
Yeni bölüm geldiii
Sizi fazla beklemeden bölümle başbaşa bırakıyorum.
Çok konuşmuyorum çünkü çok konuşunca kızıyorsunuz.
Bolca oy ve yorum bekliyorum.
KEYİFLİ OKUMALAR
️▪️▪️▪️▪️▪️
“Yenge kurban olayım sen söyle!”
Ayşegül beklenti içinde Günçiçek’e baksa da Günçiçek’in cevabı değişmedi.
“Ben karışmıyorum. Ne yapıyorsan yap!”
Ayşegül, oflayarak ayağa kalktı. Salondan çıkıp odasına gitmeden önce yengesine dönüp, “Bunu hiç unutmayacağım, yenge,” dedi.
“Ben senin için söylüyorum. Ben Fırat'a söylerim söylemesine ama Fırat üzülür. Senin söylemen daha doğru olur.”
Ayşegül yengesinin haklı olduğunu bilse de yüzüne asıp salondan çıktı. Odasına gidip küçük yatağına uzanırken ne yapacağını düşündü.
Yaklaşık üç yıl önce onu istemeye gelen Tarık’ı istemiyorum dedikten sonra nasıl birkaç gün önce Tarık’tan evlilik teklifi alıp kabul ettiğini söyleyecekti?
Tarık, Ayşegül’ü istemeye geldikleri gün Günçiçek’in doğumu yüzünden isteme yarım kalmış, Tarık Ayşegül’ün istemediğini anladığında bir daha isteme konusu açılmasına izin vermemişti.
Tarık ve Ayşegül isteme defterinin kapandığını zannederken kaderin ördüğü ağlardan haberde değillerdi.
Bir sabah Ayşegül her zaman olduğu gibi okulun kütüphanesine gitmiş, her şeyden habersiz ders çalışmaya başlamıştı. Okulun bahçesinde büyük bir kavganın başladığı kulağına gelmiş, merakla dışarı çıkmıştı. Kavga eden iki genci ayırmaya çalışan adam çarpmıştı gözüne. O an benzettiğini yahut hayal gördüğünü zannetmişti ama hayal falan değildi. Aylar önce onu istemeye gelen adam tam karşısında duruyordu.
O kadar çok şaşırmıştı ki kavga bitene kadar ne bir adım geri ne de ileri gidebilmişti. Bu allık halinden dolay Tarık’ın da onu fark etmesi uzun sürmemişti
Ayşegül, genç adamı sabahtan beri izlemenin verdiği utançla küçük bir kavga çıkartıp gitmiş olsa da ne o günü ne de Tarık’ı unutulabilmişti.
O günden sonra Ayşegül kitabının arasında ya bir çikolata ya aradığı bir notu ya da gitmek istediği ama bilet bulamadığı konserin biletini bulmuştu.
Yavaş yavaş aradaki duvarlar yıkılmış ve yerini hayallere bırakmıştı.
Ve yaklaşık bir ay kadar önce Tarık, Ayşegül’e evlenme teklifi etmişti. Ayşegül hiç düşünmeden kabul etmişti ama o an hiç bunları düşünmemişti. Konuyu en yakın zamanda ailesine açması gerekiyordu çünkü Tarık çoktan ailesine açılmış, Ayşegül’den gelecek haberi bekliyordu.
Yatağında kara kara düşünürken penceresine çarpan taş yüzünden düşünceleri dağıldı. Köyün çocuklarının attığını düşünerek yerinden kalkmadı. Taş yeniden penceresine çarptığında kaşlarını çatarak yerinden kalktı. Pencereyi açıp çocuklara kızmak üzereyken karşısında gördüğü kişiyle tüm kelimeleri yarım kaldı. Tarık!
“Tarık!” dedi kısık bir sesle. “Ne işin var burada?”
Tarık fazlasıyla rahattı. “Seni özledim, aşağı gelsene.”
Ayşegül’ün kalbi bir hoş olsa da istifini bozmamaya çalıştı. “Saçmalama! Abimler görürse-“
“Görsünler. Abinler sorunsa gelip hemen konuşabilirim.”
Ayşegül dudaklarını araladı ama ne diyeceğini bilemedi.
“Geleyim mi?”
Ayşegül, “Gelme!” dedi hemen. “Ben geleceğim şimdi.”
Pencereyi kapatıp hemen odasındaki aynalı dolabın karşısına geçti. Az önce uzandığı için dağıldığı saçlarına çeki düzen verdi. Derin bir nefes alıp heyecanla atan kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Odadan çıkar çıkmaz biriyle çarpıştı.
Geriye düşüp karşısındaki kişiye baktı. Kucağında 2 aylık bebeği Nehir ile karşısında Fidan vardı. Nehir, her zaman olduğu çığlık çığlığa ağlıyordu. Fidan’ın da bebekten pek bir farkı yoktu. Göz altınları uykusuzluktan çökmüş, her an ağlayacak gibi duruyordu.
“Ayşegül, Nehir hiç susmuyor,” derken sesi titriyordu.
Ayşegül, Fidan’ın haline acıdı. Nehir hiç sakin bir bebek değildi. Doğduğunda beri sürekli ağlıyor kimseye rahat vermiyordu.
“Ben bi’ bebek sevmesini biliyorum. Günçiçek yengeme gitseydin.”
“Gittim de Ferhat’a duş aldırıyordu.”
Ayşegül, Fidan’a yardımcı olmak istedi ama kapının önünde Tarık bekliyordu ve her an içeri girebilirdi.
“Ne oluyor?”
Arkadan Ali’nin geldiğini gören Ayşegül rahat bir nefes aldı.
“Ne olacak! Kızın susmuyor, gel biraz ilgilen!”
Fidan, Ali’nin geldiğini gördüğüne hâlâ ağlayan bebeğiyle Ali’ye döndü. Daha ne olduğunu anlatamadan yaşlar gözlerinden bir bir yaşlar dökülmeye başladı.
Ali endişeyle Fidan’ın yüzünü avuçlarının arasına aldı. “Papatyam, ne oldu güzelim?”
Fidan burnunu çekip biraz olsun sakinleşmeye başlamış bebeğini Ali’yi uzattı. “Sabahtan beri ağlıyor. Ne yaptıysam susmadı.”
Ali, yavaşça küçük kızını kucağına aldı. Bebeğini göğsüne yaptırdığında Nehir’in ağlayışları kesildi. Büyük eliyle bebeğin sırtını okşarken, “Nehir’im, babam ne oldu?” dedi.
Nehir'den mırıltılar dışında ses çıkmadı. Ali’nin bakışları tekrar karısını bulduğunda Fidan’ın hâlâ gözleri yaşlı bir şekilde kendisine baktığını fark etti. Bir eliyle bebeğini tutarken bir elini karısının beline sarıp kendine çekti.
Fidan’ın örülü saçlarına küçük bir öpücük kondururken, “Kurban olurum size. Gel odamıza geçelim, biraz uyu güzelim,” dedi.
Fidan itiraz etmeden bedenini kocasına yasladı. Beraber ilerlerken Ayşegül aceleyle Ali’ye döndü. “Fırat abim nerede?”
Ali arkasına dönmeden, “Onun biraz işi var. Muhtemelen geç gelecek,” dedi ve küçük ailesiyle odalarına doğru ilerledi. Ayşegül abisinin geç geleceğini bilmenin rahatlığıyla aşağı indi.
Ali ve Fidan’ın düğünün üzerinden iki yıl geçmişti. Ferhat büyümüş üç yaşına gelmişti. Geçen yıl ise Fidan’ın hamile olduğunu öğrenmişlerdir.
Ayşegül merdivenleri bitirip dışarı çıktığında sokağa kısa bir bakış attı. Sadece oyum oynayan çocuklar vardı. Çocukların yanından geçip sessizce evin arkasına doğru yürüdü.
Tarık, evin arkasında ağaçlık alanda Ayşegül’ü bekliyordu. Ayşegül’ün son bir kez daha etrafı kolaçan edip hızla ağaçlık alana girdi.
Tarık’ın karşısında durduğuna oldukça stresliydi. “Ne arıyorsun burada?”
Tarık, Ayşegül’ü aksine fazlasıyla sakindi. Küçük bir adımla sevgilisine yaklaşıp en umursamaz gülüşünü takındı.
“Özledim.”
Ayşegül’ün yelkenleri suya indirmek üzereydi ama kendini zor tuttu. “Özlemiş! Sen beni nasıl bir duruma so-“ Sözleri, Tarık’ın bir adım daha atıp Ayşegül’ün belinden tutup kendine çektiği an yarım kaldı.
Tarık, Ayşegül’ün yüzüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına iteledikten sonra parmakları çenesine uzandı. “Sinirlenince çok güzel oluyorsun.”
Ayşegül yutkundu. “Normalde güzel değil miyim?”
Tarık’ın yüzünde serseri bir gülüş belirdi. “Her halinle güzelsin ama sanırım ben senin sinirli hallerine tutuldum.”
Ayşegül, nefes alamadı. İnsanlar bu kadar sinirli oluşuna pek katlanamazdı ama Tarık hiç kimsenin sevmediği tarafını seviyordu.
Zaten aşk kimsenin görmediği, sevmediği o yerde yeşermez miydi? Herkesin çiçek ektiği yere de Tarık çiçek ekseydi ne farkı kalacaktı?
“O gün yüzüme kapıyı kapattığında kalbimdeki kapıları açtın.”
Yüzleri her saniye santim santim birbirine yaklaşırken ikisinin kalbine korku ve endişe tohumları eken o ses duyuldu.
“Ne oluyor burada?”
Sesi duyar duymaz Ayşegül’ün kafasının içinde kırmızı ışıklar yanmaya başladı.
Fırat abim!
Ayşegül hızla Tarık’ı itip abisine döndü. Fırat, Ayşegül ve Tarık’tan birkaç adım uzakta kaşları çatık bir şekilde ikisine bakıyordu.
Ayşegül, “Abi,” diyecek oldu ama daha ne olduğunu anlamadan abisi Tarık’ın yakasına yapıştı.
“Sen se arıyorsun lan burada! Ne işin var kız kardeşimle!”
Ayşegül hızla ayırmak için abisinin eline yapıştı ama Fırat’ı durdurmak fazlasıyla zordu.
“Abi...”
“Ne işin var, dedim! Yok demedik mi biz sana!? Niye kardeşimi rahatsız ediyorsun!? Konuş lan! Yemin ederim elimde kalırsın!”
Ayşegül, abisinin her şeyi yanlış anladığını fark ettiğini anladığında oturup ağlamak istedi. Her şey git gide sarpa sarıyordu.
“Rahatsız etmiyorum.”
Tarık, az buçuk tırsmış olsa da sevgisinin arkasında durmayacak kadar şerefsiz değildi.
“Ne bok yemeye buradasın o zaman!?”
“Ben Ayşegül’ü seviyorum, o da beni. Buraya rızanızı almaya geldim. Allah’ın emri peygamberin kavli ile Ayşegül’e talibim.”
Mümkün olsaydı şu an Fırat’ın kafasından dumanlar çıkabilirdi. Doğru olmamasını umarak Ayşegül’e döndü.
Ayşegül, biraz mahcup şekilde, “Doğru,” dedi. Abisinin bu şekilde öğrenmesini hiç istemezdi ama bu saatten sonra yapabilecek bir şey kalmamıştı.
Fırat, Tarık’ı iterek yakalarını bıraktı. Ardından hiçbir şey demeden arkasını dönüp gitti. Ayşegül’ün içi paramparça oldu, abisi bağırıp çağırsaydı bu kadar üzülmezdi.
“Ne oldu şimdi?”
“Elinim körü oldu, Tarık! Git buradan!”
Tarık, “Gül’üm,” diyecek oldu ama Ayşegül hızla abisinin arkasından koştu.
******
Ayşegül, abisine yetiştiğinde Fırat evin içine girmişti. “Abi,” dedi ama Fırat durmadı. Ayakkabılarını çıkartmaya devam etti.
“Abi!” Fırat yine ses etmedi. Ayşegül’ün gözleri yaşla doldu. Abisi onu geride bırakıp gitmek üzereyken, “Küçük babam,” dedi. Fırat durdu ama yüzünü Ayşegül’e dönmedi.
Ayşegül gözünden akan birkaç yaşı hemen silip abisinin önüne geçti. “Abi,” derken sesi titriyordu. “Ben sana söyleyecektim, yemin ederim!”
“Ne zaman? Böyle mi öğrenecektim? Doğru düzgün tanımadığım bir adamın ağzından mı duyacaktım? Hem de böyle!”
Ayşegül, “Ben...” dedi ama konuşamadı.
“Ne zamandır var böyle bir durum?”
Ayşegül bakışlarını kaçırdı. “Bir yıldan fazla. Çekindim...”
Fırat bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama söyleyecek tek bir kelime bulamadı. Ellerini sertçe saçlarından geçirip, “Ne zaman kızdım sana? Kızım ben hata yaptığında bile bir kere bile kızmadım sana! Neyimden çekindin? Eskide ne olsa gelirdin şimdi ne değişti, Ayşegül?” dedi büyük bir hayal kırıklığıyla.
Ayşegül, gözünden akan yaşlarla, “Hiçbir şey değişmedi, abi. Sen hâlâ benim babamsın,” dedi sesi titreyerek.
Fırat konuşmak için dudaklarını araladı ama konuşursa kardeşinin kalbini kıracağını fark etti. Bu yüzden sessizce Ayşegül’ün yanından geçip yukarı çıktı.
Birkaç dakika olduğu yerde kalıp ağladı Ayşegül. Keşke dedi içinden. Keşke daha önce söyleseydim.
Fırat, yukarı çıktıktan birkaç dakika sonra Günçiçek aşağı indi. Bağırış seslerini duyduğu için fazlasıyla endişeli görünüyordu. Aşağı inip Ayşegül’ü ağlarken bulduğunda telaşla Ayşegül’e yaklaştı.
“Ayşegül! Ne oldu?”
Ayşegül burnunu çekip yengesine sarıldı. Günçiçek anlık afallamış olsa kendini toplayıp Ayşegül’e sarıldı. Teselli eder gibi saçlarını okşarken, “Ne oldu, güzelim?” dedi.
Ayşegül, yengesinden ayrılmadan, “Abim, ben ve Tarık’ı gördü,” dedi. Günçiçek’in gözleri hayretle aralandı. “Nasıl gördü?” dedi korkuyla.
Ayşegül zorlukla yutkundu. “Fazlasıyla yakın.”
“Kızdı mı?”
“Yok, keşke kızsa. Arkasını dönüp gitti.”
Günçiçek yavaşça geri çekilip Ayşegül’ün göz yaşlarını sildi. “Tamam, sakin ol. Ben Fırat ile konuşacağım.”
Günçiçek, Ayşegül’ün zorlukla da olsa gülümsediğini gördüğünde Ayşegül’ü geride bırakıp yukarı çıktı.
Odasının önüne geldiğinde derin bir nefes alıp içeri girdi. Fırat, odadaki küçük sedirde başını geriye atmış bir şekilde oturmuştu. Küçük adımlarla Fırat’a doğru ilerlerken ne düşündüğünü fazlasıyla merak ediyordu.
Yanına varıp oturduğunda Fırat’tan bir ses gelmedi. “Fırat,” diye kısık sesle mırıldandığında Fırat’ın bakışları Günçiçek’e döndü.
“İyi misin?”
Fırat, Günçiçek’i cevaplamak yerine, “Kucağıma gelsene, Balkız,” dedi.
Günçiçek, Fırat’ı isteğini anlamlandıramasa da ikiletmeden yerinden kalktı. Yan bir şekilde Fırat’ın kucağına yerleştirken Fırat kollarını Günçiçek’in beline sardı. Günçiçek kollarını Fırat’ın boynuna sardığında Fırat başını Günçiçek’in boyun girintisine sakladı.
Günçiçek’in narin parmakları Fırat’ın saçları ve sakalları arasında gezinirken konuşmak için dudaklarını araladı ama Fırat’ın sorusu ile sessiz kaldı.
“Balkız, ben iyi bir baba değil miyim?”
Günçiçek, bu sorunun neden geldiğini anladığında gülümseyip kocasının saçlarını öptü. “Gördüğüm en iyi babasın, Fırat. Ferhat’a nasıl yaklaşıyorsan Ayşegül’e ve Ali’ye öyle yaklaşıyorsun. O anlardan kendi babamı görüyorum, biliyor musun?”
“O zaman bu çocuklar niye benden bu kadar uzak? Ben bir abiden çok onlara baba olduğumu sanıyordum. Biri kız kaçırır çekindim der. Diğer elin adamını yıllarca benden saklar çekindim der. Ben, bu çocuklara benden çekinecek ne yaptım, bilmiyorum ki.”
Günçiçek, başını biraz geriye çektiğinde Fırat başını kaldırıp karısına baktı. Günçiçek, ellerini Fırat’ın sakallarına koyup gülümsedi. “Bir şey yapmadın, sevdiğin. Emin ol sen abiden çok baba oldun, ben şahidim. Ali, Fidan’ı kaçırdığında çok gençti. Cahillik etti, o an içim en doğrusu kaçırmak gibi geldi. Belli ki sizi işin içine sokmak istemedi, kendim yaparım dedi ama yapamadı. Ali en çok sen kızdın diye üzüldü. Kim babasını üzmek ister? Ayşegül’e gelirsek, o bir genç kız Fırat. Her şeyi sana anlatmasını bekleyemezsin ki. Yaptığı doğru muydu, hayır. Bu şekilde öğrenmeni o da hiç istemezdi, inan. Ama olan oldu işte sırt mı çevireceksin ona?”
“Asla. Nefes aldığım müddetçe Ayşegül hep arkamda abim var, diyerek yaşayacak. Ama insan yine de üzülüyor be güzelim.”
Günçiçek, Fırat’ın sakallarına küçük bir öpücük kondurdu. “Biliyorum ama Ayşegül de çok üzüldü. Küçük bir çocuk gibi ağlıyor. Ama genç bir kız için babasına açılması biraz zor. Biz bu durumda olsaydık...”
Fırat’ın belindeki eli sıkılaşırken gülümsedi. “Nasıl bir durum?”
Günçiçek kıkırdadı ve bir an gerçekten Fırat’la normal bir şekilde tanıştığını hayal etti. O kadar isterdi ki bunun gerçekleşmesini...
“Mesela bende seninle gibi gizli saklı buluşuyor olsaydım babam asla kolay kolay söyleyemezdim. Ayşegül’ün çekinmiş olması çok normal. Sana çok söylemek istedi ama yapamadı.”
"Biliyor muydun?"
“Biliyordum...”
“Of Balkız of! Ben ne yapacağım sizinle?”
“Ne yapayım? Kız güvenip gelip bana söylemişken kalkıp sana mı anlatayım? Böyle de olmazdı ki!”
Fırat, Günçiçek’in tatlı isyanına gülüp, “Ama bunun bir cezası olacak, Balkız,” dedi eğlenen bir sesle.
Günçiçek, yüzünü Fırat’ı yüzüne yaklaştırırken cilveyle güldü. “Olur.”
Dudakları birbirine değmek üzereyken tüm konakta duyulan bir ses yükseldi.
“Anne!”
Ferhat küçük adımlarını sesi odada yankılanırken Günçiçek kaşlarını çatarak yerinden kalktı. Kapıya doğru ilerlerken Ferhat küçük boyuyla kapıyı açıp içeri girdi.
Küçük yüzünden büyük bir sorun olduğu belli oluyordu. Bacaklarını birbirine sürterken, “Anne çişim geldi!” dedi gerginlikle.
Günçiçek yüzündeki endişe kaybolurken hemen oğlunun elini tuttu. “Hemen tuvalete o zaman!”
Günçiçek ve Ferhat tuvalete koşarken Fırat bir yandan talihine sövüyor bir yandan bu tatlı görüntü karşısında gülmeden edemiyordu.
Derin bir iç çekişle bakışlarını banyo kapısından çekerken odanın kapısı çalındı. Fırat’ın bakışları kapıya dönerken kapı yavaşça açıldı ve Ayşegül çekingen bir ifadeyle başını uzattı.
“Abi, geleyim mi?”
Fırat’ın bakışları Ayşegül’ün ağlamaktan kızarmış gözlerine çarptı. İçi cız etti. Sürekli gülen kardeşini böyle görmek hoşuna gitmedi.
Konuşmak yerine kollarını açtığında Günçiçek koşarak abisinin kollarının arasına yerleşti. Yaşlar tekrar akmaya başladığında, “Özür dilerim, abi,” dedi burnunu çekerken. Başını abisinin göğsünden kaldırmadan konuşmaya devam etti.
“Ben sana söyleyecektim. Asla böyle öğrenmeni istemezdim. Yemin ede-“
Fırat kardeşinin saçlarını öperken, “Tamam Ayşegül. Açıklama yapma güzelim,” dedi.
Ayşegül çekinerek başını kaldırdı. “Affettin mi beni?”
Fırat kardeşinin yaşlarını nazikçe sildi. “Bir daha olmasın ama.”
“Olmaz,” dedi Ayşegül hemen. “Söz bir daha senden bir şey saklamayacağım.”
Fırat, kardeşinin alnına küçük bir öpücük kondurdu. “Aferin güzel kızıma.”
Bir süre sessizce sarıldıktan sonra Ayşegül boğazını temizledi. “Abi,” dedi kısık bir sesle.
Fırat, söyle dercesine göz kırptı.
“Şey... Tarık’ın ailesi ne zaman gelelim diye soruyormuş.”
Fırat gülen ifadesi bozuldu. Gözlerindeki ışıltı söndü.
Ağzının içinde, “Müsait bir zamanda gelirler,” dedi.
Bu cümlede sonra Fırat 3 hafta boyunca hiç müsait olamadı. Ayşegül her gelsinler mi diye durduğunda. İşim var diyerek erteledi ama bunu yalnızca 3 hafta sürdürebildi.
Üç haftanın ardından Tarık ve ailesi geldiğinde Ayşegül, gülümseyerek açmıştı sevdiği adama kapıyı. Bu sefer en güzel şekilde giyinmiş ve gülümseyerek açmıştı kapıyı. Çiçekleri alırken Tarık ona çok güzel olduğunu söylemişti, cevap vermek istese de ikizi tarafından bölünmüştü.
Sohbet edilirken de, kahveler içilirken de herkesin yüzü gülüyordu. Ayşegül bu sefer kahveye çamaşır suyu koymaya yeltenmedi ama tuzunu biberini eksik etmedi. Tarık ise bu sefer geri bırakmak yerine yavaş yavaş içmişti.
İsteme olmuş, yüzükler takılmıştı.
*******
Biraz olsun rahatladığında elini yüzünü yıkayıp banyodan çıktı, Günçiçek. Bugün içinde dört kez banyoya koşmuştu. İki gündür sürekli kusuyordu.
Biraz temiz hava almak için bahçeye çıktı. Derin nefesler alırken hazır dışarı çıkmışken oyun oynamaya çıkan oğluna bakmaya karar verdi.
Dış kapıdan çıktığı an bir kaç adamın koştuğunu gördü. Kaşları çatılırken konuşulanları dinledi.
“Fırat Bey tarlada çıkan arbedede kolundan vurulmuş...”
Duyduğu kelimeler beyninde balyoz etkisi yaratırken kalbi göğüs kafesini terk edecekmiş gibi atmaya başladı.
Gözleri aniden karardı. Zemin ayağının altından çekilirken başı sert toprakla buluştu.
BÖLÜM SONU
Ay az önce neler oldu?
Bide şaka şaka diyormuşum joxorcru ama şaka değil!
Bölüm nasıldı bakalım?
Neyse başka şeyler konuşalım. Ayşegül'ü de evlendiriyoruz. Başımın etini yediniz Ayşegül, Ayşegül diye. Alın size Ayşegül.
Bazıları yine Fırat abarttı diyecek ama Fırat vermesi gereken tepkiyi verdi. Kitabın 2000'li yıllardan önce ve köyde gerçekleştiğini düşünerek yorum yaparsanız sevinirim.
Şu an çok uykum olduğu için kısa kesiyorum. Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın.
Allah'a emanet olun.
Alıntılar için hesabımı ve WhatsApp kanalında gelmeyi unutmayın. Kanal linkini Tik-tok veya Instagram hesabım üzerinden ulaşabilirsiniz.
INSTAGRAM: kara_gul_ _63
TİK-TOK: guullaarreess63
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |