17. Bölüm

16. BÖLÜM

Kara Gül
gguullaarreess63

 

 

Yeni bölüm geldiiiiiii

 

 

 

Geç geldiği için kusura bakmayın, sınav haftasındayım. Bunu telafi etmek için 3 bölümle geldim. Evet, yanlış duymadınız! Siz bu bölümü okurken iki bölüm daha gelecek. Bu durumun sık sık tekrar etmesini istiyorsanız satır aralarını yorumlarla doldurun.

 

 

 

Sınavlarım biteli 3 gün oldu ve ben üç gün içinde size üç bölüm hazırladım. Ama bunun karşılığında sadece birkaç yorum alıyorum. Lütfen bol bol yorum yapın çünkü sizin düşüncelerinizi okumadığım zaman emeklerim boşa gidiyormuş gibi hissediyorum. Ve o anlarda yazma hevesim de puf oluyor. Bu yüzden elinizden geldiğince bol yorum yapın.

 

 

 

 

 

Bolca yorum yapmayı unutmayın.

 

 

 

KEYİFLİ OKUMALAR

 

 

AYLAR SONRA

 

 

Gözlerini derin bir karanlıkta açtı, Günçiçek. Etrafı zifiri karanlıktı. Ne bir ses ne de görüntü vardı. Yavaşça etrafına dönerken etraf bilinmeyen bir ışıkla aydınlandı. Aniden beliren ışıkla gözleri kamaştı ama geçen birkaç saniyenin ardından ışığa alıştı. Bu sefer etraf bembeyazdı, ardından bir masa belirdi boşlukta.

 

 

Günçiçek masaya bakarken masanın üzerinde bir tabak dolusu erik belirdi. Gördüğü eriklerle ağzı kamaşırken canı feci halde erik çekti. O erikleri yemek gibi büyük bir istek duydu.

 

 

Masaya doğru bir adım attığı an erikler tabağın içinde ayaklandı ve Günçiçek'den kaçmaya başladı. Günçiçek, olanlara bir anlam veremedi ama yine de eriklerin peşinden koşmaya başladı. Yaptığı şeylerde mantık aramayı bırakmıştı.

 

 

"Durun!" diye bağırdı. Erikler o kadar hızlı koşuyordu ki Günçiçek yetişemiyordu. Tekrar "Durun!" diye bağırdı. Sadece bir tane yakalasa yeterdi. Sadece bir tane istiyordu.

 

 

Erikler arkasına dönüp Günçiçek'e güldüğünde, Günçiçek sinirlendi. Daha hızlı koşmaya başladı. Gözleri arkada kalan bir erike çarptı. Atik hareketlerele o eriğe yöneldi ve hızlı bir şekilde eriği yakaladı.

 

 

Erik elleri arasında çırpınırken ağzını açtı. Eriği dişlerinin arasında yerini alacağı sırada elleri arasında yok oldu. Hemen ardından masa kayboldu ve ışık söndü.

 

 

Bakışları karanlığa bulanırken gözlerini odasında "Erik!" diyerek açtı.

 

 

Gözlerini etrafta gezdirdi, nefes nefese masayı ve erikleri aradı. Ne masa vardı ne de erik, hepsi bir rüyaydı. Ama canı hâlâ feci şekilde erik çekiyordu. Sulu ve kıtır kıtır erikler gözlerinin önüne geliyordu. Ardından o önüne gelen eriklerin üzerine biraz tuz serpiliyordu... Ah! Kesinlikle erik yemeliydi!

 

 

Ama kışın ortasında nasıl erik yiyebilirdi ki?

 

 

Onu kolları arasına almış kocasına döndü. Uyuyalı bir saat ya olmuş ya olmamıştı. Yavaşça kocasını omzunu dürttü. "Fırat!"

 

 

Fırat'dan bir ses gelmedi. Tekrar dürttü, sonra tekrar ve tekrar... Ama Fırat hiç bir şekilde uyanmadı. Bir anda Fırat'ın omzuna sert bir yumruk artı ama atar atmaz pişman oldu.

 

 

Fırat, uykusundan sıçrayarak uyandığında korkuyla yataktan doğruldu ve endişeyle karısına döndü. "Balkız!"

 

 

Günçiçek, biraz pişman biraz da mahçup gözlerle kocasına baktı. "Fırat..." dedi harfleri uzatarak. Yatakta biraz doğrulup "Benim canım erik çekti," dedi.

 

 

"Erik mi?" diye hayretle konuştu Fırat. Bakışları pencereye kaydı. Günlerdir Bursa da yağmur yağıyor, karın yağmasının pek uzak olmadığı konuşuluyordu. "Kurban olduğum, ben bu mevsimde eriği nereden bulayım?"

 

 

"Fırat," diye mızmızlandı Günçiçek. Gözleri dolmuş, dokunsa ağlayacak durumdaydı. "Erik," dedi tekrar, her an ağlayabilirdi.

 

 

Fırat, uyku akan gözlerle karısına baktı. Şu an tek istediği başını yastığa koyup uyumaktı ama karısı mavi gözlerini kocaman açmış tatlı tatlı ona bakarken bu pek mümkün değildi. Her an ağlayacakmış gibi duran karısını geri çevirmek ne mümkün? El mecbur yataktan kalktı. Dışarı çıkacağı için üzerine uygun bir şeyler giydi. Son olarak üzerine kalın paltosunu giyip onu, gülümseyerek izleyen karısına yaklaştı. Yanağına küçük bir öpücük kondurup "Uyu sen Balkız. Belli ki geç geleceğim." dedi.

 

 

Günçiçek başını salladıktan sonra Fırat odadan çıktı. Merdivenlerden aşağı inerken elinde küçük bir tepsiye esneyerek yukarı çıkan kardeşini gördü. Belli ki o da bu akşam hamile karısının gazabından kurtulamamıştı.

 

 

Ahmet o kadar dalgındı ki Fırat'ı fark bile etmeden yanından geçip gitti. Fırat kardeşinin bu haline gülüp aşağı indi. Önce yağan yağmura ardından biraz ötede duran arabasına baktı. Bu mevsimde erik bulabileceğini sanmıyordu ama karısı için denemeye değerdi.

 

 

Uykulu bir şekilde arabasına doğru ilerledi ve biner binmez motoru çalıştırıp yola koyuldu.

 

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

Fırat, Bursa'ya ulaştığında hava hala aydınlanmamıştı. Sokaklardaki cılız lambalar dışında tek bir ışık yoktu. Bu saatte hiçbir manavın açık olmadığını bildiği için birkaç saat beklemeye karar verdi.

 

 

Gecenin bir yarısı dışarı çıktığı için uykusu epey vardı. Şoför koltuğunada biraz yayılıp başını koltuğa yasladı. Gözleri yavaş yavaş kapanırken karısının onu beklediğini düşünerek kendini birkaç saatlik uykuya teslim etti.

 

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

Fırat, duyduğu ezan sesiyle gözlerini araladığında nerede olduğunu algılayamadı. Kendine, birkaç saniye zaman verdiğinde karısının erik istediği aklına düştü. Bunu düşünerek yerinden doğruldu ama her yeri ağrıyordu. Koltukta uyuduğu için boynu ve sırtı tutulmuş olmalıydı. Üstelik hava soğuktu ve Fırat yalnızca kabanla çıkmıştı.

 

 

Bu çok önemsememeye çalışarak arabayı çalıştırdı. Birkaç saat içinde eriği bulup evine dönmeyi planlıyordu.

 

 

Arabayı yakınlardaki bir camiye sürdü. Araba caminin önünde durduğunda araban çıkıp camiye girmekte olan birkaç yaşlı ile içeri girdi.Kısa bir abdest ve namaz faslından sonra tekrar arabasına geçti. Zira bugün önemli işleri vardı! Erik bulmak gibi...

 

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

Fırat bütün gün tüm Bursa'yı karış karış gezmiş, tüm manavlara tek tek uğramıştı lakin tek bir erik bile bulamamıştı. Nereye gitse burada bulamazsın demişlerdi. Fırat yine de vazgeçmemişti, karısının yanına eli boş dönmek istemiyordu.

 

 

Gittiği son manav İstanbul'da ki bir yerin adresini vermiş, bulsan bulsan burada bulursun, demişti. Fırat'ta el mecbur rotasını İstanbul'a çevirdi. Eğer orada da bulamazsa geri dönecekti çünkü yaklaşık iki gündür evinden uzaktaydı ve ailesinin onun için endişelenmesini istemezdi. Üstelik karısı hamileydi ve bu durum karısını korkutabilirdi.

 

 

İstanbul'a ulaştığında vakit; gece yarısına ulaşmıştı. Haliyle de dükkan çoktan kapanmıştı. Mecburen arabasına binip dükkanın açılmasını bekleyecekti.

 

 

Arabasına girdiğinde başını koltuğa yasladı. Aklında onu bekleyen karısı vardı. Bir günden fazladır karısını görmüyordu. Şimdiden çok özlemişti. Günçiçek'te onu merak etmiş olmalıydı. Elini çabuk tutup karısı ve çocuğuna dönmeyi düşleyerek uykuya daldı.

 

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

Fırat, her zaman olduğu gibi sabah ezanıyla uyanmış ve dükkanın açılmasını beklemişti. Neyse ki açılması uzun sürmedi ve bi' yarım saat içinde kepenkler kaldırıldı.

 

 

Fırat, dükkan açılır açılmaz içeri girdi. Epey büyük bir dükkandı. Meyve sebzeden tutun kıyafete kadar her şey vardı.

 

 

Meyve bölümüne geldiğinde elini cebine attı. Yol boyunca yemekti benzindi derken cebindeki para azalmıştı. Bu kadar uzun süre dışarda kalacağını bilmediği için yanına yeterince para da almamıştı.

 

 

Cebinde birkaç yüzlük vardı. Herhalde birkaç kilo erik için yeterli olur diye düşündü.

 

 

Meyve bölümündeki adama seslendi. Cebinde kalan parası kadar erik istediğini söylediğinde genç adam hızla hazırlığa koyuldu.

 

 

Karşısında adam birkaç dakikanın ardından elinde bir poşetle Fırat'a döndü. Pöşeşetin içine bir avuç erik ya vardı ya yoktu. "Buyur abi," dedi poşeti Fırat'a uzatırken.

 

 

Fırat poşeti eline aldığında içine baktı. Kışın ortasında yaz meyvesi armaya kalkarsa böyle olurdu tabii! Şimdi bunlarla dönecekti ama eve ulaştığında karısı için bolca erik alması için birini göndermeyi aklının bir ucuna yazdı.

 

 

Fırat elinde birkaç erikle kasaya gidip cebinde kalan son parayı da oraya verdi. Ve artık evine dönebilirdi.

 

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

Günçiçek pencerenin önüne oturmuş dertli dertli dışarıyı seyrediyordu. Kocası nerdeyse iki gündür yoktu. Ve ondan hiç haber almamıştı. Kötü haber tez yayılır derler, kötü bir şey olsa çoktan haberi olurdu, diye düşündü. Erik falan umrunda değildi artık. İstediği tek şey kocasının sağ selim ona dönmesiydi.

 

 

Nerdeyse akşam olmak üzereydi ama Fırat hala ortalıkta yoktu. Derin bir nefes alarak bakışlarını karnına çevirdi.

 

 

Elini şiş olmuş karnında gezdirdi. Bebeği beş buçuk aylık olmuştu. Göğsünde ki yara kısa sürede iyileşmişti. Hem ev halkı hem de kocası üzerine titremişti bu süre zarfında.

 

 

Duyduğu araba sesiyle başını hızla kaldırdı. Pencereden, arabadan inen kocasını gördüğünde hemen yerinden kalkıp kapıya koştu. Muhtemelen kocası şu an koştuğunu duysa kızardı ama Günçiçek bunu umursamadı. Merdivenleri hızlı hızlı inerken düşmemek merdivenlerin korkuluklarına sıkıca tutundu.

 

 

Kapı önüne geldiğinde Fırat'ı ilk kez görecekmiş gibi heyecanlanlıydı. Kapıyı açar açmaz karşısında sevdiği adamı gördü. Hızla kolunu boynuna dolayıp sıkıca sarıldı. Bu iki günde o kadar çok özlemişti ki aylarca sarılsa yetmezdi.

 

 

"Fırat," dedi titreyen sesiyle. Her an hüngür hüngür ağlayabilirdi. "Nerede kaldın?"

 

 

Fırat, karısı ona sarıldığı ilk anda kollarını beline sarıp özlediği çiçek kokusunu içine çekmişti.

 

 

"Erik," dedi Fırat karısından ayrılıp elindeki poşeti havaya kaldırdı.

 

 

Günçiçek yaşlı gözlerle gülümsedi. "Buldun mu?" dedi. Bulacağına hiç ihtimal vermiyordu. Kışın ortasında erik bulmak kolay iş değildi ama kocası onun için bulmuştu. Günçiçek daha da çok gülümsedi.

 

 

Fırat başını salladıktan sonra karısını elini tutup mutfağa çekti.

 

 

Mutfağa girdiğinde karısının elini bırakıp getirdiği erikleri yıkadı. Ardından yıkadığı erikleri bir kaseye koyup karısına uzattı.

 

 

Günçiçek erikleri hızla alıp kıtır kıtır yedi. Şu an hiçbir şey önemli değildi. Önünde ondan kaçan hatta ona gülen erikler vardı. İntikamını almalıydı. Erikleri daha sert ısırdı. Adi erikler!

 

 

Az önce erikler gelmese de olur diye düşünüyordu ama şu an eriklerin hangi ara bittiğini bile fark etmeyecek durumdaydı. Erikler bittiğinde gülümseyerek kocasına döndü ve kollarını boynuna dolayarak yanağını defarca öptü.

 

 

Fırat, gülümseyerek karısının öpücüklerinin tadını çıkarırken, Günçiçek, "Teşekkür aşkım," dedi.

 

 

Fırat'ın tek kaşı havaya kalktı, "Aşkım ha?" diye sordu yüzünü karısının yüzüne yaklaştırırken.

 

 

Günçiçek utanmış olsa da başını salladı. Birkaç milim uzağında duran kocasının yakışıklı yüzünü incelerken, "Aşkım ya! İlk ve tek aşkım," dedi. Hamile olduğu için fazla duygusal anlara gelemiyordu, hemen gözleri doluyordu. Yine gözleri doldu Günçiçek'in. "Fırat, ben aşkı seninle öğrendim," dedi ve ardından kocasını beklemeden dudaklarını birleştirdi.

 

 

Fırat bu anı bekliyormuş gibi bir eliyle karısının ince belini sararken bir eli yüzüne uzandı. Günçiçek'in üzerine doğru bir adım attığında Günçiçek'in bedeni duvara değdi. Yalnızca iki gün ayrı kalmışlardı ama bu iki gün bile yüreklerinde hasret tohumlarının büyümesine sebep olmuştu. Zaten sevmek, sevdiğin bir milim uzak olsa bile hasret duymak değil miydi?

 

 

Fırat, öpücüğü kısa tuttu çünkü kendi odalarında değil, hâlâ mutfaktalardı.

 

 

Nefes nefese karsından ayrıldıktan sonra, "Annemlar nerede?" diye sordu Fırat. Önce işini sağlama almalıydı.

 

 

"Annem ve Melek komşuya gitti. Yani daha doğrusu Melek istemedi-" bedeni aniden havalandığında sözleri yarım kaldı. Fırat, Günçiçek'i kucağına almıştı.

 

 

"Fırat!" dedi Günçiçek çığlık atarcasına. Kollarını kocasını boynuna doladı. "Ne yapıyorsun?"

 

 

"Ben çok yoruldum Balkız, sıra sende," dedi Fırat karısını odalarına taşırken.

 

 

"Ne yapacağım?" dedi Günçiçek. Doğrusu biraz heyecanlanmıştı.

 

 

"Uyuyacağız Balkız," dedi Fırat merdivenleri çıkıp odanın önüne geldiği sırada. Ayağıyla kapıyı itip içeri girdiğinde Günçiçek'in tüm hayalleri yıkılmıştı. Farklı bir şey bekliyordu. Hamilelik hormonlarını altüst etmişti. Şu an kocasını aşerse de kocası iki gündür kendisi yüzünden doğru düzgün uyuyamamıştı. Önce kollarında uyutması gereken bir kocası vardı.

 

 

Fırat, Günçiçek'i yatağa bıraktığında Günçiçek sırtını duvara yaslayıp ayaklarını uzattı. Çok geçmeden de Fırat gelip başını Günçiçek'in dizine yasladı.

 

 

Günçiçek'in parmakları Fırat'ın saçları arasında dolaşırken Fırat elini uzatıp Günçiçek'in başındaki yazmayı çıkardı. Elini bu sefer saçındaki tokaya uzatıp onu da çıkardı.

 

 

Sarı saçlarını uçları Fırat'ın yüzüne geldiğinde Fırat gülümsedi. Fırat için huzur; sevdiğinin dizi, kokusu, yüzüne değen saçları, gülüşü... kısacası Günçiçek'e dair her şeydi.

 

 

Elini uzatıp saç uçlarını sevdi. "Saçlarını taramadın mı, Balkız?"

 

 

Günçiçek omzunu kaldırıp indirdi. "Taramadım," nasıl tarayacaktı ki. Kocası yoktu.

 

 

"Tarayalım mı?"

 

 

"Uyanınca tararsın, Aşkım," dedi Günçiçek kocasının yanağına küçük bir öpücük kondururken.

 

 

Fırat yavaş yavaş gözlerini yumdu. Günçiçek ise kocasının saçlarıyla oynamaya devam etti.

 

 

"Balkız?"

 

 

"Hmm?"

 

 

"Bir şeyler söylesene."

 

 

Günçiçek, Fırat'ın saçlarını okşarken kısık bir sesle bir türkü mırıldanmaya başladı.

 

 

"Bu akşam yine garip bir hüzün çöktü üstüme

 

Hücrem soğuk, bir tek sen varsın düşlerimde

 

 

Demir kapı yine kapandı ağır ağır üzerime

 

Kelepçeler yine vuruldu kilit kilit yüreğime

 

 

Derin derin soluyorum seni gecelerce

 

Duvarlara kazıdım ismini her köşeye,"

 

 

Fırat'ın dudaklarında derin bir gülüş belirdi.

 

 

"Dudakların şeker gibiydi: Baldan öte

 

Baldan ziyade," diye türküye devam etti ama gülmemek için kendini zor tuttu. Türkünün devamını söylemeden önce Fırat'ın dudaklarına küçük bir öpücük armağan etti.

 

 

"Pembe pembe yanakların: Gülden öte

 

Gülden ziyade," türküye devam edemeden küçük bir kahkaha attı. Bu türküyü Fırat'a söylediğine inanamıyordu.

 

 

Dudakları şeker gibi, yanakları gül gibi olan Fırat. Bu düşünce aklından geçtikçe gülüşünü durduramıyordu.

 

 

Fırat ise bir şairin en güzel dizelerinden kopan bu gülüşü dinliyordu. Çok uykusu vardı ama şu gülüşü duymadan da uyumak istemiyordu.

 

 

Günçiçek gülüşünü zorlukla bastırıp az önce gül olarak hayal ettiği yanaklara kocaman öpücükler kondurdu.

 

 

Fırat, karsının öpücüklerinin içinde kendini yavaş yavaş karanlığa bıraktı.

 

 

Günçiçek bir kere daha öptü. Sonra yine, yine ve yine. Fırat uyusa da Günçiçek opücüklerine son vermedi.

 

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

Fırat önce sağ yanağında yumuşak bir öpücük hissetti. Ardından sol yanağında da hissetti aynı dudakları. Sonra kulağında çınlanan narin bir ses.

 

 

"Fırat, uyan artık!"

 

 

Saçları arasında hala dolaşan parmaklar ve yüzüne değen sırma saçlar... Cennete mi düşmüştü acaba?

 

 

"Balkız," dedi Fırat yeni uyandığı için çatallaşmış sesiyle.

 

 

"Uyan hadi Fırat. Yatsı namazı okunacak ama biz daha akşam namazını kılmadık."

 

 

Fırat yüzünde bir gülümseme belirdi. Rabbi gönlüne öyle güzel bir kadın yerleştirmişti ki ne kadar şükretse azdı.

 

 

Başını yasladığı yerden kaldırıp gülümseyerek ona bakan kadına baktı. Sabahtan beridir onun dizinde uyuyordu ve bunu düşündükçe yüzündeki gülüş büyüdü.

 

 

Karısına yaklaşıp alnına küçük bir buse kondurdu. Masmavi gözleriyle tatlı tatlı bakıyordu. Hamilelikte dolayı şişmiş parmakları ve ayakları... Hele tombul tombul olmuş yanakları.

 

 

"Senin, aklımla bir zorun mu var, Balkız?"

 

 

"Ne, niye?"

 

 

Fırat karısının şaşkınlıktan kocaman açılmış gözlerine bakarken. "Niye bu kadar güzelsin sen?" dedi ve karısını kolları arasına alıp öpmeye başladı.

 

 

Günçiçek gülerken omuzlarını nazlı nazlı iki yana salladı. "Güzel olmak suç mu?"

 

 

"Suç! Sen yalnızca güzel değil aynı zamanda büyülüsün, Balkız. Sana baktıkça kafamda bir gram akıl kamıyor. Bu yüzden senin güzek olman suç," dedi Fırat karısını yanağını son bir kez daha öperken. Günçiçek neşeyle kıkırdadı.

 

 

Günçiçek kollarını kocasının boynuna dolayıp gözlerine baktı. An itibariyle kocasını kucağında oturuyordu. "Hadi kalk Fırat, açım ben. Eğer beni aç bırakırsan seni yerim!"

 

 

Fırat gülerken yüzünü Günçiçeğin yüzüne yaklaştırdı. "O zaman sen yavaştan başla, Balkız."

 

 

Günçiçek "Olur," diyip kocasını dudaklarını öptü.

 

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

Günçiçek elindeki iki seccadeyi kıbleye doğru serdi. Fırat'ın abdest almasını bekliyordu.

 

 

Namaza az bir vakit kalınca ikisi de yatakta oyalanmayı bir kenara bırakıp kalkmıştı. Bu biraz da Günçiçek'in zoruyla olmuş olabilirdi. Zira çok açtı.

 

 

Fırat kollarından akan su damlacıklarıyla banyodan çıktığında bakışları onu bekleyen karısına takıldı. Namaz elbiselerini giymiş, bir eli şiş karnında onu bekliyordu.

 

 

Hızla elini ve yüzünü kurutup karısını bir adım önünde yerini aldı.

 

 

İkili namaz kılmayı bitirdiğinde ellerinde tespihlerle yana yana oturdu. Günçiçek hemen kocasına yaklaşıp başını omzuna koydu. Huzur, en çok Rabbinin karşısına sevdiği adamla çıktığında vardı.

 

 

Fırat karısını başına küçük bir öpücük kondurdu."Sen, Allah'ın bana en güzel lütfüsun, Balkız."

 

 

 

BÖLÜM SONU

 

 

 

 

 

Bölüm nasıldı?

 

 

 

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Bir sonraki bölümde de hamilelik sahneleri okuyacağız gibi.

 

 

 

Sizleri Kaybolmuş Aşıklar Kitapçısına da bekliyorum. Yalnızca Wattpad'de var

 

 

 

Girip bakabilir.

 

 

 

Allah'a emanet olun.

 

 

INSTAGRAM: kara_gul_ _63

 

TİK-TOK: guullaarreess63

 

WATTPAD: guullaarreess63

Bölüm : 02.06.2025 13:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...