19. Bölüm

18. BÖLÜM

Kara Gül
gguullaarreess63

 

Yeni bölüm geldiiiii ama nasıl geldiiiiii

 

 

Size çoook uzan bir bölüm getirdim. Yanağımı uzattım, bırakın bir öpücük.

 

 

Neyse sizi daha fazla bekletmeden bölümle baş başa bırakıyorum. Bolca yorum yapın yoksa sataram ha buğ köyü

 

 

KEYİFLİ OKUMALAR

 

(DİKKAT: kocaman bir bölüm sonu canavarı var🤭)

 

️▪️▪️▪️▪️▪️

 

Gece sabaha kavuşurken Tahır konağında büyük bir telaş mevcuttu. Odalar dip köşe temizleniyor, çeşit çeşit tatlı yapılıyordu.

 

Bugün, Tahır konağının tek kızı Ayşegül'ü istemeye geliyorlardı. Ama ne yazık bu durum Ayşegül'ün gram umrunda değildi. İsteyen gelebilirdi ama o ancak isteyerek gidebilir.

 

"Ayşegül, sen daha hazırlanmadın mı?" Ayşegül konuşan yengesiyle başını yattığı yataktan kaldırdı. Dağılmış saçlarını yana atıp üzerindeki pijamalara baktı. "Yoo hazırım," dedi gözlerini ovuşturarak. Bu pijama en sevdiği pijamalarıydı. Daha ne giyebilirdi ki?

 

"Dalga geçme Ayşegül! Kalk hadi hazırlan az kaldı, gelirler."

 

"Bu onların sorunu," dedi ve başını tekrar yatağa bıraktı. "Abim gelmedi mi?"

 

Günçiçek yorulduğu için yatağa oturdu. Başını iki yana salladı. Kocası daha gelmemişti. Ellerini, şu an dokuz ay yirmi günlük olan bebeğini hissetmek için karnında gezdirdi. Evet bebeği hala doğmamıştı. Ve dokuz ay yirmi günlüktü.

 

Melek'in bebeği doğmuş hatta bebek için gelen misafirler bile bitmişti. Ama onu bebeği bir türlü doğmamıştı. İçerde uyuya kalmış olabilir miydi?

 

Kapının çalmasıyla Ayşegül kısa bir an başını kaldırıp "Gel," dedi. Bakışları kapıda iken ağabeyi Fırat içeri girmişti.

 

Ayşegül yerinde doğrulurken Günçiçek ayağa kalkıp kocasına, "Hoşgeldin," dedi.

 

Fırat karısının alnına küçük öpücük kondurup "Balkız, bizi yalnız bırakabilir misin?" dedi.

 

Günçiçek gülümseyerek kocasını onayladı ve odadan çıktı.

 

Fırat yatakta oturan kardeşinin yanına oturur oturmaz hemen kolları arasına aldı. Ayşegül abisinin göğsüne yaslanırken Fırat'ın, parmakları kardeşinin saçları arasına karıştı.

 

"Cadı?"

 

"Küçük babam?" diye konuşan Ayşegül ile Fırat'ın yüzünde küçük bir tebessüm belirdi. Bu hitap onu geçmişe sürükledi.

 

Ayşegül az önce kavgadan çıktığı için saçı başı dağılmış bir şekilde eve girdi. Keşke o kızın saçını daha çok çekseydi. İçinde kalmıştı. Acaba tekrar mı gitse? Bu düşünce kafasına yatmış olmalıydı ki geri döndü. Tam kapıdan çıkacaktı ki ağabeyi Fırat eve girdi.

 

Fırat içeri girer girmez saçı başı dağılmış, gözleri kızarmış küçük kardeşini gördü. Ayşegül tekrar çıkacağı sırada Fırat kardeşinin kolunu tutup durdurdu. Gözünü kırpıp 'nereye' dercesine kafasını iki yana salladı.

 

Ayşegül derin bir nefes aldı. Şu ana kadar ağabeyine hiç yalan söylememişti şimdi de söylemeyecekti. "Gidip o kızı döveceğim!" dedi.

 

Fırat merakla kardeşine baktığında Ayşegül anlamıştı. Dudakları az önce yaşananlardan dolayı titrerken ağlamamak için gözlerini sıkıca yumup açtı. "Oyun oynayalım dedim, git dedi sen oynama dedi. Niye dedim. Sen babamla oyna dedi, sonra güldü. Senin baban yok ki dedi. Bende onu saçını çektim."

 

Fırat kardeşini önüne çöküp ellerini tuttu. Yüzündeki yaşları silerken kekeleyerek, "Benim babam var deseydin." dedi.

 

Ayşegül omuzlarını indirip kaldırdı. "Yok ki," dedi. Ayşegül hiç babasını görmemişti ki. Daha küçük bir bebekken babası ölmüştü.

 

"Ben olayım," dedi Fırat kekeleyerek. Kardeşinin ağlamasına kayıtsız kalmıyordu. Ayşegül küskünce omuz silkti. "Sen küçüksün. Baba olmazsın ki."

 

"Bende küçük baba olurum."

 

Demişti o gün Fırat. O günden bu yana Ayşegül'ün küçük babası olmuştu. Belki babası gibi olmazdı ama çabalıyordu. Ahmet ve Ali'ye nasıl davranacağını az çok bilse de konu Ayşegül'e gelince hiçbir şey yapamıyordu. Çünkü hatırlıyordu, babası onları döve döve severdi ama Ayşegül'e gelince dokunmaya korkardı. Elleri titrer hele ağlasa şaşkına dönerdi. Koca adam Ayşegül karşısında eli ayağı birbirine girerdi.

 

Ayşegül ve Ali ikizdi ama babası Ali'yi mıncıra mıncıra severken Ayşegül'ü kucağına alır almaz annesine döner 'şöyle yapsam canı acır mı? Böyle yapsam acır mı?' diye sorardı. Her zaman Ayşegül'ün üzerine titrerdi.

 

Bu anılar zihnine dolarken gülümsedi. Yanına oturan küçük kardeşine döndü. "Sana tek bir soru soracağım, istiyor musun?"

 

Ayşegül başını anında iki yana salladı "Tabi ki de istemiyorum." dedi. Fırat'ın yüzündeki gülüş büyüdü. Onunda zaten kardeşini vermeye niyeti yoktu. Zaten Ayşegül istese bile o herifi 10-15 defa ayağına getirmeden de vermezdi.

 

"Abi?" dedi Ayşegül kara gözlerini ağabeyine çevirirken.

 

"Söyle cadı."

 

"Masal anlatayım," diye konuştu tıpkı küçüklüğünde olduğu gibi.

 

"Anlat bakalım."

 

Ayşegül hemen başını abisinin dizine koyup masalını anlatmaya başladı. Küçükken Fırat kardeşine masal anlatmazdı ama kardeşinin saçma sapan masallarını hep dinlerdi.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

"... En sonunda prenses eline testereyi alıp prensi 87 parçaya böldü. Mutlu son!"

 

Ayşegül masalı bitirdiğinde Fırat, kardeşine değişik değişik baktı. "Niye 87 parça?"

 

"Çünkü 8 ve 7'nin toplamı 15 eder."

 

"Yani,"

 

"15'i seviyorum,"

 

"Anladım." Aslında hiçbir şey anlamamıştı. Ama daha fazla uzatmamak için anladım dedi.

 

"Ayşoo!!" içeri giren Ali ile abi kardeşin bakışları kapıya döndü. Ayşegül anında yerinden kalkıp "İsmimi doğru söyle!" diye bağırırken Fırat muhtemel bir kavganın çıkacağını anladığı için odadan çıkmaya karar verdi.

 

Fırat yerinden kalkmadan Sakine Hanım içeri dalmış ve hışımla Ali:ye dönmüştü. "Oğlum ben sana kaç kere diyecem, o odada savaş alanına çevirme, diye."

 

"Ne olmuş ki odamda," dedi Ali annesinden kurtulmaya çalışırken.

 

"Ne olacak yine Malazgirt muharebesi olmuş. O odayı bir daha öyle göreyim atarım seni bu evden."

 

Sakine hanımın bakışları yatakta uyuyan kızını bulduğunda çığlığı bastı. "Kızım siz beni öldürecek misiniz? Ne bu hal? Çabuk kalk o yataktan!"

 

Fırat ayağa kalkıp annesinin karşısına geçerken kardeşlerini arkasına aldı.

 

"Tamam anacım sakin ol. Ben ikisini de hizaya sokacağım."

 

Fırat annesini sakinleştirmeye çalışırken odaya Günçiçek girdi. "Ana ne oluyor?"

 

"Ne olacak çocuklarım el ele vermiş beni öldürecek."

 

Sakine hanım söylene söylene giderken Günçiçek şaşkınlıkla arkasından baktı. "Ne oldu?" Diye sordu Günçiçek kocasına dönerken.

 

Fırat dudaklarını aralayıp konuşacağı sırada Ali daldı sohbete. "Yenge, hayrına odamı toplar mısın?"

 

Günçiçek başını sallarken Fırat kardeşinin ense köküne bir tane yapıştırdı. "Yengen senin hizmetçin mi lan hayvan herif? Kalk kendi pisliğini kendin temizle."

 

Ali acıyla inleyip ensesini tutarken Fırat yerinden kalkıp karısını yanına gitti. "Sen niye ayaktasın Balkız? Niye yatmıyorsun?"

 

Günçiçek omzuna silkti. Kocası doğum yaklaştıkça daha da telaşa kapılmıştı. Ama Günçiçek'in umrunda değildi. Sonuçta bebeği doğmuyordu bir türlü.

 

"Sıkıldım yatmaktan. Bu bebek de bir türlü doğmuyor, zaten!"

 

Fırat elini karısını beline koyup dışarı çıkardı. "Bir şey olmaz. O da doğmasın ne olacak?" dedi Fırat bıyık altından gülerken. Karısına bir ay önce söyledikleri ile vuruyordu.

 

"Nasıl doğmasın, Fırat? Ya kötü bir şey olursa," derken gözleri çoktan yaşla dolmuştu. Hamilelikten olsa gerek aklına sürekli kötü şeyler geliyordu. O da artık herkes gibi çocuğunu kucağına almak istiyordu.

 

Fırat, karısını sakinleşmek adına alnına küçük bir buse armağan etti. "Aklına kötü şeyler getirme, Balkız'ım. Allah'ın izniyle bebeğimiz sağlıkla doğacak. Yarın hastaneye gidelim istersen, olur mu?"

 

Günçiçek anında başını salladı. Eğer kötü bir şey varsa da öğrenmek istiyordu. Böyle eli kolu bağlı durmak çok kötüydü.

 

Karı koca küçük atışmalar sonucunda odalarına gelmişti. Fırat her zaman olduğu dolaptan kendisi ve karısı için giyecek bir şeyler çıkarttı.

 

Günçiçek'in doğumu yaklaştıkça bazı şeyleri yapmakta zorlanıyordu. Uyumak bile işkenceye dönmüştü, bu anlarda Fırat kocası olarak devreye giriyor, yapabildiği kadar karısına yardımcı oluyordu.

 

Fırat, karısını karşısına geçip, "Kollarını kaldır, Balkız," dedi. Günçiçek kolunu anında kaldırırken Fırat karısını üzerinde ki elbiseyi bir çırpıda çıkartıp diğer elbiseyi giydirdi. Saçlarını taradı, bağladı, öptü... Karısını her şeyiyle hazır ettiğinde kendi üstünde değiştirip aşağı indiler.

 

Herkes tam takır hazırdı sadece gelecek aileyi bekliyordu. Gelecek aile başka bir köydendi ama oğulları Ayşegül gibi okumuştu.

 

Çalınan kapıyla herkesin bakışları Ayşegül'e kaydı. Ama Ayşegül yerinden kalkmak bir yana yerine daha da yerleşti. Aslında şimdi karşılarında pijamayla çıkmak vardı da annesinden biraz korkmuştu. Anne terliği kaç yaşında olursa olsun işe yarıyordu. Ama yine de üzerine gündelik çiçekli bir elbise giyip saçlarını at kuyruğu yapmakla yetişmişti.

 

Ayşegül annesinin öldürücü bakışlarını gördüğünde el mecbur yerinden kalktı. Kapıya doğru giderken içinde damat adayına bolca sövmeyi unutmadı tabi ki.

 

Kapı aşılır aşılmaz birkaç kadın ile adam içeri girdi. Ayşegül yüzünde sahte olduğuna emin olduğu gülüşünü sundu. Herkes içeri girerken sona damat kalmıştı. Adam içeri adımını atar atmaz Ayşegül kapıyı itip kapanmasına sebep oldu. Kapının arkasında acı bir inleme sesi geldiğinde Ayşegül kocaman sırıttı. Kapı damadın yüzüne çarpmış olmalıydı.

 

Adamın hiçbir suçu olmadığını biliyordu ama yine de bunu yapmaktan kendini alı koyamadı.

 

Tekrar kapıyı açtığında sinirli bir şekilde alnını ovalayan adamı gördü. İçinden kahkahalar atarken yüzüne mahçup olmuş bir genç kızın maskesini taktı. "Görmemişim, kusura bakma," dediğinde mahçup çıkmasını çabaladığı sesi fazlasıyla mutlu çıkmıştı.

 

Genç adam kızın bilerek yaptığını anlasa da, "Mühim değil," dedi ve ellerindeki bir demet petunyayı karşısında ki kıza uzattı. Ayşegül adamın nazik olmasına şaşırdı. Kapıyı yüzüne kapatınca adam bağırıp kızar falan zannetmişti.

 

Ayşegül homurdanarak petunyaları aldı.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Odada büyük bir sessizlik mevcuttu. Misafirler içeri ilk girdiği zaman selamlama faslı gerçekleşmiş, hemen ardından herkes sessizliğe gömülmüştü.

 

Bu sessizliği bozan Sakine Hanım oldu. "Kızım kahveleri yapıver," dedi. Ayşegül gözlerini kocaman açtı. Ne yani kahveleri de mi o yapacaktı? Çok kahve istiyorlarsa kendileri kalkıp yapabilirdi! Ama tabiki de bunları sesli söylemedi. Söylerse annesi onca insanın önünde terliğini çıkartabilirdi.

 

Bu yüzden mecburen yerinden kalkıp mutfağa girdi. Ama kahve yapacağını kim söyledi, fincanlara çamaşır suyu çok yakışacaktı.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Ayşegül'ün kalkması üzerine nerdeyse yarım saat geçmişti ama kahveler hala gelmemişti. İçeride of buf sesleri yükseldiği sırada Ayşegül elinde kahve tepsiyle içeri girdi. Hemen ardında da ona yardım etmek için giden Günçiçek girdi.

 

Ayşegül kahveleri dağıttığı sırada Günçiçek bezgince eltisinin yanına oturdu. Melek, Günçiçek oturur oturmaz yanına yaklaşıp kısık sesle konuştu. "Ne oldu, niye bu kadar geç geldiniz?"

 

Günçiçek kızıyla birlikte oturan eltisine kısa bir bakış atıp kucağında ki Mihri'yi kendi kucağına aldı. Küçük bebek annesinin kucağından alınmanın hoşnutsuzluğunu alenen belli ederken Günçiçek elindeki küçük çocuğa gülümseyip konuştu. "Tutturdu hepsine çamaşır suyu koyacağım diye, zor ikna ettim."

 

"Koymadı dimi?"

 

Günçiçek damada kısa bir bakış attı. "Koymadı da damadın kahvesinde eline gelen her baharatı ekledi. Allah vere de damat zehirlenmesi."

 

Melek'in bakışları anında kahvesini içmek üzere olan adama kaydı.

 

Damat adayı kahveyi eline aldığı an burnuna değişik bir koku geldi. Fincanı eline alıp burnuna yaklaştırdı. Koku kahveden geliyordu. Ama fincanın içinde şey kahveye benzemiyordu. Garip bir şekilde Ayşegül'e baktı. Kahveyi hızla sehpaya geri bıraktı. Bu sırada babası söze girmişti.

 

"Efendim sebebi ziyaretimiz belli. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Ayşegül'ü oğlumuz Tarık'a is-" aniden duyulan bir çığlık sesiyle adamın sözü yarım kaldı.

 

Herkesin bakışları anında Günçiçek'i buldu. Günçiçek ise kasıklarına giren ağrı ile uğraşmakla meşguldü.

 

Fırat anında yerinden kalkıp karısının yanına gitti. "Balkız iyi misin?"

 

Günçiçek konuşacağı sırada bacak arasında hissettiği ıslaklık ile gözleri far görmüş tavşan gibi açıldı. "Fırat, suyum geldi!" dedi Günçiçek anın verdiği şaşkınlıkla sesi kısık çıktı.

 

Fırat ise o an verebileceği en iyi tepkiyi verdi. "Ha?"

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Günçiçek'in doğumu başlaması üzerine Günçiçek hızla odasına çıkarılmış, ebe kadını getirtilmişti.

 

Fırat, salonda bir o yana bir bu yana gitti. Sakine hanım ebeden doğumun zor geçeceğini duyduğu an oğlunun yukarda durmasına izin vermemişti. Tabi bunda Fırat'ın haberi yoktu.

 

Fırat saçını çekiştirerek sedire oturdu. Stresten bacağını sallamaya başlamıştı bile. Aldığı nefesler göğsüne dar geliyordu. Günçiçek bir saatten beridir yukarıdaydı ama çığlıkları bir an olsun kesilmemişti.

 

Tabi bu sırada Ayşegül'ü istemeye gelen aile küçük bir köşeye sinmişti. Kalkıp gitseler ayıp olacaktı ama kalmaları da pek işe yaramıyordu. Ne yapacağını bilmez bir şekilde öylece oturuyorlardı.

 

Vakit gece yarısını bulduğunda bebek hâlâ doğmamış, Fırat'ın artık duracak sabrı kalmamıştı. Annesi ne kadar ısrar etse de yerinden kalkıp yukarı çıktı.

 

Yukarı çıktığında Günçiçek'in çığlıkları daha net duydu. Kalbine defalarca bıcak saplanıyormuş gibi canı acıdı Fırat'ın. Ölmek mi daha kolaydır yoksa sevdiğin bir insanın canı yanarken buna şahit olmak mı?

 

Fırat odasının önüne geldiğinde Günçiçek'in çığlıkları sustu onu yerini ağlayan bir bebek sesi aldı. Fırat içeri girmek istedi ama yüreğinde kol gezen korku buna izin vermedi.

 

İlk adımın atar atmaz yaşça ondan büyük bir kadın elinde bebekle dışarı çıktı. "Hayırlı olsun beyim, nur topu gibi bir oğlun oldu."

 

Fırat kaşları şaşkınlıkla havalandı. Oğlu olmuştu, aslan gibi bir oğlu. Ama mutlu olamıyorum çünkü karısını durumunu hala bilmiyordu. Hem bebek doğar doğmaz annenin kucağına verilmez miydi? Neden bebek şu an buradaydı?

 

"Balkız?" dedi Fırat. Sesi o kadar kısık çıkmıştı ki karşısında kadın onu duymadan yanından geçip gitti. Aldığı nefes göğsüne dar geldi. İçeri girmek istiyordu ama içeri girecek cesareti yoktu.

 

Fırat her ne kadar içeri girmeye korksa da kapını kolunu tutup çevirdi ve içeri girdi. Günçiçek yatakta gözleri kapalı bir vaziyette yatarken genç kızlar etraf topluyordu.

 

Korkuyla karısının yanına gidip ellerini tuttu. "Balkız'ım!" dedi içinde tutamadığı endişesiyle.

 

"Beyim doğum çok zordu. Yorgunluktan bayıldı. Çok şükür bir şey yok."

 

Fırat duyduklarıyla rahat bir nefes aldı ama içi hâlâ rahat değildi. "Bebek?"

 

"Hanımın bayılınca anam da bebeği yıkamaya götürdü," dedi yine aynı genç kız. Fırat bu şekilde konuşan kızın ebenin kızı olduğunu anladı.

 

Herkes tek tek odadan çıktığında Fırat karısını alnına küçük bir buse kondurdu. O kadar korkmuştu ki hayatında bu korktuğu başka bir an yoktu.

 

Günçiçek doğum sırasında fazlasıyla terlemişti. Güzelim sarı saçları yüzüne yapışmıştı. Ama bu haliyle bile o kadar güzeldi ki... Karısının alnına tekrar öptü.

 

Ellerini daha sıkı tuttu ama aniden fark ettiği şeyle karısının avuçlarını açtı. Avuç içleri tırnak iziyle doluydu. O kadar acı çekmişti ki tırnaklarıyla kendini yaraladığının farkında bile değildi.

 

Her iki eline de onlarca öpücük kondurdu Fırat. Bu yaralar Günçiçek'in canından çok Fırat'ın canını yakmıştı.

 

Fırat dakikalarca karısını izlemiş, çektiği acıları dindirmeye çalışır gibi defalarca öpmüştü.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Günçiçek gözlerini yavaşça açtığında bedeninde büyük bir acı hissetti. Üzerinden tır geçmiş gibiydi.

 

Gözlerini açtığında her zaman olduğu gibi kocaman karnını görmedi. Artık bebeği doğmuştu. Aklına gelen şeylerle bebeğini görmek umuduyla etrafına baktı. Ama yanında sadece kocası vardı.

 

En son hatırladığı şey bebeğinin ağlayan sesiydi. Sonrası büyük bir karanlıktı. Hemen kocasına döndü. "Bebeğim?"

 

Fırat karısının elini son bir kez daha öpüp, "Korkma Balkız'ım, şimdi getirecekler."

 

"İyi mi?"

 

"İyi kurban olduğum, iyi. Korkma, sen iyi misin?"

 

Günçiçek başını salladı. Ağrısı hala vardı ama abartılacak türden değildi. Sadece çok terlediği için kendini kirlenmiş hissediyordu. Elbiseleri üstüne yapışmıştı.

 

"İyiyim, sadece çok terlediğim için kendimi kirli hissediyorum."

 

Fırat gülümseyip karısını saçlarına küçük bir öpücük kondurdu ve kokusunu içine çekti. "Kirli değilsin. Hala bir çiçek gibi kokuyorsun."

 

Günçiçek her zaman olduğu gibi anında yelkenleri suya indirdi. Mavi gözlerini kocaman açarak aşkla kocasına baktı.

 

Tam bu sırada odada tok bir ses yankılandı. Kapı çalındığı an Fırat karısından uzaklaşıp ayağa kalktı ve kapıyı açtı.

 

Sakine hanım elinde yeni doğan torunu ile içeri girdi. Günçiçek bebeğini görmek için, canı acısa da, yerinden doğruldu. Kollarını açar açmaz kaynanası bebeğini kucağına bıraktı.

 

Bebeğini kucağına aldığı andan beri bir saniye olsun gözlerini ayırmadı. Esmer teni, aynı babası gibi simsiyah saçları ve kaşları... daha küçücüktü ama şimdiden babasının kopyası olduğuna emindi. Gözleri şu an kapalı olsa da Günçiçek onların da simsiyah olduğuna emindi.

 

Günçiçek, bebeğinin ağlayan sesini duyduğunda telaşa kapıldı. Ne yapacağını bilmez bir şekilde kocasına döndü ama Fırat'ta onun gibi telaşa kapılmıştı.

 

Bakışları hala içerde duran kaynanasına kaydığı an Sakine Hanım gelinin yanına gitti. "Açıkmış kızım. Aç göğsünü."

 

Günçiçek anında kaynanasını dediğini dinledi. İki kadın bir süre bebekle uğraşsa da bebek çok şükür ki annesini ve babaannesini dinleyip annesini sütünü kana kana içmeye başladı.

 

Bebek karnını doyurmakla meşgulken Günçiçek bebeğinin saçlarını okşadı. Çocuğuna süt vermek çok değişik bir o kadar da güzeldi. Tarifi imkansız bir duyguydu.

 

Yatağın diğer yanı çöktüğünde Günçiçek başını kaldırdı. Kaynanası çoktan gitmiş kocası da yanına oturmuştu.

 

Fırat elini kaldırıp oğlunun saçlarını okşadı. Baba olmuştu. Öyle kardeşlerine babalık yapmakla alakası yokmuş baba olamanın. Bambaşka duygular içindeydi. Şu karşısında sevdiği kadından ve ondan bir parça olan oğulları vardı.

 

Günçiçek başın kocasını omzuna koyup, "Fırat," dedi harfleri uzatarak. "Çok güzel,"

 

Fırat karısının saçlarını öptü, "Senden bir parça, nasıl güzel olmaz Balkız?" dedi.

 

;)

 

Günçiçek alt dudağını ısırıp bakışlarını kaçırdı. Utanmıştı.

 

"Fırat?" dedi Günçiçek yine harfleri uzatarak. "İsmi ne olacak? Bir türlü karar veremedik." Kız, erkek bir sürü isim düşünmüşlerdi ama hep karasız kalmışlardı.

 

"Ben düşündüm. Eğer sende istersen babamın ismini koymak istiyorum?" dedi Fırat. Eğer Günçiçek istemez ise koymazdı ama Günçiçek anında başını salladı.

 

"Eee o zaman ismi, Ferhat!"

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

1 YIL SONRA

 

Gecenin en karanlık vaktiydi. Tüm canlılar derin bir uykuda dalmışken Tahır konağının kapısı sertçe çalındı. Öyle ki Tahır konağı dahil bir çok ev yerinden sıçramıştı.

 

Evin erkekleri sinirle aşağı inerken kadınlar ise çocuklarını sıkı sıkı sarmıştı. Küçük çocuklar gelecek haberi biliyormuş gibi ağlıyordu.

 

Günçiçek kucağında bir türlü susmayan oğluyla korkarak aşağı indi. Evin çalışanları dahil herkes uyanmış salonda duruyordu.

 

"Fırat," dedi aşağı iner inmez. "Ne oluyor?" Fırat hızla karısına döndü. "Bilmiyorum Balkız'ım. Hüseyin amca aşağıda şimdi gelir, öğreniriz." dediğinde Günçiçek başını sallayıp oğlunu susturmaya çalıştı ama nafile bir çabaydı.

 

Hüseyin, içeri girer girmez herkes etrafına toplandı. Hüseyin'in gözlerindeki dehşet herkesi şimdiden korkutmaya yetmişti.

 

"Ali," diye söze başladı Hüseyin ama devam edemedi. Fırat'ın bakışları hemen etrafta gezindi ama Ali'yi bulamadı. "Ali nerede?" diye bağırdı ama hiç kimse cevabı bilmediği için sesiz kaldı.

 

"Hüseyin amca Ali nerede?" diye bağırdığında Hüseyin'in bakışları Sakine Hanımı buldu. Sakine hanım duydukları karşısında sağlam durabilecek miydi?

 

"Beyim, Ali Şahinleri sözlü kızını kaçırmış."

 

 

BÖLÜM SONU

 

 

Ay ay ay ay neler oldu bu lanet olası yerdeeeee

 

 

Kız kaçırmış Ali, hemide kız sözlü!!!

 

 

Neler olacak?

 

 

Ben dedim arkadaşlar. Ali başımıza feci şeyler açacak diye. Ama beni dinleyen kim?

 

 

Her neyse bölüm nasıldı?

 

 

Ali'nin kız kaçırmasını bekliyor muydunuz?

 

 

Sizce bundan sonra başımıza neler gelecek?

 

 

Ah Ali ah! Torun sevincimi kursağımda bıraktın.

 

 

Biricik torunumun adı nasıl?

 

 

Bu bölüme çok yorum yapın ki bölüm çabuk gelsin aksi takdirde bölüm yazma hevesim puf oluyor. Ve lütfen yorumlarınızı bölümle ilgili olsun.

 

Zaten şunun şurasına finale ne kadar kalmış, üzmeyelim birbirimizi.

 

Neyse biraz güzel şeyler konuşalım.

 

Ayşegül'ümü istemeye geldiler ama bence geldiklerine pişman oldular.

 

Biraz da Fırat'ımın bu bölümdeki tatlılığını konuşabilir miyiz? En son Fırat'ı ekmek arasına koyup yiyeceğim. Başka türlü olmuyor çünkü.

 

Neyse benim yine çenem düştü.

 

Bu akşam Instagram'da bölüm kritiği yapacağız hepinizi bekliyorum!

 

Wattpad hesabımı takip etmeyi unutmayın!

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın çiğköftelerim 🌮

 

Allah'a emanet olun 🌼

 

INSTAGRAM: kara_gul_ _63

TİK-TOK: guullaarreess63

Bölüm : 02.06.2025 13:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...