakmamalıydı. Bırakmazdı değil mi?
▪️▪️▪️▪️▪️
Araba nihayet hastanenin kapısını önünde durduğunda Fırat hiç vakit kaybetmeden indi arabadan. Sert adımları yeri döverken hastaneye girdi.
"Yardım edin!.. Doktor!.."
Ona doğru gelen beyaz önlüklü birkaç hemşireyi gördüğünde koşarak karısını getirdikleri sedyeye bıraktı.
"Ne oldu?" diye soran hemşireye yardım dileyen gözlerle baktı.
"Vuruldu," dedi içi gider gibi.
"Çok kan kaybetmiş!" diye bağırdı bir başka hemşire hastanenin koridorunda koşarken.
"Kan gurubu ne?"
Bilmiyorum dercesine başını iki yana salladı Fırat.
"Acil kan desteğine ihtiyaç var. Kan gurubu öğrenin!" diye bağırdıkları sırada ameliyathanenin önüne gelinmişti. Hemşireler ve Günçiçek içeri girerken, bir başka hemşire Fırat'ı zor tutmuştu.
"Giremezsiniz, dedim beyefendi!"
"Karım içerde. Gitmek zorundayım!"
"Anlıyorum ama bu durum hasta için tehlikeli arz ediyor. Lütfen burada bekleyin, biz sizi bilgilendireceğiz." dedi hemşire ılımlı olmaya çalışarak.
"Hamile o..." dedi Fırat zor çıkan sesiyle. Nasıl bebeğinden ve karısından ayrı durabilirdi ki?
Hemşirenin bakışları, duyduklarıyla değişirken Fırat'a cevap vermeden içeri girdi.
Fırat hemşirenin arkasından koşsa da yetişememiş ve ameliyathanenin kapısı kapanmıştı.
Fırat kendiniz zorluk arkasındaki sandalyeye bıraktığında ona doğru koşan kardeşini gördü. "Ağabey," dedi Ahmet nefes nefese kalmış bir şekilde. "Yengem... Yengem nerede?"
"İçeri aldılar,"dedi Fırat gözlerini ameliyat kapısından ayırmadan. Ruhu ve kalbi de o ameliyat odasında duruyordu. Eğer Günçiçek bu odadan sağ çıkmazsa kalbi ve ruhu da orada can verecekti...
"Ağabey..." dedi tekrar Ahmet. Konuşup konuşmamakta tereddüt ediyordu. Ama abisine olanları anlatmak zorundaydı. Onlar aceleyle köy meydanını terk ereken silah sesinden dolayı jandarmalar köye gelmişti.
"Yengemi vuran, o itin babasıymış. Siahı bırakıp kaçmış. Jandarmalar geldi, silah o adamın üzerine kayıtlı."
"Peki adam?" dedi Fırat dişleri arasında. O adamı bulacak ve doğduğuna pişman edecekti.
"Kaçmış..."
Fırat hışımla yerinden kalkıp Ahmet'in yakalarına yapıştı. Zorlukla ayakta dursa da o adamın sevdiği kadının canını yaktığı düşüncesi on güç veriyordu. "O adamı bul, Ahmet! Diri veya ölü getir onu bana!"
Ahmet kararlılıkla başını salladığında abisini elleri arasından kurtuldu. Ama daha söyleyecekleri bitmemişti ve nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.
"Ağabey..." Dedi Ahmet çekinerek.
"Ne var!" dedi Fırat bakışlarını tekrar ameliyathanenin kapısına dikerken. Oradan çıkacak en küçük kelime ciğerine çektiği nefes kadar değerliydi.
"Annemler, Sadun amcalar falan yoldaymış... Buraya geliyorlar."
Fırat acı içinde başını salladı. Gelenlere nasıl hesap vereceğini bilmiyordu. Karısı kendi evinin önünde birkaç adım uzağında vurulmuştu ama Fırat hiçbir şey yapamamıştı.
Zorlukla başını sallayıp, "Tamam sen git Ahmet," diyebildi.
Ahmet'in gidişinin ardından hastane koridorunda yalnız kaldığında yaşanan her şey üzerine yığıldı. Gözleri acıyla sızladığında buna engel olamadı. Karısına saplanan ama onu canını yakan kurşuna ağladı. Bebeğinin varlığını kutlayamazken sevdiği kadının yokluğuyla sınandığı için ağladı.
▪️▪️▪️▪️▪️
Ameliyata gireli tam tamına bir saat geçmişti ama ne gelen vardı ne giden. Fırat elleri kolları bağlı öylece kapı önünde bekliyordu. Ağlamaktan yanan gözleri kan çanağına dönüş olsa da tek bir dakika bile gözünü kapıdan ayırmadı.
"Oğlum!"
"Fırat!"
"Ağabey!"
"Fırat ağabey!"
Fırat başını kaldırdığında karşısında ailesini görmeyi beklemiyordu. Melek ve Ayşegül ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Öyle ki Melek, ayakta zor duruyordu.
Annesi ve Selma hanımın hali ise en beteriydi. Nerdeyse düşüp bayılacaklardı.
Sadun bey gelir gelmez, "Kızım nerede? Nasıl?" diye bağırdığında verecek bir cevabı yoktu. O da saatlerdir gelecek en küçük haberi bekliyordu.
Fırat cevap veremediğinde Sadun damadının yakasını tuttu. O an Fırat, "Ameliyata aldılar..." diyebildi sadece. Şu an Sadun Bey'in yakasını tutması gururuna dokunsa da sesini etmedi. Kimse ona bu şekilde davranamazdı ama karşıdaki kişinin sevdiği kadını babası olması elini kolunu bağlıyordu.
"Sadun amca sakin olun. Kavganın ne yeri ne de zamanı." Ali'nin konuşmasıyla Sadun Bey elini çekse de hala bakışları Fırat'ın üzerindeydi. "Nasıl oldu bu? Kim kızıma neden düşman olur? Eğer kızıma bir şey olursa... Onu bu hale getireni de, bu hale düşmesine sebep olanları yaşatmam." Bu sözler alenen Fırat'a da söylenmişti.
Fırat gözlerini kapatıp dişlerini sinirle sıktı. Şu an zamanı değildi. Sakin olmalı ve sabretmeli. Günçiçek için. Sevdiği, Balkızı, karısı için tüm bunlara sabretmeliydi.
"Ağabey, istersen biz bi' dışarı çıkalım." Fırat başını sallayarak onayladı. Buradan uzaklaşmak onun için iyi olacaktı.
Beraber dışarı çıktıklarında Fırat kendini bulduğu ilk banka attı. Ayakta duracak hali yoktu. Başını ellerinin arasına alıp bakışlarını yere sabitledi.
Şu an burada oturuyor olmak çok ağırına gidiyordu. Nefes almak insana zor gelir miydi? Zor geliyormuş demek ki. Çünkü Fırat'ın aldığı her nefes bıçak gibi ciğerine batıyordu.
Kendini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Ne zor şey bu böyle? Yaşamak mı denirdi bu hale? Ölüm bu halden çok daha güzeldi Fırat'a göre.
Düşünceleri büyük bir girdap gibi onu içine çekerken gözler yerdeki küçük papatyaya kaldı. Eline uzatıp papatyayı aldı. Sevgi uğruna katledilen bir çiçek neden bu kadar güzeldi ki? Neden usanmadan her toprakta çıkardı ki? Belki de birgün gerçek sevgiyi bulabilmek için başkalarının sevgisi uğruna ölmeyi seçiyordu bu çiçek... Ama değer miydi?
Dakikalarca elindeki çiçeğe baktı Fırat. Düşünceleri onu terk etmeyeceğini fark ettiğinde elindeki çiçekle yerinden kalktı.
Çiçeği sıkı sıkı tutup hastaneye girdi tekrar. Ameliyathanenin önüne geldiğinde bakışların duvardaki saatte kaydı. Tam tamına 3 saat 47 dakikadır karısını görmüyordu.
Hiç kimseye bakmadan herhangi bir sandalyeye oturdu. Şu an konuşacak durumda değildi.
Bakışlarını ameliyathaneden ayırmadan yarım saat orada oturdu. Tüm umutları yavaş yavaş tükenmeye başladığında ameliyathanenin kapısı açıldı. Hızla yerinde kalkıp doktora yanına gitti.
"Karım... Karım nasıl?"
Doktorun bakışları ailenin kısa bir şekilde dolaştı. Yüzünde küçük bir tebessüm yerleştirip konuştu.
"Hastamız şu an iyi... Aynı zamanda bebeğimiz de gayet iyi. Hastamız çok kan kaybetmiş olsa da kurşun riskli bir bölgeye gelmemişti. Çok kan kaybettiği için bebekte risk altında olsa da bebek anneye tutunmayı başardı. Sadece hastamızı bir süre uyutmalıyız. Çok kan kaybetti vücudunun toparlanması gerek. Tekrardan geçmiş olsun."
Etraftaki herkes mutluluk nidaları atarken Fırat ne yapacağını bilmiyordu. Günçiçek'i o halde gördükten sonra kendini kötü olan her şeye öyle hazırlamıştı ki şu an yaşananlar inanılmaz geliyordu. Ama sevdiği kadın ve bebeği hayattaydı, daha ne isterdi ki?
Doktor gideceği sırada hemen durdurdu. "Karımı görebilir miyim?"
"Fazla uzun tutmayacak şekilde evet. Hemşire hanım size yardımcı olsun."
▪️▪️▪️▪️▪️
Fırat odaya adım atar atmaz saatlerdir ilk kez nefes aldığını hissetti. Yavaşça karısına doğru ilerlemeye başladı ama bunu yaparken korkak bir çocuk gibiydi.
Karısını bağlı olduğu kabloları gördüğünde içi acısa da yaşadığı için şükretti.
"Balkız..." Ağır adımlarla karısına yaklaşıp dikkatlice elini tuttu. Küçük bir öpücük kondurdu tuttuğu eline. Dudakları ve yanakları pembeliğini yitirmişti. Ve bu durum Fırat'ın canını yakıyordu.
"Gideceksin diye çok korktum Balkız. Nefesim kesildi zannettim. Canımı almışlarda bedenimi burada bırakmışlar gibiydi yokluğun." Bakışları Günçiçeğin karnına kaydığında yüzünde tarifi imkansız bir gülümseme belirdi. "Ama gitmedin... O da gitmedi."
"Beyefendi lütfen artık çıkar mısınız?"
Konuşan hemşireyle Fırat yerinden kalkıp karısını alnına ve gözlerine küçük bir öpücük kondurdu. "Aç gözlerini Balkız ve bana nefes ol."
Elinde tuttuğu papatyayı yandaki masaya bırakıp ayaklandı. Bugün ona çiçek vermemişti. Bir söz vermişti Fırat; her güne bir çiçekti. Bugüne de papatya düşmüştü.
BÖLÜM SONU
Herkese selam 🌼
Bölüm nasıldı?
Herkes Dilan zannetti ama Dilan değil. Ne düşünüyorsunuz?
Bölümü yazarken aklım pek yerinde değildi. Hatam falan varsa lütfen kusura bakmayın 🌼
Aslında bölümü daha can alıcı bir şekilde bitirmeyi planlıyordum ama bu bölümü yazmak bile çok zor oldu. Bir de size kıyamadım 🤗
Bebeğimiz ölmedi. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok ikilemde kaldım. Ama sonra kıyamadım Fıratıma.
Duyguları tam anlamıyla yansıtmıiımdır inşallah.
Neyse ben yine çok konuştum. Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın.
Allah'a emanet olun 🌼
INSTAGRAM: kara_gul_ _63
TİK-TOK: guullaarreess63
WATTPAD:
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |