
Yeni bölüm geldiiiii
Lafı çok uzatmadan sizi bölümle baş başa bırakıyorum.
İYİ OKUMALAR
2 HAFTA SONRA
Günler birbir ardından sıralanmış, güneş batmış olsa da ertesi sabah daha aydınlık doğmuştu. Tıpkı hayatlarımız gibi. İnsan, karanlıkta kaldı mı, umudunu yitirmemeli. Çünkü her karanlığın bir aydınlığı vardır.
Fırat heyecanlı adımlarla hastanenin koridorlarını arşınlarken günler sonra nefes aldığını hissetti. İçinde tarifi imkansız bir mutluluk vardı.
Karısının bulunduğu odanın önüne geldiğinde hiç vakit kaybetmeden kapıyı açıp içeri girdi. Aceleci adımlarla yatağın yanındaki sandalyeye oturduğunda beklenti dolu gözlerini karısına sabitledi.
İki haftadır bu günü bekliyordu. Günçiçek doktorların dediği gibi bir süre uyutulmuştu. Yaklaşık iki hafta. Durumu iyiye gittiğinde ise normal bir odaya alınmıştı. Doktorların dediğine göre artık uyanması gerekiyordu.
Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı. Bir saatin ardından Günçiçek parmaklarını oynatmış, zorlukla gözlerini açmaya çalışmıştı ama bir türlü gözlerini açamamıştı.
Boğazında keskin bir acı hissettiğinde bilinçsizce, "Su," diye mırıldandı. Fırat aceleci hareketlerle su şişesini eline alıp karısını başını hafifçe kalırdı. Suyu içerken bile Günçiçek gözlerini açmamıştı.
Başı tekrar yastığı bulduğunda gözlerini tekrar açmaya çalıştı. Gözleri acısa da sonunda araladığında ilk gördüğü şey ona mutlulukla bakan bir çift kara göz oldu.
"Fırat?" dedi ne olduğunu ve ne yaşadığını anlamaz bir şekilde.
"Balkız," dedi Fırat kısık bir sesle. Günçiçek, sevdiği kadın o kadar uzun bir süredir uyuyordu gibi uyanmış olması mucize gibi geliyordu. Hasret kalkmıştı bir çift göze. Onun için yaşam; bir çift gök mavi gözde saklıydı.
"Ne oldu bana?" diye sordu Günçiçek uzun süredir konuşmadığı için çatallaşmış sesiyle. Konuştukça boğazı ağrıyor, göğsüne anlamsız bir acı peyda oluyordu.
"Hastanedeyiz," dedi Fırat içine derin bir nefes çekerken. Aldığı nefes göğsüne dar geldi. "Vuruldun..." Söyleyeceklerini içinde tartığında konuşmaya devam etti. "Mahsulleri sattığımız sırada aramızda anlaşmazlık çıktı. Adam aklınca beni korkutup intikam alacakmış. Önemsiz bir şey, Balkız."
Doğruları anlatmayı düşünmüyordu, Fırat. Geçmişi tekrar tekrar önüne serip karısını üzmek istemiyordu. Köprünün altından çok su akmıştı. Eğer Günçiçek öğrenirse geçmiş aklına gelecek ve üzülecekti. Gerek yoktu. Geçmişi deşipte geleceğe gölge düşürmeye gerek yoktu.
Zaten o adamdan da intikamını alamamıştı. Evet bulmuşlardı ama daha işlerini halletmeden jandarma arayı girip adamı almıştı. Ama Fırat karısına silah sıkan parmakları da, bunu düşünen kafasını da gereğince kırmıştı. Eğer jandarma gelmeseydi elinde kalırdı o adam.
"Niye ki?" diye sordu Günçiçek. Söylenenler hiç mantıklı değildi. Hem böyle bir olay yalaşansaydı Fırat anlatırdı. Eli karnına gittiğinde "Bebeğim?"diye sordu korkuyla. Yüreğinde bir korku yeşerdiğinde gözleri çoktan dolmuştu. Yaşanan her şey bir bir gözlerinin önüne geldiğinde düşündüğü ilk şey bebeği oldu.
"Şşş," dedi ayağa kalkıp sarılabildiği kadar karısına sarılıp bir elini karnını üzerine koydu. "O burada ve çok iyi. Korkma güzelim bebeğimiz çok iyi." dedi ve başına küçük bir öpücük kondurdu.
Tekrar yerine geçtiğinde, "Şimdi uyu ve dinlen Balkız'ım. Hem kendin hemde bebeğimiz için. Uyandığında her şeyi konuşacağız." dedi.
Günçiçek, "Ama Fırat!" dese de Fırat konuşarak karısını lafını kesti. "Ben ne zaman seni üzecek bir şey yaptım güzelim? Şimdi uyu bi'tanem! Her şey uyandığında."
Günçiçek, tam olarak tatmin olmasa da narkozun etkisiyle bastıran uykuya daha fazla karşı koyamadı. Ve kendini uçsuz bucaksız karanlığa bıraktı.
▪️▪️▪️▪️▪️
Günçiçek gözlerini tekrar açtığında boğazında aynı keskin acı vardı. Bakışlarını kısa bir şekilde odada gezdirdiğin de hiç kimsenin olmadığını fark etti.
Yandaki komidinin üzerinde su alabilmek için hafifçe yatakta hareket etti. Omzundaki sargı anında sızladı ama aldırmadı. Bakışları komidinin üzerindeki vazoya çarptığında kaşları çattı. Vazonun içinde çeşit çeşit çiçek vardı. Menekşe, şakayık, sümbül... Vazonun hemen dibinde ise yaprakları solmuş küçük bir papatya vardı. Elini küçük papatyaya atıp aldı. Papatya tamamen kurumuş. Eğer biraz baskı uygularsa papatya toz olur giderdi.
Kapı ardından sesler geldiğinde Günçiçek, elindeki papatyayı dikkatli bir şekilde yerine bıraktı. Nedense o papatyaya bir zarar gelsin istemedi.
"Kızım!" diye içeri giren Sadun Bey kızını uyanık gördüğünde yüzünde kocaman bir gülüş belirdi. Hızlıca kızını yanına gidip canını acıtmayacak şekilde sarılmaya çalıştı. Sadun Bey'in hemen arkasından Selma Hanım girmiş kızını iyi gördüğünde gözyaşlarını tutamamıştı.
Günçiçek bir yandan annesi bir yandan babasıyla konuşmaya çalışmış, iyi olduğunu gösterebilmek için gülümsemişti. Ama hangi anne babanın yüreği kızını bu haline dayanırdı ki? Günçiçek her ne kadar konuşsa da bi türlü iyi olduğunu kanıtlamayı başaramadı.
Bir süre sonra kaynanası Sakine Hanım, Ayşegül ve Melek de odaya girmişti. Onlarda Günçiçek'in üzerine titremiş, iyi olduğuna emin olmak istemişti.
Bir saat boyunca Günçiçek, aile üyeleriyle gücü yettiğince konuşmuştu. Gözleri yavaş yavaş yorgunluktan kapanmaya başladığında herkes tek tek odadan çıkmıştı.
▪️▪️▪️▪️▪️
Günçiçek tekrar gözlerini açtığında bu sefer karşısında bir çift kara göz vardı. "Fırat," dedi hala uyku akan sesiyle. "Neredeydin?"
Fırat bir elini karısını pembeliğine yeni ulaşmış yanaklarına koyup okşadı. "Doktorun yanındaydım. Hadi kalk seni doyuralım. Doktor çorba içebileceğini söyledi."
Günçiçek başını yorgunca salladı. Saatlerdir uyuyordu ama hâlâ kendini fazlasıyla yorgun hissediyodu. Fırat, Günçiçek'e yardım edip hafif doğrulamasına yardımcı oldu.
Fırat önce karısını önüne küçük bir bez serdi. Ardından gidip aldığı çorbayı açıp dikkatli bir şekilde Günçiçek'e içirmeye başladı.
Fırat çorbayı içirdiği sırada ikisi de hiç konuşmadı ama gözleri bir an olsun birbirinden ayrılmadı. Çorba içme faslı bittiğinde, "Sen bir şey yemedin ama Fırat!" dedi Günçiçek.
Fırat bu iki haftada doğru düzgün yemek yememesine rağmen, "Ben önceden yedim Balkız'ım. Sen boşver beni hadi dinlen," dedi.
Günçiçek yorgunluktan olsa gerek bu konu üstünde fazla durmadan başını salladı. Tekrar yatağına yerleştiğinde Fırat ışığı kapatıp yanındaki sandalyeye oturdu.
"Fırat," dedi Günçiçek. Çok uykusu vardı ama uyuyamıyordu. "Sen orada mı uyuyacaksın?"
"Uyu Balkız," dedi Fırat. Eğer orada uyuyacağını söylerse olay uzar giderdi.
"Fırat yanımda uyu!" O kadar çok kocasıyla uyumaya alışmıştı ki şu an uyumak istemiyordu. Sandalyede uyuyacak olması da canını sıkıyordu.
"Güzelim ben yanında nasıl uyuyayım? Orada yer mi var? Canın acır bi'tanem."
Günçiçek küskünce omzunu silkti. Canı manı umrunda değildi o kocasını istiyordu.
Fırat karısını bu haline dayanamayıp, sandalyesi biraz yakınlaştırıp sadece başını yastığın üzerine koydu.
"Oldu mu?"
Günçiçek hemen başını biraz daha Fırat'ın yüzüne yakınlaştırıp, bir elini yanağına koyup yavaşça okşadı.
Yüzü solmuş, canlılığını kaybetmişti. Göz altlarında uykusuzluktan morarmıştı. Gözlerinden yorgunluk akarken yüzünde her şeye tezat bir gülüş vardı.
"Fırat..." diye mırıldandı Günçiçek. "Çok üzüldün mü sevdiğim?"
Fırat'ın yüzündeki gülümseme gölgelenirken boğazından sert bir yutkunma geçti. "Ruhum canımdan çekilmiş gibi hissettim Balkız. Sanki o kurşun senin değil benim göğsümü deldi. Sensiz canım çok acıdı be gülüm?"
"Çok mu acıdı?" dedi Günçiçek inanmak istemez gibi. Gözleri hafiften dolmaya başladığında Fırat'ın yanağına tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu. "Öpsem geçer mi?"
Geçmezdi. Ölse o günü unutamazdı Fırat. Ruhunda o güne dair tonla yara açılmıştı.
"Canım dün acıdı Balkız ama sen bugün için öp. Bu günümüze armağan et sevgini."
Yanağına, alnına, gözlerine binlerce öpücük kondurdu Günçiçek. Bu güne armağan etti tüm sevgisini. Fırat'la olacak her güne armağan etti.
İnsan dünü hatırlamak yerine yarını hayal etmeli. Çünkü mutluluk dünde değil yarın da saklıdır.
▪️▪️▪️▪️▪️
Fırat, boynunu ovuşturarak hastanenin koridorunda yürüyordu. Az önce doktorun odasından çıkmıştı. Çok şükür ki karısı bugün taburcu olabiliyordu. Uyutulduğu iki hafta da yarası daha iyi olmuş, uyandığında da artık hastanede kalmalar için bir sebep kalmamıştı.
Gülümseyerek yürürken dün gece geldi aklına. Dün gece orada, yastığını üzerinde uyuya kalmıştı. Ama tüm gece karısının yüzündeki dudaklarını hissetmişti.
Biraz boynu ağrısa da uzun süredir bu kadar iyi bir uyku uyumamıştı.
Kapını önüne geldiğinde gülümseyerek kapıyı aralayıp içeri girdi. Sadun Bey'in Günçiçek'in yanında gördüğünde yüzünde ki gülümseme bir an dondu. Şu iki hafta da Sadun Bey'le araları biraz limoniydi. Fırat ve Ahmet dışında kimse gerçeği bilmediği için herkes Günçiçek'i, Fırat'ın hüsümetli olduğu kişi tarafından vurulduğunu düşünüyordu. Sadun Bey dışından bir şey demese de herkes Fırat'ı suçladığının farkındaydı. Anlıyordu aslında, kızı vurulmuştu ama Fırat zaten bu duruma engel olabilseydi olurdu. Niye sevdiği kadının canı acısın isterdi ki?
Bakışları sevdiği kadını bulduğunda, gülümsemesi yüzünde yeniden yeşerdi. Bir insanın bakışı, kalbi titretir mi? Öyle güzel bakıyordu ki... insan o bakışlarda can verip can bulurdu.
"Doktorla konuştum, bugün çıkacağız." dedi karısının yanına giderken.
"Niye bu kadar çabuk?"
Konuşan kayınbabasıyla derin bir nefes aldı Fırat. Biraz daha sabır, elbet bitecekti bu işkence.
"Ben de gitmek istiyorum baba." Çok şükür Fırat cevap vermeden Günçiçek olaya dahil oldu. Günçiçek de babası ve sevdiği adamın arasında bir şeylerin olduğunu fark etmişti.
Sadun Bey kızının konuşmasıyla başını salladı sadece. Fırat Sadun Beyin çıkmasını beklerken Sadun Bey oturmaya devam etmişti.
Günçiçek'in, "Ben üstümü değiştireyim," mırıltısı Sadun Bey yerinden kaldırmıştı.
Sadun Bey ayağa kalkıp çıkarken Fırat rahat bir nefes aldı. Gülümseyerek karısına döndüğünde "Gel bakalım, üstünü değiştirelim." dedi.
Fırat, gülümseyerek karısına doğru ilerlerken Günçiçek çoktan küçük bir çocuk gibi kollarını kocasına uzatmıştı. Karısını sık sık bir çocuk gibi sevdiği için bu durum ikisi içinde çok normaldi. Hatta Günçiçek'in fazlasıyla hoşuna gidiyordu.
Fırat önce karısını kucağına alıp oturmasını sağladı. Ardından üzerindeki hasta kıyafetlerini yarasına dikkat ederek çıkardı.
Bakışları sağ göğsündeki yaraya kaydığını da boğazında sert bir yutkunma geçti. Günçiçek bunu fark ettiğinde yalandan elini çıplak koluna koyup, "Üşüdüm Fırat!" dedi.
Fırat, zorlukla bakışlarını oradan çektikten sonra kalın bir kazakla bol bir pijama giydirdi karısına. Başına da iğne oyalı yazmasını geçirdiğinde hazırdı.
Odada hiçbir şey kalmadığına emin olduğunda karısını dikkatlice kucağına aldı. Günçiçek anında kollarını Fırat'ın boynuna dolarken başını omzuna yaslamıştı.
Fırat önceden tüm aileyi yolladığı için şu an kafası rahatı. Sadun beyleri zaten Ahmet alacaktı.
Dışarıda sert bir soğuk vardı. Günçiçek kocasına daha çok sokulurken başını boyun girintisine gömdü.
Fırat hızlı adımlarla yürürken arabaya ulaşmıştı. Zorlukla arka tarafın kapısını açıp Günçiçek'i yerleştirdi. Çok önceden getirdiği küçük yastığı başının altına koyup ince battaniye üzerine örttü. Yavaş yavaş kışa girdikleri için havalar epey soğuktu.
Günçiçeği tam anlamıyla yerleştirdikten sonra şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı.
▪️▪️▪️▪️▪️
Yol fazlasıyla sessiz geçmişti. Günçiçek hâlâ nakozun etkisinden çıkamadığı için yol boyu uyuklamıştı. Köye yaklaştıklarında Günçiçek uyanmış, birkaç dakika sohbet edebilmişlerdi. Fırat iki hafta da olup biteni üstün körü anlatmış, Günçiçek ise dikkatlice kocasını dinlemişti.
Konağın önüne geldiklerinde Fırat arabayı durdurup çıktı. Yardıma gelen kapıdaki adamı durdurup, hızla hareketlerle arka kapıyı açıp karısını tekrar kucağına aldı. Günçiçek her zaman olduğu gibi kocasına iyice sokuldu.
Fırat, eve doğru ilerlerken Günçiçek, "Ev çok kalabalık mı?" diye sordu. Fırat başını salladı. "Biraz, geçmiş olsun gelenler var." Günçiçek oflayarak başını kocasının boynuna gömüp gözlerini kapattı. "O zaman soran olursa ben uyuyorum." Fırat gülerek başını salladı. Eve girdiklerinde Fırat oturma odasına girmeyi düşünmüyordu ama seslenen annesiyle durmak zorunda kaldı.
"Oğlum, geldiniz mi? Günçiçek nasıl?"
Fırat, teninin üzerinde hareket eden dudakları hissettiğinde boğazını temizleyerek, "İyi, uyuyor. Ben odaya çıkartayım," dedi. Annesine arkasını dönüp birkaç adım ilerledikten sonra karısına, "Uslu dur," dedi kısık bir sesle. Günçiçek umursamazca omuz silkti ve etrafında kimseinin olmamasının verdiği rahatlıkla parmaklarını kocasının saçlarında gezdiriken kulağının hemen altında küçük öpücükler kondurdu. Fırat, hızlıca merdivenleri çıktıktan sonra odalarının önüne gelip içeri girdi.
Oda tamamen temizlenmiş ve temiz çarşaflar serilmişti. Hava soğuk diye odanın köşesinde soba kurulmuştu ve içerisi sıcacık olmuştu.
Fırat karısını yatağın üzerine bıraktığı sırada karısını kolları hala boynuna sarılıydı. "Beni bırakmayı düşünüyor musun Balkız?"
Günçiçek başını iki yana sallarken kocasını biraz daha kendine çekti. Araba da belli etmese de Fırat olanları anlatırken canı acıyordu ve Günçiçek bunu fark etmişti.
Dudaklarını kısa bir an kocasını dudaklarına değdirip küçük bir buse kondurdu. "Seni seviyorum."
Fırat bunu beklemediği için bir an afallasada kendine gelip yatağa oturdu. Bir elini karısını yanağına koyup şefkatle okşadı. "Bende seni seviyorum Balkız."
Günçiçek bir kaç saniye kocasını gözlerine baktı. Hemen ardından da sıkıca sarıldı. O da çok korkmuştu. Bebeğine bir şey olacak, sevdiği adamı bir daha göremiyecek olmak onu deli gibi korkutmuştu.
"Ne oluyor Balkız'ım?" dedi Fırat karısını sırma saçlarını okşarken.
Günçiçek küskünce omuz silkti. "Beni hiç bırakma Fırat," dedi. Gözleri dolmuştu Günçiçek'İn. Fırat dün gece söyledikleriyle hamilelik hormonları üst üste gelmişti ve biraz duygusallaşmıştı.
"İstesen de bırakmam Balkız." Karısından ayrılıp yüzünü avuçlarının arasına aldı. Alnına küçük bir öpücük kondurdu.
Yüzünü Günçiçek'in yüzüne yaklaştırdığında Günçiçek, Fırat'ı beklemede kocasını dudaklarını öptü.
Sadece saf sevgi ve merhamet barındıran bir öpücüktü. Birbirine özlem duyan iki bedenin hasret gidermesiydi.
Günçiçek nefes alma gereği hissettiğinde yavaşça geri çekilip alnını Fırat'ın alnına yaslandı.
Günçiçek yavaşça gözlerini açıp kocasına baktı. Şu an aklından geçenlerin hiç sırası değildi ama söylemese de olmazdı. Dudaklarını diliyle ıslatıp kocasını kirli sakallarını okşadı.
"Fırat?"
"Hmm?"
"Ben acıktım." Uyandığında beridir hiç bir şey yememişti. Üstüne üstün hamileydi, karnı yavaştan guruldamaya başlamıştı.
Fırat küçük bir kahkaha attığında Günçiçek Fırat omzuna bir tane geçirdi. "Sen gül gül, benle bebeğim aç kalalım sen gül. Ne biçim kocasın be sen?"
Fırat kahkahasını zorlukla durdurup ona küçük bir çocuk gibi küsen karısını yanağını öptü. Ama bu öpücük yetmemiş olacak ki karısının yanağına dişlerini geçirdi.
"Fırat," diye sızlandı Günçiçek.
Fırat, hâlâ yüzünde yerini koruyan tebessümle, "Acıkan sadece sen değilsin, Balkız," dedi.
Günçiçek, gülerek kocasının yanağına küçük bir öpücük kondurdu ardından da ben acıktım nidaları atarak kocasını aşağı gönderdi.
▪️▪️▪️▪️▪️
Odanın kapısı çalındığında Günçiçek yavaşça yerinden doğrulup, "Gel!" dedi. Fırat, Yaklaşık 10-15 dakika önce aşağı gitmişti. Günçiçek başta Fırat'ın geldiğini zannetse de içeri giren babasıyla Fırat'ın gelmediğini anladı.
"Kızım, iyi misin çiçeğim?" Sadun Bey içeri girdikten sonra hızla kızının yanına geçti.
"İyiyim babam." dedi Günçiçek başını yanına oturan babasının omzuna yaslarken.
"Hep iyi ol çiçeğim," dedi ardından da kızının saçlarına küçük bir öpücük kondurdu.
"Baba?"
"Söyle çiçeğim,"
"Niye Fırat'a öyle davranıyorsun. Fırat'ın bir suçu yok ki. Kızma ona."
"Nasıl kızmam? Ya sana bir şey olsaydı? Ne yapardım ben?"
"Babam, ben seni çok seviyorum ama-"
"Onu da çok seviyorum ve onun üzülmesini istemiyorsun?" diye lafını kesti Sadun.
Günçiçek biraz utansa da başını salladı. "Ben doğduğum ilk anda kalbimi sana emanet ettim ama artık kalbim başkasına emanet."
Sadun Bey kızını kendine çekip daha sıkı sarıldı. Saçlarına küçük küçük öpücükler kondurdu. "Tamam çiçeğim üzülme. Daha bunu için laf etmem ama biricik kızımı almış benden, elbet ağırlığımı koyarım."
Baba-kız bir süre daha sohbet ettikten sonra Sadun Bey kızı dinlensin diye odadan çıktı.
Günçiçek yatağın üzerinede eli karnında gelecek yemeği bekliyordu. Kapı açıldığında Günçiçek'in bakışları hemen oraya kaydı.
Fırat, elinde küçük bir tepsiye içeri girdi. Hızla hareketlerle karısını yanına gidip elindeki tepsiyi bacaklarının üzerine bıraktı.
Günçiçek'in bakışları açlıkla yemeklerin üzerinde dolaşırken gözleri kenardaki küçük güle takıldı.
"Fırat bu ne?"
"Dedim ya Balkız; her güne bir gül. Seni bana getiren, yüreğinde bana yer veren her güne."
BÖLÜM SONU
Bölümü yazarken biraz açtım kusura bakmayın😁
Bölüm nasıldı?
Fırat ♥️ Günçiçek?
Bİr sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın ♥️
Allah'a emanet olun 🌼
INSTAGRAM: kara_gul_ _63
TİK-TOK: guullaarreess63
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |