21. Bölüm

20. BÖLÜM

Kara Gül
gguullaarreess63

Yeni bölüm geldiiii.

 

Çok eğlenceli bir bölümle geldim.

 

Biraz geç geldi ama kusura bakmayın. Bölümlerin geç gelmemesini istiyorsanız bolca yorum yapın. Bir önceki bölümde yorumlar çok azdı. Bütün yazma hevesimi uçtuuuu

 

Sizi bekletmemek için hızlıca düzenledim, yanlışım varsa kusura bakmayın.

 

Neyse sizi bölümle başbaşa bırakıyorum. Bana çok sövmeyin olur muuuuuuuu

 

KEYİFLİ OKUMALAR

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

 

"Ayşegül, bırak oğlumu!"

 

Günçiçek, uzanıp görümcesinin kucağında ağlayan oğlunu kendi kucağına aldı. Küçük oğlu sabahtan beri halasının kucağında görmediği eziyet kalmamıştı. Halası ya bir yerlerini ısırıyor ya da bir yerlerine vurarak seviyordu.

 

"Ya yenge çok güzel ağlıyor," dedi Ayşegül. Günçiçek gözlerini kocaman açıp görünmesine baktı. Kucağına gelir gelmez, başını göğsüne yatırıp iç çeken oğlunun saçlarını okşayarak, "Oğlum güzel ağlıyor diye onu dövemezsin!" dedi.

 

Ayşegül omuz silkip ayağa kalktı.

 

Günçiçek, görümcesine sen iflah olmazsın bakışları atıp küçük oğluyla yukarı çıkmaya başladı. "Aşkım," dedi. Günçiçek oğlunu havaya kaldırıp yüzlerini aynı hizaya getirdi. "Hala canını çok acıttı mı?"

 

Ferhat, annesine tatlı tatlı bakıp güldü. Ellerini annesinin yüzüne uzatıp ağzında bir şeyler gevelemeye başladı.

 

Günçiçek gülerek oğlunun yüzüne dokunmasına izin verdi. Ferhat, önce annesinin yanaklarına dokunup okşadı. Ardından aniden ağzını, annesinin yanağına dayayıp öpmeye çalıştı ama öpmeyi bilmediği için tabiri caizse yaladı.

 

Günçiçek oğlunun bu haline dayanamayıp küçük bir kahkaha attı. Oğlunu sıkıca kucağına çekip az önce halasının ısırmaktan diş izleri çıkardığı yanakları defalarca öptü.

 

Günçiçek oğlunu öpe öpe odasının önüne gelmişti. Odaya girip oğlunu halının üzerine bıraktı. O da hemen oğlunun yanına oturdu. Oğlunun küçük ellerini tutup ayağa kalkmasını sağladı. Oğlu ayağa kalktığında Günçiçek ellerini çekti. Ferhat birkaç saniye ayakta durdu ama hemen ardından pat diye düştü. Çok sert düşmediği için bu düşüş küçük çocuk için komik gelmişti. Odayı Ferhat'ın tatlı kahkahası sardığında Günçiçek'de istemsizce güldü.

 

Günçiçek oğlunu defalarca tutup kaldırdı, oğlu defalarca yere düştü. Ama işin sonunda odayı ikisinin kahkahaları sardı.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Anne oğlu oyun oynamaktan yorulmuş bir şekilde yatağa uzanıp birbirine sarılmıştı. Ferhat, küçük tombul elleri annesinin elbisesinin yakasını sıkı sıkı tutmuş göğsünde uyuyordu.

 

Günçiçek ise oğlunu izlemeye dalmıştı. Oğlunu saçlarını okşarken odanın kapısı yavaşça açıldı. Kapı çalınmadan açıldığı için Günçiçek kim olduğunu biliyordu. Oğluna dikkat ederek yataktan biraz doğruldu. "Fırat," dedi mutlulukla.

 

Fırat, Ali, Fidan, Melek ve Ahmet iki gün sonraki düğün için alışverişe çıkmıştı. Hava soğuk olduğu ve oğlunu yeni iyileştiği için Günçiçek gitmek istememişti. Tabi bu alışveriş sırasında Fırat, Ali ve Fidan'ın bir an bile yan yana gelmesine izin vermemişti.

 

Fırat ağır adımlarla yatağın yanına gidip karısını yanına oturdu. "Balkız," dedi ve önce Günçiçek'in ardında da oğlunun saçlarına öpücük kondurdu.

 

"Ne zaman geldiniz?"

 

"Az önce geldik."

 

Günçiçek'in bakışları kucağında uyuyan oğluna kaydı. "Bizimki de az önce uyudu. Eee ne yaptınız?"

 

Fırat oğlunu saçlarını tekrar öpüp, "Gerekli onları aldılar. İmam nikahı kıymışlardı zaten resmi nikahını da kıyıldı," dedi. Ardından elini ceketinin cebine atıp bugün kuyumcuda aldığı şeyi çıkardı. Kutuyu karısına uzatırken, "Bunu da sana aldım," dedi.

 

Günçiçek heyecanla kutuyu alıp açtı. İçinde bir kolye vardı. Zarif bir zinciri, zincirin ucunda ise dört yapraklı yonca vardı. Yaprakların iki tanesinde kalp çekli diğer iki yaprağında ise Günçiçek ve Fırat yazıyordu.

 

Günçiçek başını kolyeden kaldırıp gülümseyerek ona bakan kocasına çevirdi. "Çok güzel," dedi Fırat yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.

 

"Beğendin yani?"

 

Günçiçek başını sallarken, "Hem de çok beğendim." dedi. Kolyeyi Fırat'a uzatıp, "Hadi tak," dedi.

 

Fırat kolyeyi alırken Günçiçek kucağındaki oğlunu dikkatli bir şekilde yatağa bırakıp arkasını döndü. Fırat Günçiçek'in altın sarısı saçlarını bir omzuna topladı. Açılan omzuna küçük bir öpücük kondurup kolyeyi taktı. Ardından boynuna tekrar bir öpücük daha kondurup saçlarını tekrar düzeltti.

 

Günçiçek hemen yerinden kalkıp aynanın önüne geçip kolyeye baktı. Hemen ardından da kocasına dönüp, "Nasıl olmuş?" diye sordu.

 

"Çok güzel oldu Balkız'ım," dedi.

 

Ferhat, anne ve babasının bu güzel anılarına dahil olmak ister gibi aniden ağlamaya başladığında Fırat, Günçiçek'e fırsat vermeden oğlunu kucağına aldı. "Hopala! Niye ağlıyorsun Aslanım!" dedi tatlı bir sitemle. Kucağında oğlu ile ayağa kalkıp oğlunu havaya kaldırdı.

 

Ferhat, az önce ağlayan o değilmiş gibi aniden kahkaha atmaya başladı. Fırat oğlunu havaya kaldırdıkça oğlu daha yüksek sesle kahkaha atıyordu. Elbette bu gülüşmelere annesi ve babası da dahil oluyordu.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Yemek saati geldiğinde herkes yemek masasını etrafında toplanmaya başlamıştı.

 

Ali gülümseyerek Fidan'ın yanına gidiyordu ki abisinin sert bakışlarıyla karşılaştı. Gülümseyen yüzü anında soldu ve el mecbur gidip Ayşegül'ün yanına oturdu. Ah şu düğün olsa da kurtulsa bu eziyetten. Rahat rahat nikahlı karısının yanına bile gidemiyordu. İşin kötü yanı abisi onunla hiç konuşmadan bunları yapıyordu. Tam 5 gündür iki abisi ve annesi onunla konuşmuyordu. İkizi sadece dalga geçeceği zaman konuşuyor, yengeleri ise ona acıdığı için konuştuğu apaçık belliydi.

 

Yemek sessizlik içinde yenmiş, yemekten sonra çaylar içilmişti. Saat geç olduğunda herkes odalarına gitti.

 

Fırat, odasına gitmeden önce küçük bir işi olduğu için Ayşegül'ün odasını önüne geldi. Kapıya yavaşça vurdu, içerden ses geldiğinde içeri girdi.

 

"Ayşegül!"

 

"Buyur abi?"

 

"Senden bir şey isteyeceğim, cadı."

 

Ayşegül merakla abisine yaklaştı. "İste abi."

 

Fırat kimsenin duymaması için kapıyı kapattı ve aklındakileri anlatmaya başladı.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Konak halkı o sabah erkenden kalkmıştı. Erkekler evden gönderilip evde dip köşe temizlik yapılmıştı. Akşam kına gecesi vardı çünkü.

 

Zaman su gibi akıp gitmiş, vakit geceyi bulmuştu. Normalde kınayı kız tarafı yapardı ama bu mümkün olmadığı için erkek tarafı anı kalması amacıyla yapacaktı. Kınaya sadece teyze, hala ve yengeler gelecekti. Bir de Günçiçek ve Melek'in aileleri.

 

Az kişi olduğunu için kına içerde yapılacaktı.

 

Günçiçek, eltisinin koluna girip salona doğru yürümeye başladı. Fidan'ın üzerinde taşlı, kırmızı bir elbise vardı. Ve göğüs kafesinin içinde halay çeken bir kalbi. Çok heyecanlıydı. Bir hafta önce doğru düzgün bir nikahı bile olmayacak zannederken şimdi kınası yapılıyordu.

 

Misafirlerin bulunduğu odaya girdiğinde heyecanı daha da arttı. Başının üzerine atılmış kırmızı duvağının ardından tedirginlik içinde insanlara baktı. 20'den fazla kadın vardı. Ali'nin halası ve teyzeleri bide kuzenleri olmalıydı.

 

Titrek adımları ve kolunda bulunan eltisiyle onun için konulmuş sandalyeye oturdu. Fidan'ın yerine oturmasıyla gençler ayaklanmıştı. Hepsinin elinde küçük mumlar varken Fidan'ın etrafında bir yuvarlak oluşturdular. Işıklar kapandı ve türkü sesli bir şekilde söylenmeye başladı.

 

"Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

 

Aşı aşı memlekete kız vermesinler

Aşı aşı memlekete kız vermesinler

 

Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Annesinin bir tanesini hor görmesinler

 

Uçan da kuşlara malum olsun,

Ben annemi özledim..."

 

Türkü söylenmeye devam ederken genç kız gözyaşlarını tutamadı. Gözyaşları akıp giderken annesinin şu an yanı başında olmasını çok isterdi. Ona sarılmak, tek bir kere görebilmek için nelerini feda etmezdi ki?

 

Gelini ağladığı an başındaki duvak açılmış ve Ali'nin en büyük yengesi kınayı yakmak için genç kızın önüne oturdu. Genç kızlar kınanın yakılması ile farklı bir türkü söylemeye başladı.

 

"Kınalar elimizden

Kuşaklar belimizde

Şu gelin mesut olsun

dualar dilimizde

dualar dilimizde

Oy gelin, gelin, gelin

Allı kınalı gelin

Rabbim korusun seni

Telli duvaklı gelin..."

 

Genç kız başta adet gereği elini açmamış, kaynanası eline altın verince açmıştı. Gelinin kınası yakıldıktan sonra Ayşegül arka bahçede diğer erkeklerle oturan ikizi Ali'yi ve sağdıcı Fatih'i çağırdı.

 

Ali'nin gelmesi ile yengeleri ve teyzeleri ayaklanmış ve serçe parmağını kına sürülmüştü. Normalde kaynananın vermesi gerektiği parayı halası vermişti. Para serçe parmağını sarıldıktan bir süre sonra para sağdıcı tarafından alınmıştı. Tabi bu sırada maniler havada uçuşmuştu. Adet gereği damadın ailesi kız tarafında olduğu için damadı öven maniler söylerdi.

 

İki erkek kısa süre içinde salondan kovulmuş ve herkes ortaya toplanıp oynamaya başladı.

 

Günçiçek, Melek biraz mırın kırın edince görümcesinin kolunda tutup karşılıklı oynamaya başladı. Ayşegül'ün karşısında deli gibi oynayan Günçiçek, kaynanasının karşısına geçince daha hanım hanımcık oynamıştı.

 

Gece bu şekilde geçip gitmişti. Bazıları oynamaktan yorulup otururken Günçiçek, Ayşegül ve birkaç genç kız daha oynamaya devam etti.

 

Bir süre sonra Ayşegül ve Günçiçek'te yorulmuş, tekrar oynamak kaydıyla biraz dinlenmeye karar verdi. Günçiçek boş bir yere otururken Ayşegül su içmek için mutfağa gitti.

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Vakit geç olduğunda herkes yavaş yavaş gitmeye başlamıştı. Günçiçek misafirler gittikten sonra etrafı toplayan kızlara yardım etmiş ardında da ağlayan oğlunu kucağına alıp odasına çıkmıştı.

 

Günçiçek odaya girdiğinde ilk olarak oğlunu güzelce doyurdu ardında uyuttu. Bu akşam fazlasıyla terlediği için kısa bir duş alıp üzerine geceliğini giyip çıktı banyodan.

 

Yatağında uzandığında bakışları odanın kapısına kaydı. Fırat hâlâ odaya gelmemişti. Erkeklerle beraber arka bahçede küçük bir eğlence düzenlemişlerdi. Bildiği kadarıyla bu saate kadar gitmiş olmalılardı.

 

Yatakta uyuyan oğlunun saçlarını sevgiyle okşarken kapının açıldığını hissetti. Arkasına dönüp, "Nerede kaldın Fı-" sözleri Fırat'ın elinde tuttuğu şeyle yarım kaldı. "O ne?"

 

Fırat gelip yatağa oturduğunda Günçiçek bedenini tamamen kocasına döndürdü. Fırat'ın elinde küçük bir kase, kasenin içinde kına vardı.

 

"Ne yapacaksın o kınayı?"

 

Fırat cevap vermek yerine Günçiçek için elini uzatıp, "Ver elini Balkız," dedi. Günçiçek elini Fırat'ın avuçları arasına bıraktığında Fırat, nazikçe eline kına sürmeye başladı.

 

Günçiçek'in bir kına gecesi olmamıştı. Bu eve adım attığında eşi kınalı değildi. O zamanlar fark etmese de ne zaman eli kınalanan bir gelin görse içi burkuluyordu.

 

Fırat bunu fark etmiş, kız kardeşinden biraz kına hazırlaması için ricada bulunmuştu.

 

Günçiçek'in gözleri dolduğunda titreyen sesiyle, "Fırat," dedi. Fırat karısının dolu gözlerini gördüğünde temiz olan elini yanağına koyup şefkatle okşadı. "Şşş ağla diye yapmıyorum, Balkız. Bunun için biraz geç kaldım ama..."

 

Günçiçek, Fırat’ın sözlerini tamamlamasına izin vermeden kınalı ellerini Fırat'a değdirmeden boynuna sarıldı. "Geç falan kalmadın."

 

"Bazen geç bazen eksik kalıyorum, Balkız. Ama senin için elimden geleni yapıyorum. Hep yapacağım."

 

Günçiçek’in boğazına koca bir yumru oturmuştu. Konuşamadı, onun yerine Fırat'ın boynuna küçük öpücükler kondurdu. Elindeki kınalar olmasaydı sıkı sarardı ama elindeki kınalarla ancak bu kadarını yapabildi.

 

Birkaç saniye sonra kendisini biraz olsun iyi hissettiğinde geri çekilip kocasının yüzüne baktı. "Sen hiçbir zaman ne eksik kaldın ne de geç... Sen her zaman tam vaktinde yanı başımdaydın. Ben belki geç-"

 

Fırat dudaklarını karısının dudaklarına yaslayarak susturdu. Ne geçmişi ne yarını konuşmak istiyordu.

 

 

*****

 

Günçiçek elini havlu ile kuruttuktan sonra banyodan çıkıp kocasının kucağında ağlayan bebeğine doğru ilerledi. Ferhat, gecenin bir yarısı uyandığı için Günçiçek elindeki kınayı yıkayıp bebeğini duyurması gerekmişti.

 

Fırat'ın kucağından aldığı bebeği için göğsünü açtığında Ferhat hemen annesinin göğsüne yumuldu. Gözleri kapalıydı ama homurdanıyor, küçük avucunu annesinin saçlarına uzatıyor bazen de elini annesinin gerdanında gezdiriyordu.

 

Küçük delikanlı karnını doyurup annesinin kucağında uykuya daldığında Günçiçek oğlunun yüzüne küçük öpücükler kondurup beşiğine yerleştirdi.

 

Başını yatak başlığına dayamış, gülümseyerek kendisini izleyen kocasının kolları arasına yerleştiğinde hemen avuçlarını açıp kocasına gösterdi. "Bak Fırat," dedi heyecanla. "Erken yıkadım ama kına tutmuş."

 

Fırat, karısının avuçlarını tutup koklayarak öptü. "Çok özel olmuş, Balkız." Başını kaldırıp karısına baktığında alnından da öptü. "Beni kınalı Balkız’ım."

 

Günçiçek göğsüne vuran kalbini derin nefesler alıp sakinleştirirken, "Fırat," dedi yine heyecanla.

 

Fırat karısının saçlarını ile oynarken söyle dercesine göz kırptı.

 

"Hani düğün için alışverişe çıkmıştık ya... Bizim düğünümüz için."

 

"Evet?"

 

"İşte o günde böyle avucumun içini öpmüştün. O gün buz tutmuş kalbim yeniden çiçek açmış gibi hissettim. Fırat... Sen o günden beri kalbime binlerce çiçek ektin. Şimdi anlıyorum, sen gelmeseydin benim kalbim kurur gidermiş."

 

Günçiçek, gülümseyerek kocasının sakallarını okşarken Fırat karısının avucunu tutup tekrar öptü. "Bu avuçların içinde seni bana yazan kader var, Balkız. Seni bana yazan kadere şükürler olsun."

 

Günçiçek, "Kader iyi beni sana, seni bana yazdı sevdiğim," dedikten dudaklarını kocasının dudaklarına yasladı.

 

Öpücükleri derinleşip dudaklarından taştığında Günçiçek yavaşça kocasının kucağına çıkarken Fırat'ın eli, Günçiçek’in çıplak tenine temas etmişti...

 

 

 

 

 

 

BUNDAN

SONRA

+18'TİR

DİLEYEN BİR

SONRAKİ

UYARI

KISMINDAN

DEVAM 

EDEBİLİR

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bekleme yapmayalım, lütfen. Aradığınız şey yok burada hdhdhdh

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BU 

HİKAYE

BAŞLAMADAN

BİTTİ

YANAN SİZ

OLDUNUZ

BİR SÖZE

HEMEN 

KANDINIZ

TIRIRIM

 

Şaka yaptım. Gülün diye, güldünüz mü?👀

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Konak halkı bu sabahta güne erken başlamıştı. evin çalışanları dip köşe temizlik yapmış, kazan kazan yemek pişirilmişti.

 

Günçiçek evin büyük gelini olarak tüm işlerle tek tek ilgilenmişti. Kaynanasının da dediği gibi artık evin hanımı oydu ve ona göre hareket ediyordu.

 

Üzerindeki ağır, taşlı elbisesiyle bütün gün oradan oraya koşturmuş, gelen misafirleri tek tek ağırlamıştı.

 

Gelinin gelmesine yakın bir vakitte kapıda gördüğü kişiyle kocaman gülümsedi, Günçiçek. Hızla adımlarla kadının yanına gidip sıkıca sarıldı.

 

"Hoş geldin Gülay," dedi. Gülay, Fırat'ın en yakın arkadaşı Mustafa'nın eşiydi. İki kadın eşleri aracılığıyla tanışmış ve kısa sürede sıkı iki dost olmuştu.

 

"Hoş buldum, canım. Hayırlı olsun," dedi Gülay arkadaşına sıkı sıkı sarılırken.

 

Kısa bir selamlaşmanın ardından iki kadın kol kola içeri girdiler.

 

"Sen kilo mu aldın?" diye sordu Günçiçek arkadaşını süzerken. Biraz kilo almış, yüzüne renk gelmişti Gülay'ın. Ela gözleri daha da parlamıştı sanki. Gülay bakışlarını kaçırdı. "Bilmem."

 

Günçiçek tek kaşını kaldırıp arkadaşına baktı. "Sende bir şeyler var. Doğruyu söyle, ne var?"

 

Gülay etrafa kısa bir bakış atıp arkadaşına daha da yaklaştı. "Gebeyim," dedi.

 

"AY!!" diye çığlık attı Günçiçek. "Gerçekten mi?"

 

"Bağırma, Çiçek. Daha kimse bilmiyor."

 

Günçiçek hızla arkadaşına sarıldı. "Ay bir an çok heyecanlandım," dedi. Arkadaşından ayrılıp tekrar koluna girdi. "Eee kaç aylık?"

 

"İki buçuk," dedi Gülay arkadaşının bu haline gülerken.

 

"Ay inşallah kız olur," dedi Günçiçek.

 

"Niye ki?"

 

"Senin kızından iyi gelin mi bulacağım."

 

İki kadın gülerek içeri girdi. Aralarındaki tatlı sohbet hala devam ediyordu.

 

Günçiçek arkadaşıyla biraz sohbet ettikten sonra misafirlerle ilgilenmeye devam etti.

 

Misafirlerin çoğu geldikten sonra gelin ve damat düğün alanına gelmişti. Gelin kadınların tarafına alındıktan sonra takılar takılmış, yemekler yenmişti.

 

Küçük çocuklar etrafta koştururken kadınlar bir tarafta erkekler bir tarafta eğlenmişti. Geç saatlere kadar devam eden düğün gece yarısına yakın bir zamanda son bulmuştu.

 

Bütün misafirler gittikten sonra Günçiçek Fidan'ı alıp baştan aşağı yeni döşenmiş odasına götürmüştü. Ardında çok yorulduğu için odasına geçmişti. Ortalığı evin çalışanları toplayıp temizlenecekti zaten.

 

Odasına girer girmez beşikte yatması gereken oğlunu yanına gitti. Ama beşiği boş görmesi ile aldığı nefes boğazında takılı kaldı.

 

Endişe tüm bedenini esir alırken yana gözleriyle hışımla kapıya yöneldi. Kapıyı açıp çıkacağı sırada kapı açıldı. Fırat, kucağında uyuyan oğluyla içeri girdiği an Günçiçek rahat bir nefes aldı.

 

"Fırat, neredeydiniz?" dedi hâlâ içinde yer edinen endişeyle.

 

"İçeri geldim ağlıyordu, Balkız. Oğlumla biraz dışarda gezdik ama yine uyuya kaldı."

 

Günçiçek başını sallayıp kollarını uzattı. "Ver ben yatırayım."

 

Günçiçek oğlunu yavaşça kucağına alıp beşiğine yatırdı. Siyah saçlarını okşayıp öptü. Oğlunu izlemeye dalmışken bir anda beline dolanan kollarla irkildi.

 

"Balkız'ım, baldan tatlı sevdiğim, niye bu kadar korktun?"

 

Günçiçek kendini kocasının kolları arasına bırakıp, "Bilmem, korktum bir an," dedi.

 

Fırat karısının yanağına küçük bir öpücük kondurup, "Biz hep senin yanındayız, Balkız. Korkma," dedi.

 

BÖLÜM SONU

 

Bölüm nasıldı?

 

Bence harika bir bölümdü. Çok eğlenerek yazdım.

 

Ayşegül bence çok güzel bir hala. Yeğeninin dövüp ağlamayacaksa niye var?

 

Fırat'ımın yaptığı jest😍 Hep beraber Fırat'ı ekmeğin arasına koyup yiyelim ne dersiniz?

 

+18 sahne nasıldı?🙈 Bence okuduğunuz en iyi sahne oldu.

 

Peki peki Gülay'ın bebeği kız olsun muuu? Ferhat ile evlendirelim. İçimden bir ses diyo ki Ferhat'ın da kurgusunu yaz. Aslında kafamda bir şeyler var ama emin değilim.

 

Her neyse fikirlerinizi bekliyorum.

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın

 

Allah'a emanet olun 😉

 

INSTAGRAM: kara_gul_ _63

TİK-TOK: guullaarreess63

Bölüm : 23.06.2025 23:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...