20. Bölüm

19. BÖLÜM

Kara Gül
gguullaarreess63

Yeni bölüm geldiiiiii

 

Merak etmeyin bu bölümde tüm gerçekler gün yüzüne çıkacak ve hepimiz rahatlayacağız.

 

Bu bölüm başında geçmişe gideceğiz.

 

Sizi daha fazla tutmadan bölümle baş başa bırakıyorum. Bölüm sonunda görüşürüz.

 

Bolca yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Oy sayıları çok düşük finale yaklaştığımız için sınır koymak istemiyorum. Lütfen oylarınızı eksik etmeyin.

 

Bu bölümde 🎶Güliz ayla▫️Bahsetmem lazım

🎶Nilüfer▫️Ta uzak yollardan

🎶Mavi gri▫️Gel ilaç ol yaralarıma

dinlemenizi şiddetle öneriyorum. Ben bunları dinleyerek yazdım.

 

KEYİFLİ OKUMALAR

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Genç kız ablasının eline verdiği sarmayı alıp tencereye yerleştirdi. Ablası yaprakları bitirip dolmaları doldurmaya başladığında yine aynı ses geldi.

 

Tak! Tak!

 

Dışarıdaki küçük çocuklar pencereye taş atıyordu. Abla kardeş başta bunu önemsemedi ama artan taşlar onları kızdırmaya başlamıştı.

 

"Fidan, kalk şu çocuklara bir şey söyle!"

 

Genç kız ablasının konuşması ile anında yerinden kalktı. Solana girip hangi pencereye taş atıldığını anlamaya çalıştı.

 

Taş şaşırtıcı bir şekilde genç kızın, kız kardeşleriyle beraber kaldığını odanın penceresine atılıyordu. Kaşlarını çattı. Çocuklar o tarafta hiç oynamazdı.

 

Adımlarını odasına çevirip oraya girdi. Pencerenin önüne geldiğinde kaşlarını çatmaya çalıştı. O hiçbir zaman çocuklara kızmazdı ki... Ama çocuklara yanlış yaptıklarını söylemeliydi.

 

Kaşları yarı çatık bir şekilde pencereyi açtı. Ama önünde duran bir demet papatya ile çatmaya çalıştığı kaşları anında düzeldi. Yüzümde küçük bir tebessüm belirdi anında.

 

Ellerini uzatıp papatyaları almak istedi ama papatyalar biri tarafından geri çekildi. Elbette kim olduğunu biliyordu!

 

"Ali," dedi Fidan sinirli tutmaya çalıştığı sesiyle. Ama sesi o kadar naif ve tatlı çıkmıştı ki karşısında duran Ali güldü.

 

"Söyle papatyam," dedi Ali sevdiğini gördüğü için mutlu çıkan sesiyle. Papatyaları sıkı sıkı tutmuştu. Bir yandan da sokaktan gelip geçeni kontrol ediyordu. Aslında sokağın başına iki çocuk yerleştirmişti. Eğer biri gelirse ıslık çalıp Ali'ye haber vereceklerdi.

 

"Papatyalarımı ver!" dedi Fidan. Şu an sevdiği adama kızmak istiyordu ama yapamıyordu. Günler önce onu çağırmıştı. Fidan çağırdığı yere gitmiş hatta saatlerce beklemişti ama Ali gelmemişti. Bunun yüzünden üvey annesinden azar bile işitmişti. Bu nedenle sevdiğine trip atmak en doğal hakkıydı, tabi becerebilirse.

 

"Beni affet, vereyim papatyaları."

 

Kollarını göğsünde birleştirip omuz silkti, Fidan. Aslında çoktan affetmişti. Köylülerden duymuştu olanları. Ama yinede trip atmak istiyordu. Hakkı yok muydu?

 

"Ama papatyam niye böyle yapıyorsun. Valla o gün yengem doğum yaptı. Abim tuttu yakamdan bir o yana gönderdi bir bu yana."

 

Fidan sevdiği adama kısa bir bakış atıp güldü. Gülüşünü kapat için ellerini kaldırdı ki sevdiği adam tekrar konuştu. "Kapatma gülüşünü, papatyam. Gülüşünü göreyim ki şu köhne dünyaya cennet bahşedilsin."

 

Fidan'ın, az önce mutluluktan parlayan gözleri artık aşkla parlıyordu. "Tamam affettim," dedi anında.

 

Papatyalarını almak için biraz eğildiği sırada Ali, çenesini tutup gözlerin baktı. Artık gözlerinde derin bir keder vardı. "Yine mi, papatyam?"

 

Fidan, bakışlarını kaçırdı. Ali'nin elinden tuttuğu papatyaları hemen alıp çenesinin Ali'nin elinden kurtardı. O gün üvey annesinden azar işitmekle kalmamış aynı zamanda tokatta yemişti.

 

"Bir şey olduğu yok, Ali."

 

"Nasıl yok? Papaty-"

 

Ali'nin sözleri odaya birinin girmesi ile havada kaldı. "Fidan nerede- hii! Fidan ne yapıyorsun burada?"

 

Fidan mahzun mahzun baktı ablasının gözüne. Ablası her şeyi biliyordu bu yüzden saklayacak bir şey yoktu.

 

"Selam baldız!"

 

"Ne selamı? Siz ne yapıyorsunuz burada? Babam gelip ikinizi de öldürsün mü istiyorsunuz?"

 

Fidan elindeki çiçekleri kaldırıp ablasına gösterdi. "Çiçek getirmiş, şimdi gidecek zaten," dedi.

 

Ellerini beline koyup sert bakışlarını kardeşine dikti, Sevda. "Peki ne yapacaksın o çiçekleri? Babam sormayacak mı ya abim? Nasıl tutacaksın onları evde?"

 

Fidan bakışlarını kaçırdı. Ablası doğru söylüyordu. Hele bu çiçekleri üvey annesi görse yeri göğü birbirine katardı. Fidan başını sallarken, "Tamam abla sen içeri geç ben geliyorum," dedi. Sevda başını sallayıp kardeşini yanlız bıraktı.

 

Fidan sevdiği adama dönüp çiçekleri uzattı. Ali istemeye istemeye aldı çiçekleri. "Seni kalbimin en değerli köşesine koyduğum gibi bir gün bana getirdiğin çiçekleri de evimin en değerli köşesine koyacağım." Sevdiği adama yaklaşıp yanağına masum bir öpücük kondurdu.

 

Pencereyi kapatacağı sırada Ali konuştu. "Seni seviyorum papatyam."

 

"Bende," dedi Fidan. İki yıl önce bunu Ali'ye söyleyeceğini bilemezdi. Ali'yi tam iki yıl önce tanımıştı. Bir gün pazarda gezerken çıkmıştı karşısına ve bir daha onu hiç bırakmamıştı. Fidan bir türlü Ali'nin onun sevdiğine inanmamıştı. Babasının bile sevmediği birini kim severdi ki? Oysa ki Ali çok sevmişti. Bir buçuk yıl boyunca Ali'yi sürekli yanından kovmasına rağmen Ali bir gün bile gitmemişti.

 

Fidan en sonunda inanmıştı Ali'ye. Aşkına, sevgisine, merhametine... İnanmış ve onu çok sevmişti.

 

Fidan pencereyi kapattıklarını sonra tekrar mutfağa girdi. Hemen ablasını yanına oturup dolmaları doldurmaya devam etti. Eğer akşama yemek yetişmezse üvey annesi kızardı.

 

"Kardeşim!"

 

Fidan ablasını sesini duyduğunda daldığı düşüncelerden sıyırıp ablasına döndü. "Buyur abla!"

 

Sevda kardeşinin elini tutup, "Sevdadan, aşktan en iyi ben anlarım. Amacım ne sizi üzmek ne de ayırmak. Ama bu şekilde davranmaya devam ederseniz ayrılığınızda üzüntünüz de çok uzak değil. Babam öğrenirse neler olacağını çok iyi biliyorsun. Hele o cadı öğrenirse hiç acımaz seni başkasına vermeye çalışır."

 

Fidan anladığını belirtmek için kafasını salladı. Ablası her kelimesiyle haklıydı.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Ali büyük bir çınarın gölgesinde bir sağa gidiyor bir sola gidiyordu. Fidan ile her zaman buluştuları yerdi ama Fidan iki haftadır gelmiyordu.

 

Başlarda üvey annesi yüzünden gelmiyor sanmıştı ama artık sevdiği kadının sağlığından şüphe eder hale gelmişti. Bekledi. Bekledi. Bekledi ama gelen kimse olmadı.

 

Artık bekleyecek tahammül kalmadığında çınar ağacının yanında uzaklaşıp köye gitti. Fidan'ın iyi olduğunu öğrenmeden geri dönmeyecekti.

 

Sevdiğinin evine geldiğinde her zaman olduğu gibi arka bahçeye gidip cama küçük bir taş attı. Fidan'ın abisi veya babasının çıkmaması için içten içe dua etti. Kendi canı umurunda değildi, tek korkusu sevdiğine gelecek bir zarardı.

 

Cam çok geçmeden açıldığında karşısında Fidan'ı bulmak yerine ablası Sevda'yı bulduğunda kaşları çatıldı.

 

"Abla, Fidan'ı çağırır mısın?"

 

"Fidan yok!"

 

"Nasıl yok? Evde değil mi?"

 

"Evde ama..."

 

Ali, sinirlendi. "Ama ne? Ne oluyor?" dedi sesini yükselterek artık hiçbir şey umurunda değildi.

 

Sevda uyarıcı bir şekilde gözlerini büyüttü. "Sessiz ol! Abim evde!"

 

"Umurumda değil! Fidan gelsin, iki dakika konuşalım gideceğim!"

 

"Kız gelmek istemiyor, ne yapayım!?"

 

"Ne demek gelmek istemiyor, oyun mu lan bu!?"

 

"Belki Fidan için oyundur! Gelmek istemiyor, diyorum! Git artık!"

 

Ali, "Gitmiyorum," diyecek oldu ama içeriden gelen ses ile sözü yarım kaldı.

 

"Sevda!" Sevda'nın abisiydi.

 

Sevda, "Git Ali!" diyerek pencereyi kapattığında Ali mecburen giti ama yarın tekrar gelecekti.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Uyan uyan yâr sinene sar beni

Dağlar kışımış yolcum üşümüş nasıl edem ben

Uyan uyan yâr sinene sar beni

Dağlar harâmı açma yaramı perişânım ben

Yüce dağ başından aşırdın beni neydem neydem yâr beni

Tükenmez dertlere düşürdün beni

 

Radyodan yükselen türkünün sözleri sanki Ali'nin ne halde olduğunu biliyormuş gibi çalıyordu.

 

Gecenin bir vaktiydi. Ali sığamamıştı evin içine, atmıştı kendini dışarı, gelecek arkadaşını bekliyordu.

 

Elinde yarım saattir bir dal sigara tutuyordu ama bir türlü içmemişti. Daha önce yine bir gece elinde içmek için tuttuğu bir sigara, radyodan çalan türkü ile sevdiği kadını düşünüyordu. O zaman sevdiğine kavuşamadığı için şimdi ise sevdiğinden uzak olduğu için içmek istiyordu.

 

Daha önce içeceği sırada abisine yakalanmıştı. Bu sefer yakalanacak bir abisi yoktu. Artık abisinin küçük bir çocuğu vardı. Onunla uğraşacak değildi ya.

 

Düşündü, abisi gibi olmayı düşledi. Yanında sevdiği kadın, kucağında sevdiği kadından çocuğu. Elinde tuttuğu sigarayı ağzına götürürken aklına hâlâ bugün olanlar vardı. Fidan'ın neden böyle yaptığını bir türü anlamıyordu.

 

Elinde tuttuğu sigara dudağına değer değmez içine derin bir nefes çekti. Nefesi çekmesiyle öksürük krizine girmesi bir oldu. Elinde hiç içilmemiş sigarayı hızla yere attı. "Nasıl içiyorlar lan bunu!"

 

Ciğerlerine kızgın şişler batırılıyor gibi oluyordu. Rahatlamak için içine derin bir nefes çekerken arkadaşının sesini duydu.

 

"Ali!"

 

"Hı," dedi Ali öksürürken.

 

"Ne yapıyoruz?"

 

"Neyi, ne yapıyoruz?" dedi Ali kaşlarını çatarak. Bu salak arkadaşı neyden bahsediyordu yine.

 

"Yengeyi vermişler ya!"

 

Ali hışımla yerinden kalkıp arkadaşını yakalarına yapıştı. "Ne? Kim? Kime vermiş? Benim niye şimdi haberim oluyor lan!"

 

Fatih, yakalarını arkadaşını kollarından kurtarıp. "Oğlum, senin kayınpeder, yengeyi Serhat'a vermiş ya. Senin haberin yok muydu?"

 

Ali duyduklarıyla sinirleri hat safhaya çıktı. O yavşak Serhat kimdi de onun sevdiği kadını istiyordu?

 

İki haftadır Fidan'ın gelmeyişi ve Sevda ile konuştukları geldi aklına. "Hassiktir!" dedi. Ellerini saçlarına attı. Demek bu yüzden gelmiyordu.

 

"Yürü Fatih!" dedi ve koşmaya başladı Ali. Ne yapacak ne edecek Fidan'la konuşacaktı. Eğer onu gerçekten seviyorsa elini tutacak ve hiç bırakmayacaktı. Eğer sevmiyorsa da aklından bile kovacaktı onu.

 

"Nereye lan?!" diye bağırdı Fatih arkadaşını arkasından koşarken.

 

Ali arkadaşına cevap verme gereği duymadan koşmaya devam etti. Ne derse Fatih yine koşacaktı arkasından.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Ali evin önüne geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Yanındaki arkadaşına dönüp, "Sokağın başında bekle, gelen olursa ıslık çal," dedi. Fatih anında başını sallayıp sokağın başına gitti.

 

Ali ise yerden aldığı küçük taşları önünde durduğu pencereye attı. Umuyordu ki Fidan veya Sevda abla açsın. Başkası açarsa boku yiyecekti.

 

Pencerenin perdesi çekildiği an Ali duvarın arkasına geçip kimin açtığına baktı. Sevda açmıştı. Sevda'nın yanında başka kimsenin olmadığını gördüğünde duvarın arkasından çekilip pencereye yaklaştı.

 

Sevda, "Ali! Ali senin ne işin var burada. Çabuk git babam görecek!" dedi ama Ali hiçbirini takmadan pencereye daha çok yaklaştı. "Abla, Fidan'ı çağır. Ne olur, ne olur bir kere konuşayım yeter."

 

Sevda korkuyla etrafa bakındı. Kimse yoktu ama yine de korkuyordu. "Ali-"

 

Ali hızla Sevda'nın sözünü kesip, "Bir kere, bir kere konuşayım yeter. Sonra yemin ederim gideceğim." Sevda'yı hala ikna edemediği anladığında son kozu kullandı. "Eğer onu evin arkasına getirmezsen ben içeri girer alırım," dediği an Sevda mecburen başını salladı.

 

Ali koşarak evin arkasına gidip sevdiği kadını beklemeye başladı.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Fidan yer yatağında oturmuş örgülü saçlarıyla oynuyordu. Bir yandan da gözlerinden akan yaşlara engel olamaya çalışıyordu ama boş bir çabaydı. Günlerdir sevdiği adamı görmeyişi Ali'nin canından çok Fidan'ın canını yakıyordu.

 

Aniden kapını açılmasıyla başını kaldırdı. Sevda nefes nefese içeri girdi.

 

"Abla ne oldu?"

 

"Ali geldi!"

 

Fidan'ın gözleri dehşetle açıldı. "Ne? Nerede?"

 

"Evin arkasında. Eğer Fidan gelmezse, ben eve girer onu alırım, diyor."

 

"Ne yapayım?"

 

"Git kardeşim. Git ve her şeyi anlat. Bak seni ne kadar seviyor. Senin için buraya kadar gelmiş. Ona her şeyi anlat belki Fırat Bey bir şey yapabilir."

 

Fidan başını iki yana salladı. "Ne yapacak abla? Babam beni çoktan o adama verdi. Gideceğim ve onu göndereceğim. Benim yüzümden başına bir şey gelsin istemiyorum."

 

"Fidan," dedi Sevda acı çeker gibi. Kardeşini sevmediği bir adamla evlensin istemiyordu. "Korkak olma kardeşim."

 

Fidan hiçbir şey demeden yerinden kalktı. Sevdiği adam için korkak olmaya hazırdı.

 

"15 dakikaya geliyorum," dedi ve odan çıktı.

 

Kimse görmesin diye mutfakta ki küçük kapıdan çıkıp evin arkasına gitti. Ali'yi görür görmez kalbi delicesine atmaya başladı ama sakin olamaya çalıştı.

 

Kalbinin sesini önemsemeden kaşlarını çatıp Ali'nin yanına gitti. Dudaklarını aralayıp kızacağı sırada Ali işaret parmağını kaldırıp onu susturdu.

 

"Sana tek bir soru soracağım ve tek bir cevap alacağım, Fidan. O adam için mi geliyordun yoksa korktuğun için mi?"

 

Fidan bir an afallasada hemen kendini toparladı. "Niye geldin buraya? Ben-"

 

"Gideceğim, yemin ederim gideceğim! Beni sevmediğini, o adamı sevdiğini söyle bu şehirden gideceğim! Bir daha buraya adım atarsam şerefsizim! Şimdi bana doğruyu söyle; o adam için mi gelmiyorsun?"

 

Serçe yutkundu Fidan. Şimdi onu sevmediğini nasıl söyleyecekti? Bakışlarını kaçırıp, "Ben," dedi ama Ali çenesini tutup yüzlerini aynı hizaya getirdi. "Ne olur gözlerimin içine bak ve bana doğruyu söyle papatyam. Lütfen, eğer beni istemiyorsan bir daha karşına çıkamam. Şimdi bana doğru söyle."

 

Fidan ona acı içinde bakan kahve gözler baktı. Bu saatten sonra istese de sevmediğini söyleyemezdi. "Seni seviyorum, Ali. Oldu mu? Bir tek seni seviyorum."

 

Ali'nin yüzünde paha biçilmez bir gülüş belirdi. "Oldu, hem de çok güzel oldu."

 

Fidan daha fazla duramadı ve kollarını sevdiği adamın boynuna dolayıp sıkıca sarıldı. Başını omzuna yaslayıp sevdiği adamın saçlarını okşadı. "Şimdi ne olacak, Ali'm? Ne yapacağız?"

 

Ali sevdiği kadından biraz ayrılıp elini yanağına koydu. "Kaçacağız papatyam. Ben ve sen ancak birbirimize aitiz. Başka hiç kimse giremez aramıza."

 

"Ama Ali-"

 

"Papatyam," diye sevdiği kadını sözlerini kesti. "Başka ne yapılabiliriz ki? Bu yolda en fazla ölürüz. Benimle ölüme yok musun?"

 

Gülümsedi Fidan. "Varım, seninle her şeye varım."

 

O gece iki aşık sözleşti. Onları ayırmaya çalışan herkese inat beraber olacaklardı.

 

Ertesi gece iki aşık her zaman buluştukları yerde, büyük çınar ağacının altına, tekrar buluştular. Ve beraber yeni bir hayata adım atabilmek için el ele yürüdüler.

 

Yazar notu; Siz tatlı çiftim, biraz hayalperest biraz da salaksınız. Neyse yine de güzelsiniz

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Tahır konağında büyük bir kargaşa vardı. Şahin'lerin kapıya dayadığı gece Fırat herkesi zorlukla ayırıp göndermişti. Eğer kardeşinin bir suçu varsa da kendi elleriyle cezasını vereceğine yemin etmişti herkesin içinde. Umuyordu ki kardeşi suçlu olmasın, aksi takdirde kardeşi için hiçbir şey yapamazdı.

 

Günçiçek, kucağında uyuyan 1 yaşındaki bebeğinin siyah saçlarına küçük bir öpücük kondurup beşiğine yatırdı. Küçük oğlu asla huysuz değil hatta fazlasıyla sessiz bir bebekti. Babaannesinin dediğine göre babasına çekmiş. Zaten her şeyiyle babasına çekmemiş miydi? Bir gözleri vardı annesine çeken. Annesi gibi masmavi gözleri vardı. O kadar güzel bir bebekti ki? Bakan bir daha bakıyordu. Bu durum Günçiçek'i çok korkutuyordu. Oğlunu üzerinde çok göz vardı ve bir anne olarak çocuğunun bu kadar konuşulması onu rahatsız ediyordu.

 

Kapının sesini duyduğunda oğlunu izlemeyi bırakıp odaya giren kişiye baktı. Fırat siyah saçları ve yorgunluk akan gözleriyle odaya girdi.

 

Günçiçek hemen beşiğin yanından ayrılıp kocasını yanına gitti. "Fırat, buldunuz mu?" diye sordu. Geceden beri Ali ve kaçırdığı kızı arıyorlardı.

 

Başını iki yana sallayıp yatağa oturdu Fırat. Hala bulamamıştı. Aslında çokta bulmak istemiyordu. Bulacağı şeyden korkuyordu. Kardeşi ya bir hata yapmışsa?

 

Günçiçek hemen kocasını yanına oturup ellerini tuttu. "Fırat, iyi misin, Sevdiğim?"

 

Fırat, bakışlarını karısına döndürdü. "Onlara iyi bir abi olamamışım, Balkız."

 

Günçiçek kocasının elini daha sıkı tuttu. "Niye öyle diyorsun, sevdiğim? Sen onlara abiden çok baba oldun. Onlarda bunu biliyor, Fırat. Babasını etrafında pervane olan küçük çocuklar gibi senin etrafından pervane oluyorlar, görmüyor musun?"

 

"Baba dediğin evladına doğrunun yanlışın ne olduğunu öğretir. Baksan ben öğretememişim. Eğer öğretseydim Ali bunu yapar mıydı? Kız sözlü, Balkız. Sözlü kız niye sevmediği bir adamla kaçsın?"

 

"Fırat, daha hiçbir şeyin aslını astarını bilmiyoruz."

 

"Bende bundan korkuyorum, Balkız. Öğreneceklerim ya düşündüklerimden daha beterse? İşte buna dayanamam."

 

Günçiçek daha fazla dayanamadı ve kocasını kolları arasına çekip göğsüne yasladı. Saçlarını defalarca öptü. "Korkma sevdiğim," dedi ama devamında ne diyeceğini bilemedi. Hangi sizlerle teselli edecekti ki? Ne diyeceğini bilmediği için sevdiği adamın saçlarını okşadı ve defalarca öptü. Ve bunlar Fırat için on binlerce sözden daha değerliydi.

 

Karı koca ne kadar öyle durdu bilinmez ama çalan kapı ikisini kendine getirdi. "Abi," dedi kapının diğer tarafındaki Ahmet. "Bulmuşlar. 15 dakikaya burada olacaklar."

 

"Tamam kardeşim geliyorum."

 

Fırat yerinden kalkıp üstünü başını düzeltti. Odan çıkacağı sırada karısı kolunu tuttu.

 

Günçiçek kocasının karşısına geçip yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Ve kulağına fısıldadı. "Unutma sen bu dünyadaki en iyi babasın."

 

Fırat'ta gülümseyip karısını yanaklarına küçük bir buse konudurdu. "İyi varsın, Balkız. İyi ki benimlesin."

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Herkes sedirlere oturmuş gelecek arabayı bekliyordu. Herkesin içine bir korku çöreklenmişti. Ayşegül bir köşede oturmuş düşünüyordu. İkizinin kötü bir şey yapmadığına emindi. Belki ikiz oldukları içindir belki de başka bir nedenden dolayı. Ama hissediyordu, Ali kötü bir şey yapmamıştı.

 

Herkes otururken Sakine Hanım kendi odasında uzanıyordu. Bu olanlar yaşlı bedenine hiç iyi gelmemişti.

 

Kapını sesi geldiğinde herkes istemsizce gerildi. Olacaklardan herkes korkuyordu.

 

Adım sesleri yaklaştığında herkes ayaklanmıştı. Odaya ilk önce omuzları dik bir şekilde olan Ali, ardından elini sıkı sıkı tuttuğu Fidan girdi. Fidan, etrafa tedirgin bakışlar atıyordu. Şu an fazlasıyla korkuyordu. Bundan dolayı sevdiği adamın ellerini daha çok sıktı.

 

Fırat'ın bakışları kardeşi ve yanındaki kızın üzerinde gidip geliyordu. Kızın etrafa korkak bakışlar atması Fırat'ı daha çok gerdi. Yanındaki karısına döndü.

 

Günçiçek ona dönen bakışların ne demek istediğini bildiği için karşısında duran genç kıza doğru gidip kolunu tuttu. "Gel canım biz içeri gidelim."

 

Fidan'ın bakışları anında yanında duran adama kaydı. Ali gözleriyle onay verdiğinde elini bırakıp kolunu tutan kadınla beraber odadan çıktı.

 

Günçiçek genç kızın kolunu tutup içerideki Melek ve Ayşegül'e kısa bir bakış attı. Kısacası arkamdan gelin demekti.

 

Ayşegül ve Melek'te hemen Günçiçek'in arkasından gitti. Dört kadın yan odaya girdiklerinde herkes bir tarafta oturup Fidan'a kaçamak bakışlar atmaya başladı.

 

İlk konuşan Fidan'ın yanında oturan Günçiçek oldu. "Adın ne canım?"

 

Fidan, kısık bir sesle "Fidan,"dedi. Önüne gelen örük saçlarını geriye attığı sırada Günçiçek tekrara konuştu. "Fidan, canım sen Ali'yi seviyor musun? Onunla isteyerek mi kaçtın?" Herkesin merak ettiği aynı zamanda korktuğu soruyu sordu, Günçiçek. Odadaki herkesin bakışları Fidan'ı buldu. "Evet," dedi Fidan birazcık utanarak.

 

Herkesin dudaklarından "Oh be!" Nidaları döküldü. Herkesin içi fazlasıyla rahattı şu an.

 

Dakikalar sonra kapı aniden açıldı ve Ahmet içeri girdi. "Yenge abim gelsin diyor." Bakışları Fidan'a kaydı. "Yani hepiniz."

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Tüm kadınların odadan çıkmasıyla Fırat Ali'nin yakasına yapışması bir oldu. Ali daha abi demeden Fırat kardeşinin yüzünün ortasına yumruğu çaktı. "Ne yaptın lan sen?" diye bağırırken yüzüne bir tane daha yapıştırdı. "Nasıl başkasının namusuna göz dikersen lan!"

 

Fırat bir yumruk daha atacağı sırada Ali'nin konuşmasıyla durdu. "İstediğin kadar vur. Ağabeyimsin, babamsın tek laf etmem ama ben kimsenin namusuna göz dikmedim. O kadın benim nikahlı karım!"

 

Duyduklarıyla daha çok şaşırdı Fırat. Ama Ali doğru söylüyordu. Gittikleri ilk köyde imam nikahı kıymışlardı.

 

"Sözlü lan o kız!" diye yine bağırdı Fırat ve kardeşinin yakalarını bıraktı. Ali anında yere yığıldı. "Kalbi bana aitken kiminle sözlü olduğunun ne önemi var? Abi," Ali yüzüne darbe aldığı için konuşmakta zorlanıyordu. "Abi ben kalbi bana ait olmayan bir kadına gözlerimi bile değdirmem!"

 

Fırat yanında duran Ahmet'e döndü. "Kızı getir!"dedi. Bunların aslını kıza sormadan öğrenemezdi.

 

Ahmet koşarak diğer odaya girdi ve herkesi çağırıp geldi.

 

Fidan odaya girer girmez yerde yatan Ali'yi gördü. Koşarak Ali'nin yanına gidip başını dizlerine koydu. "Ali, Ali iyi misin?"

 

Fırat gördükleriyle zaten her şeyi anladı. Kim onu zorla kaçıran bir adam için bu kadar endişe duyar ki? Ama yine de sordu. "Bacım sen bu iti seviyor musun?"

 

Fidan anında başını salladı. Seviyordu hemd e çok.

 

"Ulan Ali! Ulan Ali! Niye söylemedin o zaman? Hani ağabeyindim, hani babandım lan! İnsan babasının arkasından iş çevirir mi? Gelsen abi ben seviyorum desen yok mu diyecektim! İzin mi vermeyecektim!"

 

Ali zorlukla başını kaldırıp, "Haklısı-"

 

Fırat sözünü kesti. "Haklıysam niye bu haldeyiz? Onca adam dışarda bekliyor, ben ne diyeceğim?"

 

Fırat tam bunları söylerken konağın kapısı dün geceki gibi serçe çalındı. Ve hemen ardından da Mehmet'in yani Fidan'ın babasının sesi geldi. "FIRAT BEY! KIZIM BURADA, AÇ KAPIYI!"

 

Fırat sabır çekip içerideki herkese, "Hepiniz başka bir odaya geçin. Adamı çağırıp konuşacağım," dedi. Herkes başını sallayıp çıktı. Ali ise Ahmet ağabeyi sayesinde çıkmıştı.

 

Fırat bahçeye çıkıp kapıyı açtı. Önünde onlarca adam vardı ama içinde zerre korku yoktu. Herkesi hiçe sayıp Mehmet'e döndü. "Bir sen gel Mehmet efendi. Başkasına kapım açık değil!"

 

Bazıları homurdandı ama Fırat'ın lafının üstüne laf söylemeye korktu.

 

Fırat sadece Mehmet'i içeri aldı ve kapıyı serçe kapattı. İkisi de içeri geçti. Karşı karşıya oturup konuşmaya başladılar.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Herkes odada durmaktan sıkılmış salonun önüne gelmişti. Merakla içerden gelecek cevabı bekliyordu herkes.

 

Çok geçmeden kapı açıldı ve önden Fırat ardından da Mehmet çıktı. Mehmet'in bakışları herkesin üzerinde gezindi yüksek sesle konuştu. "Benim bu saatten sonra Fidan diye bir kızım yok. İki gün içinde bu köyden gideceğim. Ondan sonra düğüm mü yaparsınız cenaze mi yaparsınız bilmem. Ama benim cenazem var kızım öldü," dedi.

 

Belli belirsiz güldü, Fidan. Sanki daha önce çok iyi bir babaymış gibi konuşuyordu. Annesi öldükten sonra kırkı çıkmadan üvey anneyi dikmişti başlarına. Ya ondan tokat yiyor ya üvey annesinden. Bu güne kadar ne ona ne ablasına ne de ağabeyine babalık yapmıştı. Ama üvey annesinden doğan çocuklara babalık yapmayı çok iyi bilmişti.

 

Fırat iğrenerek baktı karşısındaki adama. Sanki az önce içerde onunla pazarlık yapan kendisi değilmiş gibi konuşuyordu. Sırf başlık parası için vermişti kızını. Fırat iki katını teklif edince hemen kabul etmişti.

 

Mehmet konuşması bitince çıktı evden.

 

Fırat karşısındaki iki gence baktı. "Bir hafta sonra düğününüz var. Ona göre hazırlıklara başlayın."

 

Arkasına dönüp gideceği sırada aklına gelen şey ile durdu. Fidan ve Ali'ye dönüp, "Ve siz ikiniz düğüne kadar değil aynı odada kalmak, yan yana bile oturmayacaksınız," dedi.

 

BÖLÜM SONU

 

Ay çok yoruldum bu bölümü yazarken. Yazdığım en uzun bölümdü..

 

Bölüm nasıldı?

 

Ali&Fidan?

 

Günçiçek& Fırat?

 

Herkes berdel olacak falan demiş arkadaşlar ben aşiret kurgusu mı yazıyorum ne berdeli? Sizce Fırat böyle bir şeye izin verir miydi? O yorumlara çok güldüm.

 

Fırat'ımın bu sert halleri ayrı bir güzel oldu he🤤

 

Günçiçek ve Fırsattan sonra favori çiftim Ali ve Fidan. Canım Fidan'ımmmm

 

Bir sonraki bölümde düğünümüz var. Düğün yapmadan final verdik demeyiz artık.

 

Ali'me küfredenler utandı mı?🙄 (utanmayın, hak etti.)

 

Neyse bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın

 

Allah'a emanet olun 🌼

 

INSTAGRAM: kara_gul_ _63

TİK-TOK: guullaarreess63

Bölüm : 10.06.2025 22:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...